Sosyal Medya Hesaplarımız

Dosya

E-ticarette süpermarket alışverişi 3 yılda 7,5 kat büyüdü

Editör
Abone Ol:

En yüksek tercih oranı, yaşam ömrü daha uzun olan ürünlerde. Hızlı tüketim ürünleri alışverişi yapan tüketicilerin satın alma gerçekleştirdikleri ürün kategorilerine baktığımızda, birinci sırada %74.18 oran ile deterjan ve temizlik, ikinci sırada ise %55.36 oran ile gıda ve şekerleme ürünlerinin olduğunu görüyoruz. Bu kategorilerde en çok dikkat çeken nokta, tüketicilerin yaşam ömrü daha yüksek olan ürünleri tercih ediyor olması. Tüketiciler, satın almalarında sürprizlerle karşılaşmak istemiyorlar.

Dünyada ve Türkiye’de perakende sektörüne baktığımızda, markalar pek çok farklı alanda savaş veriyor. Ekonomik faktörler ve artan rekabetin yanı sıra sektörde gitgide hızlanan dijitalleşme süreçleri, bugün perakende markalarının, temel stratejilerini yeniden şekillendiriyor. Bu dijitalleşme sürecini sadece e-ticaretle sınırlamak çok mümkün değil.

Rakamlara baktığımızda, dünyada e-ticaretin perakende sektöründeki payı, yüzde 11 civarındayken Türkiye’de bu oranın, yüzde 5 civarında gerçekleştiğini görüyoruz. Bu oranlara bakarak hâlâ geleneksel perakende ve fiziksel mağazacılığın, perakendenin kalbi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak geçtiğimiz 5 yıl içinde e-ticaretin perakende sektöründeki hızlı büyüme oranları, bildiğimiz bir gerçeğin altını çiziyor. Bu trend, sektör oyuncularının iş akışlarını yeniden gözden geçirmeleri ve yenilenmeleri anlamında oldukça önemli itici bir güç.

Dönüşüm zamanı

Perakende sektöründe dijital dönüşüm kritik önemini koruyor. Sektörde, e-ticaretin 2021 yılı için öngörülen küresel satışlarda yaklaşık yüzde 15 oranında pay sahibi olarak en büyük kanal konumuna ulaşması bekleniyor. Şirketler, dağıtım kanallarını ve müşteriye erişimlerini geliştirmek için yeni teknolojilere yatırım yapıyor, tüm kanallarda müşteri deneyimini iyileştirmek önem taşıyor.

Yıkıcı teknolojilere yatırım yapmak perakendecilerin stratejilerinin temel parçası. KPMG’nin hazırladığı ‘Perakende Sektöründe Birleşme ve Satın Alma Trendleri’ raporuna göre şirketler 2019’da iş modellerini, müşteri yüzü süreçlerini ve kanallarını gerek birleşme ve satın almalar aracılığıyla gerek teknoloji oyuncularıyla stratejik işbirliği yaparak dönüştürmeye devam edecek. Bunun bir örneği, Carrefour’un kişiselleştirilmiş alışveriş deneyimi geliştirmek için Google ile işbirliği yapması. Diğer bir örnekse, L’Oreal’in artırılmış gerçeklik uygulaması şirketi Modiface’i satın alması. Modiface’in patentli uygulaması, kullanıcıların kendileri üzerinde farklı makyaj ve saç modellerini görselleştirmesine yardımcı oluyor.

Özetle, teknoloji şirketleriyle dönüşümcü ortaklıklar ve işbirlikleri bu yıl içerisindeki birleşme ve satın alma işlemlerinde önemli rol oynayacak.

dosya2E-ticaret ve dijitale yatırım yapan markalar gelirlerini artırıyor

Dünyadaki duruma dönüp baktığımızda, Deloitte’un her yıl yayınladığı, Perakendenin Küresel Güçleri raporunda, bu yıl dikkat çeken birkaç konunun altını çizmekte yarar var. Geçen yıl listeye 6’ncı sıradan giren Amazon bu yıl 4’üncü sıraya yerleşerek en yüksek gelir artışını gerçekleştiren perakende markası oldu. Bunun yanında listenin birinci sırasında bulunan Walmart’ın geçtiğimiz yıl, online satışlarını yüzde 63 oranında artırmasının, birinciliği korumasında önemli bir etkisi olduğunu söylemek mümkün. Walmart geçtiğimiz yıllarda Jet.com, ModCloth, Shoes.com, Moosejaw ve Bonobo gibi online perakende kanallarını satın alarak, dijital dünyadaki deneyimini artırmıştı.

HTÜ e-ticaret tercihleri ve markaların performansıdosya3

Twentify’in “Türkiye’de E-ticaret: Çevrimiçi Alışverişte Tüketici Davranışları Araştırması ve Marka Karşılaştırması” raporuna göre Hızlı Tüketim Ürünleri kategorisinde ihtiyaç dahilinde ürün araştırıyor ve sipariş veriliyor. Cinsiyetin bir farklılaşma yaratmadığı bu kategoride, en sık ürün araştıran tüketiciler 45+ yaş grubunda, en sık ürün satın alımı yapan tüketiciler ise 18-24 yaş grubunda. Bununla beraber, en sık oranda deterjan ve temizlik, gıda ve şekerleme, tuvalet ve havlu kağıt gibi yaşam ömrü daha uzun olan ürün kategorilerinden alışveriş gerçekleştiriliyor.

Hızlı tüketim ürünleri kategorisinde %28.23 ile akla ilk gelen marka olan Migros Sanal Market, bilinirlik alanında da %77.90 ile birinci sırada. İkinci sırada %68.93 ile Hepsiburada ve üçüncü sırada %65.65 ile Gittigidiyor bulunuyor. Satın alma oranında, %51.20 ile Migros Sanal Market birinci, %42.01 ile Hepsiburada ikinci ve %36.98 ile N11 üçüncü sırada. Sadece İstanbul’a baktığımızda, Getir ve CarrefourSA, hem bilinirlik hem de satın alma açısından oranlarını büyük bir farkla artırıyorlar.

Brandzone onlinede birim fiyatlı analiz yapıyor

Brandzone Kurucu Ortağı Cem Köz, geçtiğimiz günlerde açıklanan Bilişim Sanayicileri Derneği’nin (TÜBİSAD) yıllık “Türkiye e-Ticaret Pazar Büyüklüğü” raporuna göre, e-ticaret sektörü 2018 yılında yüzde 42 büyüme ile 59.9 milyar liralık hacme ulaştığını hatırlatarak aynı rapora göre 2014-2018 yılları arasında sektörün ortalama yıllık büyüme hızı da yüzde 33 oranında seyrettiğini söyledi. Türkiye’de 2018’de e-ticaretin toplam perakende içindeki payı yüzde 4.1’den yüzde 5.3’e çıktığına dikkat çeken Köz, “Buna göre Türkiye’de geçen yıl yapılan perakende harcamaların yaklaşık 20’de biri online kanallardan geçti. Ancak bu oran geçen yıl gelişmekte olan ülkelerde yüzde 5.9’a, gelişmiş ülkelerde ise ortalama yüzde 11.1’e ulaştı. Veriler ışığında e-ticarette halen arzu edilen seviyede olmadığımızı söyleyebiliriz” dedikten sonra konuyla ilgili hizmetlerini ve önerilerini anlattı:

“BrandZone olarak sunduğumuz servislerle iş ortaklarımızın satış ve karlılık hedeflerini gerçekleştirmede büyük bir fayda sağlıyoruz. Online mecrada da çok çeşitli hizmetler sunuyoruz. Online pazar yeri olarak adlandırılan Gittigidiyor, N11 ve Hepsiburada gibi mecralardaki dükkanların fiyatlarını takip ediyor; raporları dükkanların puanlarına, fiyatlarına ve isimlerine göre ayrıştırarak çeşitli rekabet analizleri yapıyoruz. Hızlı tüketim ürünlerinde ise birim fiyatlara göre analizler hazırlıyoruz. Ayrıca, online banner kampanyalarını takip ediyor; satış kanalları ve markalar bazında fiyat endeksleri hazırlıyoruz. BrandZone olarak şirketlere hem rekabeti hem de ürün gamını doğru inceleyerek kapsamlı bir fiyat çalışması yapmalarını ve fiyat değişimlerini günlük olarak takip etmelerini tavsiye ediyoruz.

Tüketicinin alışveriş alışkanlıkları değiştikçe, perakende sektörünün de dijitale doğru kaydığını ve markaların bu alanlara daha fazla yatırım yaptıklarını göreceğiz. Artan e-ticaret hacmi, yüksek indirim marketlerinin alışveriş alışkanlıklarını değiştirerek en küçük ilçelere kadar yayılma politikası, indirim ve kampanyalarının sürekliliği, fiyatların ve marka çeşitliliğinin alım gücüne göre düzenlenmesi gibi etkilerin perakendedeki satış başarısını olumlu anlamda etkileyeceğini düşünüyoruz.”

IdeaSoft: Online alışveriş sayısı %21, cirolar ise %64 büyüdü

E-ticaret altyapı şirketi IdeaSoft, 2019 yılının ilk 3 ayında KOBİ’lerin e-ticaret hacmindeki değişimi inceledi. Ideasoft kullanıcısı 7.000’den fazla sanal mağazadan verilen 1 milyon siparişten hareketle paylaşılan rapora göre; geçtiğimiz yıla göre %112 artan online gıda satışları 2019’un ilk 3 ayında en hızlı büyüyen ürün kategorisi oldu. Aynı dönemde online dükkanların e-ticaret satışlarından elde ettikleri gelir ise %64 arttı. İnternetten gıda alışverişlerini en çok erkekler tercih ederken, sağlıklı beslenmek için organik ve yöresel ürünleri tercih eden tüketiciler, özellikle e-ticaret mağazalarına yöneliyor.

Ideasoft’un incelemesine göre, yılın ilk çeyreğinde internetten gıda kategorisinde en çok; yöresel ürünler, organik gıdalar, ramazan paketleri, kurutulmuş gıdalar, reçel ve konserve satışı gerçekleştirildi. Sağlıklı beslenmek için organik ve yöresel ürünleri tercih eden tüketicilerin e-ticaret sitelerine yönelmesindeki en büyük nedenin ise fiyat karşılaştırma imkanı olduğu görüldü. Gıda kategorisindeki siparişler özellikle büyük illerden gelirken, Güneydoğu, Karadeniz ve Akdeniz bölgeleri en fazla gıda satışı yapan bölgeler oldu.

2019 yılının ilk 3 ayında KOBİ’lerin e-ticaret hacmindeki değişim incelendiğinde ise Ocak, Şubat ve Mart aylarında online dükkanların e-ticaret satışlarından elde ettikleri gelir 2018 yılına göre %64 büyüdü, internetten verilen toplam sipariş sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre %21 arttı.

Türkiye’de güçlü bir online alışveriş kültürünün oluştuğunun altını çizen Ideasoft CEO’su Seyhun Özkara, “Online alışveriş yapanların oranı 2013’te %24 iken bugün %45’i aştı. Son 5 yılda e-ticaret penetrasyonundaki artış neredeyse %100’ü buldu. Artan kullanıcı sayısıyla birlikte e-ticaret ve e-ihracat alanına yönelen kişi ve işletme sayısı da hızla artıyor. KOBİ’ler ülke ekonomimizin bel kemiği olduğu gibi e-ticaret sektörünü de büyütmeye devam ediyor” dedi.

Migros Sanal Market, Türkiye’nin en büyük gıda e-ticaret markası

Müşterilerin ihtiyaç duydukları tüm platformlardan hizmet vererek hayatlarını kolaylaştırdıklarını söyleyen Migros Ticaret A.Ş. yetkilileri, “Yeni jenerasyonun alışkanlıklarına ve sosyal hayatın artan dinamizmine paralel olarak çoklu kanal kullanımı daha da önem kazanıyor. Bunun yanında Migros çalışanlarının yüzde 81’ini Y kuşağının oluşturmasının verdiği dinamizmle dijital dünyayı yakından takip ediyor ve Türkiye’yi ilklerle tanıştırmaya devam ediyoruz. Yaptığımız pazar araştırmaları ve fokus grup çalışmalarında gördük ki müşterinin e-ticaretteki en temel beklentisi güven. Migros da Türkiye’de 65 yıldır tüketici ile bu güven ilişkisini en iyi kuran marka” dedikten sonra şu bilgileri verdiler:

“Migros Sanal Market, 1997’de Avrupa’nın ilk gıda e-ticaret operasyonu olarak başlamıştı. Bugünse Türkiye’nin en büyük gıda e-ticaret markası olarak, 35 ilde 142 teslimat noktasından soğutuculu araçlarla saatlik teslimat yapıyoruz. Migros Sanal Market’in bugün ise 1,7 milyonu aşkın kullanıcısı var. Büyüme oranı şirket büyümemizin 3-4 katı seviyesinde. Mobil ve akıllı cihazların kullanımındaki artışla birlikte ‘Mobil Sanal Market’ de devreye girdi. Birbirinin tamamlayıcısı olan bu kanallar sayesinde müşterilerimiz alışverişlerini aynı ürün ve hizmet kalitesiyle mağazalarımızdan ya da Migros Sanal Market’ten yapabiliyor; web’ten başladıkları bir işlemi mobil uygulamadan sonlandırabiliyorlar. Yakın zamanda Mobil uygulamamıza ‘M Kolay’ özelliği ekledik. Bu sayede müşterilerimiz mağaza alışverişleri esnasında mobil cihazlarından barkodlarını okuttukları ürünleri direkt olarak alışveriş torbalarına atıyor ve ürünleri kasadan tekrar geçirmeden ödeme yapabiliyorlar. Diğer taraftan yöresel ve organik ürünleri arayan müşterilerimize Tazedirekt’le hizmet verirken, gurme ve ithal ürünleri tercih eden müşterilerimize de macro online app’lerimizle ulaşıyoruz.”

Migros Hemen, İstanbul’da Ataşehir ve Bahçeşehir’den başladı

Bu çok kanallı yapının en yeni üyesinin de Migros Hemen olduğunu kaydeden yetkililer, “Migros’un 65 yıllık perakende ve 20 yılı aşkın e-ticaret tecrübesinin yanı sıra, yüzbinlerce çeşit ürünü ve taze ürün gamındaki gücümüzü Migros Hemen de arkamıza alıyoruz. Migros Hemen için şu an İstanbul’da Bahçeşehir ve Ataşehir’de son kontrollerimizi yapıyoruz. Halen 81 ilde 2 binden fazla mağazamızla hizmet veriyoruz. Bu güçle Migros Hemen’i çok hızlı ve kolayca yaygınlaştırabileceğiz” dedikten sonra konuşmalarını şöyle tamamladılar:

“Gelecek dönemde müşteriye daha fazla yaklaşıp, ondan gelen talep ve mesajları doğru okuyabilmek sektörde başlı başına bir avantaj sağlayacak. Bu nedenle, teknolojik yatırımlarımızı sürdürerek gerek iç süreçlerimizde, gerekse müşterilerimize sunduğumuz hizmetlerde dijital dönüşümümüze devam edeceğiz. Müşterimize sunduğumuz kişiye özel tekliflerle, avantajlı fiyatlarla ve fark yaratan hizmet anlayışımızla sürdürülebilir büyümemize ve verimliliğimize katkı sağlayacak uygulamalar geliştirmeyi sürdüreceğiz.”

GittiGidiyor: Taşımakta zorlanılan ağır ürünler, sanaldan alınıyor

Hızlı tüketim ürünlerinin bulunduğu süpermarket kategorisinin son 3 yılda 7,5 kat büyüdüğünü söyleyen GittiGidiyor Ticari Direktörü Bülent Elçin, “GittiGidiyor’da kullanıcılarımızın en çok tercih ettiği ürün grupları arasında deterjan-temizlik ürünleri, çay, kahve, zeytinyağı, şarküteri ürünleri ve yerel ürünler yer alıyor. Tüketicilerin özellikle marketten satın aldıklarında taşımakta zorlandıkları ağır ürünleri e-ticaret vasıtasıyla sipariş edebilmeleri ve bu ürünlerin diledikleri yere teslim edilmesi, onlar için büyük kolaylık sağlıyor. Öte yandan, online kanallarda belirli periyotlarda ve dönemlerde sunulan avantajlı fiyat ve indirimler de tüketiciler için internetten alışverişi cazip kılıyor” dedikten sonra şu bilgileri verdi:

“Türkiye’nin ilk online pazaryeri olarak platformumuzda hem hızlı tüketim ürünleri üreten markalara hem de bu markaların bayilerine yer veriyoruz. Ayrıca yerel ve ulusal süpermarket zincirleri, açtıkları mağazalar sayesinde GittiGidiyor üzerinden ürünlerini tüketicilerle buluşturuyor. GittiGidiyor, pazaryeri modelinde ticaret yapılan bir platform olduğu için kendimize ait ürünlerimiz bulunmuyor.”

Markaların e-ticaret platformları üzerinden satış yapma olanaklarını değerlendirmelerinin olağan bir gelişme olduğunu kaydeden Bülent Elçin, “Çünkü dijitalleşen dünya, hayatımızın her alanında pek çok değişim yaratıyor. Perakende sektörü de her geçen gün değişen ve gelişen teknoloji sayesinde bu dijital rüzgârın etkisine giriyor. Tüketiciler artık sadece fiziksel mağazalardan değil, her an her yerde ulaşabildikleri online mağazalardan da alışveriş yapabilmeyi ve e-ticaretin kolaylığından faydalanabilmeyi talep ediyor. Dolayısıyla günümüzde perakende sektörünün kilit oyuncularının e-ticarete adım attıklarına ve omni-channel (çok kanallı) yolculuklarına başladıklarına şahit oluyoruz. E-ticarette yer alarak daha çok müşteriye ulaşmayı ve pazar paylarını artırmayı hedefleyen markalar sektörümüzü de olumlu etkiliyor. Klasik perakendecilerin ve KOBİ’lerin e-ticarete dâhil olması, sektörümüzün daha fazla büyümesini ve çok daha hızlı bir biçimde gelişmesini sağlayacak” dedi.

dosya5CarrefourSA: Aylık ortalama 25 bin sipariş alıyoruz

Online gıda alışverişinin her geçen gün gelişen bir müşteri hareketi olduğunu kaydeden CarrefourSA Genel Müdürü Kutay Kartallıoğlu, “Vakti kısıtlı olanlar, market gezebilme imkanı olmayanlar için online gıda alışverişi, son derece avantajlı. Cirodan ziyade, carrefoursa.com’un tercih edilir bir platform olması çok daha önemli. Geçtiğimiz Nisan ayında yaklaşık 25 binden fazla müşterimize online market siparişlerini teslim ettik. Satışlarımız, geçen senenin Nisan ayına göre yaklaşık yüzde 40 arttı” dedi. Online gelirlerin yarısından fazlasının hızlı tüketim ürünlerine ait olduğunu, en çok kuru gıdalar, taze gıdalar, içecek, temizlik ürünleri ile anne – bebek ürünleri ve yöresel ürünler tercih edildiğini ifade eden Kartallıoğlu, bu kanala yapılan yatırımları da şöyle açıkladı:

“CarrefourSA.com, başlı başına bir hipermarket gibi hizmet veriyor. CarrefourSA.com’da ürüne erişim adımlarının hızlı olması ve ürün çeşidinin fazlalığı, tercih edilmemizi sağlıyor. Depo sayımızı artırıyor, hizmet kapsamımızı genişletiyoruz. Gıdanın dışındaki ürünleri, kargo ile Türkiye’nin her yerine ulaştırıyoruz.

Sipariş hazırlama süreçlerimizi uçtan uca dijitalleştiriyoruz. Böylece en verimli ve hızlı şekilde müşterilerimize siparişlerinin eksiksiz ve hatasız olarak hazırlamasını sağlıyoruz. Öte yandan hizmet kapsama alanımızı genişletirken teslimat sürelerimizi de kısaltmayı sağlayacak yatırımları yapmaya devam ediyoruz. Müşterilerimizin hizmetine sunduğumuz yeni web kullanıcı deneyimi ve yeni mobil uygulamamızı da değişen kullanıcı ihtiyaçlarına uygun olarak sürekli geliştirmeye devam ediyoruz.

‘Ne lazımsa kapında’ mottomuz ile müşterilerimizin ihtiyaçlarını kapılarına kadar teslim edeceğimizin sözünü vermiş oluyoruz.”

Carrefoursa mobilden verilen siparişler 45 dakikada teslim

Carrefoursa.com- Online Market için şu ana kadar 20 milyon TLlik bir yatırım gerçekleştirdiklerini söyleyen Kartallıoğlu, “Öncelikle marketlerimiz, e-ticaret için birer depo faaliyeti görüyor. Böylelikle en kaliteli ürünleri en uygun fiyatla özenle seçip soğuk zinciri kırmadan hızla müşterilerimize ulaştırıyoruz. Yani marketlerimiz sayesinde e-ticarette de ürünleri taze taze müşterilerimize iletebiliyoruz. Yeni mobil uygulamamız sayesinde 45 dakika altında siparişi teslim etme imkânı sunuyoruz. Marketlerimiz dışında tüm Türkiye’ye gönderim sağladığımız ürünlerimiz için kurduğumuz merkezi depolarımız mevcuttur” dedikten sonra konuşmasını şöyle tamamladı:

“CarrefourSA olarak müşterilerin değişen alışveriş alışkanlıklarına cevap vermek üzere farklı kanallardan hizmet veriyoruz. Çoklu kanal yönetimi ile müşterilerimize ulaşırken bu kanalların birbirini beslediğini görüyoruz. Müşterinin alışveriş ihtiyacını giderebilmesi için tercih ettiği kanaldan ürün gamına erişimi önemli. Dolayısıyla ister market olsun ister carrefoursa.com, müşterilerimize talep ettikleri platformlardan ürün ve hizmetlerimizi ulaştırıyoruz. 2019 ilk 4 ayında carrefoursa.com trafiği %90, satışları %40 artış gösterdi. Aylık ortalama 25 bin sipariş alıyoruz. Aylık ortalama 3 milyon ziyaretçimiz bulunuyor. Ziyaretçilerimizin %80’i mobil cihazlarından online marketimize ulaşıyor. CarrefourSA.com’da 16 bin farklı çeşit ürün satışta bulunuyor.”

Banabi, 2.000’e yakın market ürünü sunuyor

Yemek sepeti olarak yeni girişimleri Banabi ile ise Nisan ayının başında online market ürünleri siparişi sektörüne adım attıklarını söyleyen Yemeksepeti İş Geliştirme Direktörü Mert Baki, “Online yemek siparişi konusundaki deneyim ve uzmanlığımız ile çeşitlilik, uygun fiyat, pratiklik ve kullanıcı dostu operasyonlarımızı Banabi hizmeti ile market alışverişi alanına taşıyıp, kullanıcılarımızın hayatlarını daha da kolaylaştırmayı hedefliyoruz. Banabi hizmeti ile kullanıcılarımıza atıştırmalık, içecek, su, kahvaltılık, temel gıda, dondurma, dondurulmuş gıdalar, meyve-sebze, anne-bebek ürünleri, ev temizlik ürünleri ve kişisel bakım ürünleri gibi birçok kategoride 2.000’e yakın market ürünü sunuyoruz. Banabi ile kullanıcılarımıza ulaştırdığımız ürünlerin büyük çoğunluğunu hızlı tüketim ürünlerinden oluşuyor. Dolayısıyla online market ürünleri siparişi sektöründeki gelirimizdeki büyük pay bu ürünlere ait” dedikten sonra şu bilgileri verdi:

“Şu anda Banabi ile dondurma, dondurulmuş gıdalar, meyve-sebze, anne-bebek ürünleri, ev temizlik ürünleri ve kişisel bakım ürünleri, atıştırmalıklar, içecekler, kahvaltı ürünleri gibi çok satan kategorilerin yanı sıra evcil hayvan, cinsel sağlık gibi birçok kategoride 2.000’e yakın market ürününü online sipariş etme fırsatı sunuyoruz. Ancak bununla da yetinmeyip kullanıcılarımızdan gelecek önerileri de değerlendirerek ürün gamımızı çok daha çeşitli hale getireceğiz. Nisan ayından beri uygulamada olan hizmetimizde kullanıcılarımızın şu anda en çok tercih ettikleri ürünlerin ilk sırasında gıda ürünleri yer alıyor.”

Banabi depo ve kurye operasyonunun tamamen Yemeksepeti tarafından yönetildiğini söyleyen Baki, “Şu anda İstanbul’da Avrupa ve Anadolu yakasında belirli bölgelerde toplam 9 depo ile kullanıcılarımıza hizmet veriyoruz. Mayıs ayı sonuna kadar bu sayı 11 olacak. Tüm ürünlerimiz bu depolarda stoklanıyor ve herhangi bir aracı olmadan kullanıcılarımıza direkt kendi kurye operasyonumuz ile ürünleri teslim ediyoruz” dedikten sonra konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Banabi ile ‘dark store’ adı verilen her mahalleye özel depolarla ilerlemeyi planlıyor ve bu doğrultuda operasyonumuzu kurguluyoruz. Böyle bir operasyon ile kullanıcılarımıza daha hızlı ve doğru hizmet verebileceğimizi düşünüyoruz.

Hayatımızın artık her alanında hâkimiyetini hissettiğimiz dijital dönüşümün etkisiyle tüm yaşam tarzımız değişiyor. Haliyle kullanıcının tüketim davranışlarında da hızlı bir dönüşüme şahit oluyoruz. Zamanı giderek azalan günümüz insanı, dilediği hizmetlere daha kolay ve hızlı ulaşmayı talep ediyor. “Rahatlık ekonomisi” adı verilen bu ekosistemin yarattığı dönüşümü markaların görmezden gelmesi çok zor. Dolayısıyla bugün artık birçok marka online’da da hizmet veriyor. Dünya dijitalleşmeye devam ederken bu kaçınılmaz bir adım olarak öne çıkıyor.

Türkiye’de de gün geçtikçe online yemek ve market siparişi sektöründe yenilikler yaşanıyor, bu da pazarın genişlemesini sağlıyor.”

dosya6Temmuz Online: Perakende ticaretin %12’si sanala kayacak

HTÜ’lerinin online ticarette ağırlıklı olarak süpermarket kategorisi altına toplandığını söyleyen Temmuz Online yöneticisi Ali Ergül, “Bu kategorinin içinde en yüksek payı, kozmetik ve kişisel bakım ürünleri alıyor. Bu kategoriyi kullanan tüketicilerin %29’u son 6 ayda en az bir kere online’dan alışveriş yapmış durumda. Alışkanlıklar; online alışverişin kolaylığına ve istediği ürün çeşidine birkaç tıklamayla ulaşmanın rahatlığına evrilmeye müsait. Bu işi profesyonelce yapan tüm e-ticaret siteleri de çok yüksek güvenlikli altyapılar sunduğundan önümüzdeki 5 yılda perakende ticaretin %12’sinin online ticaret olacağını söyleyebiliriz. Tabii bu büyüme öngörüsüne, online ticaretin en önemli ayaklarından biri olan lojistik sektörüde pozisyon almalıdır. Çünkü alışverişçinin onlineda tekrarlanmayan siparişlerinin en önemli etkeni teslimat sıkıntılarıdır” dedikten sonra hangi kanallarda olduklarını şöyle açıkladı:

“Kozmetik, kişisel bakım, temizlik ürünleri kategorileri ile tüm pazaryeri sitelerinde Temmuz Online adı ile 7 yıldır varlık gösteriyoruz. Online ticarette alışverişçi davranışlarına etki eden önemli kriterlere, çok yüksek işlem sayısına ve çok yüksek memnuniyet oranına sahibiz. Bu kategorilerde olmamızın ana sebebi, çok uzun yıllardır bu kategorileri offline pazarda satıyoruz ve bu kategorilerin tüm dinamiklerini biliyoruz. Online ticaret dist-ribütörlüğünü yaptığımız markaları hem pazaryerlerinde tüketiciler ile buluşturuyor, hem de Getir, İste gelsin, Ofix, Avansas gibi kurumsal e-ticaret sitelerinin ürün tedariğini gerçekleştiriyoruz. Ayrıca kendi online alışveriş sitelerimiz ile toptan piyasasına, kurumsal firma çalışanlarına rekabetçi fiyatlarla hizmet sunuyoruz.”

Ulusal market zincirleri ile offline kanalda işbirliklerinin olduğuna da değinen Ergül, “Distribütörlüğünü yaptığımız bölgelerde, Peyman, Cook, Nestle gibi markaları bu marketlerin raflarına biz ulaştırıyoruz. Online kanalın devleri hepsiburada, gittigidiyor, n11, trendyol ve amazon’da ise Vileda, Johnson Wax, Cook, Banat gibi kategorisinin lideri markaların pazaryeri süreçlerini yönetiyoruz. Önümüzdeki 10 yıl boyunca yatırım payımızın tamamını online ticaret için gerekli olan teknik ve operasyonel altyapıya yatırıyoruz. Offline kanalda söz sahibi olduğumuz piyasa ve kategorileri online pazara da taşımayı arzuluyoruz.

Türkiye; henüz daha online perakende payında global ortalamanın altında ancak hızlı büyüyor, Genel olarak en büyük payı, giyim, elektronik, yemek siparişleri, seyahat/konaklama gibi kategoriler alıyor. Alışverişçi ürün çeşitliliğini, fiyat kıyaslamasını, iade kolaylığını önemsiyor ve bu yüzden de online ticareti sevdi.”

Ulusal müşterilerin son yıllarda hipermarket ve süpermarket gibi büyük metrekareli mağaza açılışlarını neredeyse durdurduğunu ve tüketiciye daha yakın olmak ve discounterlarla rekabet edebilmek için mini ve express mağaza formatlarıyla mahalle aralarını hedeflediklerini kaydeden Ergül, “Migros, Hemen gelsin uygulaması ile de diğer perakendecilerden bir adım öne geçti ve Getir’in hakim olduğu pazara adım attı. Getir’deki kıvraklık ve hızlılık iddiasını Migros devralabilecek mi? Hep birlikte göreceğiz” dedikten sonra konuşmasını şöyle tamamladı:

Pazaryerleri yıkılmayacak AVM’lerdir

“Pazaryeri platformlarının ana odağı tüketici memnuniyeti, bu odak biraz daha tedarikçi ve mağaza memnuniyetine de kayarsa ve korumacı yaklaşım mağaza lehine de kullanılırsa her zaman var olacak olan yıkılmayacak AVM’lerdir.

Online ticaret işinin yarısı ticaret diğer yarısı da operasyon yönetimidir. Operasyonunu ve insan kaynağını doğru yönetebilen ve organize eden firmalar perakendenin bu kanalında tutunacak ve payın büyümesine liderlik edecektir. Heves olarak görenler, online ticareti sitesine ürün yüklemek zanneden girişimler ise, sektörün hızlı gelişmesine ve büyümesine engel olmaya devam edecektir.”

Bayiliğe geçen Getir, yüzde 150 büyüyecek

BiTaksi kurucusu Nazım Salur’un kurup Temmuz 2018’de hizmete başlayan Getir, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Bursa’da hizmet verme hedefiyle kuruldu. Bayilik anlaşmalarında şirket çalışanlarına öncelik veren Getir, İstanbul nüfusunun yüzde 95’i Getir’in hizmet alanı içine girdi.

Getir Kurucusu Nazım Salur, “Türkiye’nin diğer büyük şehirlerinde ve dünyanın önemli şehirlerinde hizmet vermeye başlamak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Demografik araştırmalarımız sonucunda bize en çok ihtiyaç duyan şehirlere ulaşmayı planlıyoruz. Hedefimiz kaliteyi her zaman yüksek tutmak bu yüzden İstanbul’daki dağıtım merkezi sayımızı da arttıracağız. Getir ile daha önce yapılmamış bir sistemi hayata geçirdik. Dünyada siparişinizi 10 dakikada teslim alabileceğiniz başka bir mobil uygulama yok. Kurduğumuz sistemin hızı sayesinde moto kuryelerimizin hızlı olmasına gerek kalmadan kullanıcıya ortalama 10 dakika içinde ulaşabiliyoruz. Getir’in yüzde 100 yerli bir uygulama olması bizi gururlandırıyor, gençlerle birlikte Türkiye’den de teknoloji alanında büyük girişimler çıkacağına inancımız tam” dedi.

2018 yılında 5 milyon sipariş ile geçen yıla göre 2.6 kat büyüyen Getir, cirosunu da 300 milyon TL’ye yükseltti. 700’ü aşkın motosiklet ve 250 adet araç filolu marka 2019 yılında yüzde 150 oranında büyüyerek cirosunu 2 kat artırmayı planlıyor.

Getir kullanıcıları gece 00.00 ve sabah 06.00 arasında en çok su, ekmek, maden suyu, gazlı içecek ve gofret siparişi verirken erkeklerin yüzde 53’ü kadınların da yüzde 46’sı Getir kullandı. Vegan ürün alternatiflerinin de bulunduğu uygulamada aktif kullanıcıların yaş ortalaması 25-35 arası.

Glovo, market alışverişinde de “varız” diyor

Haziran 2018 ayında İstanbul’da faaliyetlerine başlayan ve altı ayda 70 bin kullanıcıya ulaşan Glovo, İzmir’de de hızla büyümeyi hedefliyor.

Aralık 2018 itibariyle Alsancak’ta hizmete başladıklarını aktaran Glovo Türkiye Genel Müdürü Austin Kim, kısa sürede İzmir’in birçok semtine hizmet götüreceklerini belirtti. Glovo ile İzmirlilerin hayatını kolaylaştırmayı hedeflediklerini söyleyen Kim, İzmir’in lezzetlerini barındıran yerel markalarla anlaşmaya başladıklarını da vurguladı. Kim sözlerine şöyle devam etti: “Haziran ayından bu yana İstanbul’da elde ettiğimiz başarılı büyümeyi İzmir’de de gerçekleştirmek istiyoruz. İstanbul’da çok kısa sürede on binlerce kişi Glovo uygulamasını indirdi, yüzlerce ortağımız bizimle çalışmaya başladı ve biz de kullanıcılarımızın yüz binden fazla talebini karşıladık. Türk halkı akıllı telefonlarından sipariş vermeyi ve kapıya teslimatı çok sevdi. Glovo olarak biz de bu pazarda en iyi hizmeti sunmak için var olacağız. İstanbul’da yer alan genel merkezimiz ve çağrı merkezimizdeki çalışanlarımızla beraber şu anda yaklaşık 100 kişilik bir ekiple hizmet sunuyoruz. Kuryelerimizin sayısı da her geçen gün artıyor. ”

Devamını Oku
Yorum Yapın

Yorumunuz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advertisement

Dosya

PLAT: piyasadaki 5 üründen biri market markalı

Editör

Yazar:

Özel Markalı Ürünler Sanayicileri ve Tedarikçileri Derneği (PLAT) Yönetim Kurulu Başkanı İmer Özer, Perakende Yasası ile sınırlama getirilmesi planlanan market markalı ürünlerle ilgili kararın tüketiciye bırakılmasını önerdi. Türkiye’deki bütün üreticiler gibi döviz kurlarından etkilenen bir yapıya sahip olduklarını ifade eden Özer, “Türkiye’de maalesef birçok ürünün girdisini sağlayan hammaddeler ithal. Dövizle fiyatlandırılıyor. Dövizin bu kadar çok hareketli olması da ticarette önümüzü görememek anlamında sıkıntı yaratıyor. Fiyat geçişleriyle ilgili sıkıntıda kalıyoruz. Şu an 5.70 seviyesinde 5.40’yken bir sipariş veriyorsunuz, malı aldığınızda ve parasını ödediğimizde kur 5.80’lara gelmiş oluyor. Aradaki farkı anında piyasaya yansıtamıyoruz. Bu da negatif anlamda sahaya yansımasına sebep oluyor. Herkes fiyatlarını dengede tutmaya çalışıyor. Güven konusunda istikrarı sağlamak zor oluyor” dedikten sonra markalar ile PL arasındaki makas farkını şöyle açıkladı:

“Biz üreticiler olarak inanılmaz zorluklarla bu döngüde süreci yönetiyorduk, o süreçte hiç kimsenin fahiş fiyatlar oluşturduğunu düşünmüyorum. Oynak zeminde fırsatçılar çıkmış olabilir ama herkes çok net şekilde yapıyı gördü. Market markalarında üretici marjı çok düşük olduğu için en ufak bir döviz hareketliliği ya da bir girdi maliyetinde artış fiyatlara dokunuyor tabii. Ancak bu süre zarfında normal markalar ve market markaları arasındaki makas hep korunarak devam etti. Bugün A markasında bir ürünün fiyatı 10 TL iken market markası ortalamaları 6 TL civarında.”

Özer, yüksek indirim marketlerinin hedefinin market markaları ile direk üreticiden alıp, en iyi kaliteyi en iyi fiyata rafta konumlandırmak olduğunu vurguladı. Özer, “Mağaza yapıları, mağazalarının küçük olması, daha az personel çalıştırmaları, depolarıyla beraber yaptıkları lojistikle genel giderlerini minimuma indiriyorlar. Yüksek indirim marketleri birçok temel ihtiyaç malzemelerinde kısıtlı alternatif seçenekleriyle direkt tüketicinin en ihtiyaç duyduğu noktaya yönelirler ve onun satışını gerçekleştirirler Bu da kümülatif maliyetleri düşürdüğü için market markalarının fiyatlarını otomatik olarak düşürüyor. A markasının pazarlama ve reklam gibi ekstra giderleriyle birlikte makas açılıyor” şeklinde görüşlerini dile getirdikten sonra şu açıklamada bulundu:

“Market markalı ürünler enflasyonla mücadelede çok önemli bir rol üstleniyor. Eğer market markalı ürünlere bir sınırlama getirilirse enflasyon çok hızlı bir şekilde yükselişe geçer ki bunu hiçbirimiz istemeyiz.”

Nielsen’den alınan verilere göre market markalarının 2018 yılını yaklaşık yüzde 70 büyümeyle kapattığını ve 50 milyar TL gibi de bir işlem hacmi ölçüldüğünü kaydeden Özer, “2017’de pazar yüzde 30 mertebelerinde büyümüştü. Bu sene yüzde 70 mertebesinde büyümesi hem fiyatlardaki hareketin karşılığı hem de tüketicinin tercihi olarak ortaya çıktı. Tüketici geçen sene fiyata baktı ve market markalı ürünü tercih etti. Tüketici fiyat bilinci daha önce yüzde 61 iken son araştırmada yüzde 91’e çıkmış. 10 kişiden 9’u fiyatını ölçerek biçerek ve analizini yaparak alışveriş yapıyor. A markasını da market markasını da aynı firmanın ürettiğini fark eden tüketicinin güveni arttı” dedikten sonra perakende yasa taslağıyla ilgili şu bilgileri verdi:

“Perakende Yasa Taslağı ile ilgili Bakanlığa gittik”

imer ozer“Bakanlığa gidip konuyla ilgili düşüncelerimizi aktardık. Önümüzdeki günlerde de detaylı raporumuzu sunacağız. Market markalarını kısıtlamakla alakalı ölçü için dünyayı da araştırdık. Avrupa’da da dünyanın birçok ülkesinde de böyle bir kısıtlama söz konusu değil. Kararı tüketiciye bırakmak lazım. Tüketici rafa gittiğinde A, B ya da market markasını alabilsin. Tüketici aldığı zaman o ürün rafta yaşıyor. Bugün market markalı ürünler yüzde 20’ye gelmiş, yüzde 20’nin üzerine çıkan kategoriler var. Tüketici almadığı zaman marketin o ürünü rafta konumlandırması mümkün değil. Satılmayan ürünün raf maliyeti bütün marketler için çok yüksek.

2016 yılında Sanayi Bakanlığı’nın çalışması olmuştu. O zaman da söylemiştik yine aynısını söylüyoruz kararı tüketiciye bırakalım. Şu anda enflasyonun çalkantılı olduğu döviz hareketlerinin daha hızlı olduğu bu dönemde bu serbest piyasa ekonomisine ne kadar müdahale edersek o kadar çok sıkıntı yaşayacağımızı düşünüyorum.”

Avrupa’da, İngiltere’de İspanya’da market markalı ürünlerinin pazar payı yüzde 40’ın üzerinde yüzde 50’ye dayanıyor hatta.”

Perakende Yasa taslağı hakkında da bilgi veren Özer, “Yöresel ürün tanımının ne olduğuna bağlı. Bunu biz de görüşmemizde dile getireceğiz.

Türkiye’de 20 binin üzerinde yüksek indirim market zinciri var. Sayı 25 binin üzerine geldiğinde pazarın doygunluğa ulaşacağını öngörüyoruz. Mesafe zorunluluğuyla yeni şube açılma hızı biraz daha yavaşlayabilir.

Süt uzak ara PL’de pazar lideri

Sütün uzak ara market markalarında pazar lideri olduğunu ifade eden Özer, “Sütle beraber temizlik ürünleri, tuvalet kağıdı, bakliyat ve yağ gibi ürünler pazar payı en yüksek olanlar. Türkiye pazarında market markalarının payı yüzde 20. Kozmetik yüzde 12-13 mertebelerinde. Bazı ürünlerde yüzde 22-23’e çıkıyor. Şu anda piyasadaki 5 üründen biri market markalı. 2019 sonunda 4 üründen birinin market markalı olmasını bekliyoruz” dedi.

Yurtdışında kendi markanla var olmanın uluslararası bir marka çıkarmanın çok da kolay değil olmadığını vurgulayan Özer, “Özellikle hızlı tüketim ürünlerinde bu daha da zor. Market markaları şöyle bir avantaj sağlıyor” dedikten sonra şu bilgileri verdi:

“Avrupa ülkelerinin özel markalı ürünlerle tanışıklığı bizden çok daha eski… Ülkemizdekine nazaran daha oturmuş bir pazar söz konusu. Şu an Avrupa’da sektörün yüzde 50’ye yakın bir pazar payı var. Biz daha yolun çok başındayız ancak Avrupa’ya oranla daha hızlı büyüyoruz. Dolayısıyla yüzde 50’leri görmek için yolumuz uzun gibi gözükse de mesafeyi hızlı kapatacağımızı öngörüyoruz. Sektörün büyüme rakamlarını ve gelişim hızını göz önüne alarak önümüzdeki beş yılda Avrupa ortalamasını yakalarız diye düşünüyoruz.”

Özel Markalı Ürünler (Private Label) sektöründen öne çıkan başlıklar:

-Satılan her beş üründen biri market markalı. Son rakamlara göre ülkemizde market alışverişinde harcanan beş liranın bir lirası özel markalı ürün için veriliyor, Avrupa’da bu rakam üçte bir seviyesinde.

– Tüketicinin özel markalı ürünlere duyduğu güvenin artması ve yeni bir ürünü denemeye karşı daha istekli oluşu perakende sektörünün cirosunda özel markalı ürünlerin payını artırıyor.

– Nielsen verilerine göre tüketicinin fiyat farkındalığı geçtiğimiz yıl yüzde 69 seviyesinden yüzde 91 seviyesine çıktı. Artık bir ürünü fiyatını sorgulamadan satın almayan bir müşteri kitlesi var

– Türkiye’deki modern kanal mağaza sayısı son 10 yılda üç katına çıktı ve 10 bin 152 seviyesinden 30 bin 640’a yükseldi. 400 metrekarenin altındaki mağaza büyüklükleri ile indirim marketlerinin sadece son iki yılda mağaza sayılarını yüzde 34 artırmaları özel markalı ürünler pazarının büyümesinde en büyük rolü oynadı.

– 2008 yılında indirim marketleri yüzde 36, zincir marketler yüzde 9.0 ve yerel marketler yüzde 6.0 büyüdü.

– Market alışverişinde e-ticaret dünyada yüzde 8.0, Çin’de yüzde 10, Türkiye’de ise yüzde 2.0 seviyesinde

– Özel markalı ürünlerin toplam süpermarket pazarının cirosundaki payı Avrupa’da yüzde 18 ile yüzde 42 arasında değişirken ortalama yüzde 31.5 olarak ölçülüyor. Türkiye’de ise bu oran (alkol ve sigara hariç)yüzde19.9’aulaşmışdurumda.

– Avrupa’daki rakamlarla kıyaslandığında özel markalı ürünler sektörünün ülkemizde gideceği çok yol var. Bu alanda önemli bir büyüme fırsatı bulunuyor.

– 2017 yılını 30 milyar lira ciro ile kapatan özel markalı ürünler sektörü, 2018 yılında cirosunu yüzde 70 artırarak 50 milyar lira büyüklüğe ulaştı.

– Özel markalı ürünler hızlı tüketim ürünleri sektörünün üzerinde büyüyor. Nielsen Perakende Paneli verilerine göre toplam paketli Hızlı Tüketim Ürünleri pazarı (PHTÜ), 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 18 bir ciro büyümesi kaydetti. Sigara ve alkol hariç bakıldığında büyüme yüzde 20 olurken bunun yüzde 18’lik kısmı fiyat değişiminden, yüzde 1.0’lik kısmı ise hacim büyümesinden kaynaklandı.

– Aynı dönemde private label sektörünün cirosu yüzde 70 arttı.- Nielsen rakamları, perakende de küçük formatlar ve parfümerilerin en hızlı büyüyen kanallar olduğunu ortaya koydu. Dünyada ve Türkiye’de perakende sektöründe kendini gösteren küçük süper marketler ve parfümerilerdeki büyüme trendi de 2018 yılında özel markalı ürünler cirosundaki artışı olumlu etkiledi.

– 2019 yılında da özel markalı ürünler sektörünün en az yüzde 50’ye yakın bir büyüme göstererek her 100 liralık market alışverişinin 30 lirasının bu ürünlerden oluşması bekleniyor.

Nazar Kimya: PL ürünler en iyi kaliteyi en ucuz fiyata sunmak için konumlanmıştır

hakan hatipogluÖzel markalı ürünler (Private Label) sektörünün her geçen gün daha da büyüdüğünü söyleyen Nazar Kimya Genel Müdürü Hakan Hatipoğlu, “Sektör 2018 yılında yüzde 70 büyüme göstererek 50 milyar TL’ye yakın bir hacme ulaştı ve bu büyümenin 2019 yılında da devam etmesini bekliyoruz. Özel markalı ürünlerle yeni tanışan ve ürün/fiyat dengesinden çok memnun kalan bir kesim de var. Kalite konusunda firmalarımız gerçekten de çok iyi noktadalar. PL ürünlerin her biri sektörün en büyük firmaları tarafından, standartlara uygun olarak üretiliyor. Üstelik marketler de üreticileri çok sıkı bir şekilde denetliyor. Perakende sektöründe özel markalı ürünlerin ağırlığının giderek artacağını söyleyebiliriz. Trendler ve araştırma şirketlerinin raporları da bunu gösteriyor. Dünyanın PL ile tanışıklığı bizden çok daha eski. Bize nazaran daha oturmuş bir pazar söz konusu. Şuan Avrupa’da sektörün %50’ye yakın bir pazar payı var. Biz daha yolun çok başındayız ancak Avrupa’ya oranla daha hızlı büyüyoruz. Dolayısıyla %50’leri görmek için yolumuz uzun gibi gözükse de mesafeyi hızlı kapatacağımızı öngörüyoruz” dedikten sonra cirolarındaki PL payını şöyle açıkladı:

“Nazar Kimya, yaklaşık 40 yıllık bir firma. İstanbul Anadolu Yakası Organize Sanayi Bölgesi’nde 7000m2 kapalı alanda, dünya standartlarında üretim yapıyoruz. Bu birikim ve yüksek kalite bir araya gelerek, Türkiye’nin en büyük ulusal perakende zincirleri ile çalışmamızı sağlıyor. 2018 yılı itibarı ile ciromuzun %45’ini Private Label oluşturuyor.”

İndirim marketlerin raflarındaki PL oranının, diğer ulusal/yerel zincirlerin raflarındaki PL oranından çok daha yukarıda olduğunu belirten Hatipoğlu, “Sayıları 25 bini bulan indirim marketlerin her eve yakın olması, tüketicideki güven algılarının yüksek olması ve yürüttükleri başarılı operasyonlar PL’nin başarısındaki en önemli etkenlerden biri. Yapılan ölçümlemelere göre A Marka bir ürünü 100 TL kabul ettiğimizde özel markalı (Private Label) ürün ortalama 60 TL seviyesinde. Tabii burada sadece ortalama fiyat paritesini değerlendirmek yetersiz olacaktır. Private Label ürünlerdeki fiyat odaklı rekabet, markalı ürünlerin fiyat yükseltmelerine de engel olarak enflasyonu dizginleyen bir rol üstlenmektedir” dedikten sonra PL satışına sınırlama getirmesiyle ilgili şu açıklamada bulundu:

“Açıkçası yerli üreticinin markasında hizmet etmeyeceğini düşünüyoruz. Büyük bir çoğunluğu yerli üreticilerin ürettiği PL ürünlere rafta kısıtlama getirip, geçmişte olduğu gibi pazarı yabancı markalara teslim etmek bize doğru gelmiyor. Yukarıda da belirttiğim gibi PL, Avrupa ve Amerika’da bizden çok daha eski ve çok daha yüksek bir pazar payına sahip. Buna rağmen dünyaya mal olmuş Avrupalı ve Amerikan markalarının sayısı bir hayli fazla. Demek ki PL, markalaşmanın önünde engel teşkil etmiyor. Markalaşmak bizler için de çok önemli olsa da sorunumuzun çözümünün PL’nin rafta kısıtlanmasından geçtiğini düşünmüyoruz. Tabii bir yandan tüketiciye ve enflasyona da etkisini dile getirmek gerekir. Market markalı ürünler en iyi kaliteyi en ucuz fiyata sunmak için konumlanmıştır. Tüketici market markalı ürünü de markalı ürünü de rafta görür ve tercihini yapar. Karar tüketicinindir, tüketicinin bu kararına saygı duymak gerekir ve serbest piyasa ekonomisi de bunu gerektirir. Böyle bir düzenlemede zarar gören tüketici olur, ülke ekonomisi olur. Yukarıda da bahsettiğim üzere market markalı ürünler enflasyonla mücadelede çok önemli bir rol üstleniyor.”

Dergimiz yazarı Ercüment Tunçalp, bu konuda gündem yaratacak açıklamalarda bulundu. Tunçalp, şunları söyledi:

ercument tuncalp yazar2“Kelime anlamı “özel etiket” olan, tek perakendeciye ait tescilli markadır. Yani dükkan sahibinin kendi markası. Adam parayı bastırmış, dükkan yatırımı yapmış, üstelik bir de kendisi için marka yaratmış; birileri de ortaya çıkmış, “bu haksız rekabettir” diyerek PL ürünü istemiyorlar.

Kimler? Kendilerinden raf bedeli istendiğinde, “bu ne parası ?” diye itiraz eden bazı marka sahipleri. Sanki bir yardım kuruluşu sizin ürünleriniz tüketici ile buluşsun diye yatırım yapmaya ve para harcamaya mecburmuş gibi. Hem de öyle ki; sizin yeriniz daralmasın diye kendi ürününü raftan çekmeli, her getirdiğiniz yeni fiyat listesini de sorgulamadan kabul etmeli! İşte PL uygulaması olmasaydı göreceğimiz manzara aynen böyleydi.

Uzatmayalım, bazı görüşlere göre; “PL ürünler markaların büyümesini engelliyor ve bu durum rekabet ortamını bozuyor” muş. Aynı çevreler çözüm de öneriyorlar; “bu konu denetim altına alınsın ve PL’ye sınırlama getirilsin” diye. İşte aslında bu görüşler haksız rekabeti körükleyen, temelsiz söylemlerdir. Zira; PL, zincir marketlerin kendi özel markalarıdır. Kategorilerin içinde yer alan diğer markalardan hiçbir farkları yoktur. PL ürün genelde tek perakendecide satılsa da, bu bir kural değildir. Örneğin BİM’in Dost ve Binvezir markaları, yatırımcı istediği takdirde diğer satış noktalarında da satılabilir, ihracata da gidebilir. Aynen Migros’un ‘M’ markalı ürünlerine bakkallarda rastladığımız gibi. Kalite seviyeleri müşteri denetimine tabidir. Birçoğu kategori lideri seviyesinde kaliteye sahiptir.

Bu gün Migros ve BİM başta olmak üzere, PL ürünlerin kalitesini kategori lideri markalara endeksleyen perakendeci sayısı hızla artmaktadır.

İşte telaşın esas sebebi de budur!”

Devamını Oku

Dosya

Perakendeciler, 2019 yılında temkinli büyümekten yana

Editör

Yazar:

Türkiye ekonomisi 2018 yılının dördüncü çeyreğinde özel tüketim ve yatırımda görülen düzeltme ile yüzde 3 daraldı. Bu oran 2009 yılının ikinci çeyreğinden bu yana en yüksek rakam. Ekonomi, 2018 yılında ise bir önceki yıla göre yüzde 2.6 ile beklentilerin hafif üzerine ancak 2019-2021 Yeni Ekonomi Programı (YEP) tahmininin altında (YEP Büyüme Tahmini yüzde 3.8) büyüdü. Üretim yöntemine göre cari fiyatlarla GSYH, 2018’de bir önceki yıla göre yüzde 19.1 artarak 3 trilyon 700 milyar 989 milyon lira oldu. GSYH’yi oluşturan faaliyetler incelendiğinde, 2018 yılında zincirlenmiş hacim endeksi olarak tarım sektörünün katma değeri yüzde 1.3, sanayi sektörünün yüzde 1.1 artarken, inşaat sektörünün yüzde 1.9 azaldı. Ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetlerinin toplamından oluşan hizmetler sektörünün katma değeri de 5.6 artış kaydetti.

magfi egilmezBu durumun adı ne?
Büyüme verileri ekonomistler arasında kavram tartışmasına yol açtı. Uzmanlar içinde bulunulan durumun resesyon mu, stagflasyon mu yoksa slumpflasyon mu olduğu konusunda bölündü. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH’nın üçüncü çeyrekte yüzde 1.6, son çeyrekte yüzde 2.4 daraldığına dikkat çeken uzmanlar ekonominin ‘teknik resesyon’a girdiğini savundu. Ekonomik büyümenin belirli bir süre negatif veya yavaş olması anlamına gelen resesyon ekonomide atıl kapasitenin olması veya ekonominin uzun vadeli büyüme oranından daha düşük bir oranda büyümesi olarak da tanımlanabiliyor. Ekonomik faaliyetteki daralmanın iki çeyrek üst üste sürmesi halinde kullanılıyor.
Ekonomist Mahfi Eğilmez, blogunda Türkiye’nin “küçülen ekonomiyle beraber yükselen enflasyon” şeklinde tanımlanan ‘slumpflasyon’a girdiğini yazdı.
Bazı uzmanlarsa durumu stagflasyon olarak niteledi. Bazı uzmanlarsa durumu stagflasyon olarak niteledi.

Bakan Albayrak’tan açıklama var
Bakan Berat Albayrak, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “2018 son çeyrek büyümesi %-3 olarak piyasa beklentileri doğrultusunda gerçekleşmiştir. İç ve dış dengelenmeyi bir arada sağladığımız bu dönem, cari açık ve enflasyonda düşüş başlattık. İktisadi faaliyette en kötü geride kalmıştır. Büyümede en kötü beklentiler gerçekleşmemiştir” dedi.
Albayrak, “Son çeyrekte görülen daralmaya rağmen net dış talebin büyümeye yüzde 9,7 puan pozitif katkı sağlaması dengelenme sürecinin öngörüldüğü şekilde devam ettiğinin önemli bir işaretidir” derken, artan ihracat ve turizm gelirlerinin büyümeyi besleyecek ana kalemler olacağını vurguladı ve “2019’a ait güncel veriler, ekonominin hızlı bir toparlanma eğilimine girdiğini, büyümedeki yavaşlamanın geçici bir durumu yansıttığını ve ılımlı toparlanma eğiliminin başladığına işaret etmektedir” ifadelerini kullandı.
“Ekonomi politikalarında güçlü bir koordinasyon dönemi yaşıyoruz.” diyen Bakan Albayrak, “Nisan’dan itibaren yapısal tarafta atacağımız adımlarla süreci daha da güçlendireceğiz. YEP kapsamında cari açığı azaltacak, katma değerli üretimi artıracak, milletimizin refahını yükseltecek politikalarımızı kararlılıkla uygulamaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

aysen zamanpurSilk&Cashmere: Yurt dışı ve içi online satışlara odaklandık
Dünya Bankası ve TÜSİAD verilerine göre 2019 yılı büyüme tahminini yüzde 1.0-1.6 arası beklediklerini söyleyen Silk&Cashmere CEO’su Ayşen Zamanpur, “Biz de çok büyük farklılıklar olmazsa bu aralıkta bir rakam gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Biz bu yıl için %23’lük büyüme koyduk ama enflasyondan arınınca bu rakam yüzde 5-6’ ya denk geliyor. En büyük stratejimiz yeni nesil Silk&Cashmere ekibinin büyük emek koyduğu e-ticaret çalışmaları. Yurt dışı ve içi online satışlarda çok ciddi bir ivme yakaladık. 2021 yılında online tüm cironun yüzde 20’sine ulaşacak. Yurt dışı online sitemiz de yurt içi gibi tam verimli olunca bu çok büyük bir fark yaratacak” dedi.

Kiğılı: Yüzde 2,6’lık büyüme bizler için büyük moral
Kiğılı Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Kiğılı, büyüme rakamlarına ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye ekonomisi açısından 2018’in ilk yarısının, beklentilere paralel bir seyir izlediğini belirtti.
İkinci yarının sadece perakende giyimde değil, tüm sektörler açısından sürprizlerle dolu bir dönem olduğunu aktaran Kiğılı, şunları kaydetti:
“Dünya, finansal anlamda oldukça kritik bir süreçten geçiyor. Böylesi zorlu bir dönemde bile Türk ekonomisindeki yüzde 2,6’lık büyüme bizler için büyük moral ve motivasyon kaynağı. Dile kolay, dünyanın küresel dev ekonomileri büyüme sancıları çekerken, Türkiye ekonomisi 10 yıldır kesintisiz büyümesini sürdürüyor. Yine de rakamların rehavetine kapılmak en büyük hata olacaktır. Daha fazla büyüme, daha fazla istihdam demek…
Biz Türkiye ile birlikte büyüdük, Türkiye ile birlikte büyümeye devam edeceğiz. Sorumluluğumuzun farkındayız. Biz Kiğılı olarak, katma değerli üretim ve katma değerli marka vizyonuyla yeni dönemde hedefimizi Avrupa pazarı olarak belirledik. Hedefimiz, yurt dışında kısa vadede 25 yeni mağaza açmak.”

adnan yorgunerOli Marketçilik: Yüzde 3.5 büyüme yakalanacak
2019 yılında (Ocak-Şubat) ayı verilerinin enflasyondan arındırılmış büyümenin mümkün olmadığını gösterdiğini söyleyen Oli Marketçilik Adnan Yorguner, “Kısa ve uzun vadeli kampanyalar, çapraz promosyonlar vb. nihai tüketiciye alışveriş heyecanı yaşatmıyor. Biz seçim sonuçlarına göre yeni orta vadeli plan yapmak düşüncesindeyiz. Türkiye’nin 2018 yılı benzeri bir büyüme beklediğine inanıyorum ama iç dinamikler (inşaat-tarım) fişeklenerek %3,5 büyüme yakalanacak gibi” dedi.

erdal tufekciOnur Market: Sektörümüzün geleceği adına karamsar değiliz
2019 yılında ilk etapta gündemde olan yerel seçimlerin sonucunda toplum barışının artmasının ekonomiye olumlu yansıyacağını söyleyen Onur Market/Özen Perakende Grup Başkan Yardımcısı Erdal Tüfekçi, “Toplumun mutluluk ve huzuru artınca bunun alışverişlere yansıyacağı ve sektörümüze katkı sağlayacağı bir gerçek. 2019 yılı ve sonraki her yıl için perakende sektörü daha dinamik ve daha rekabetçi olmaya devam edecek. Tüketicimizin genç nüfus yapısının büyümeye devam etmesiyle perakendenin ekonomi içindeki payının artışı da devam ediyor. Genel olarak sektörümüzdeki sepet ortalamasının olması gereken seviyelere gelmesi de önümüzdeki yıllarda bu genç nüfusun ekonomiye ve iş hayatına etkin katılımının sağlanmasıyla olacaktır. Fiziksel büyümede bulunduğumuz bölgelerde verimli noktalara yatırım yapmayı sürdüreceğiz. 2019 yılında yeni bölgelere geçiş planlamadık ancak yeni rekabetçi ve güçlü yanlarımızı kullanarak büyüme hedefli bir strateji gerçekleştireceğiz. Bulunduğumuz bölgelerde sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak şekilde mağaza açma politikamıza devam edeceğiz” dedikten sonra şu bilgileri verdi:
“Sektörümüzün geleceği adına karamsar değiliz ancak özellikle kısa vadede fiyat parametreleri daha da daralacak ve konseptler iç içe girecek. Bu durum rekabeti daha da etkin kılacak. Özellikle süpermarket segmentindeki perakendecilerin fiyat haricindeki güçlü yanlarını ortaya koyması, farklılaşan politikalar izlemesi ve bu farklılıkları alışverişçilerine doğru iletişimle anlatması gereken bir dönemin içindeyiz.”

levent ugurses market iciGroseri: 2019, dengeleme yılı olacak
Biri Adana diğeri Mersin’de açılan iki yeni mağazayla fiziki anlamda yüzde 8 büyüdüklerini söyleyen Groseri İcra Kurulu üyesi Levent Uğurses, “Dengeleme yılı kabul ettiğimiz 2019’da geçen yılı koruyarak en az fiziki büyümemiz kadar büyüme hedeflemekteyiz. Miktarı koruma hedeflediğimiz yılda maalesef çift haneli rakamların altına düşmeyeceğini beklediğimiz enflasyon yüzünden nominal rakamlarda büyümemiz yüzde 25’lere ulaşabilir. Türkiye içinde küresel zor şartlara rağmen sağlam siyasi iç duruşun devamı ve düşen enerji girdileri sayesinde bu sene en az yüzde 4 bir büyüme beklemekteyim” dedi.

DAP Yapı: Gayrimenkul sektörü Türkiye’nin üzerinde büyüdü
DAP Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Ziya Yılmaz, şunları söyledi: “Türkiye 2018’de tüm sıkıntılara ve dünya ekonomisindeki daralmaya rağmen yüzde 2,6 seviyesinde büyüdü. Gayrimenkul faaliyetlerine baktığımızda ise büyüme, ülke büyümesinin bir tık üzerinde: yüzde 2,7. 2018’de tarım sektörü yüzde 1,3, sanayi sektörü yüzde 1,1, imalat sanayii yüzde 1,1 büyürken gayrimenkul faaliyetleri sektöründe büyümenin yüzde 2,7 olması fedakarlıklarımızı daha da anlamlandırıyor. Nitekim tüm artan maliyetlere rağmen elimizi taşın altına koyarak bir hareketlilik oluşturduk. Ödeme seçenekleri ile banka kredili satışlara da ciddi alternatif getirdik. Biz bu ülkeye inanıyoruz. Önümüzdeki dönemde de Türk ekonomisinin dinamosu olmaya devam edeceğiz.”

ismail gulleTİM: 2.6’lık büyüme ekonomimizin dayanıklılığını ispat etti
Geçen yılın geneline bakıldığında doğru analizin yapılacağına işaret eden TİM Başkanı İsmail Gülle, “2018’in geneline baktığımızda dünyada, bölgemizde ve doğrudan ülkemize yönelik birbiri ardına devasa problemleri Türkiye adına, büyük bir başarıyla atlattığımızı değerlendiriyorum. Böyle bir ortamda, sanayi ve tarım sektörlerinde yüzde 1 seviyelerinde de olsa artışların olması, üretim çarklarının büyük bir azimle döndüğünün göstergesi. İnşaat sektöründeki daralma ise finansal saldırılar sonrası piyasa dengelerinde meydana gelen bozulmanın etkilerine işaret ediyor. Devasa ekonomik saldırılara karşı Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde, Sayın Hazine ve Maliye Bakanımız koordinasyonunda ortaya konan mücadelenin başarılı olduğunu açık ve net olarak görüyoruz. İnanıyorum ki, ekonomimizde gözlemlediğimiz dengelenme süreci sayesinde, önümüzdeki dönemde yeniden yukarı yönlü güçlü büyüme oranları yakalayacağız” diye konuştu
İhracatın büyüme verilerini deyim yerinde ise tek başına sırtladığını kaydeden Gülle, şunları kaydetti: “2018’in ikinci yarısında ekonomimiz üzerinden gerçekleştirilen saldırıların büyüme rakamlarına yansımasını bugün hep birlikte gördük. GSYH’mız son çeyrekte %3 daralırken, her şeye rağmen yıl genelinde %2,6 büyümeyi başardık. Burada en dikkat çekici nokta ise net ihracatın son çeyrekte büyümeye 8,4 puanlık katkı vermesi. İç talebin daraldığı, kamu harcamalarının neredeyse aynı düzeyde kaldığı son çeyrekte büyüme rakamlarımızın en büyük destekçisi ihracat oldu. Yıl genelinde ise net ihracatın büyümeye 3,6 puan katkı verdiğini görüyoruz. Bugün gelinen noktada, artık ülkemizin her zaman olduğu gibi bu süreci de en az zararla atlatmayı bildiği, ihracatın ülkemiz için vazgeçilmez olduğunda herkes hem fikir. TİM olarak biz de 83 bini aşkın ihracatçımızla geçtiğimiz sene olduğu gibi bu sene de çok daha fazla çalışarak, ülkemiz bayrağını tüm dünyada dalgalandırarak hem büyümede hem yatırımlarda, hem de istihdamda ülkemize hizmet etmeye, katkı vermeye devam edeceğiz.”

ali kopuzİstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ali Kopuz
Yaptığı yazılı açıklamayla TÜİK’in büyüme rakamlarını değerlendiren İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ali Kopuz, geçen yılın ikinci yarısı boyunca süren ekonomik saldırılara rağmen 2018 yılının büyüme ile kapanmasının önemli bir başarı olduğunu bildirdi.
Son çeyrekte yüzde 3 küçülen Türkiye ekonomisinin, ilk 3 çeyreğin etkisiyle 2018 yılını yüzde 2,6 büyüme ile kapattığına dikkati çeken Kopuz, “Bu, Türkiye’ye saldırsalar da sarsamayacaklarını göstermektedir” ifadesini kullandı.
Kopuz, daha önce yurt dışı kaynaklı ekonomik saldırıların yol açtığı kur dalgalanmalarının hem üretim maliyetlerine etki ettiğini hem de bazı reel sektör kollarında üretimde tedirginlik yarattığını dile getirerek, “Bunun da etkisiyle yılın son iki çeyreğinde büyüme hızının azalacağını belirtmiştim” değerlendirmesinde bulundu.
Başta ticaret savaşları ve Brexit olmak üzere, konjonktürel sebeplerle Avrupa ve dünya ekonomisinde ciddi yavaşlama beklentilerinin olduğu bir dönemden geçildiğini anımsatan Kopuz, tüm bunları da hesaba katarak 2018 yılı için yüzde 2,6’lık büyümenin memnuniyet verici olduğunu belirtti.
Kopuz, Türkiye’nin selameti için ekonomi yönetiminin arkasında durulması ve yapısal reformların desteklenmesi gerektiğine işaret ederek, şu ifadeleri kullandı:
“Hükümetimizin, özellikle KOBİ’lerimiz için sağladığı finansmana erişim kolaylıklarının, istihdam seferberliği kapsamında atılan adımların, kur oynaklığının dengelenmesinin, iç piyasada hareketliliği ve üretimi artıracağına olan inancım tamdır. Bizim de iş dünyası olarak kendi üzerimize düşen görevi layığıyla yapacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.”

emre alkin“Her kuruşu doğru kullanmalıyız”
Altınbaş Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Emre Alkin, 2018 dördüncü çeyrek ve yıllık büyüme verilerini değerlendirdi. Yılın son çeyreğinde çıkan yüzde 3’lük negatif büyümenin beklentiler dahilinde olduğunu kaydeden Alkin, “Ekonomistlerin son çeyrek tahminleri genelde yüzde 1-4 negatif büyüme arasında gidip geliyordu. Biz de Eylül 2018’de, yani son çeyreğe girilirken yaptığımız bir değerlendirmede yüzde 2.5-3.0 aralığında bir daralma tahmini ortaya koymuştuk. Ancak 2018’de en kötü ihtimalle % 2.5 büyürüz demiştik. Bu doğrulanmış oldu.”

Alarm veren sektörler
Büyüme rakamlarına bakıldığında imalat sanayii ve inşaatın alarm veren sektörler olarak dikkat çektiğini vurgulayan Akin, “Son çeyrekte imalat sanayiinde yüzde 7.4, inşaatta da yüzde 8.7’lik bir daralma var. Aslında biz bunları önceden hissettik. Nereden hissettik? Kapasite kullanım oranlarında, sanayi üretimi verilerinde, işsizlik oranlarında ve ayrıca perakende satış verilerinde. Bunların hepsi birden alarm veriyordu” dedi.
Alkin, yüzde 2.6’lık yıllık büyüme rakamının da beklentileri dahilinde gerçekleştiğini ifade etti. Alkin, “Çok daha kötümser beklentiler dile getirenler olmasına rağmen, biz daha eylül ayındaki değerlendirmelerimizde, en kötü şartlar altında bile Türkiye’nin 2018 yılında yüzde 2.5 büyüyeceğini dile getirmiştik. Bu tahminimiz de doğru çıkmış oldu” diye konuştu.

Önümüze bakalım
Geçen yılın son çeyreğine ait büyüme verilerine bakarken, geçmiş rakamların değerlendirildiğinin akıldan çıkarılmamasını isteyen Alkin, “Bunlar 2018 yılına ait verilerdi. Buna göre analiz edilmesi lazım. Yani bunları şimdi yaşanıyormuş gibi yorumlamayalım. Ama eldeki veriler gösteriyor ki birinci çeyrekte de küçülme ihtimalimiz var” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Emre Alkin, büyüme verilerinin bundan sonra nereye gidebileceğine dair tahminlerini dile getirirken şunları söyledi:
“Nasıl ki geçen yılın Eylül ayında, yıllık büyüme yüzde 2.5’ten düşük çıkmaz dediysem, şimdi de şunu söyleyeyim. 2018’in son çeyreğinde bu kadar kötü bir büyüme rakamının çıkması, matematiksel olarak 2019’un dördüncü çeyreğinde iyi bir rakam çıkmasına zemin hazırlamış oldu. Dolayısıyla IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların Türkiye 2019 yılında negatif büyür tezleri doğru çıkmayabilir. Ama bunun için Türkiye’nin yılın ikinci yarısında toparlanması şart.”

2019’da büyüme yüzde 0.5-1.0 çıkabilir
Yaşanan bunca sıkıntıya rağmen, iyi bir yönetimle Türkiye ekonomisinin 2019’un tamamında büyüyebileceği tahmininde bulunan Alkin, şöyle konuştu:
“Eldeki verilere bakarsak, 2019’un ilk ve ikinci çeyreklerinde de negatif büyüme ihtimali var. Ama üçüncü ve dördüncü çeyrekte toparlanma yaşanırsa 2019’u pozitif büyümeyle kapatma imkanı hala var. 2018 son çeyrekteki hızlı küçülmenin de yol açacağı matematiksel etkiyle bu yılki büyüme rakamı yüzde 0.5-1.0 aralığında çıkabilir. Ancak matematiksel düzeltmelerle övünemeyiz. Önemli olan, üretime, ihracata, istihdama katkı yapacak bir büyümenin ortaya koyulması.”
Türkiye’nin istikrarlı ve kaliteli bir büyümeye ihtiyacı olduğunu ifade eden Alkin, bunun için neler yapılması gerektiğine ilişkin görüşlerini de şöyle dile getirdi:
“Beklentileri doğru yönetmek lazım. İnsanların içinde hala bir umut var. Hükümetin, bu ümidi boşa çıkarmayacak adımlar atması lazım. Vergi uygulamaları ve kamusal destekler konusunda doğru adımlar atılmalı. Türkiye’nin harcayacağı veya israf edeceği, yanlış kullanacağı tek bir kuruş dahi yoktur. Verilen kredilerin ve desteklerin hepsi de değere dönüşmelidir. Türk özel sektörü de kaynak kullanımında basiretli davranmayı artık öğrenmeli, katma değer yaratan faaliyetlerle iştigal etmeli.”

Devamını Oku

Dosya

Bir milyondan fazla istihdam sağlayan perakende sektöründe İK

Editör

Yazar:

2019 yılı için şirketlerin bütçeledikleri ortalama ücret artışı yüzde 16,6. Bu rakam geçtiğimiz iki yıl ile kıyaslandığında dikkate değer bir şekilde yüksek. Bunda 2019 yılı için öngürülen enflasyon oranının etkili olduğu söyleniyor. Cumhurbaşkanı, Hazine ve Maliye Bakanı’nın market fiyatlarının pazara göre yüksekliğiyle ilgili şikayetleri ile ilgili sektör temsilcileri tarafından sebep olarak tekrar gündeme gelen “Genel giderler” içinde ki en yüksek maliyet kalemi “Personel giderleri”. Hizmet sektörü içinde ki perakendenin vazgeçilmezi olan “İnsan Kaynakları”nı artan “Personel giderleri” şikayeti ve sektördeki yüksek İş Gücü Devir Oranı (Turnover) dışında ki bakış açılarıyla da bir araya getirmek istedik. STK ve temsilcilerin görüşlerini yansıtan dosyamıza PERYÖN’ün 2019 Ücret Araştırması’yla başladık.
PERYÖN Yönetim Kurulu Başkanı Berna Öztınaz, KPMG Türkiye tarafından yorumlanan 2019 Ücret Araştırması’na göre bu yıl kurumların yüzde 95’i bir kez ücret artışı yapacak ya da yaptı. Öztınaz’ın araştırmaya dayanarak verdiği bilgiye göre 2019 yılı için şirketlerin bütçeledikleri ortalama ücret artışı yüzde 16,6. Bu rakam son iki yılla kıyaslandığında dikkate değer bir yükselişi ortaya koyuyor.
Öztınaz, araştırma sonuçlarıyla ilgili şu bilgileri verdi: “2019 yılı için öngörülen yüzde 16,6’lık önceki iki yılla kıyaslandığında dikkate değer artışı 2019 için beklenen enflasyon aranından kaynaklanıyor. Unvan bazında baktığımızda ise 2019 yılında; genel müdür/direktör pozisyonlarında yüzde 14,8, müdür/şef pozisyonlarında yüzde 14,9, uzman, memur ve asistan pozisyonlarında yüzde 15,3 ve mavi yaka çalışanlarında ise 16,3 zam beklentisi bulunuyor.
Çalışanlara sunulan yan haklarda ise ilk sırayı, geçen sene olduğu gibi bu yıl da yüzde 69 ile sağlık sigortası alıyor. İkinci sırada kendine yer bulan şirket aracı ise geçen sene yüzde 51,58 gibi bir orana sahipken bu yıl yüzde 61,8’e yükselmiş durumda. Ancak araştırma şirketlerin; 2019 yılında döviz kurlarındaki dalgalanmaların devam etmesi durumunda, çalışanlarına yan hak olarak leasing maliyetleri yüksek araç tahsis etmek yerine, düşük maliyetli yan haklara yöneleceğini öngörüyor.
2018 yılında yüzde 45,6, 2017 yılında ise yüzde 42,9 olarak gerçekleşen kısa dönemli teşvik/performans primi de geçen yıllara oranla artış göstermeye devam ederek payını yüzde 53,6’ya çıkartıyor.
Rapor, yan hakların şirket maliyetlerine etkisini dikkate alarak artış bütçelemeyen şirketlerin oranının bu yıl da arttığını ortaya koyuyor. Geçen sene değişiklik olmayacağını ifade eden şirketlerin oranı yüzde 61 iken 2019 yılı için bu oran yüzde 67’ye yükselmiş durumda. Yan hak uygulaması olmadığını söyleyen kurumların oranı ise bu sene yüzde 7’den yüzde 10’a yükselmiş.

“Yüksek turnover oranı istihdama yansıması ciro/kar dengesini uzun vadede negatif etkiler”
PERYÖN’ün 2018 yılı Çalışan Devir Oranı Araştırması’nın halen devam ettiğini söyleyen Öztınaz’a göre “Turnover”ın oranının ciro/kar ilişkisi şöyle: “Şirketler iç ve dış pazarlardaki talep dalgalanmalarına ani ve sert tepkiler vermekten kaçınırlarken, maliyetleri dizginleyebilmek adına çeşitli aksiyonlar alıyorlar. Ekonomideki durgunluk beklentileri, döviz kurlarındaki özellikle yükseliş eğilimli sert dalgalanmalar, jeopolitik riskler ve genel olarak belirsizlik havası gibi çeşitli etkenler bu aksiyonlara sebep olan realiteler. Bu noktada kurumların ciro ve kar dengesine veriler olmadan yaklaşmak doğru olmasa da, işgücünün azalmasının ekonomiyi olumsuz etkilediği aşikar. Günün sonunda işten çıkarılan her çalışan aslında o kurumun müşterisi. Bu nedenle turn over oranındaki artış ve bu durumun istihdam rakamlarına olumsuz yansımasının ciro/kar dengesini uzun vadede negatif etkileyeceğini söyleyebiliriz.”

“Teşvikler konusunda önemli bir farkındalık oluştu”
Tekzen İK Müdürü Kubilay Özdemir, “Son yıllarda teşvikler konusunda önemli bir farkındalık oluştu. Danışmanlık firmalarının kurumlarla temasa geçerek konunun faydalarını anlatmaları ve riskleri üstlenmelerinin yanı sıra kamu kurumlarının da bu konuda iyi bir iletişim kurması farkındalığın oluşmasında önemli katkılar sağladı. Biz de Tekzen olarak 3 yılda İŞKUR İşbaşı Eğitim Projesi ve diğer teşviklerle birlikte personel maliyetinin toplam giderler içerisindeki payının düşürülmesi konusunda önemli gelişmeler sağladık” dedikten sonra şu bilgileri verdi:
“Tekzen’de 523’ü beyaz yaka, 2.477‘sı mavi yaka olmak üzere toplam 3.000 çalışanımız mevcuttur. Beyaz yaka yıllık turnover oranımız %8, mavi yaka turnover oranımız ise %35 seviyesindedir.
Perakende sektörünün mavi yaka personel turnover oranı ile çalışma koşulları arasında doğrudan bir ilişki var. Bilimsel metotlarla yapılan araştırmalar gösteriyor ki; sektörün genelinde işten ayrılan personelin ayrılma alt nedenleri; çalışma saatlerinin yoğunluğu, hafta tatili ve genel tatil günlerinde çalışma yapılması, yemek-ulaşım ve çalışma ortamı zorlukları, ücret seviyesinin düşük olması olarak sıralanıyor. Bu sebepleri genel olarak çalışma koşulları başlığı altında toplayabiliriz.”

Yüksek turnover oranı ciro kaybına sebep olmaktadır
İşten ayrılan personelin maliyetinden bahsederken ilk akla gelen konunu şirkete verdiği doğrudan maliyetler olduğunu kaydeden Özdemir, “Aday için ilan çıkılması, görüşmeler, işe başlangıç öncesi ve sonrası eğitimler, yatırımlar önemlidir elbette ancak bu maliyetlerden daha çok dolaylı etki ve maliyetlerden bahsetmek daha doğru olacaktır. En büyük etki çalışanın kurumdan ayrılırken geride bıraktığı etki ve müşteri izidir” dedi.

yenibiris tablo

Perakende sektörü ilanları ve başvuruları
Yenibiris.com’da yayınlanan ilanlar ve başvuru oranlarına göre geçtiğimiz yıl perakende sektöründe “Market” kategorisinin ilanları %25 artışla en çok yayınlanan ilan kategorisi olmuş.
Bu veriler, Yenibiris.com’da yayınlanan ilanlar ve başvuru oranları içerisinde, iş alanı (işin kategorisi) ve pozisyon adı olarak 2 farklı şekilde değerlendirilmiştir.

Perakende sektöründe aranılan iş alanları baz alındığında;
2016 yılında, Satış %34 ile en çok yayınlanan ilan kategorisinde görünmektedir. Satışı, %15 ile Market kategorisi takip ederken, tüm ilan kategorileri içerisinde Pazarlama %13, Mağazacılık %12 ve Lojistik %7’ydi.
2017 yılında, Mağazacılık kategorisi %31 oranı ile Satış (%23) kategorisinin önüne geçmiştir. Market %16, Lojistik %5 ve Müşteri Hizmetleri %4’tü.
2018’de yılında ise, perakende sektöründe Market kategorisinin ilanları artış göstermiş ve %25 ile en çok yayınlanan iş ilanı kategorisi olmuştur. Market kategorisini Mağazacılık %19, Satış %16, Lojistik %8 ve Kafe/Bar/Restoran %8 izlemiş.

Perakende sektöründe aranılan pozisyonlar baz alındığında;
2016, 2017 ve 2018 yıllarında en çok Satış Danışmanı, Mağaza Yönetici Adayı, Mağaza Müdürü, Kasiyer ve Depo Sorumlusu ilanları yayınlanmış. 2017 itibariyle Muhasebe Sorumlusu ve Market Personeli ilanları da yükseliş göstermiş.

Perakende sektöründe iş alanına göre yapılan başvurular dikkate alındığında;
2016, 2017 ve 2018 yıllarında Mağazacılık, Proje/Yönetim, Satış, Market ve Depo/Lojistik kategorileri benzer oranlarda öne çıkmakta. 2018 yılında İnsan Kaynakları iş alanı başvuru alan pozisyonlarda yükselişe geçmiş.

Perakende sektöründe pozisyona göre yapılan başvurular dikkate alındığında;
2016, 2017 ve 2018 yıllarında, Satış Danışmanı en çok başvuru alan pozisyon. Satış Danışmanı’nı mağazalarda yöneticilik pozisyonları, Market, Kasiyer, Depo Elemanı ve Muhasebe Personeli izlemiş.

Esnek çalışma modeli sektöre uyarlanmalı
Ülkemizde özellikle gençlerdeki işsizlik oranının yüksekliği ve kadınların istihdama katılım oranının düşüklüğü gerek ekonomik, gerekse sosyal bir sorun haline geldi. Gıda Perakendecileri Derneği (GPD), Kategori Mağazacılığı Derneği (KMD), kısmi süreli çalışma ve geçici-dönemsel personel çalıştırma modellerinin şu sebeplerle perakende sektörünün dinamiklerine uymadığına ve aktif olarak işletilemediğini iddia ediyor:
– Saat kısıtları,
– Genel Sağlık Sigortası priminin çalışan tarafından ödenmesi zo runluluğu,
– Tam süreli çalışma ile aynı prosedürlere tabi olması.
Kurulduğundan beri istihdama yönelik çalışmalara ağırlık veren GPD ve KMD sektörün istihdam sorununu sürekli gündeminde tutuyor. İki dernekte Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı ve Bakanlık yetkilileriyle yapılan detaylı toplantılarda bunun sebepleri, sektörün nerelerde sıkıntı yaşadığı ve bu sıkıntılar için çözüm yolları geliştiriyor. Yakın zamanda da çözümlere ulaşıp uygulamaya geçip istihdama etkilerini göreceğine inanan dernek yetkilileri konu hakkında şunları söylediler:
“Perakende sektörünün ihtiyacı olan saatlik çalışma modelin oluşturulması, istihdam sorununa hızla katkı sağlayabilmesine imkan sağlayacağı gibi, kanaatimizce ilgili Bakanlık denetimlerinde kanunun farklı yorumlanmasından kaynaklanan ülkemizin istihdam ve vergi lokomotifi sektörümüze zarar verecek nitelikteki cezai yaptırımlarında önüne geçecek. Dünyada birçok ülkede örneklerini gördüğümüz uygulamaların ülkemizde de hızla yürürlüğe girmesi için Bakanlığımız ile temas halindeyiz.
Burada çözüm olarak düşündüğümüz bazı hususlar şöyle:
• Esnek Çalışma Yasası’nın imkan verdiği, istihdam büroları vasıtasıyla personel temin kriterleri iş hayatına uygun şekilde esnetilmeli ve yeniden düzenlenmelidir.
• Amerika’da uygulandığı gibi, kişilerin çalıştığı saat kadar ücret alacakları ve işbaşı bürokratik işlemlerin azaltıldığı bir sisteme geçilmesi; hem kadın, genç ve ev hanımı gruplarının istihdamına destek olacaktır. Hem de istihdamın kayıtsız ekonomiden kayıtlı ekonomiye geçmesi sağlanacaktır. Bu sistem ile kişiler, zaman ve uygunluklarına göre istedikleri kadar iş yerinde çalışarak ev ekonomilerine katkıda bulunabilecekler ve iş hayatında yer alacaklardır.
• Uygulama olarak iş yerleri belli periyotlarda, örnek olarak 3 ayda bir, resmi kurumlara raporlayarak prim ödemesi gerçekleştirmek suretiyle devlete karşı sorumluluklar da yerine getirilmiş olacaktır.”

TPF, genel giderlere dikkat çekiyor
Türkiye genelindeki 4 bine yakın satış noktasına sahip üyelerinin 72 bine yakın istihdam sağladığı yerel zincirlerin çatı örgütü Türkiye Perakendeciler Federasyonu (TPF) istihdam, nitelikli iş gücü konusuna özel bir önem veriyor. Başkan Mustafa Altunbilek’in verdiği bilgiye göre 2017’de yüzde 5’in üzerinde istihdam büyümesi sağlayan yerel zincirler 2019 yılında da yüzde 5’lik bir istihdam artışı hedefliyor.
Karlılığın brüt yüzde 3 seviyesinde olduğu sektörde, maliyetlerin her yıl ortalama yüzde 15 arttığına dikkat çeken Altunbilekler, “Perakende sektöründe yaşanan rekabet, sınırları belirlenmeyen kurallar, maalesef sektörün sağlıklı ve daha hızlı büyümesini engelliyor. Sektörümüzde küçük ve orta ölçekli işletmelerin büyüyebilmesi için rekabet gücü tanınması gerekiyor. Sektörümüzün istikrarlı olarak büyümesi, hedeflerine ulaşması için yalnız bırakılmamalı; desteklenmeliyiz. Bu ortamın sağlanmasıyla, sadece yerel zincirlerde değil, sektörün genelinde yeni istihdam yaratma konusunda daha hızlı yol alınabileceğini düşünüyoruz” dedi.

kasiyer

“Artan maliyetler sektörün sürdürülebilir büyümesini tehdit ediyor”
Perakende sektörünün bir taraftan işletme maliyetleri artarken, diğer taraftan karlılıklar her sene erimeye devam ettiğini yineleyen Altubilek, 2019 için açıklanan asgari ücreti de şöyle değerlendirdi: “Yerel zincirler olarak müşterilerimize kusursuz hizmet verebilmek için bir mağazamızda minimum 18-20 kişiye istihdam sağlıyoruz. Personel giderlerimiz, asgari ücrete gelen zam öncesinde ciromuzun yüzde 10’undan fazlasını oluşturuyordu. Maliyetlerin artması, karlılıkların azalması, sadece yerel zincirlerin değil; sektörümüzün sürdürülebilir büyümesini tehlikeye atıyor. Beklentimiz, sektörümüzün büyümesini sürdürebilmesi ve daha fazla istihdam sağlayabilmesi için hükümetimizin bu yıl da desteğini artırarak devam ettirmesi yönünde.”

TPF, il il personel eğitimine devam ediyor
Çalışan sirkülasyonun yüksekliğinin sektörün en önemli sorunlarından biri olarak niteleyen Altunbilek, bunun birçok nedeni olduğunu söyledikten sonra şöyle konuştu: “İlk sırada sektöre yeni başlayan gençlerin mesleklerini uzun vadeli görmemeleri geliyor. Sektörümüzün her anlamda geleceğe hazırlayacak en önemli anahtarın eğitim olduğuna inanıyoruz. Avrupa’da market çalışanları, hangi bölümde çalışırsa çalışsın, bu işin eğitimini aldıkları için yaptığı işi bir meslek olarak görüyor. Avrupa’da ileri yaşına rağmen kasiyer, reyoner görme olasılığınız çok yüksek.
Yerel zincirler olarak yakaladığımız başarıyı sürdürülebilir kılmak, koyduğumuz hedeflerin ötesine geçebilmek adına personelimize üst seviyede beceri kazandırmayı önemsiyoruz. Bu doğrultuda perakende sektöründeki donanımlı ve nitelikli eleman ihtiyacını karşılamak, sektörün geleceğini şekillendirmek için 4 yıl önce eğitim seferberliği başlattık.
Proje kapsamında alanında uzman isimlerle Türkiye’yi il il dolaştık, dolaşmaya da devam ediyoruz. Eğitim programımız kapsamında İK yöneticileri için ayrı, kategori yöneticileri, uzmanları, mağaza müdürleri, kasiyer, reyonerler için ayrı eğitimler düzenliyoruz. Yarın koltuklarımızı teslim edeceğimiz çalışanlarımıza ne kadar çok yüksek beceri kazandırabilirsek, 2023 yılı hedeflerimize o kadar hızlı ulaşabileceğiz. 4 yıl önce başlattığımız seferberlik süresince, marketlerimizde görevli tüm yöneticilerimize, çalışanlarımıza dokunduk.

Yerel zincirlerin haftalık tatil beklentisi sürüyor
Görevlerimizi teslim edeceğimiz çalışanlarımızın geleceğe hazırlanması, yaptıkları işleri uzun soluklu görmeleri için hükümetimizden, bakanlıklarımızdan bazı konularda destek beklentimiz var. Birincisi eğitim. Kısa süre önce savunma sanayi alanında Milli Eğitim Bakanlığı ile yerli ve milli savunma sanayiinin nitelikli işgücü ihtiyacının karşılanması için önemli bir proje olan Savunma Sanayi Meslek Liseleri Projesi hayata geçirildi. Bu proje kapsamında; Savunma Sanayi Lisesi öğrencileri, mezun olduktan sonra yerli savunma sanayi şirketlerinde istihdam edilebilecek. Bu konunun sektörümüzdeki tüm paydaşların ivedilikle gündemine girmesi gerektiğini düşünüyoruz. İkinci konu ise çalışma saatleriyle ilgili düzenleme ve haftanın bir gününün tatil edilmesi. Rekabette küçük işletmelere avantaj sağlayacak bu talebimiz aynı zamanda çalışanlarımıza da yarar sağlayacak. Çalışanlarımız, yapılacak düzenlemelerle aileleri ile vakit geçirebilecek, dinlenebilecek, sosyalleşecek, ilgilendikleri alanlarda eğitim alabilecek ve verimlilikleri artacak.”

“Mağazacılık meşakatli bir sektör”
Penti organizasyon şeması içerisinde merkez çalışanlarını beyaz yakalı, üretim bölümümüzde görev alan çalışanları da mavi yakalı kabul ettiklerini söyleyen Penti Giyim CEO’su Mert Karaibrahimoğlu, “Toplam 3.000 beyaz yakalı, 600 mavi yakalı çalışanımız bulunmakta. Geride bıraktığımız dönem içerisinde personel maliyetinin genel giderler içerisindeki oranının artış gösterdiğini söyleyebiliriz. Asgari ücret artışı aynı zamanda ara kademelerdeki ücretleri yukarıya taşıyan bir etkiyi de beraberinde getirdi. Perakende sektörü gibi asgari ücretle çalışan personelin yoğun olarak yer aldığı sektörlerde bütçeyi rahatlatan, destek olan en önemli unsur elbette teşvikler oluyor. İstihdamı sürdüren, büyüyen ve yatırım yapan şirketlere yapılan bu teşviklerin şirketlerin dinamizmi açısından büyük önem taşıdığını düşünüyoruz” dedikten sonra şu bilgileri verdi:

Satış danışmanı turnovar oranı %70’lerde
Penti’de genel merkezde personel sirkülasyonu oranımız %10’larda, mağaza müdürleri ve bölge yöneticileri dikkate alındığında bu oran %10’un da altına iniyor. Mağazalarda görev yapan satış danışmanı pozisyonundaki sirkülasyonun oranı yıllık %70’lerin altında kalıyor. Bu oranı belirlerken istifa, işveren fesih, zorunlu nedenlerle ayrılma gibi tüm gerekçeleri dikkate alıyoruz.”
Mağazacılığın meşakkatli bir sektör olduğunu kaydeden Karaibrahimoğlu, “Temposu yüksek olduğu kadar zorlu iletişim frekans sıklığı da aynı şekilde çok yüksek. Bu nedenle sektöre adaptasyon kritik bir faktör. Bu adaptasyonu sağlayan, sektörü seven asla bırakamıyor ancak özellikle alışma döneminde sebat edemeyen, adapte olamayan çalışanlar turnover oranının en büyük payını oluşturuyor. Bir diğer etken de mağazacılığın bir meslek olarak görülmemesi. Daha çok gelip geçici bir iş fırsatı olarak değerlendiriliyor. Sektörün büyümesine paralel oluşan kariyer fırsatlarının ve kurumsal yapıların yeni nesil gençlere ve hedef çalışan kitleye daha fazla anlatılması gerektiğini düşünüyoruz” dedikten sonra şunları söyledi:
“Perakende sektörünün önündeki kritik başarı faktörlerinden biri müşteri deneyimini eşsiz kılmaya çalışmak, müşteriyi merkeze koyarak duygularına dokunmak. İz bırakan müşteri deneyimi yaratabilmenin yollarından biri de çalışanların davranışlarından geçiyor. Çalışan davranışının, müşteride olumlu bir deneyime dönmesi, markayı sahiplenmesi, aidiyet hissetmesi, ürünü ve servis kalitesini bilerek bunları davranışa dönüştürecek motivasyon sahip olması önemli. Turnover ise bu döngüyü sekteye uğrattığı için gerek görünür gerekse görünmeyen kalemleri ile maliyetleri ciddi şekilde arttırarak, karlılığa zarar verecek noktaya ulaşabiliyor. Bağlı ve mutlu çalışanlar ise önce deneyimi, buna bağlı olarak ciroyu ve nihayet karlılığı doğrudan olumlu yönde etkiliyor.”

BMD’de esnek çalışma modelinde değişiklik istiyor
407 BMD üyesinin yurt içindeki AVM ve caddelerde 70 bin, yurt dışında ise 4000 civarında ki mağazalarıyla birlikte çoğunluğu gençlerden oluşan 400 bin kişiyi istihdam sağladığını söyleyerek söze başlayan BMD Başkanı Sinan Öncel, “2019’da yurt içinde öncelikle mevcudu korumayı hedefliyoruz. Elbette ihtiyaçlar dâhilinde sınırlı da olsa istihdama katkı yapacağımıza inanıyoruz” dedi.
Çalışanlarını markalarının gerçek yüzleri olarak gördüklerini dile getiren Öncel, asgari ücret hakkında da şunları söyledi: “Biliyoruz ki çalışan mağazada ne kadar mutlu ve huzurlu ise işinde de o denli verimli ve başarılı oluyor. Bu gerçekten hareketle çalışanlarımızın mümkün olan en yüksek ücreti almasından mutluluk duyarız.
Çalışan önemli bir parçası olmakla birlikte ekosistemin başka bileşenleri de var. Perakendede sağlıklı bir büyüme ve sürdürülebilirlik için en ideal dengenin oluşması gerekiyor. Aksi takdirde ekosistemin tamamı zarar görebiliyor.”
“İş gücü devir oranının yüksek olması perakendenin doğasından kaynaklanıyor” diyen Öncel, “Sadece ülkemizde değil, tüm dünya da aynı durum geçerli. Sektörün bu özel durumuna uygun olarak esnek çalışma siteminde yeni bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Markalarımız sezon geçişlerinde ekstra işgücüne ihtiyaç duyuyor. Biz bu ihtiyacı, üniversite öğrencisi gençlerimizi iş hayatına hazırlamak ve boş zamanlarını verimli bir şekilde değerlendirip harçlıklarını kazanabilecekleri bir fırsata dönüştürmek istiyoruz. Son zamanlarda markalarımızdan bu yönde yoğun talepler geliyor. BMD olarak bu konuda bir çalışma yapıyoruz. Çalışmamızı tamamladıktan sonra mevzuatta gerekli değişikliğin yapılabilmesi için ilgili birimlerle paylaşacağız” diyerek GPD ve TMD gibi esnek çalışma modelinin sektöre uygun hale getirilmesi gerekliliğine dikkat çekti.

Enflasyon artışıyla, asgari ücretten önce raf fiyatları yükseldi!
İşveren çevrelerinde 2019 için resmileşen 2.558,40 TL’lık net asgari ücretin “Beklenin üzerinde bir artış” olarak tanımlanmasına karşı çıkan Tez-Koop İş Sendikası Genel Sekreteri Hakan Bozkurt, 1.914,16 TL’lık açlık sınırı, 6.322,99 TL’lık yoksulluk sınırı olan ülkemizde ki asgari ücretle 2002 yılında 10 adet alınırken bugün ise sadece 6 adet çeyrek altın alınabilmesine dikkat çekiyor.
2018 yılı için %20,30 olarak açıklanan enflasyon oranı ve verilen asgari ücret zammı da (%26,05) ona göre fazla deniyor; ancak çarşı pazardaki etiketler bunu doğrulamıyor diyen Bozkurt, yüksek çalışan sayısına sahip perakende sektöründeki işçilik maliyetleri hakkında şunları söyledi:
“Hissedilen enflasyon %40’lara dayanmış durumda. Doğalgazdan elektriğe %30-45 oranında zam yapılmıştır. Kamusal hizmetlere yapılan yüksek oranlı zamlarla asgari ücret zammı zaten geri alınmıştır.
Perakende sektörde çalışanların kasap, şarküter vb. nitelikli işler dışında büyük çoğunluğu asgari ücret düzeyinde ücretler alıyor. Sendikalı işyerlerinde ortalamada asgari ücretin üzerine çıksak bile, sendikalı işyeri ve işçi oranının düşüklüğünü göz önüne aldığınızda bu bir anlam ifade etmiyor.
Asgari ücretin genel giderler içerisinde işçilik maliyeti yüksek olan perakende sektöründeki ücret yapısına etkisi ise bizim için soru işaretidir. Enflasyonla beraber, asgari ücretten önce perakende sektördeki etiketlerdeki fiyat oranları yükseldi. Bu süreçte işçilik maliyeti sabit kalırken, perakende sektörü fiyatı artan ürünlerden daha fazla gelir elde etmiştir. Kısaca bu süreçte perakende sektörü enflasyonu etiketlerine net yansıtırken, işçilerin ücretleri ise bordrolarına bu oranın çok altında yansımıştır.”

“Sendika işyerlerinde işverenlerin sağlamaya çalıştığı çalışma düzeni ve iletişimi de sağlar ve geliştirir.”
Perakende sektöründe Migros, CarrefourSA ve Media-Markt’ta çalışan üyeleri olan Tez-Koop İş Sendikası Genel Sekreteri Hakan Bozkurt, “Perakende sektöründe bulunan işletmeler ile yapılan toplu iş sözleşmelerinin çoğunda ücret zammı maddeleri enflasyon oranının altında kalmamaktadır. Bunun yanı sıra, toplu iş sözleşmeleri ile düzenlenen ikramiye, sosyal yardımlar (Prim, yemek, yol, yakacak, giyecek vb.) ile üyelerimizin aylık aldıkları ücret arttırılmakta ve olaya bağlı (evlenme, doğum) yardımlarla da desteklenmektedir” diyerek sendikalı çalışmanın önemine dikkat çekti.

“Kasiyerlik yada reyon görevlisi olmak kimsenin hayalini süslemiyor!”
Sektördeki işgücü devir hızının yüksekliğinin en önemli nedenini “Motivasyon düşüklüğü” olarak gören Bozkurt’a göre işyerindeki motivasyonu ise çalışma koşulları ve ücretlerin belirlediğine inanıyor. “Çalışanınızı hem yoğun çalıştırıp hem de ona düşük ücret veriyorsanız, o da alternatifler arasında kendisine en uygununu bulmaya çalışacaktır; bulunca da işi terk edecektir” diyen Bozkurt “Diğer yandan bu sektörlerin kariyer hedefli olmayışı da işgücü devir hızını arttırmaktadır. Başka bir ifade ile kasiyerlik ya da reyon görevlisi olmak kimsenin hayalini süslemiyor. Zincir perakende firmaları özellikle öğrenci emeği yoğunluklu. Bu genç işçilerin hedefi üniversite eğitimleri bitene kadar, nitelik gerektirmeyen geçici işlerde ve özellikle part-time çalışmak. Bu tür bir çalışma diğer yandan işyerine bağlılığı da engellemekte ve en ufak bir sıkıntıda işçinin işi sonlandırmayı göze almasına yol açmaktadır.
Perakende sektörünün kendisine has çalışma koşulları da ağır ve yıpratıcıdır. Hem müşterilerden, hem de yöneticilerden gelebilecek en ufak olumsuz bir davranış, asgari ücret ile çalıştığı işi fazla sahiplenmesini gerektirmiyor ve işi bırakabiliyor. Tüm mesainizi ayakta geçirmeniz söz konusu olabilmekte bu da aynı zamanda işçi sağlığı ve güvenliği anlamında farklı kas-iskelet sistemi bozukluklarına da yol açabilmektedir.

“İşgücü devir hızının yüksek olması sektörün gelişmesinin önünde bir engeldirdir”
İşe giriş ücretinin genel olarak asgari ücret olması işgücü maliyetini de azaltan bir unsurdur. Burada dikkat edilmesi gereken işgücü maliyetlerini düşerken ortaya konulan hizmetin niteliği arasındaki ilişkiyi en doğru şekilde okumaktır. Kıdemi teşvik edecek uygulamaların sektör bazında yaygınlaştırılmasının işçilerin motivasyonunu artırırken doğal olarak verilen hizmetin kalitesini de artıracaktır. Kısaca işçilerin işyerlerine bağlılığını ve verimliliğini arttırmak için çalışanlar sadece maliyet artışına neden olan unsurları olarak algılamaktan vazgeçilmeli, bunun yerine verimliliği arttıran birer özne oldukları ön kabulü egemen kılınmalıdır.”

Obase’in perakende de İK uygulamaları
Tüm sektörler için standart insan kaynakları programlarının kullanılması olmazsa olmaz bir unsur. 24 yıldır perakende odaklı hizmet veren Obase, perakende de sürdürülebilir verimliliği konuşulduğu bu dönemde, insan kaynağındaki verimliliğe de odaklanılması gerektiğini düşünerek Ar-Ge merkezi olma yönüyle geliştirilen ve algoritmalarla bir sistem oluşturan iş gücü planlama çözümü Workforce şöyle anlatıyor:

Workforce Management
“Workforce, perakendenin en önemli verimlilik parametrelerinden biri olan işgücünün optimizasyonu ve yönetilmesini sağlayan karar destek sistemidir. Veriye dayalı olarak işgücü ihtiyacı tahmini ve kısıtlara göre optimizasyonun yanı sıra, kaynak sistemlerden gelen verileri kullanarak gün, saat ve profil bazında, zincir mağaza ağında çalışacak olan işgücünün planlanmasını sağlar.
• Tam/yarım vardiyaya göre kuralları kolayca özelleştirebilir
• ERP sistemi ile entegre çalışan
• Rol tabanlı erişim kontrolü sağlayabilen
• Mobil ve web gibi kullanıcı arayüzleri desteği ile kolay kullanımı sağlayan
• Özelleştirilebilir ve akıllı raporlar ile anlık takip yapabilmek, hızlı aksiyona dönüştürebilmek mümkün.

Detailer Perakende Analitiği Çözümü
Obase’in perakende de verimliliği sağlayabilmek, KPI’ların takip edilebilmesi ve yönetilmesi, operasyon yönetimini veriye dayalı yapabilmek üzere tüm perakende deneyimiyle geliştirdiği karar destek sistemi Detailer, bir perakendecinin takip etmesi gereken tüm KPI’lar için veriden beslenen bir karar destek sistemi olma özelliği ile sahada anlık süreç yönetimine hizmet etmekte. Bu noktada, anlık olarak sahada ki çalışan performansının takibi, süreç içeriside maksimum performans yaratılabilmesi için doğru KPI’ların okuması ve görselleştirilecek sunulması hız kazandırıyor. Perakendenin dinamik ve hızlı süreç yönetimi ile uyumlu bir çözüm olarak, operasyonun saha içerisinde yönetilebilmesi kolaylığını sağlıyor.

Meçhul Müşteri Çözümü
Uzun yıllara dayanan bir ihtiyaçla geliştirilmiş, meçhul müşteri anketleri; işletmelerin pek çok alanın iyileştirilmesinde önemli bir rol oynuyor. Personellerin yapması gereken davranışların ve iş yapışları içerisinde ki takip edilmesi gereken adımların ne oranda yapıldığının takibini sağlayan sistem, müşteri memnuniyeti yaratabilmek için önemli.

Clarabridge Omnichannel Müşteri Deneyim Çözümü
Obase’in müşteri deneyimi yönetimine yönelik çözüm sunan iş ortağı Clarabridge, şirket çalışanlarını da birer müşteri gibi düşünürsek çalışan deneyimi ve memnuniyetinin de nabzının tutulmasına yönelik çözüm sunmakta.

İş Zekası ile personel performansının takibi;
İş zekası ve veri yönetimi çözümleriyle pek çok işletme için projeler geliştiren Obase, bu projelerde; geçmiş veriden elde edilen bilgi ile iyileştirme alanlarının tespitini yaparak, ardından bu veriden beslenenen karar destek sistemleri kuruyor. Bu şekilde performans ölçümünü yılın belli zamanlarında ve sadece yapılandırılmış bir ortamda değil, anlık olarak ve performansı etkileyen unsurlarla birlikte değerlendirebilecek bir raporlama ortamı sunuyor. MicroStrategy’nin güçlü nitelikleri ile geliştirilen raporlama ortamı ile HR analitik çerçevesinde çalışanın özlük, kariyer, ücret, izin, eğitim, performans ve bütçe raporlamaları gerçekleştirilmekte. Adayların başvuruları, başvuru takipleri, mülakat, anket ve işe alım süreçleri uçtan uca analitik raporlarla takip edilmekte.
Obase ile kurgulanan sistemler ne kazandırıyor:
• Yöneticinin ya da ilgili rolün kendi raporunu oluşturabilmesi
• Belirlenen raporun istenilen zaman diliminde otomatik gönderilmesi
• Veriye hızlı ulaşmak
• İhtiyaçlara göre değişen rapor taleplerini hızla karşılamak
• Geçmiş verilere ve sistemde oluşmuş tarihçeye hakim olmak
• Anlık dataya istenilen zamanda ulaşmak
• Diğer birimlerin istediği raporları tasarlamak, istenilen zaman diliminde paylaşmak
• Veri analizi yapmak
• Görsel açıdan zengin analiz dokümanları üretmek

“Personel teşvikleri yetersiz”
Genel giderler içinde personel maliyetlerinin yaklaşık %12 olduğunu ifade eden Üçler Market İnsan Kaynakları Müdürü Yasemin Parlak, “Personel teşvikleri ile ilgili söyleyeceğimiz ilk şey maalesef yetersiz oluşu. Sektörel ve bölgesel olarak teşviklerin değişiklik göstermesi gerekiyor. Sektörel olarak finansal teşvikler arttırılmalı, bölgesel olarak da emeğe dayalı mali teşvikler verilmeli. Gelişmiş ülkeler yatırımlarını özendirmek için daha çok nakdi yardımlar, faizsiz krediler ve sigorta gibi finansal teşvikler kullanırken; gelişmekte olan ülkeler bütçe sınırlılıkları nedeniyle mali teşvikler kullanmaktadır. Tüm dünyada uygulanan teşvik tedbirleri incelendiğinde, yatırımların özendirilmesinde kullanılan teşviklerin zaman içinde önemli bir değişim geçirdiği görülmektedir. Ülkemizde de bu bağlamda teşviklerin değişiklik göstermesi gerekmektedir.
Sektörel olarak ihtiyacımız, çalışan profilinin eğitim düzeyinin yükseltilmesidir. Bunun için de devletimizin hizmet ve emek gücü yoğun sektörlerde ‘işçilerin eğitimi’ için kaynak yaratarak finansal teşvik sunması, sektörün sürdürülebilirliğini ve sunulan hizmetin kalitesini arttırmak için oldukça önemlidir” dedikten sonra şu bilgileri verdi:
“Firmamızda beyaz yakalı çalışan oranımız %6 iken, mavi yakalı oranımız %94’tür. Beyaz yakada uzun yıllardır kayda değer bir turnoverimiz bulunmuyor. 2018 yılı için mavi yakada turnover oranımız %46.
Perakende sektöründe mavi yakalı iş gücü devir oranının yüksek olmasının altında bir sürü neden bulunmaktadır. Bunlar üst-alt ilişkisi, mesleki tatminsizlik, yoğun iş temposu, aidiyetsizlik, yetersiz misyon-vizyon, bilinçsizlik, yapılan işin benimsenememesi ve genel olarak sektöre baktığımızda maalesef çalışma koşullarındaki yetersizlikler şeklinde sıralayabiliriz. Tüm bunlar turnover oranının yüksek olmasını mecburi kılıyor.

Y kuşağını tanıyarak turnover oranı düşürülebilir
Şu konuya ayrıca parantez açmak gerektiğini düşünüyorum: Teknoloji ile mobilitenin entegrasyonu iş yaşamında yeni bir çalışma modelini ortaya çıkarmıştır. İş ‘insanların gittiği yerden ziyade, yaptığı şey’ olma yolunda ilerliyor. Tahmin edersiniz ki ‘Y’ kuşağından söz ediyorum. Turnover oranın yüksek olmasında belki de en yüksek paya sahipler. Bu kuşak için kullanılan ‘mobil yakalı’ ifadesini oldukça anlamlı buluyorum. Her kuşağın karakteristik özellikleri, değer yargıları ve tutumları, güçlü ve zayıf yönleri elbette farklı. Bizler Y kuşağının farklılıklarından beslenmeliyiz. Her iki kuşağın çalışma tarzları farklı olsa da, işi ifade biçimleri aynı derecedir. Araştırma sonuçlarına baktığımızda Y kuşağının daha rahat bir ortamda çalışmak istediğini görüyoruz. Bizlerde bunun bilincinde olmaya özen gösteriyor, hedeflerine ulaşmaları noktasında onlara adaletli bir çalışma ortamı sunmaya gayret ediyoruz. Y kuşağı özelliklerini iyi anlayan yöneticilerin karşılıklı olarak kurduğu ilişki; turnover oranını düşüreceği gibi çalışanların verimini, şirkete bağlılığını dolayısıyla şirketin başarısını da artıracaktır. Aslında işimiz çok zevkli ve keyifli bir meslek ama yapmasını bilene. Ben işimizi tiyatro sahnesine benzetiyorum. Nasıl ki sahnenin tozunu yutan tiyatrodan kolay kolay ayrılamıyorsa, bizim işimizde de rafın tozunu yutan kolay kolay bu sektörden vazgeçemez. Sektördeki dinamizm, müşteri sirkülasyonu, farklı yüzler, tatlar, farklı renkler adeta bir cümbüş.”

Yüksek turnover oranı iş gücü maliyetlerini artırmaktadır
Turnoverın tek başına ciro/kar ilişkisinde değerlendirmenin çok doğru olmayacağını kaydeden Parlak, “Ciro/kar ilişkisine baktığımızda; gelmeyen ürün, fiyatın pahalı olması, yetersiz personel, personel değişikliği/rotasyon, mağaza içinde düzgün teşhir yapılmaması, alım gücünün düşük olması, piyasa rekabet yoğunluğu bütün bunların hepsi ciro/kar döngüsünü etkileyen unsurlardır. Salt iş gücü devir oranının etkisini değerlendirecek olursak basit bir ifadeyle oranın yüksek olması iş gücü maliyetlerinin, yeni iş gücüne yapılan yatırımların arttığının göstergesidir” dedi.

2019 istihdam teşvikleri
SGK istihdam teşvikleri konusunda sektörün önde gelen firmalarından olan Artı365 Danışmanlık, bu hususta yetkin kadrosu ve farklı sektörlerden zengin müşteri portföyü ile hizmet vermekte. 2019 yılında ekonomide istihdam teşviklerinin daha da önem kazandığını belirten Artı365 Danışmanlık yetkilileri; yalnızca kendilerinin kullandırmış olduğu 200 milyon TL’nin üzerinde teşvik tutarı ile istihdam teşviklerinin işverenler açısından ne denli önemli olduğunu gözler önüne seriyorlar.

6111 Sayılı Kanun teşviki
6111 sayılı kanunun 74. maddesi ile 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’na eklenen geçici madde ile istihdam edilen ve belirli şartları taşıyan işçiler için %15,5 prim indirimi hakkı getirilmiştir. 5510 sayılı kanundaki %5’lik indirim hakkı ile beraber toplam %20,5 işveren prim indirim hakkı oluşmaktadır. Bu teşvik 2020 sonuna kadar devam edecektir.

7103 Sayılı Kanun teşviki
27 Mart 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7103 sayılı kanun ile 4447 sayılı işsizlik sigortasın kanununa geçici 19. ve geçici 20. maddeller eklenerek 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren uygulanmak üzere ilave istihdama bağlı sigorta ve işsizlik sigortası primi teşviki uygulamaları getirilmiştir.

17103 Sayılı Kanun teşviki
Söz konusu şartların sağlanması halinde imalat ve bilişim sektöründe ilave istihdam edilecek her bir sigortalının 5.412 TL’ye kadarki prime esas kazanç tutarı için ödeyecekleri tüm primler (761,06 TL ile 2.029,50 TL) ile 121,95 TL damga ve gelir vergisi karşılanacak.

27103 Sayılı Kanun teşviki
Diğer sektörlerde faaliyet gösteren işyerlerinde ise prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanacak tüm primler (761,06 TL) ile 121,95 TL damga ve gelir vergisi karşılanacak.

isveren2

6645 Sayılı Kanun Teşviki (İş Başı Eğitim Programı)
23 Nisan 2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6645 sayılı Torba Yasa ile önemli bir sigorta prim teşviki getirilmiştir. 4447 sayılı Kanun’a eklenen geçici 15. madde eklenmiştir. Buna göre 18 yaşından büyük, 29 yaşından küçük olanlardan Türkiye İŞKUR tarafından 31 Aralık 2016 tarihine kadar başlatılan işbaşı eğitim programlarını tamamlayanların;
• Programın bitimini müteakip en geç üç ay içinde programı tamamladıkları meslek alanında özel sektör işverenleri tarafından 5510 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında işe alınması ve
• İşe alındıkları yıldan bir önceki takvim yılında işyerinden bildirilen aylık prim ve hizmet belgelerindeki sigortalı sayısının ortalamasına ilave olması, Kaydıyla, işe alındıkları işyerinin imalat sanayi sektöründe faaliyet göstermesi hâlinde 42 ay, diğer sektörlerde ise 30 ay süre ile 5510 sayılı Kanun’un 81’inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi uygulandıktan sonra kalan sigorta primlerinin işveren hisselerine ait oranına göre ve aynı kanunun 82 nci maddesi uyarınca belirlenen prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan tutar Fondan karşılanır.
6 Puanlık İlave İşveren Prim İndirim Süresinin Uzatılması Hakkında
25 Aralık 2018 Tarih ve 503 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 2019 yılında da yine 51 il ve Gökçeada ve Bozcaada’da 6 puanlık ilave işveren prim indiriminin uygulanmasına devam edilmesi kararlaştırıldı.
Çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde işsizlik primi indirimi
Teşvik uygulaması 31 Aralık 2018 tarih ve 30642 sayılı (mükerrer 4) Resmi Gazetede yayımlandı.
Özetle teşvikten yararlanma şartları;
1-İşyeri, iş güvenliği açısından çok tehlikeli sınıfta yer alacak,
2-Türkiye geneli en az 10 sigortalı çalışacak,
3-Geçen üç yıl (2016-17-18) süreyle ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmemiş olacak,
4-İşyerinde isg uzmanı ve işyeri hekimi ya istihdam ediliyor olacak yada OSGB’den bu hizmet alınıyor olacak.
Teşvikten yararlanma süresi 3 yıldır.
Teşvik tutarı: işsizlik primi %2 olan işveren payı, %1 olarak uygulanır. Örneğin 2018/12 ayında teşvik yokken 50.000TL olarak ödenen prim, şartlar sağlanması halinde 2019 Ocak ayında 25.000TL olarak ödenecektir.
Başvuru-Müracaat: Başvuru yada müracaata gerek yok. SGK sistemi otomatik olarak tanımlama yapacaktır. ÖNEMLİ: Ancak şartlardan birinin sağlanamaması halinde SGKya mutlaka dilekçe ile başvurulup bilgi vermek gerekmektedir.
Ayrıca Cumhurbaşkanı bir demecinde;
1-2018 yılında 9 ay olarak uygulanan asgari ücret desteğinin 2019’da 12 ay boyunca verileceği, bu destek tutarının 500 ve üzeri sigortalı çalıştıran iş yerleri için 101 TL, 500’ün altında sigortalı çalıştıran iş yerleri için ise 150 TL olacağı,
2-Sigorta prim teşviki uygulamasının 2019’da 500 ve üzeri sigortalı çalıştıran işyerleri için 3 puan, 500 altı sigortalı çalıştıran iş yerleri için 5 puan olarak uygulanacağını,
belirtmiş olup, bu teşviklerden zamanında faydalanabilmek için yasal düzenlemelerin takip edilmesi gerekmektedir.

“Asgari ücrete destek, işveren için güzel bir teşviktir”
Giderler içindeki personel maliyet oranının %55,57 olduğunu söyleyen Groseri İK Müdürü Handan Erboğa, “Var olan personel teşviklerinden ilave istihdam olması durumunda yararlanılabiliyoruz, ilave istihdam her ay olamayabiliyor, bu yüzden de yararlanamadığımız aylar olmakta. 5510 sayılı kanundan doğan %5 indirimden de yararlanıyoruz, bu da işveren için güzel bir teşviktir. Yüzde oranının artırılması işverenin istihdamını da artıracaktır. Asgari ücret destek tutarının da 2019 yılında 12 ay boyunca uygulanması işveren için güzel bir teşviktir” dedikten sonra şunları söyledi:
“Beyaz yakalı 191 kişi, mavi yakalı 1196 personelimiz var. 2018 yılı beyaz yaka turnover = 0,4953; 2018 yılı mavi yaka turnover = 1,9653’tür. Mavi yaka çalışanlarında yüksek turnover’ı ekonomi değişimi, eğitim düzeyi yüksek bireylerin işsizliğe bağlı olarak mavi yakada çalışmaya başlamaları ve bu görevleri kariyer planlamalarında en alt basamak olarak değerlendirmeleri, mavi yaka gelir düzeyinin düşük olması ve mesleki tatminsizlik.”
Bu oranın ciro/kar ilişkisi hakkında da Erboğa şunları söyledi: “Bu oran çalışan sadakati ve firmada çalışanların istikrarı ile ilişkili olup bu oranın yüksek olması kaliteyi ve buna bağlı ciro/kar durumunu olumsuz etkiler. Çalışan sadakati firmalar için önemli bir etkendir ve firmanın kalıcı olmasında büyük rol oynar.”

Devamını Oku
Advertisement

Etiketler

POPÜLER