Bülent Dal
Analitik ile rekabet
İş hayatında analitik kelimesini gün geçtikçe daha çok kullanacağız gözüküyor. Bu sayıdaki yazımda geçen analitik kelimesini; verinin hesaplamalar ve dönüşümler ile zenginleştirilerek katma değerli bilgiye dönüşmüş hali olarak algılayabiliriz.
Analitik güce sahip, yani elindeki veriyi, yüksek değerli bilgiye dönüştürerek karar verme süreçlerinde etkin bir şekilde kullanan firmalar rakiplerine göre ciddi rekabet avantajı sağlayabilmektedir. Günümüzde birçok perakendeci firma benzeri ürün ve hizmetleri sundukları için ancak fiyat ile rekabet etmeye çalışmaktadır. Rekabet avantajı sağlayabilecek enstürmanların sayısı azaldıkça, birçok perakendeci için analitik, en fazla rekabet avantajı sağlayacak potansiyel güç olarak durmaktadır.
Perakendeciler genelde üç ana tarzda sorulara cevap bularak analitiği kullanarak rekabet avantajı sağlamaktadır. Bu sorular sıra ile sofistikasyon zorluğuna göre; birincisi geçmişte ne olduğunu ve sebeplerini anlamaya çalışarak “ne oldu, neden oldu”, ikincisi geleceği öngörebilmek adına “ne olacak?”, üçüncüsü ise “ne yapmalı?” tarzındaki sorulardır. Soruların sofistikasyon mertebesi arttıkça, işletmeye sağladığı bilgi değeri de artmaktadır. Bugün artık birçok perakendeci için sadece geçmişte ne olduğunu anlama tek başına rekabet avantajı yaratamamaktadır. Örneğin rakip firmanın tetiklediği bir kampanyanın başarısını ölçmektense, “hangi kampanyayı yaparsam başarılı olurum?”u önceden öngörmek ve proaktif bir kampanya düzenlemek ancak rekabet avantajı kazandırmaktdır. Bu tarzdaki gelecekte olacakları tahmin eden uygulamalara öngörüsel analitik uygulamalar demekteyiz. Talep tahmini, fiyat optimizasyonu, terk etmek üzere olan müşterilerin tayini, hangi kampanyanın hangi müşteri segmentinde başarılı olabileceği, hangi pasif sadakat kart kullanıcılarının aktif kullanıcılara dönüşme potansiyelinin yüksek olduğunun, hangi ürün ile hangi diğer ürünün daha çok satacağının öngörülmesi gibi dünya ölçeğinde birçok alanda lider perakendecilerin kullandığı uygulamalardır bunlar.
Gelecekteki rekabet çıtası daha da yukarı çıktığında ise rekabet “Ne yapmalı?” sorularına yanıt bulmak üzere reçetesel analitik diye nitelendirdiğimiz uygulamalar ile şekillenecektir. Yani sadece geleceği öngörmek değil yaşanacak koşullara göre yapılması gerekenleri de söyleyecek analitik uygulamalar yaygınlaşacaktır. Örneğin hava durumu verileri, döviz kuru bilgileri vb. parametreleri dikkate alarak ertesi günler için talep artışını öngörüp, kasiyer planlamasını, sipariş miktarlarının revize edilmesini öneren uygulamalar hayata geçecektir.
Analitiği en iyi kullanan firmalar arasında yer alan Wal-Mart’da (*) kasırga ya da fırtına ihtimali öncesi durumlarda tüketicilerin pişirilme ya da dolapta saklama gereksinimi olmayan ürünleri ciddi anlamda satın alarak stokladıkları en çok da çilekli tart tarzında ürünleri tercih ettikleri öğrenilmiş. Wal-Mart analitik sayesinde bu bilgiye sahip olarak artık hava durumu bilgilerine göre Kellogs firması ile fırtına öncesi durumlarda sevkiyatı hızlandırmak üzere gerekli koordinasyon içerisine girmiş.
Başka bir tüketici elektroniği (*) firmasında müşteri davranışları fiyat hassasiyetleri, iade sıklıkları-memnuniyetsizlik sebepleri gibi parametreler değerlendirilerek analitik olarak incelenmiş, müşteriler segmentlere ayrılmaya başlanmış ve ana müşteri segmentlerine göre birtakım yeni mağaza formatları oluşturulmuş. Örneğin bir mağaza formatı sırf genç erkek kesime ayrılmış ve özellikle ev tiyatrosu tarzındaki ürünler için mağaza içinde ayrı bir mağazada sergilenmeye başlanmış. Başka bir mağaza önemli bir segment olan “anne”‘lere göre kurgulanmış. Buralarda hizmet veren satıcılar hedefledikleri segmentlerin alışkanlıklarına göre özel hizmet vermek üzere eğitilmiş. Tüm bunların sonucunda bu tarz özel formatların normal standard mağaza formatlarına göre iki kat daha fazla gelir sağlamış.
Analitik ile rekabet eden firmalar bu gücü o kadar geniş alan kullanmaktadırlar ki artık bu kapsamın içerisine şirket birleşmeleri ve satın almaları girmektedir. Örneğin P&G’nin Gillette (*) firmasını satın almadan önce ciddi anlamda analitik hesaplamalar yaparak satınalmanın sağlayacağı faydaları hesaplamaya çalışmıştır.
Analitik bilgi ile rekabet eden stratejilerini belirleyen firmalar genel piyasa koşullarına göre reaktif birşekilde hareket etmektense, elindeki veriyi kullanarak proaktif bir şekilde farklılık yaratmak, innovasyon sağlama, karllığı arttırma konusunda liderliği götürmektedir.
Rekabetin daha da zorlaştığı şu günlerde perakendecilerin bilgiye dayalı yönetim yetkinliklerine daha fazla önem göstereceklerini ve daha proaktif olacaklarını ümit ediyoruz.
(*) Kaynak: Competing On Analytics. Davenport, Harris. Harvard Business School Press. 2007
Yazarımızın bu yazısı Retail Türkiye Dergisi’nin Kasım 2009 – 9. sayısında yayınlanmıştır.
Bülent Dal
Yapay Zeka, Artırılmış Gerçeklik ve “Ortak Gerçeklik”: Perakendenin yeni arayüzü
Haziran ayında Kaliforniya’da düzenlenen AWE (Augmented World Expo) 2025’e katıldım. Bu yıl 15. yaşını kutlayan etkinlik, artırılmış gerçeklik (AR), yapay zeka (AI) ve giyilebilir teknolojilerin ne kadar ilerlediğini ve özellikle perakende gibi sektörlerde ne tür dönüşümler yaratmakta olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koydu. AWE sahnesinde bu yıl Snap, Auki Labs ve AWE’nin kurucusu Ori Inbar öne çıkan üç büyük vizyonu temsil etti.
Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Ori Inbar, XR teknolojilerinin artık “gelecek” değil, bugünün bir parçası olduğunu vurguladı. XR (AR/VR/MR) çözümleri bugün 100 milyondan fazla kullanıcıya ulaşmış durumda ve önümüzdeki on yıl içinde 1 milyar kullanıcıya ulaşması bekleniyor. Bu öngörü, donanımın daha hafif, erişilebilir ve kullanıcı dostu hale gelmesi; yapay zekayla bütünleşmiş bağlamsal deneyimlerin yaygınlaşması; geliştirici ekosisteminin hızla büyümesi ve sektörlerin bu teknolojileri gerçek operasyonlara dahil etmesiyle oldukça gerçekçi görünüyor. Inbar’ın sözleri oldukça netti: XR artık bir vizyon değil, kalıcı ve insan merkezli bir gerçekliğe dönüşüyor.
Snap CEO’su Evan Spiegel ise AWE sahnesine ilk kez çıkarak 2026’da piyasaya sürülecek yeni nesil Specs gözlüklerini tanıttı. Specs, Snap’in 11 yıllık Ar-Ge yatırımı ve 3 milyar dolarlık geliştirme süreci sonunda ortaya çıkan, ultra hafif ama yüksek işlem kapasitesine sahip bir artırılmış gerçeklik gözlüğü. Gözlük demek biraz eksik kalabilir; çünkü Specs aslında yapay zekayı fiziksel dünyaya entegre eden yeni nesil bir kişisel bilgisayar. Snap3D API ile gerçek zamanlı 3D nesne oluşturulabiliyor, otomatik konuşma tanıma altyapısıyla 40’tan fazla dilde sesli komutlar işlenebiliyor. OpenAI ve Google’ın Gemini platformuyla entegre çalışan Specs, bulunduğunuz mekâna göre anlık bilgi, öneri, yönlendirme sunabiliyor. Özellikle perakende açısından bakıldığında, mağaza çalışanlarının raf yönetimi, stok takibi ve operasyonel aksiyonları gözlük üzerinden yönetebilmesi; müşterilerin ise ürünleri doğrudan gözlükle tarayarak bilgi alabilmesi, kıyaslama yapabilmesi ya da sanal olarak deneyimlemesi mümkün hale geliyor. Snap’in mesajı çok net: Artık ekranlara değil, çevremize bakarak teknolojiyle etkileşim kuracağız.
Etkinlikte beni en çok etkileyen vizyonlardan biri de Auki Labs CEO’su Nils Pihl tarafından ortaya kondu. Pihl, “shared reality” yani ortak gerçeklik kavramını gündeme getirdi. Auki Labs’in geliştirdiği merkeziyetsiz konumlama altyapısı sayesinde cihazlar, GPS’e ihtiyaç duymadan birbirleriyle milimetrik düzeyde konum senkronizasyonu sağlayabiliyor. Bu altyapı sayesinde bir ekip içindeki farklı çalışanlar, aynı fiziksel alanda aynı dijital nesneye aynı anda erişebiliyor ve dijital bilgileri eş zamanlı paylaşabiliyor. Bu durum özellikle perakende gibi çok katmanlı operasyonların yürütüldüğü ortamlarda büyük bir avantaj sağlıyor. Bir mağaza çalışanı reyonda ürün eksikliğini gözlükte görürken, diğer bir çalışan yönlendirme alarak doğrudan o noktaya yönlendirilebiliyor. Cihazlar arası bu senkronizasyon, bireysel değil kolektif bir dijital bilinç yaratıyor. Perakende operasyonları için oldukça kritik bir dönüşümden söz ediyoruz.
Bugün Specs ile kamerayla alışveriş yapıyor, artırılmış gerçeklik gözlükleriyle fiziksel ürünleri dijital içerikle zenginleştiriyoruz. Ancak birkaç yıl içinde bunların çok ötesine geçileceği açık. Kontakt lenslerle AR deneyimlerinin sunulması, hatta doğrudan beyin sinyalleriyle tetiklenen sanal ekranlarla etkileşim kurmamız mümkün olacak. Fiziksel dünyada olmayan ama zihinsel komutlarla çağrılan dijital arayüzler, kullanıcı deneyimini radikal biçimde dönüştürecek. Yani mağaza deneyimi yalnızca bakarak değil, düşünerek ve niyetle şekillenecek.
AWE 2025 bizlere yalnızca yeni donanımlar ve yazılımlar sunmadı; aynı zamanda perakendenin gelecekte nasıl bir arayüze kavuşacağını gösterdi. Snap bireysel etkileşimleri sezgisel hale getiren bir vizyon sunarken, Auki Labs aynı mekânda birlikte çalışan ekipler için ortak dijital katmanlar yaratıyor. Ori Inbar ise bu teknolojik değişimlerin artık niş değil, kitlesel boyuta geçtiğini güçlü bir şekilde vurguluyor. Artık perakende bir uygulama ya da kanal değil, deneyimin kendisi haline geliyor. Ve bu deneyim, yakın bir gelecekte ekranlarda değil; gözlük camında, çevremizde, hatta zihnimizin içinde şekillenecek.
Bülent Dal
Perakendenin 2030 yolculuğunda öne çıkan 7 başlık
ÖZET:
Mart sonunda Las Vegas’ta düzenlenen Shoptalk 2025 etkinliği, perakende dünyasının geleceğine dair güçlü sinyaller verdi. Teknolojik dönüşüm, müşteri davranışlarındaki değişim ve iş modellerinin yeniden yapılanması, sektörde yepyeni bir dönemi başlatıyor. Bu yeni dönemde başarılı olmak isteyen markaların, yalnızca teknolojiye yatırım yapmaları yetmiyor; aynı zamanda içerik, topluluk, veri ve insan odağını bir araya getiren stratejiler geliştirmeleri gerekiyor.
Etkinlikte öne çıkan 7 başlık, 2030’a giden yolda perakende sektörünün gündemini şekillendirecek:
- Agent-to-Consumer (A2C): Arama devri kapanıyor, yapay zeka ajanlarının öneri gücüyle alışveriş deneyimi yeniden tanımlanıyor. 2030’da satışların %10’unun bu kanaldan gelmesi bekleniyor.
- Tanımlı Müşteri: Fiziksel mağazalarda bile her müşteriyi tanımak zorunluluk haline geliyor. Müşteri verisi, rekabetin yeni cephesi.
- İçerik Fabrikaları: Tüketici artık arama yapmıyor, içerikten ilham alıyor. Markalar hikaye anlatıcılığı ve içerik üretimiyle fark yaratıyor.
- Sosyal Ticaret: TikTok ve Instagram gibi platformlar, keşiften satın almaya uzanan akışı tek videoda sunuyor. Sosyal ticaret hem satışları hem organizasyonları dönüştürüyor.
- DTC’nin Sınırlı Gücü: Doğrudan tüketiciye satış modelinin sınırları netleşiyor; çok kanallı iş birlikleri yeniden önem kazanıyor.
- Perakende Medya: Bu alan artık reklam değil, medya yatırımı. Amazon’un liderliğinde şekillenen rekabet, net kazananlar ve kaybedenler yaratacak.
- Yapay Zeka ile Operasyonel Dönüşüm: Karar destek, planlama ve fiyatlandırmada Yapay zeka etkisi artıyor. Sadece otomasyon değil, stratejik dönüşüm zamanı.
Her biri kendi başına önemli olan bu başlıklar, birlikte düşünüldüğünde perakendeye yeni bir yön çiziyor. Detaylar yazının devamında…
Mart sonunda Las Vegas’ta düzenlenen Shoptalk etkinliği, perakende sektörünün geleceğine ışık tutan çarpıcı gelişmelere sahne oldu. Tüketici beklentilerinin hızla değiştiği, teknolojik dönüşümün her alana yayıldığı bu dönemde; perakendenin vizyonu da yeniden şekilleniyor. Bu yıl etkinlikte öne çıkan başlıklar arasında Agentic AI, Unified Commerce ve Retail Media benim için en dikkat çekici üç konuydu. Ancak özellikle ilgimi çeken, orta vadede sektörün evrileceği yönle ilgili yapılan öngörülerdi.
Bugünü daha iyi analiz etmek için Amerikan perakendesine kısa bir bakış atmak gerekiyor. Pandemi sonrası oluşan yüksek talep patlamasını; artan maliyetler ve düşen karlılığın takip ettiği zorlu bir dönem izledi. Bu süreçte birçok perakendeci küçülmeye, sadeleşmeye ve öz işine odaklanmaya yöneldi. Walgreens’in satışı, JC Penney’nin yeniden yapılanma süreci gibi gelişmeler, sektörün içinde bulunduğu “temizlenme” evresinin önemli göstergeleri. Ancak her kriz gibi bu dönem de doğru stratejilerle yeniden yapılanma ve büyüme açısından önemli fırsatlar sunuyor. Tam bu yazıyı yazarken ABD gündeminin ilk sırasına yerleşen yeni gümrük tarifeleri, bu yeniden yapılanma sürecine başka bir boyut daha ekleyecek gibi görünüyor.
2030 yılını orta vadeli hedef olarak ele alırsak, Shoptalk etkinliğinde sektör danışmanları ve analistlerin öne çıkardığı şu 7 başlık perakende için yol haritası niteliğinde:
1. Agent-to-Consumer (A2C): arama bitiyor, öneri başlıyor
GPT ve Claude gibi yapay zeka destekli dijital ajanlar, tüketicilerin satın alma davranışlarını kökten değiştiriyor. Artık kullanıcılar bir ürünü aramak yerine, dijital asistanlarının kendilerine sunduğu önerilere yöneliyor. 2024 sonu itibarıyla e-ticaret sitelerine gelen trafiğin %1300 oranında bu ajanlar üzerinden arttığı belirtiliyor. Bu ciddi artış, “arama” merkezli dijital pazarlama döneminin sona erdiğini ve yeni bir dönemin — Agent Optimization & Marketing (AO/AM) — başladığını gösteriyor.
Amazon’un hayata geçirdiği Rufus, bu dönüşümün somut örneklerinden biri. Rufus, kullanıcı sorularına cevap verirken aynı zamanda onlara kişiselleştirilmiş ürün önerilerinde bulunuyor. Üstelik bunu klasik alışveriş sitelerinden veya pazaryerlerinden bağımsız olarak yapabiliyor. Bu da yeni bir iş modeli doğuruyor. Artık markaların şu sorulara yanıt araması gerekecek:
- “Ajan beni nasıl önerir?”
- “Ürünüm bu dijital ajanların veri setinde nasıl yer alır?”
- “Tüketici ajanı benimle nasıl entegre çalışır?”
Perakendecilerin bu sorulara verecek stratejik cevapları yoksa, dijital görünürlüklerini kaybetmeleri işten bile değil.
2. Anonimlikten tanımlı müşteriye geçiş
ABD’de gerçekleşen perakende işlemlerinin yaklaşık %40’ı halen anonim şekilde yapılıyor — yani perakendeci, o alışverişi yapan kişinin kim olduğunu bilmiyor. Bu durum, kişiselleştirilmiş hizmet sunmak ve uzun vadeli müşteri ilişkileri kurmak açısından ciddi bir engel teşkil ediyor. Oysa ki dijitalleşmenin hız kazanmasıyla birlikte tanımlı müşteri kavramı, perakende dünyasında artık bir tercih değil, zorunluluk haline geliyor.
Pandemiyle birlikte online alışveriş hacmi arttı ve bu da tanımlı müşteri oranını yükseltti. Ancak fiziksel mağazalarda hala önemli bir kesim kimliğini paylaşmadan, “tanımsız” şekilde alışveriş yapıyor. Bu ise markaların müşterisini tanıyamadığı, dolayısıyla anlamlandıramadığı ve yönlendiremediği bir deneyim yaratıyor. Rekabetin giderek kızıştığı bir ortamda bu durum sürdürülebilir değil.
2030’a giden yolda “her müşteriyi tanımak” ilkesi, perakendecilerin rekabet avantajı elde etmesini sağlayacak en önemli faktörlerden biri haline gelecek. Artık sadece dijitalde değil, fiziksel mağazalarda da kimlik doğrulama ve dijital tanımlama standart haline gelmeye başlayacak. Bunun öncülerinden biri olan Sam’s Club, mobil uygulama ile mağazaya giriş yapan müşterilerinin %50’sini dijital olarak tanımlayabiliyor.
Bu sistemler sayesinde perakendeciler:
- Alışveriş geçmişine göre kişiselleştirilmiş öneriler sunabilecek,
- Müşterilerin mağaza içindeki hareketlerini analiz ederek daha verimli mağaza içi yerleşimler planlayabilecek,
- Sadakat programlarını çok daha etkin şekilde yönetebilecek.
Tanımlı müşteri deneyimi, sadece CRM sistemlerinin değil, aynı zamanda müşteriyle kurulan ilişkinin de kalitesini belirleyecek. Gelecekte müşterisini tanımayan perakendeciler, onu tanıyıp anlayan rakiplerinin çok gerisinde kalacak.
3. İçerik ve hikaye fabrikaları
Tüketiciyle bağ kurmanın yolu artık doğrudan içerikten geçiyor. Jordan Berke’nin de ifade ettiği gibi, “Perakendeciler artık birer medya şirketi gibi düşünmek zorunda.” Geleneksel reklam ve kampanya anlayışının yerini; ilham veren, etkileşimli, sürekli ve topluluk destekli içerikler alıyor.
Bugünün tüketicisi bir ürünü aramak yerine, karşısına çıkan içeriklerle etkileniyor, ilham alıyor ve harekete geçiyor. Sosyal medyada izlediği bir video, sevdiği bir influencer’ın önerisi ya da topluluklardan gelen deneyim paylaşımı artık satın alma kararlarında kritik rol oynuyor. Bu durum, perakendecileri sadece “satış noktası” değil, aynı zamanda birer içerik üretim merkezi haline getiriyor.
Gelecekte başarılı olacak perakendeciler:
- Hikaye anlatabilen,
- İlham verebilen,
- Kendi topluluğuyla birlikte içerik üretebilen,
- Ve bunu sürekli kılabilen yapılar kurmak zorunda kalacak.
Bunun en iyi örneklerinden biri Sephora’nın “Beauty Insider” platformu. Sephora yalnızca influencer’larla değil, kendi sadık müşterileriyle de içerik üretiyor. Nasıl mı?
- Üyelere özel ürün testleri sunuyor,
- Güzellik tavsiyeleri paylaşmaları için alan açıyor,
- İçerik karşılığında puan, ödül ve platform içi görünürlük sağlıyor.
Kullanıcılar deneyimlerini ister yazılı, ister video olarak paylaşıyor. Bu sayede hem topluluğa katkıda bulunuyorlar hem de markayla duygusal bir bağ kuruyorlar. Sephora ise bu içerikleri yalnızca pazarlama amaçlı değil, aynı zamanda kişiselleştirme motoru olarak da kullanıyor. Müşterisinin neye önem verdiğini, hangi ürünleri tercih ettiğini doğrudan bu içeriklerden öğreniyor.
Özetle içerik departmanları artık birer “pazarlama destek birimi” değil, doğrudan stratejik büyüme motoruna dönüşüyor. İçerik sayesinde:
- Sadakat yaratılıyor,
- Daha fazla müşteri verisi toplanıyor,
- Satışlar artıyor.
Geleceğin perakendesi; sadece ürün satan değil, ilham veren ve anlatacak hikayesi olan markaların sahnesi olacak.
4. Sosyal ticaret hacmi büyüyecek
Sosyal medya platformları, artık sadece pazarlama iletişimi için değil, doğrudan satış için de etkin şekilde kullanılan birer kanal haline geliyor. eMarketer’a göre sosyal ticaretin 2028 yılına kadar 130 milyar dolarlık bir hacme ulaşması bekleniyor. Bu, yalnızca kanalın değil, alışveriş davranışlarının da köklü bir değişim içinde olduğunu gösteriyor.
TikTok, Instagram, YouTube gibi platformlar; artık keşif, ilham ve satın almanın aynı anda yaşandığı bütünsel bir alışveriş deneyimi sunuyor. Tek bir içerikte hem ürün tanıtımı, hem deneyim, hem de satın alma yönlendirmesi yapılabiliyor. Üstelik bu akış, tüketiciye oldukça doğal geliyor. Özellikle Gen Z kuşağı için bu yaklaşım, klasik e-ticaret sitelerindeki filtreleme sistemlerinden çok daha ilgi çekici.
Örneğin:
- “Favori 5 yaz ürünü” gibi bir içerik, Google’da yapılan bir aramadan çok daha etkili olabiliyor.
- Trend alarmı veren kısa videolar, sezonsal kataloglardan çok daha fazla dönüşüm sağlayabiliyor.
Bu da markaları sadece dijital vitrinlerini değil, aynı zamanda içerik zincirlerini de yönetmeye zorluyor. Sosyal ticaretin gerçek etkisi yalnızca platform düzeyinde değil, markaların organizasyonel yapılarında da dönüşüm yaratıyor.
Başarılı markalar şunları yapıyor:
- İçerik üreticileriyle yaratıcı iş birlikleri kuruyor,
- Topluluk yönlendirmeli içeriklere alan açıyor,
- Satışa dönüşebilecek içerikleri veriyle destekleyerek sürekli optimize ediyor.
Bu süreçte klasik kampanya yönetimi yaklaşımı yeterli olmuyor. Yeni dönemde içerik yöneticileri, medya planlamacılar ve satış ekipleri birlikte çalışmak zorunda. Çünkü sosyal ticaret sadece “reklamla satmak” değil; içerikle ilham vermek, toplulukla bağ kurmak ve tüm bu süreci gerçek zamanlı yönetmek demek.
Önümüzdeki dönemde sosyal ticareti etkin kullanan markalar, hem satış hacminde hem de marka bağlılığında rakiplerinin önüne geçecek.
5. DTC (Direct to Consumer) modeli yerinde sayıyor
Son yıllarda markaların doğrudan tüketiciye ulaşma arzusu ciddi şekilde artış gösterdi. DTC (Direct to Consumer) modeli, hem kontrolü artırma hem de marjları yükseltme potansiyeliyle öne çıktı. Ancak Shoptalk 2025’te yapılan analizler gösteriyor ki bu modelin büyüme potansiyeli, artık doygunluğa ulaşmış durumda.
Zia Daniell Wigder’a göre DTC yatırımları hala stratejik açıdan önemli, ancak tek başına yeterli değil. Çok kanallı satış stratejileri — yani hem DTC hem de perakende ortaklıklarıyla yürütülen hibrit yapılar — halen en etkili ve sürdürülebilir yöntemlerden biri olarak öne çıkıyor.
Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri Nike. Marka, DTC satışlarına aşırı ağırlık vererek operasyonel marjlarını artırmayı hedefledi. Ancak bu süreçte:
- Perakende ortaklarıyla ilişkileri zayıfladı,
- Mağaza erişimi azaldı,
- Ve daha da önemlisi, inovasyon kapasitesi sınırlı kaldı.
Buna karşın HOKA gibi yükselen markalar, dengeli bir strateji izledi. Hem DTC kanallarını güçlendirdi, hem de geleneksel perakende iş birliklerini koruyarak erişim ağını geniş tuttu. Böylece hem marka bağlılığını sürdürdü, hem de tüketiciyle çok boyutlu temasını kaybetmedi.
Bu örnekler, şu önemli dersleri veriyor:
- Yüksek marjlar, tek başına sürdürülebilirlik sağlamaz.
- Operasyonel kontrol, müşteri deneyiminin yerine geçemez.
- İnovasyon, dağıtım ağından ve sahadan beslenir.
Sonuç olarak, DTC modeli yerinde sayarken, çok kanallı yaklaşım yeniden değer kazanıyor. 2030’a giderken markaların yalnızca doğrudan erişimi değil, güçlü iş birliklerini ve esnek kanal yapısını da stratejilerine entegre etmesi gerekecek.
6. Perakende Medya’da saflar netleşiyor
Retail Media, son yıllarda perakendeciler için en hızlı büyüyen gelir kalemlerinden biri haline geldi. Ancak bu alan artık sadece web sitelerinde banner gösterip reklam geliri elde edilen basit bir yapı olmaktan çıktı. Shoptalk 2025’te altı çizilen gerçek şuydu: Artık Retail Media, tam anlamıyla bir medya işi.
Jordan Berke bu dönüşümü şöyle özetliyor: “Retail Media sadece reklam alanı değil, stratejik bir medya platformu.” Bu perspektif değişimi, hem perakendecilerin hem de reklamverenlerin beklentilerini tamamen yeniden şekillendiriyor.
Amazon bu alanda %75’e yakın bir pazar payına sahip. Ancak Walmart, Instacart, Kroger gibi oyuncular Amazon’un gölgesinden çıkmak ve kendi güçlü platformlarını oluşturmak için ciddi yatırımlar yapıyor. Fakat bu rekabetin kazananı olmak için sadece reklam alanı sunmak yetmiyor. Öne çıkan ağların ortak özellikleri şöyle:
- Güçlü ve farklılaşmış reklam ürünleri,
- Geniş ve hedeflenebilir erişim kapasitesi,
- Şeffaf ve detaylı ölçümleme araçları,
- Güçlü go-to-market stratejileri,
- Veri kullanımında yüksek yetkinlik ve entegrasyon kabiliyeti.
Reklamverenler artık sadece “gösterim” değil; ölçülebilir etkileşim, dönüşüm oranı, offline-online bağlanabilirlik ve kampanya içgörüsü istiyor. Bu da perakendecilerin veri altyapılarını daha da güçlendirmelerini ve medya ekiplerini profesyonel yayıncılar gibi organize etmelerini gerektiriyor.
Berke’nin vurgusu net: Bu alan çok hızlı şekilde konsolide olacak. Kazananlar büyük kazanacak, farklılaşamayanlar ise hızla sistem dışına itilecek. Retail Media’nın geleceği; sadece kimin daha fazla trafik sağladığına değil, kimin daha fazla etki ve şeffaflık sunduğuna göre belirlenecek.
7. Yapay zeka ile iç operasyonların dönüşümü
Yapay zeka (YZ), perakende sektöründe sadece müşteri deneyimini dönüştürmekle kalmıyor, aynı zamanda iç operasyonların verimliliğini köklü biçimde yeniden tanımlıyor. Artık YZ, bir “destek teknolojisi” olmaktan çıkıp, karar destek, otomasyon ve stratejik yönetişim için temel altyapı haline gelmiş durumda.
Shoptalk 2025’te öne çıkan örneklerden biri Walmart’tı. Şirket, kategori yöneticilerini üretken yapay zeka sistemleriyle destekleyerek çok önemli bir verimlilik sıçraması gerçekleştirdi. Bu sistemler sayesinde:
- Veri analizi hızlandı,
- Tedarik planlaması daha isabetli hale geldi,
- Fiyatlandırma stratejileri optimize edildi,
- Ve manuel raporlama süreçleri neredeyse tamamen ortadan kalktı.
Bu yalnızca bir otomasyon başarısı değil. Aynı zamanda yöneticilerin operasyonel detaylara boğulmak yerine, stratejiye ve iş geliştirmeye zaman ayırabilmelerini sağlayan bir dönüşüm. Bu tür çözümler sayesinde insan kaynağı, düşük değerli tekrar eden işlerden kurtulup, daha yaratıcı ve vizyoner alanlara yönlendirilebiliyor.
Ayrıca yapay zeka destekli sistemler, farklı departmanlar arasında daha entegre bir yapı da sağlıyor. Lojistik, tedarik, fiyatlandırma, kampanya yönetimi ve müşteri hizmetleri artık ayrı ayrı değil, bir bütün olarak yönetilebiliyor. Bu da gerçek zamanlı karar alma ve çevik aksiyon kabiliyeti anlamına geliyor.
2030’a doğru giderken, yapay zekayı sadece “maliyet düşürücü” olarak gören şirketlerle, onu “fırsat çarpanı” olarak konumlayan şirketler arasındaki fark çok daha belirgin olacak.
SONUÇ:
2030’a doğru ilerleyen perakende dünyası, yalnızca teknolojik araçlarla değil; içerikle, topluluklarla, veriye dayalı içgörülerle ve insan odaklı stratejilerle dönüşüyor. Shoptalk 2025’te gördüğümüz üzere bu dönüşüm sadece teorik değil; gerçek uygulamalarla, ölçülebilir başarılarla ve sektörün en büyük oyuncularının sahaya taşıdığı vizyonlarla şekilleniyor.
Yapay zeka ile içerik, müşteri verisi ile deneyim, sosyal medya ile satış artık birbirinden ayrı düşünülmüyor. Her biri diğerinin kaldıraç gücü. Gelecekte başarılı olacak markalar, bu unsurları entegre biçimde kullananlar olacak. Yani teknolojiye yatırım yapan ama aynı zamanda müşteriyle duygusal bağ kurmayı da ihmal etmeyen markalar öne çıkacak.
2030’un perakende sahnesinde yer almak için bugünden adım atmak gerekiyor. Şimdi harekete geçme zamanı. Hazır mıyız?
Bülent Dal
NRF 2025 ışığında perakendeyi yeniden şekillendiren beş kritik trend

Günümüzde değişimin hızı her geçen gün artarken, perakende sektörü bu dönüşüme ayak uydurmak için sürekli yenilik peşinde koşuyor. Rekabet avantajını korumak isteyen şirketler, hızla gelişen teknolojilere adapte olma baskısını her zamankinden daha fazla hissediyor. İşte bu atmosferde, NRF 2025 gibi etkinlikler, sektöre ışık tutan bir rehber niteliği taşıyor. 40.000’i aşkın katılımcıyı bir araya getiren bu yılki etkinlik, perakendenin geleceğini şekillendirecek trendlerin sahnesi oldu.
Her şirketin odağı farklı olsa da, perakendenin genelini dönüştürme potansiyeline sahip beş kritik trend öne çıktı:
- Yapay zeka ajanlarının (agentic ai) yükselişi
NRF 2025’in en dikkat çekici temalarından biri, yapay zekanın yeni bir boyutu olan eylemsel yapay zeka (agentic AI) idi. Geleneksel yapay zekadan farklı olarak eylemsel AI, kullanıcıların yerine karar verebilen ve eş zamanlı olarak birden fazla görevi yürütebilen bir teknoloji sunuyor. Bu özellik, müşteri deneyimini daha sorunsuz ve kişiselleştirilmiş bir düzeye taşıyor.
- Nvidia ve Amazon’un öncü hamleleri: Nvidia, eylemsel AI alışveriş asistanı modelini tanıtarak, doğal dil ve görsel girdileri anlama yeteneğiyle birden fazla ürünü aynı anda bulabilen bir sistem sundu. Amazon ise “Nova” adlı framework’üyle, perakendecilere gelişmiş alışveriş asistanları geliştirme konusunda kapsamlı bir altyapı sağladı.
- Müşteri deneyimi ve veri yönetimi: Retail Technology Yayın Direktörü Miya Knights, eylemsel yapay zekayı “müşterilerin ChatGPT ile doğal diyalog kurar gibi etkileşime geçebileceği alışveriş asistanları” olarak tanımlıyor. Ancak bu teknolojinin başarısı, doğru veri yönetimi ve etik kullanım ilkelerine bağlı olacak.
- Perakende medya ağları (RMN): üyelik odaklı bir yaklaşım
Perakende medya ağları (Retail Media Networks – RMNs), sektörde büyük bir potansiyel taşıyor. Walmart’ın RMN gelirlerinin mevcut operasyonel gelirlerinin %30’a ulaşmış olması ve 2030 ile ilgili karlılık öngörüleri perakende medya ağlarını ilgi çekici hale getirdi.Ancak NRF 2025’te Costco’nun sunduğu yaklaşım, RMN’lerin yalnızca kâr odaklı bir model olmadığını ortaya koydu. RMN gelirleri Costco’nun toplam satışlarının yaklaşık %2’sini oluştururken, net kârının %75’ine yakın bir kısmını sağlamaktadır. Bu, Costco’nun iş modelinin üyelik gelirlerine ne kadar bağımlı olduğunu ve neden bu kadar önem verdiğini açıkça ortaya koymaktadır. RMN’lerden elde edilen gelirler bile bu üyelik değerini artırmaya yönelik bir stratejinin parçası aslında.
Costco, RMN gelirlerini doğrudan fiyatları düşürmek veya ürün kalitesini artırmak gibi müşteri faydası sağlayan alanlara yatırarak, bu ağların uzun vadeli müşteri sadakati yaratmada nasıl stratejik bir araç olabileceğini gösterdi. Bu yaklaşım, RMN’lerin sadece bir reklam platformu değil, aynı zamanda marka değerini artıran bir yapı olarak yeniden değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.
- Fiziksel mağazaların dijitalleşmesi ve yeniden doğuşu
E-ticaretin yükselişi devam etse de fiziksel mağazalar, dijitalleşme sayesinde yeni bir form kazanıyor. Deloitte’un NRF 2025 analizine göre, fiziksel mağazalar artık daha akıllı, daha etkileşimli ve daha kişiselleştirilmiş bir müşteri deneyimi sunmaya odaklanıyor:
- Teknoloji ile donatılmış mağazalar: Self servis kiosklar ve akıllı kasalar, alışveriş sürecini hızlandırırken, RFID tabanlı stok yönetimi ürün bulunabilirliğini artırıyor.
- Retailtainment dalgası: “Retailtainment” (perakende eğlencesi) kavramı, Coach ve Foot Locker gibi markaların mağazalarını birer deneyim merkezine dönüştürmesiyle öne çıktı. Bu dönüşüm, mağazalarda alışverişi bir eğlenceye dönüştürerek müşteri bağlılığını artırmayı hedefliyor.
- Sürdürülebilirlik: stratejik bir zorunluluk
NRF 2025’te açıkça görüldü ki sürdürülebilirlik artık bir tercih değil, bir zorunluluk. Tüketiciler, karbon ayak izini azaltan markaları daha fazla tercih ediyor ve bu durum, sürdürülebilirlik stratejilerini yalnızca bir sosyal sorumluluk projesi olmaktan çıkarıp rekabet avantajı yaratan bir unsur haline getiriyor.
- Daha Verimli Çözümler: Enerji tasarruflu mağaza tasarımları, geri dönüştürülebilir ambalajlar ve sürdürülebilir üretim modelleri öne çıkıyor.
- Daha Az Atık, Daha Fazla Kazanç: Markalar, atıkları azaltmaya odaklanarak hem çevresel etkilerini hem de operasyonel maliyetlerini düşürmeyi hedefliyor.
- Tümleşik ticaretin artan önemi
Tüketiciler, fiziksel ve çevrimiçi alışveriş arasında bir sınır görmek istemiyor. Omnichannel stratejiler, tüm kanalların birbirine entegre edilmesini sağlayarak müşteri sadakatini artırmada önemli bir araç haline geliyor.
- Çözümler ve Yenilikler: “Mağazadan Al” ve “Aynı Gün Teslimat” hizmetleri yaygınlaşırken, RFID ve bilgisayarlı görme teknolojileri mağaza içi deneyimleri zenginleştiriyor.
- Başarı Hikayeleri: H&M ve Tapestry gibi markalar, fiziksel ve dijital kanallar arasındaki boşluğu veri odaklı yaklaşımlarla kapatarak müşteri deneyimini bir üst seviyeye taşıyor.
NRF 2025, perakende sektörünün dönüşüm sürecine ayna tutan bir etkinlik olarak, sektör oyuncularına kritik bir yol haritası sundu. Eylemsel yapay zeka, sürdürülebilirlik ve perakende medya ağları gibi trendler, sektörün dinamiklerini kökten değiştirme potansiyeline sahip. Bu trendleri benimseyen perakendeciler, yalnızca ayakta kalmakla kalmayıp liderlik pozisyonlarını da pekiştirecekler.
-
Ercüment Tunçalp5 ay önce
Fahiş fiyat nedir, nasıl anlaşılır?
-
Genel Haberler5 ay önce
“Gerekçeli karar tarafımıza tebliğ edildiğinde karara karşı derhal tüm yasal yollara başvurulacaktır.”
-
Ercüment Tunçalp6 ay önce
Fırsatçı enflasyonu nedir, nasıl gelişir?
-
Firmalardan6 ay önce
Mopaş’ın halka arz başvurusu onaylandı