Sosyal Medya Hesaplarımız

İbrahim Pekbay

Ekonomi, faiz ve yatırım…

İbrahim Pekbay
Abone Ol:

Merkez Bankası’nın faizleri düşürmesi gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan; “Merkez Bankası’nın bağımsızlığı var, müdahale etmeyin diyorlar. Müdahale etmeyince bu hale geliyor. Tablo ortada. Ya, faiz lobisine çalışıyorsunuz ya… Faizleri düşürün. Banka sahipleri, finans sektörü, onlar düşürmüyor faizleri. Faizler düşmezse tabii yatırımlar yürümez. Hala bunu anlatamıyoruz. Devletin bankaları dahi ciddi bir tutuculuk, ciddi bir muhafazakarlık içinde. Başbakan’la da konuştuk, bu iş böyle yürümez. Bunu bir tabu haline getiremeyiz. Çözmemiz lazım. Ve 15 senedir bunda inat edilmiştir. Faizi düşürdük, enflasyon tek haneliye geldi. Bakın faiz tekrar çıkmaya başladı, enflasyon arttı.”
Şikayet etmek, iktidarın görevi değil… İktidarın görevi, varsa sorunları çözmek. Siz, Merkez Bankası’nın hedef alarak sorunu çözemezsiniz. Bu mümkün değil. Merkez Bankası’nı da kendinize bağlamaya kalkarsanız, hem ekonominin ipini çekmiş olursunuz hem de milletin, dolaysıyla da ülkenin geleceği ile oynamaktır… Faizlerin yüksek olmasını, Merkez Bankası’nın faiz düşürmemesine bağlamak, hatta finans sektörünü de bunun içine katarak faiz yüksekliğinden söz etmek gerçekçi bir düşünce ve görüş değil. Tek başına Merkez Bankası’nın davranışı, faizleri yüksek tutmaz. Bir çok nedenleri var. Nedenleri sıralarsak, kusuru tespitini doğru yapmış oluruz.
Mesela bir: Hazine açığı 24.69 milyar liraya fırladı. Buna karşılık hazine, 25 milyar lira yerine 55.64 milyar liralık net borçlanma yaptı.
Mesela iki: Açığımız ve dış borcumuz yüksek. Ödememiz gereken dış borç toplamı 170.46 milyar dolar. Buna olası cari açığı da ilave edersek Türkiye’nin ekonomisini ayakta tutabilmek için 12 ay içinde bulması gereken kaynak miktarı 200 milyar doların üzerine çıkıyor.
Amerikan Merkez Bankası (FED) piyasadan para çekerken ve faizlerini yükseltirken, Türkiye nereden ve ne kadar kaynak bulabilecek, bilen var mı? Bu durum riskimizi artırdığından dolayı, faiz baskısını da beraberinde getirir.
Mesela üç: Bütçe açığı hızla artıyor. Doğru mu, doğru… Dolaysıyla borçlanma ihtiyacı da beraberinde artıyor. Hazine’nin normalden fazla borçlanması, doğal olarak faizleri yukarı çekiyor.
Mesela dört: Dış kaynak ihtiyacımız var mı? Var ama ya dış kaynak azalıyor ya da vadesi kısa oluyor. Bu da faizi tetikler.
Gelelim finans piyasası tarafına… Cumhurbaşkanı, “Faizleri indirmeleri için baskı yapacağız” diyor ya, baskı ile ancak piyasayı pötletirsin (Patlatırsın), başka bir işe yaramaz. Çünkü eğer bankalar kredi verecek ise, mevduatına bakar. Eğer mevduatı yetmez ise, dış kaynak teminine bakar. İşte tam bu aşamada, senin siyasi istikrarına, ekonomik ve politik risklerine bakarlar. Dış dengeler senin Türkiye olduğuna bakmaz ki… Eskiden ekonomik ve politik istikrarın vardı ve ucuz ve kolay borç buluyordun. Bu durum da faizi tetikler…
Mesela beş: Türkiye’de Allaha şükür en bol olan şey, siyasi riskin her türlüsü… Bu konuda hiç bir eksiğimiz yok, hatta artımız var.
İçeride siyaset dilini sertleştireceksin. Gelene gidene “Eyyyy” diye sesleneceksin, her şeye tepeden bakıp “Ben ne dersem o, faizleri de indirin” diye baskı kuracaksın. Dış politikada önüne gelenle sivri dille tartışacaksın…
Bunlar faizi etkilemez mi sanıyorsun? Dahası… Ülkede kur artışını önleyemiyorsun, ama faizleri aşağı çekelim diyorsun. Bakın reçeteyi özetle sunalım… Öncelikle finans piyasası ve Merkez Bankası ile uğraşmayı bir kenara bırakın. Oralardan ekmek çıkmaz, hatta çok kurcalarsanız, başınız daha da beter derde girer. Siz, ülke genelinde üretimin artırılmasına ağırlık verin. Yabancı kaynakların güvenirlik sorununa çözüm olacak politik ve ekonomik davranışlar içinde olun.
Eğer ülke olarak hem üretimi artırıp hem de “Güvenli” olduğumuzu dünyaya gösterirsen, her şey rayına oturur. Diyeceksiniz ki bu kadar basit mi? Yönetmeyi bilen “Devlet adamı” için bu kadar basit. Olay, yönetememekten kaynaklanıyor.
Gelelim bu ayki ev ödevimize… Böyle bir ortamda yatırım yapmak için ya nakit varlığa ihtiyaç var, ya da mangal gibi yüreğe.
Sizde hangisi var?

Yazarımızın bu yazısı Retail Türkiye Dergisi’nin Kasım 2017 – 105. sayısında yayınlanmıştır.

Devamını Oku
Yorum Yapın

Yorumunuz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advertisement

İbrahim Pekbay

Ben yaptım oldu sonucu mu?

İbrahim Pekbay

Hemen hemen bütün ilim dalları, uzun zaman içindeki deneyimlerin, adeta imbikten geçirilerek ortaya çıkan sonuç ile inşa edilirken, güçlendirici harç olarak da matematik ilmini harç olarak kullanırlar.

Ekonomi bilim dalı da, tarihin derinliklerinden gelen deneyimler sonucu oluşturulan bilim dalıdır.

Bilimsel kuralların değişebilmesi için, uzun araştırmalar, deneyler sonucunda ait olduğu ilim içinde, topluma faydalı sonuçları oraya konularak, ilim çevrelerine kabul ettirilmesi ve aynı zamanda toplumun da kabul etmesi gerektirilmesi zorundadır.

Hiç bir bilim dalında, “Ben yaptım oldu” ya da “Ben yapıyorsam doğrudur” anlayışı içinde iş göremezsiniz, doğru da olmaz.

XXX

Birçok kez yazdığım gibi, ülke ekonomisinin, üretim artırılıp, nakit akışını ekonomi içinde döndürülmeye başlanmadıkça, ekonominin düze çıkması da olacak iş değildir.

Diğer yandan, ihracatın artması ve ithalatın da beraberinde düşürülmesi gerekir. Yüksek döviz kuru ile yapılacak ithalat, fiyatlara enflasyon olarak yansıyacaktır. Diğer yandan seçim döneminde şirinlik muskası gibi dağıtılan paraların, hazineye getirdiği yük, ayrıca enflasyonu tetikleyecektir…

Bu enflasyonist ortamda ücretlere yapılacak zamlar da maliyet rakamlarını yukarı çekeceğinden, istenmeyen enflasyonu aşağı çekmek için çare değildir.

XXX

Bir başka konu, üretime katkı sağlayacak olan kiralık paranın kira bedelinin yüksek olması da enflasyonu tetikler.

Esas olan, kuralları hiçe sayarak “Ben bilirim” mantığı ile yola çıkmak, toplumun tümüne zarar vermekten başka hiçbir işe yaramaz.

Bugün geldiğimiz nokta da zaten ekonomide budur.

XXX

Her ne amaçla ve yerde olursa olsun yönetmek, önce imbikten geçmiş ve matematik harcı ile güçlendirilmiş uygulamalar ile başlamalı, ayrıca “Yönetme” aşamasına gelince de “Danışarak yapmak gerekir” kuralına uymak gerekir.

Ne kadar deneyimli olursanız olun, dinlemeden, bilgi sahibi olmadan yapacağınız uygulama, bir de bakmışınız ki yanlış olmuş, geri tepmiştir.

İşte o noktada geriye dönerek düzeltme yapmak, hem zaman israfıdır hem de geride telafisi oldukça zor kayıpları oluşturur ve toplumu da mutsuzluğa iteler.

XXX

Son haberlere göre, 2024 yılında harç, vergi ve trafik cezalarında %5o den fazla zam yapılıyor… İşte yine ekonomiyi etkileyecek bir karar.

XXX

Roche Faucauld şöyle der… “Bilgisizliğin üç kötü biçimi vardır: Gerekeni bilmemek, kötü bilmek, bilinmemesi gerekeni bilmek.”

A’râf Suresi, 199. Ayet: “Rasûlüm! Sen yine de af yolunu tut, iyiliği emret ve câhillerden yüz çevir.”

Ne yazık ki cehaletin pençesine bilmediğimiz, bilmek istemediğimiz, ya da anlamamakta ısrarcı olmamızın toplumu getirdiği nokta da budur.

Devamını Oku

İbrahim Pekbay

Pilav yerken dişinize taş değdi mi hiç?

İbrahim Pekbay

Yeni nesil bilmez ama, biz biliriz.

Analarımız, pirinç pilavı yapacağı zaman, pirinci bir tepsiye döker, eğer tek başına ise, oturur içindeki taşları bulup ayıklamaya çalışır.

Eğer evinde kayınvalidesi varsa, tepsiyi önüne koyar, ondan taşları ayıklamasını ister. Kadıncağız, yakın gözlüğünü gözüne takar ve mümkün olduğu kadar ayıklar taşları. Ancak son kontrolü yine gelini yapar, bir daha şöyle bir gözden geçirir.

Pirincin içinde her zaman fark edilecek renkte taş olmaz. Beyaz taş da olur. İşte o beyaz taşı görmemiş, görememiş iseniz ve o taş ev ahalisinin birinin dişine denk gelirseeee…

Gerçi bilime dayalı yüksek teknoloji sayesinde yapılan makinalar, pirincin içindeki taşın rengi ne olursa olsun, sensörlerin önünden geçerken, üfürmek suretiyle taşı pirincin içinden dışarı atar.

Dişi kırılır ve eğer diş, protez, yani takma diş ise, kesin kırılır. Bu da yeni bir masraf kapısıdır, yeniden düzeltmek için dişleri, bir tedavi sürecinin geçmesi gerekir.

XXX

Ekonomi de işte aynen böyledir, hassastır, kırılgandır, dikkat etmek gerekir…

Tıkır tıkır içleyen ekonomi çarkının orta yerine dışarıdan yabancı bir şeyi, sert bir parça parça atarsınız, işleyen dişlilerin dişlerinden bazıları kırılır, ya dönen ekonomi çarkı yavaşlar ya da dönemez olur.

XXX

Şimdi düşünelim bakalım…

Ülkemizde yaşadığımız ve dönmekte olan ekonomi çarklarının orta yerine nasıl ve ne şekilde dişlileri kıracak, yavaşlatacak veya durdurmaya kadar vardıracak yabancı bir şey atıldı ve kim veya kimler attı?

Gönül istiyor ki, toplum bunu yapanı görsün, bilsin ve tanısın, sonuçta da aklını kullansın.

Sorunun esas kaynağını doğru bulup, kendi ekonomisini kendisi düzlüğe çıkarsın.

XXX

Birlikte yaşadığımız toplum, bunu becerebilecek, aklını kullanıp sorunu çözebilecek yapıda mı?

Ne yazık ki hayır…

Öncelikle sorunun nereden geldiğinin farkında değil. Az da olsa sorunu çözebilecek bilgiye sahip değil.

Körü körüne atasözlerine uyum gösteriyorlar…

“Saldım çayıra, Mevla kayıra” gibi örneğin…

Eğer toplumun büyük bölümü böyle davranıyorsa, bilenler bilmeyenlere anlatmakta sorun yaşıyorsa…

Evet, o pirincin içindeki beyaz taş, hepimizin dişine takılacak ve dişlerimizi bir gün kullanılamayacak derecede kıracağız…

Ne yazık ki gerçek bu…

Devamını Oku

İbrahim Pekbay

Bozulan ekonomiye reçete…

İbrahim Pekbay

Son yıllarda bilim dışı uygulamalar nedeniyle dibe vuran Türkiye’nin ekonomik yapısının, 14 Mayıs 2023 gününde yapılacak seçimde değişmesi beklenen yeni iktidar tarafından nasıl düze çıkartılacağı hemen her ortamda tartışılmaktadır.

Vatandaş, yaşanan ağır enflasyon karşısında her geçen gün daha da yoksullaşmaktadır. Bu durum da elbette sürdürülebilir bir durum değildir.

Çözümü var mı?

(Ben, üretimin sanayi tarafını pek bilmem ancak, genel prensipler itibarıyla üretimde de geçerli olan kurallar vardır ve ben bu kurallar içinde anlatmaya çalışacağım.)

Elbette var, kısa zamanda olmayabilir ama var.

Amasız, fakatsız, lâkinsiz “Üretime” yönelmektir. Elbette yapılacak üretimin de başıboş olmaması, bilim ışığı altında yapılması zorunludur. Aksi takdirde fayda yerine hem üreticiye hem de tüketiciye zarar verecek boyutlara ulaşabilir.

Üretimin doğru ve verimli yapılabilmesi için olmazsa olmaz birinci kural, devlete karşı güven duyulmasıdır. Diğer bir anlatımla, kendisine yönetmesi için belli süreliğine yetki verilen iktidarlara güvenirken, devletin devamlılığı esasının da gözden kaçırılmaması gerekir.

Bu ne demek?

Birincisi; toplum, öncelikle hukukun üstünlüğü ilkesi içinde işleyen bir yargının var olduğunu bilmeli.

İkincisi; her yıl revize edilebilirliği olan beş yıllık üretim planlamaları yapılmalı. Hangi üretici, nerede ne kadar hangi ürünün üretecek, bu önceden bilinmeli. Dahası, kaça mal edeceğini ve makul kar payı ile kaça satacağını da bilmeli.

Başta da belirttiğim gibi ben tarımsal üretim boyutunda düşündüklerimi ifade etmek istiyorum.

Öncelikle, bilinmeyen bir nedenle kapatılan “Devlet Planlama Teşkilatı” yeniden kurulmalıdır. Ve bu teşkilat uzman, liyakatli elemanları eliyle, tarım ve hayvancılığın her aşamasında üretimin nasıl yapılacağı, ürün çeşitliliği ve bölgeler ile belirlenmeli, üretici buna göre yönlendirilmelidir.

Üretim aşamasında devlet desteklemelerine önem verilmeli, ancak verilecek desteklerin yerinde kullanılıp kullanılmadığı, yani üretim için kullanılıp kullanılmadığı da denetlenmelidir.

Bu noktada, üretim girdilerinin öncelikle yerli olmasına özen gösterilmelidir.

Üreticinin ürettiği ürünleri alacak kurumların, yani tarım satış kooperatiflerinin verimli şekilde çalışacağı şekilde yeniden ayağa kaldırılmalıdır.

Kooperatifi olmayan üreticiye, kooperatif kurması için destek verilmeli, yol gösterilmelidir.

Et ve Balık Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi, le Rize’de Çaykur, Giresun’da Fiskobirlik, Samsun’da Karadeniz Birlik, Edirne’de Trakya Birlik, Bursa’da Marmara Birlik, İzmir’de Tariş, Antalya’da Antbirlik, Mersin’de Yerfisko Birlik ve Bal Kooperatifi, Adana’da Çukobirlik ve Gaziantep’de Güneydoğu Birlik yeniden ve etkili şekilde işler hale getirilirken, gerekli olan diğer üretim alanlarında da aynı şekilde kooperatifleşme sağlanmalıdır.

Tarımsal üreticiler için yeteri kadar ziraat mühendisi, hayvan üreticileri için yine yeteri kadar veteriner hekim, teknisyen tahsisi edilmeli, üretim, onları denetiminde, sonuçları raporlanabilir şekilde yapılmalıdır.

Üretimi planladık, peki bundan sonra ne olacak?

Elbette üretimden elde edilecek ürünlerin tüketiciye ulaştırılması, ihracatın yapılabilir olması gerekir ki, üretimin faydaları görülebilsin.

Tüketiciye ulaşmasında, yukarıda da belirttiğim gibi kooperatiflerin işlevleri çok önemlidir.

İhracatta ise yine devlet desteği olmazsa olmazdır.

Şimdi şu noktaya dikkat edelim…

Üretici, ürettiği üründen kazanacağı makul kar payının bir bölümü ile üretimde yenileşmeye ve geliştirmeye aktarırken, kalanı da elbette birikim, geleceğin sermayesi olarak bir kenara koyacaktır.

Böylelikle üreticinin kazancı, bir şekilde ekonomide geri dönüşüm içine girecek, her sektör bu geri dönüşümden fayda sağlarken, kendi kazancını da aynı şekilde ekonominin içine sokacaktır.

Böylelikle ekonomide nakit akışı sağlanmış, toplumun tüm katmanları, gelişim içindeki kazançtan kendilerine de bir pay çıkarmış olacaktır.

Ekonomi bilim içindeki diğer unsurların da birleşmesi ile ülken parası değer kazanırken, eşit ve hakça kazanç ile toplum refaha kavuşacaktır.

XXX

Değerli okurlarım…

Ben, “Ekonomist” unvanlı birisi değilim.

Ancak 57 yıllık çalışma hayatım içinde bana öğretilen ve benim de öğrendiğim ekonominin kurallarının, basitçe böyle olmasının daha gerçekçi olacağını söylemektedir.

Bu konuda beni yetiştirenlerin isimlerini tek tek vermek isterim ama kendilerinden izin almadım. Ancak en baştaki kurumun adını verebilirim.

Rahmetli Hüseyin Cahit Aral Ekibi ile o ekibin içinde başlamış olmamdır.

XXX

Diğer yandan üretimden sonra dağıtım ve satış, üretimin ayrılmaz bir parçasıdır.

Elbette bunun da bilinçli, programlı doğru yapılması da zorunludur.

Bu konu ise, üretim kadar önemli ve ayrı bir yazı konusudur.

Belki daha sonra yazabilirim.

Devamını Oku

İbrahim Pekbay

İbrahim Pekbay

POPÜLER