Mehmet Reis
Gıdada çözüm, üretimi arttırmak
‘BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) Roma’da devlet başkanları ve bakanlar düzeyindeki zirve toplantısında, açlıkla mücadelede hükümetlerin yeni politikalar üretmek zorunda oldukları belirtildi. Dünyanın daha fazla gıda üretimine ihtiyacı olduğu, 2030’a dek gıda üretimini yüzde 50 oranında arttırmak gerektiği bildirildi. Vatikan’dan “Üretim ve kaynaklar açısından her türlü imkana sahip olan dünyada, açlık ve kötü beslenme kabul edilebilir bir olgu değildir” açıklaması yapıldı.Dünyada yaklaşık bir milyar insan yeterli düzeyde beslenemiyor. Açlık sorununa çözüm bulunabilmesi için tüm dünyanın hep birlikte çözüm üretmesi gerekiyor. Uluslararası kuruluşlar açlık tehlikesinin ne denli büyük bir tehdit olduğunu vurgulayıp, önlem alırken bizde tartışmalar hala kısır bir alanda cereyan ediyor. Dünyada ve ülkemizdeki gelişmeler hakkında bilgilenmek, gerçekci ve ciddi yaklaşımlar içinde olmak, tedbirlerin süratle ve kararlılıkla uygulamaya geçilmesini istemek; siyasi istikrarı bozmaya taraf olmak veya suçlu aramak değildir.
Gıda güvenliği ve güvencesi açısından dünyadaki gelişmeleri iyi takip edip, ülkemiz için geliştirebileceğimiz önlemleri belirlememiz gerekiyor. Ciddi tedbirler alınmazsa köylü-şehirli her kesim bu durumdan etkilenecektir. Tartışmalar, gerçekler ve doğru tespitler üzerinde yapılmalıdır.
Türkiye’deki sorun; 30 yıldır söylediğim gibi verimlilikle ucuz üretimdir. En azından stratejik ürünlerde dışarıya açılmadan kendi kendimize yetecek kadar üretebilmektir. 1980’li yıllarda başlayan ithalat, çiftçimizin üretimini engelleme politikaları tarımımızı sıkıntıya sokmuştur. Şimdi yapılması gereken ürün çeşidini belirleyerek üretimimizi arttırmaktır. Üretimi arttırmak için tarım alanlarını muhafaza etmeli, amacı dışında kullanmamalıyız. Dünyayı etkisi altına alan kuraklıktan ülkemiz de etkilenmektedir. Tarım da eskiden olduğu gibi ihracatçı konumuna gelinmelidir.Küresel ısınmanın sonucu yaşanan kuraklık nedeniyle, tarımsal üretimde bir azalma söz konusudur. 26.8 milyon hektar ekilebilir alan 25.8 milyon hektara düşmüştür. Nüfusu hızla artan ülkemizde 1 milyon hektarlık alanın ekilememesi büyük bir kayıptır. Bu çerçevede; dünyada ürün bolluğu, ucuz ithalat dönemi sona ermiştir. Her ülke kendi topraklarında kendi ihtiyacını karşılayacak üretimi yapmak zorundadır.
İnsanların yaşamak için yeterli gıda alabilmeleri, bu gıdaların sağlık yönünden güvenli olması, insan haklarının esasını oluşturmaktadır. Bu anlamda gıda güvencesi, insanların yeterli gıdayı sağlıklı bir şekilde alabilmesini içeren bir kavramdır.
Hiçbir ülke insanlarını beslemek gibi yaşamsal bir konuyu, bir diğer ülkeye ihale etmemelidir. Her ülke uluslararası ve dahili spekülasyonlardan halkını etkilendirmeden ülkesinin “Gıda Güvencesini ve Gıda Güvenliğini” sağlamalıdır.
Son yıllarda gündeme gelen gıda krizi önlem alınmazsa küresel bir güvenlik krizine ve küresel barışı bozan gelişmelere sebebiyet verebilir.
Yazarımızın bu yazısı Retail Türkiye Dergisi’nin Mart 2009 – 1. sayısında yayınlanmıştır.
Mehmet Reis
Depremin insani ve sosyal boyutu ile ekonomik ve tarımsal envanteri
Ülkemizde 6 Şubatta Güney doğu sınırında gerçekleşen ve 11 ilde etkili olan iki büyük depremin matemini yaşarken 20 Şubat tarihinde tekrar yaşanan deprem ile acılarımız daha da büyüdü.
Böyle bir dönemde konuşmakta yazmakta çok zor. Hepimizin başı sağ olsun, yaralılara acil şifalar dilerim. Bu büyük travmayı atlatmak için daha çok dayanışmaya, daha çok desteğe ve en önemlisi unutmamaya ihtiyaç olduğunu belirtmek isterim. Yaşanan depremlerin insani ve sosyal boyutlarının toplumumuzu çok uzun süre derinden etkileyecektir.
Kaybettiklerimizin yeri asla dolmayacak. Ancak felaketi yaşayan, yakınlarını ve evlerini, iş yerlerini, ayrıca işine ve gelir kaynaklarına ilişkin güvencelerini kaybeden insanlarımızın rehabilite edilmesi gerekmektedir.
Depremin ekonomik ve tarımsal bilançosuna baktığımız zaman 13,5 milyon insanın, ülke nüfusuna oranıyla ise yüzde 15,7’sinin etkilendiğini; insanların evlerini ve geçim kaynaklarını kaybettiklerini görüyoruz. Depremin etkilediği bölgelerdeki ekonomik faaliyetler durmuş durumda, birçok işletme ve üretim alanı hasar görmüş, bu durum hem bölge halkının hem de ülke ekonomisinin genelinde olumsuz etkiler yaratacağı anlamına geliyor.
Deprem bölgelerinde bitkisel üretim ve hayvan varlığı
Deprem çevre, yeraltı suları ve tarım üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Deprem bölgesinde yaşayan insanların kendi gıda ihtiyaçlarını ve geçimlerini sağlamayabilmesi ve ülkemizin gıda güvencesi için tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanmasının gerekmektedir.
Deprem bölgesindeki tarım arazilerinin 3,7 milyon hektarının depremin yıktığı 10 ilimizde olduğunu görüyoruz. Kayıtlı çiftçi sayısı da yaklaşık 270 bin. Bu çiftçilerimiz Türkiye’deki tarım alanlarının yüzde 16’sını ekip biçiyor. Depremin yıktığı Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa’nın ekonomik yapısına bakıldığında öncelikli sektörü tarım ve tarıma dayalı sanayi ve hayvancılık olduğu görülüyor. Güneydoğu Anadolu projesi kapsamında Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep Şanlıurfa, Kilis verimli tarım arazilerine ve önemli tarımsal üretim potansiyeline sahip illerdir.
Türkiye’deki toplam tarım alanlarının yüzde 16.2’si deprem bölgesinde bulunuyor. Tahıl ekilen alanların yüzde 15.5’ine, sebze bahçelerinin yüzde 15.2’sine sahip olan bu illerin meyve bahçelerindeki payı ise yüzde 25’in üzerinde. Bölgenin hayvan varlığı ülkedeki büyükbaş hayvan varlığının yüzde 12’sini, küçükbaş hayvan varlığının ise yüzde 16.3’ünü oluşturuyor. Deprem bölgesindeki 10 ilin toplamındaki bitkisel üretime bakıldığında buğday, mısır, pamuk, karpuz, mandalina, kayısı, yonca, arpa, badem, fıstık, ceviz ayrıca kırmızı mercimek ve nohut üretimi yapılmaktadır. TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2022 yılında üretilen buğdayın yüzde 19’u, kırmızı mercimeğin yüzde 73’ü, nohudun yüzde 11’i ve arpanın yüzde 10’u deprem bölgesinde üretildi.
Bazı bölgelerde buğday, arpa siloları hasar görmüş. Traktör ve ekipmanlar göçük altında kalmıştır.
Verilere göre, depremden etkilenen illerimiz, hayvan yetiştiriciliğinde önemli payı olan bölgelerdir. Ancak ahırlar çöktü, bölgede temel geçim kaynağı olan hayvanlar enkaz altında kaldı. Çok sayıda hayvan telef oldu.
Besicilikle geçimini sağlayanlar için hayvanların beslenmesi, ürettikleri sütün toplanması çok önemli. Kış şartları nedeniyle hayvanlar dışarıya çıkarılamıyor. Bu nedenle kırsaldaki sorunun yerinde çözülmesi gerekiyor. Tarım Bakanlığı hasar tespitine başladı. Bakanlıktan hayvan çadırı ve yem desteği konusunda atılan adım olumlu, desteklerin devamlılığı üretim açısından önem arz etmektedir.
Depremin ekonomiye etkisi
Deprem bölgesinin tarımsal hasılaya katkısı 85 milyar TL’dir. Bunun 52 milyar TL’si bitkisel üretim, 34 milyar TL’si de hayvancılıktan geliyor. Özetle, bölgenin tarımsal hasıladaki payı yüzde 15 civarındadır. Türkiye’nin toplam tarım ve ormanlık ürünleri ihracatının yaklaşık beşte birini gerçekleştiriyor.
10 ilin 2022’deki toplam ihracatı 20.1 milyar dolar olarak gerçekleşti toplam ülke ihracatındaki payı yüzde 9.
Gıda üretimi ve ihracatındaki payları göz önüne alındığında bu illerin üretim, istihdam, gıda arzının sürdürülebilirliği ve ihracat açısından ülke ekonomisinde önemli bir yeri var.
Göç yaşanmadan atılması gereken adımlar
Binlerce vatandaşımızın yaşamını yitirdiği, on binlerce kişinin yaralandığı ve evsiz kaldığı bölgenin en kısa zamanda sosyal ve ekonomik anlamda iyileştirilmesi gerekmektedir. Evleri yıkılan ve hasar gören üreticilerinde üretimlerine devam etmeleri için güvenli bir yaşam ortamı sağlanarak kırsalda yaşamını sürdürebilmeleri için acilen köklü çözümlere ve desteğe ihtiyaç olduğunu görülmektedir.
Depremin tarımın yapıldığı kırsal alanlara verdiği zararın boyutları henüz tam olarak belli değil.
Çiftçilerin bir bölümü depremde yaşamını yitirdi. Bazıları bölgeyi terk ediyor. Toprağını terk etmeyen çiftçinin ekim yapabilmesi için insan gücüne, makineye, tohum, mazot ve gübreye ihtiyaç var.
Bölgedeki tarımsal alanların ve su kaynaklarının durumuna bakılmalı ve mart ayında başlayacak tarımsal faaliyetler için hazırlık yapılmalı. Ekimi yapılmış olan buğday ve arpanın ilaçlama, gübreleme ve sulama durumuna bakılarak gerekli tedbirler alınmalı. Tarımsal üretim araçlarının bir bölümü deprem enkazı altında kaldı.
Bölgede kalıp ekimini yapmak isteyen üreticilerimiz için traktöre, pulluğa, ekim makinalarına, silo ve depo teminine hız verilmeli. Çiftçimizin toprağını satmadan, göç etmeden tarım ve kırsal kalkınma destekleri acilen ve süratle harekete geçilmesi hepimizin ortak geleceği ve gıda güvencesi için önem arz ediyor.
Kırsaldaki insanlarımızı tarımdan vazgeçmemelerini sağlamanın yolu tarımsal üretimi sürdürülebilir kılmaktan geçiyor.
Deprem bölgesindeki tarımsal faaliyeti sadece 10 il olarak değil, 81 ili besleyen bir değer zinciri olarak bakmamız lazım.
Hem bölgedeki insanlarımızın, çiftçilerimizin, halkımızın gıda ihtiyacının karşılanması hem de ülkemizin tarımsal üretim rekoltesi açısından çok önemli. Tarımla birlikte sanayide de önemli paya sahip bu illerde sanayi tesislerinin ve ticarethanelerin en kısa sürede faaliyetlerine dönmesi bölgesel ve ulusal ekonomi açısından büyük önem taşıyor.
Bugün her zamankinden daha fazla dayanışmaya, gelecek için de bilimin ışığında önlem almaya ihtiyaç var.
Mehmet Reis
Dünya tarım ürünleri ihracatında Rusya ve Ukrayna’nın önemi
Bir yandan iklimsel değişim, bir yandan pandemi, bir yandan da dünyada artan tarımsal girdi maliyetleri, diğer yandan Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş hepsi aynı anda yaşanıyor.
Rusya-Ukrayna arasındaki savaşta kimileri yaşamını yitirirken kimileri vatanlarını terk etmek zorunda kalıyor. Kayıpların ve ayrılıkların son bulması için savaş bir an önce bitsin, tüm dünyada barış hâkim olsun.
Rusya ve Ukrayna hububat üretiminde ve ihracatında dünyanın en önemli iki ülkesi. Rusya buğdayda dünyanın en büyük ihracatçısı konumunda. Dünya buğday ihracatının yüzde 20’sini Rusya, yüzde 10’unu Ukrayna gerçekleştiriyor. Ayrıca bu iki ülke dünya ayçiçek ihracatının yüzde 32’sini, arpanın yüzde 31’ini, mısır ve kanolanın yüzde 19’unu yapmaktadır.
Savaş tarım ve gıda piyasalarını doğrudan etkiliyor
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile birlikte buğday, mısır, soya ve ayçiçeği fiyatlarında önemli artışlar oldu. Dünya buğday fiyatları son 14 yılın en yüksek seviyesini gördü. 8 Mart itibari ile Chicago Borsası’nda buğdayın tonu 2021 yılında ortalama 291 dolarken fiyat 529 dolara ulaştı. Yıllık yüzde 81 artış gerçekleşti.
Fransa’da 460 dolar olan FOB fiyatı Almanya’da ise 472 dolar civarında.
Savaştan önce Rusya’dan 8 milyon ton, Ukrayna’dan ise 6 milyon ton buğday satış yapılması bekleniyordu. Ancak Rusya ve Ukrayna’dan gemilerin limandan çıkışları yapılamıyor.
Rusya ve Ukrayna Türkiye’nin tarım dış ticaretinde önemli iki ülke konumunda.
Türkiye, Rusya ve Ukrayna’dan buğday, arpa, mısır, ayçiçeği, kepek, küspe gibi ürünler ithal ediyor. Türkiye’nin tarım ürünleri ithalatında Rusya ilk sırada, Ukrayna ikinci sırada yer alıyor.
Toplam dış ticaret hacmi Rusya ile 34.8 milyar dolarken Ukrayna’yla 7.4 milyar dolar. Her iki ülkenin toplam dış ticaret hacmi 42.2 milyar dolar.
Ukrayna’nın arpa, mısır ve ayçiçeği ekilişlerini gerçekleştirememesi 2022-2023 rekoltesini etkileyecektir.
Dünya buğday stokları yeterli
Buğday üreten ülkelerde buğday arzı imkanları mevcut olup dünya buğday stoklarında ve uluslararası buğday ticaretinde bir sıkıntı öngörülmüyor. Uluslararası Hububat Konseyi 17 Şubat 2022 tarihli son raporunda dünya buğday üretiminin 2021/2022 döneminde 781 milyon ton, dünya buğday stoklarının 2021/22 sezonu sonunda 278 milyon ton düzeyinde gerçekleşti.
Rusya, AB, ABD, Kanada, Ukrayna, Fransa, Almanya ve Avusturalya dünya buğday üretiminde ve ihracatında önemli ülkeler. Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle elindeki emtiayı bir güç olarak kullanan bazı ülkeler daha fazla para kazanmak için fiyatları artırma gayreti içindeler.
Ülkemizde hasada kadar bir olumsuzluk öngörülmüyor
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz açısından da 2021 zor bir yıl oldu. Küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan kuraklık tarım üretimini olumsuz etkiledi ve rekolte kaybı yaşandı.
Küresel iklim değişikliği pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde ekim alanlarını, üretim desenini ve ürün yetiştirme süresini değiştiriyor.
Tarımsal üretim ve hasat tekniklerini, değişen iklim koşullarına uygun hale getirerek ayrıca tarımsal üretimin teknoloji ile entegrasyonunu gerçekleştirerek yeni bir üretim modeliyle çiftçilerimizin eğitilmesi ve bu yönde desteklenmesi tarımsal üretimi daha verimli hale getirecektir.
Tarımsal desteklerin artan maliyetler doğrultusunda revize edilmesi, koşulların iyileştirilmesi üreticiyi teşvik edecek ve daha fazla üretim ortamı sağlayacaktır. Daha doğrusu daha az maliyetle daha fazla yerli üretim fiyat istikrarı sağlayacaktır.
Mart-Nisan-Mayıs yağışları ve sıcaklık değerleri mevsim normallerinde gerçekleşirse hububat ve bakliyat hasadının bereketli olacağı tahmin ediliyor.
Mayıs ayı sonu başlayacak yeni hasat dönemine kadar buğday başta olmak üzere hububat arzında devletimiz tarafından alınan tedbirlerle bir eksikliğin olmayacağı öngörülmektedir.
Bu hassas zamanda 2022 hasat dönemine kadar ürün arz ve talep dengesinin sürekli takip edilmesinde fayda var.
Savaşın devam etmesi durumunda hububat fiyatları başta olmak üzere gıda fiyatlarındaki artış tarımsal üretimi yetersiz olan ülkelerde tedarik konusunda sıkıntı yaratabilir.
Son günlerde, söz konusu gelişmeler gösterdi ki her ülkenin gıda güvencesi ve beslenme güvenliği için sürdürülebilir bir üretim yapısını oluşturması gerekiyor.
Mehmet Reis
Türkiye’deki tarımsal ürün ve gıda arzının sürdürülebilirliği
Dünyada toplum sağlığı açısından gıda arzı bu dönem her zamankinden daha önemli bir hal almış durumdadır. Bir ülkenin tarımsal üretiminde kendi kendine yeterlilik gıda güvencesinin ve güvenliğinin vazgeçilmezidir.
Dünya ilk defa böyle bir Pandemi sürecinden geçmektedir. Karşı karşıya kalınan sorunlar hemen her ülke için geçerli durumdadır. Özellikle bu dönem kesintisiz gıda arzını sağlayabilmek çok önemli.
Ülkemizde şuan için hasat dönemine kadar ürün arzında bir sıkıntı görülmemektedir. Ürün arzının sürdürülebilirliği için de mevcut stok takibi yapılarak tedbirlerin alınması gerekmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin buğday ve pirinç ile ilgili olarak sezon sonuna kadar stokların yeterli olduğunu açıklamasını örnek olarak verebiliriz. Sektörümüzle ilgili olarak buğday ve mercimek ekimi yapıldı, Haziran ayında da hasadı yapılacak.
Nisan ve Mayıs ayında fasulye nohut çeltik ekilecek, Temmuz Ağustos Eylül ayı gibi de hasadı yapılacak.
Şu an ki durumla ilgili aldığımız bilgilere göre sevindirici olan konu ekimi yapılan ürünlerde iyi bir rekolte beklenmektedir. Ayrıca çiftçimiz başta fasulye olmak üzere nohut, çeltik tohumlarının hazırlıklarını yaptı. Hatta geçen seneye göre daha fazla ekmeyi planlıyor.
Özellikle bu dönemde tarlada çalışanları koruyacak önlemler alınarak çiftçimiz cesaretlendirilmeli ve olası talepleri yerine getirilmeli. Çiftçimiz, üreteceği ürünün cinsini, miktarını, hangi tohumu kullanacağı konusunda yönlendirilmek istiyor.
Sürdürülebilir tarım uygulamaları ile verimliliğin ve gelirinin artmasını bekliyor.
Gıda tedarikinin aksamaması için, çiftçinin tarlada üretime devam etmesi gerek. Çiftçinin üretimine daha fazla destek vererek verimliliği arttırırsak gıda arzında sürdürülebilirliği ve fiyat istikrarını sağlarız.
Bir tedarikçi firması olarak tüm satış noktalarındaki rafları boş bırakmayarak panik alımlarını önlemeye çalıştık. Tüm tedarikçilerin özellikle bu dönemde bu konuya hassasiyet göstermesi gerekmektedir.
İçinde bulunduğumuz bu sıkıntılı dönemde sağlık sektörü gibi gıda sektörü de çok fazla önem teşkil ediyor. Bu yüzden gıda sektöründe de oluşabilecek sorunları imece usulü ile çözüme ulaştırmamız gerekmektedir.
Tarım insanlığın beslenmesinde, kırsal kalkınmada, sanayi sektörüne hammadde sağlamada ve ihracatta önemli rol oynar.
Tarım toplam iş gücünün üçte birinin geçim kaynağı ve toplumun her kesimini ilgilendiren stratejik bir sektördür.