Ferhat Zamanpur
Mükemmel iyinin dostu mudur, düşmanı mı?
Bu yazımın konusu milattan öncesine dayanan bir ikilem:
mükemmelliyet peşinden koşmak mı, yoksa işi tamamlamak mı daha iyidir?
Böylesine derin bir soruyu cevaplamaya çalışmadan önce tarihin en bilinen filozof ve yazarlarına danıştım;
Konfüçyus’un “Kusursuz bir çakıl taşı olacağına, kusurlu bir elmas ol” önerisi,
Shakespeare’ın “Daha iyisini yapayım derken, iyi olanı da bozarız bazen” uyarısı ve
Voltaire’in “en iyi, iyinin düşmanıdır” ifadesi
bana aralarında yüz yıllar olmasına rağmen en üst akılların bu konuda hemfikir olduğunu gösterdi.
Peki günümüzün yaklaşımı da tarihte gördüğüm ile aynı mı?
Bugünün en başarılı insanları da bu konuda ortak bir düşünceye sahip mi?
Bunu araştırırken yüzlerce iş insanının benzer düşünceleri karşıma çıktı, hatta bu konuda kendini “Tamamlama Kültü” olarak adlandıran bir ikilinin 20 dakikada yazdıkları bir “manifestoyu” özellikle çok beğendim (ilgilenenler https://designmanifestos.org/bre-pettis-and-kio-stark-2009-the-cult-of-done-manifesto/ adresinden inceleyebilir.)
Tüm bu güncel kaynaklar da kendi metaforlarıyla sorumu yanıtlıyordu ama aralarından en az ve öz cevabı Facebook COO’su ve yönetim kurulu üyesi Sheryl Sandberg’den geldi:
‘Tamamlanmış’ mükemmelden iyidir.
Şimdilik bu kadar araştırma benim için yeterli olsa da omuz meleğinizi duyar gibiyim:
“Geçmişten günümüze bu parlak akıllar yanılıyor olamaz mı?”
“2021 yılında, her konunun en iyisini araştırmak bu kadar kolayken, mükemmel olmayan işlere razı olmak saçma değil mi?”
“İdealist ve mükemmeliyetçi olmak gerçekten düşmanımız olabilir mi?”
* * *
Türk perakendesinin sayılı lüks markalarından birinin yöneticisi olarak bu konuya yaklaşımımın iş hayatımda çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.
Bu düşüncelerimi ve sonuçlarını uzun uzun anlatmaktansa (tıpkı yukarıda paylaştığım manifestonun bir sınıra bağlanıp zamanında tamamlanması gibi) 11 maddede hızlıca aktarmak isterim:
- Biten iş sonuç (yani ciro/belirli KPI’larda iyileşme) getirir, (mükemmel olsa da) tamamlanmamış iş sonuç anlamında değersizdir.
- Mükemmeliyetçilik sonuçtan korkutur, bu yüzden felç eder ve çoğu zaman sonucu getirmez/çok geciktirir/ciro ve fırsat kaybettirir.
- “Geciken ama mükemmel bir iş” ve “zamanında tamamlanmış bir iş” arasındaki kalite farkı çoğu zaman getirdikleri sonucun/ciro kaybının farkına değmez.
- “Zamanında tamamlanmış bir işi” zamanla mükemmelleştirebilirsiniz ama “geciken ama mükemmel bir işin” kaçan fırsatı yakalamasını sağlayamazsınız.
- Sık sık küçük resimde kaybolmanız yüzünden hayatınız boyunca büyük resimde fark yaratabileceğiniz fırsatlar, girişimler ve kazançlar ciddi anlamda sınırlanır.
Bu 5 madde sektörel olarak baktığımda en somut kazanç ve kayıpları oluşturmakta ama bunlar dışında 6 soyut fayda/zararın da altını çizebilirim:
- “Tamamlanmış iş” başka işleri kutlamanızı kolaylaştırırken, “mükemmeliyetçilik yüzünden geciken iş” başka işleri kıskanmanıza/küçümsemenize yol açabilir.
- “Tamamlanmış iş” yapıcı eleştirileri değerlendirip, “mükemmeliyetçilik yüzünden geciken iş” bu eleştirilere karşı savunma mekanizmanızı devreye sokarak onları uygulamanızı önleyebilir.
- Tamamladığınız işler büyüttüğünüz çocuklarınız gibi çok sevdiğiniz, bağlı olduğunuz ve ilerletmeye devam ettiğiniz projeler olurken mükemmel peşinde koştuğunuz ama sonuçlandıramadıklarınızda çoğu zaman pes edilir.
- Bir şeyi tamamlamak zevk ve gurur hissettirir, (fazlasıyla mükemmel bir ideal ya da) herhangi bir neden yüzünden tamamlamamak ise keyifsiz bir senaryodur.
- Tamamladığımız işler de, “mükemmel” peşinde koştuğumuzdan geciktiğimiz işler de aslında “mükemmel” değildir ve iyileşmek zorunda kalacaktır.
- “Mükemmeliyetçilik” çoğu zaman işleri olmaları gerektiğinden daha komplike hale getirir ve büyük resime odaklanmak yerine küçük resimde kaybolmanıza yol açar.
* * *
Daha pek çok detay olsa da “mükemmel bir makale” yazmak için uzun bir süre beklemek yerine “tamamlanmış bir makaleyi” sizlerle paylaşmak isterim. ?
Konuyu bağlamak adına da bu yazıda paylaştığım noktaları değerlendirmemenin size sunacağı riskle baş başa bırakıyorum:
1969’da Şikago Üniversitesi Profesörü Harold Demsetz’in popülerleştirdiği (ve tesadüfen en sevdiğim müzik grubunun ismini paylaşan) Nirvana yanılgısı.
Eldeki çözüm mükemmel olmadığı için onu düşmanlaştıran bu yaklaşım hayatı “siyah ya da beyaz” görür ve bu bakış açısına uymak sadece perakende’de değil, her alanda tehlike teşkil eder.
Örneğin pandemiye karşı maske, trafik kazalarına karşı emniyet kemerleri takmak %100 garantiyle hayat kurtaran çözümler değildir ama sadece “mükemmel” olmadıkları için bu önlemleri almamak çoğumuz tepki göstereceği bir yaklaşımdır.
Oysa ki iş hayatında (ve ne yazık ki özellikle Türkiye’de) operasyonlar çoğu zaman bu şekilde ilerlemekte ve buna yöneticiler, kurumlar ve kültürleri göz alışmış durumda.
Sektörümüzün atlatmaya çalıştığı bu zor zamanları göz önünde bulundurarak şunu söyleyebilirim: şirketlerimizde de geciken/uzayan işlere aynı gözle bakılmalı çünkü zamanında aksiyon almak, çözüm odaklı, verimli, proaktif ve dinamik olmak (kurumsal bir) ölüm kalım meselesidir.
Böylece o en beğendiğim söze sizlerle beraber bir cümleyi ekleyebiliriz:
“Tamamlanmış” mükemmelden iyidir –
çünkü “mükemmel” zaten tamamlanamaz…
Ferhat Zamanpur
32 yıl sonra profesyonel yönetime geçiş
Perakende sektörü, zaman içinde değişen dinamikleri ve sürekli evrim geçiren yapısı ile hepimiz için hem bir meydan okuma hem de bir fırsat sunar. Özellikle liderlik ve yönetim yapılarındaki değişiklikler, bir markanın geleceğini şekillendirirken, aynı zamanda sektördeki diğer oyuncular için de bir ilham kaynağı olabilir. Bu bağlamda, Silk and Cashmere Ailesi olarak büyük bir dönüşüm sürecini geçirdiğimizi duyurmaktan gurur duyuyoruz.
Şubat ayının başında, 32 yıl boyunca Zamanpur Ailesi’nin rehberliğinde büyüyen ve gelişen markamız, profesyonel yönetime geçiş yaptı. Bu geçiş, CEO pozisyonumu, olağanüstü performans ve liderlik becerileriyle şirketimize geçtiğimiz yıllarda Genel Müdür Yardımcısı olarak büyük katkı sağlayan Kutay Özbek’e devretmemle resmileşti.
Şirketlerde kurucu ve ortakların organizasyonel şemadan yönetim kurulu ve danışman rolüne geçmesi, yaşam eğrilerinde ileri doğru değerli bir adımdır. Bu değişim, ikinci nesil olarak bana yıllar önce emanet edilen liderlik rolünü, kurucumuz Ayşen Hanım’dan aldığım gibi, içime sinerek yeni liderlere devretme fırsatını verdi. Geçiş takibini Yönetim Kurulu toplantılarımızda çok detaylı ve yıl sonuna kadar kademeli olarak azalacak şekilde planladığımızdan süreç çok sağlam bir şekilde ilerlemekte. Ayrıca içinde bulunduğumuz yatırım süreci için de sürdürülebilirlik ve kurumsallık adına çok değerli bir adımdır.
Değişimizde bir kritik adım da Yasemin Zamanpur’un CMO olarak atanmasıdır. Markamızı en iyi tanıyan ve en çok emeği olanlardan biri olarak kendisinin strateji ve vizyonu ile bizi daha da ileriye taşıyacağından hiç şüphem yok. Böylece normalde çok zor olması gereken bu kararda içimin rahat olmasını sağlayan CEO’muz ve CMO’muza tekrar teşekkür etmek isterim – sağladıkları güven, performans ve emek gerçekten paha biçilmez.
Bu liderlik değişikliği, Türk perakende sektörü için de takdire değer bir gelişmedir. Kapsamlı bir hazırlık ve stratejik planlama sayesinde yenilenen liderlik yapımızla, önümüzdeki dönemde karşılaşabileceğimiz zorlukları aşmaya ve fırsatları değerlendirmeye her zamanki gibi çok hazırız.
Bu güzel gelişmelerden anlayacağınız üzere değişimden ve gelişimden korkmayan bir marka olarak yeni başlangıçlar, yeni hedefler ve yeni başarılar için zeminimiz mükemmel. Silk and Cashmere Ailesi olarak, bu yeni döneme girerken, tüm çalışanlarımız, müşterilerimiz ve paydaşlarımızla birlikte başarılı bir gelecek inşa etmeye devam edecek olmaktan çok heyecanlıyız!
Bu yolculukta bizimle beraber olan herkese teşekkür ederim.
Ferhat Zamanpur
Dijital dönüşümle beraber değişmek
Dijital devrim, dünyamızı şekillendirmenin yanı sıra perakende sektörünün nabzını yeniden ayarladı. Özellikle son 7 ayda Yapay Zeka (AI) alanında yaşanan etkileyici ilerlemeler, endüstrideki standart çıktı anlayışımızı yeniden tanımlamakta (ki anlamış olacağınız gibi bu beni çok heyecanlandırıyor. Yapay zeka artık bilim kurguya veya sadece teknoloji devlerine özel belirsiz bir kavram değil; perakende dahil tüm sektörlere giren, verimliliği artırmanın ve müşteri deneyimlerini geliştirmenin kilit bir aracı haline geldi.
AI, verilerden eşi görülmemiş bir ölçekte analiz etme ve öğrenme yeteneği sayesinde paha biçilemez iç görüler sunabilen, detaylı hedefleme yapabilen ve müşteri katılımını kişiselleştirebilen bir güç. Bu da satışları artırmanın ve marka deneyimini yükseltmenin yeni yollarını açmış oldu hepimiz için. Ancak, perakende sektöründe AI’ın ilerlemesi, bir soruyu gündeme getiriyor: Teknoloji daha fazlasını sunabiliyorsa, endüstri liderleri ve ekipler olarak standartlarımızı ve çıktılarımızı yükseltmeli değil miyiz?
Cevap: kesinlikle evet! Perakende sektörü dijital dönüşümünü sürdürürken, bu alandaki her profesyonelin evrimleşmesi ve ilerlemesi gerekiyor. Liderler, şirketlerini geleceğe taşımak için becerilerini ve bilgilerini geliştirmeli, ekipler daha yüksek kalitede çıktı sağlamaya odaklanmalıdır. AI’ın yetenekleri, ulaşmayı arzuladığımız verimlilik ve üretkenlik seviyeleri için hem bir araç hem de bir ölçüt olmalıdır. Dijitalleşme ve AI yenilikleri ilerlerken, endüstrinin minimum standardı da yükseliyor. Yalnız bu çıtanın yükselmesi, endişe nedeni değil, hepimize bir harekete geçme çağrısıdır. Daha da güzeli, bu yeni beklentileri karşılayıp aşma fırsatıdır.
Değişim hızı inkar edilemez derecede hızlı olsa da, aşılmaz bir zorluk değil. Bu bizlere uyum sağlama, öğrenme ve gelişme davetiyesidir. Bu değişimi erkenden benimseyenler için potansiyel ödüller muazzam. Onlar yalnızca kişisel ve kurumsal operasyonel verimliliği iyileştirme açısından değil, aynı zamanda müşteri sadakati ve pazar payı kazanma açısından da önemli bir rekabet avantajı elde etme şansına sahiptir. Bunu soyut anlatımdan somuta geçirmek gerekirse, 2028 yılına kadar AI hizmetlerinin perakende sektöründe payının 31 milyar USD geçeceği ön görülmekte!
Öte yandan, bu dijital dönüşümün potansiyelini görmekte tereddüt edenler veya uyum sağlamada gecikenler rekabetin gerisinde kalma riskiyle karşılaşacaktır (bu konuda son zamanlarda en dikkatimi çeken laf: “Yapay zeka senin yerini almayacak ama yapay zekayı kullanan kişi yerini alacak.” Burada kaçırılan fırsat maliyeti ve hareketsizliğin sonuçları hepimizi endişelendirmeli. Yine de bu değişime yaklaşımımız korku dolu olmamalı, aksine iyimser olmalıdır. Dijitalleştirilmiş bir perakende çevresine geçiş, daha yüksek verimlilik, daha yüksek kalite ve yenilikçi müşteri deneyimleriyle tanımlanacak bir gelecek şekillendirme fırsatıdır.
Perakendenin geleceği, AI’ın gücü tarafından ilerletilen heyecan verici olasılıklarla dolu. Bu dönüşüm çağında yol alırken, bu zorluğa karşı yükselelim, bu teknolojilerin potansiyelini kullanalım ve perakende için yeni bir altın standart belirleyelim. Böylece sadece değişime ayak uydurmuş olmak değil, ona öncülük hep beraber öncülük etmiş oluruz.
Ferhat Zamanpur
Perakende sektöründe yapay zeka: geleceği benimseyin ya da geride kalmayı göze alın
Bugün perakende sektöründe yapay zekayı benimsemenin önemi hakkında düşüncelerimi paylaşıyor olacağım. Sektörümüzün geçtiğimiz 20 yılda ne kadar geliştiğini biliyoruz ama şimdiden anlaşılıyor ki bu gelişim yapay zekanın getireceği değişimin yanında az kalacak. Bu yüzden yapay zeka teknolojilerini benimsemek, perakende markaları için sadece bir lüks değil; rekabetçi kalmak için bir zorunluluk haline geleceğinden şüphem yok. Bu dostça ama uyarıcı yazımda markaların neden yapay zekayı stratejilerine geç olmadan entegre etmeleri gerektiğini detaylandıracağım.
1-Kişiselleştirmenin yükselişi
Bilgi çağında müşteriler her zamankinden daha bilinçli ve güçlüdür. Kişiselleştirme artık “güzel bir özellik” değil, bir beklentidir. Kişiselleştirilmiş deneyimler sunamayan markalar, bunu yapan rakiplerine müşteri kaybetme riskiyle karşı karşıyadır. Yapay zeka destekli kişiselleştirme, perakendecilere müşteri verilerini, tercihlerini ve davranışlarını analiz ederek müşteri memnuniyetini ve sadakatini artıran özel deneyimler yaratma olanağı sağlar. Bu yüzden yapay zekayı bu şekilde kullanma noktasında kendini geliştiremeyenler müşterilerinin ilgisini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
2-Verimlilik önemli
Perakende sektörü daha rekabetçi hale geldikçe, verimlilik hep ön plana çıktı. Yapay zeka, perakendecilere işlemleri optimize etme, maliyetleri düşürme ve genel verimliliği artırmada çok ciddi şanslar sunar. Envanter yönetiminden müşteri hizmetlerine kadar yapay zeka, süreçleri hızlandırabilir, pazarlamayı geliştirebilir, tekrarlayan görevleri otomatikleştirebilir ve çalışanların daha stratejik faaliyetlere odaklanması için değerli zaman açabilir. Yapay zeka entegrasyonunu ertelemek, önemli maliyet tasarrufu ve büyüme fırsatlarını kaçırmak anlamına gelmektedir.
3-Oyunda önde kalmak
Perakende sektörü sürekli değişiyor ve eğrinin önünde kalmak uzun vadeli başarının önemli bir parçası. Yapay zekayı erken benimsemek, perakendecilere yeni trendlere, teknolojilere ve müşteri beklentilerine uyum sağlama şansı verir. Şimdi yapay zekaya yatırım yaparak, perakende markaları kendilerini sektör liderleri ve yenilikçiler olarak konumlandırabilir ve başarılı bir gelecek için zemin hazırlayabilir (Silk and Cashmere olarak bu noktada çok iddalı olmak 2023 hedeflerimizin başında gelmekte, yaptıklarımıza bu adresten ulaşabilirsiniz: https://silkandcashmere.com/pages/yapay-zeka. Önerim siz de rakipleriniz sizi geride bırakana kadar beklemeyin.
Sonuç olarak, sektördeki tüm dostlara mesajım açık: perakende markaları yapay zekayı benimsemeli ya da geride kalmayı göze almalıdır. Yapay zekayı iş stratejilerimize entegre etmek sadece akıllıca bir hamle değil; sürekli gelişen perakende dünyasındaki yerimizi korumak için atılması gereken zorunlu bir adımdır. Bu yüzden lütfen gecikmeyin – şimdiden yapay zeka trenine atlayın ve markanızın gelecekteki başarısını garanti altına alın.
Not: İronik ve amaca uygun olması için bu yazımın temelini Yapay Zeka ile yazdırıp üstüne dokunuşlar yaptım. Eğer dünyayı değiştiren ChatGPT’nin bu kasını denemediyseniz şimdiden iyi eğlenceler dilerim.