Mehmet Reis
Türkiye’nin bakliyat üretim-tüketimi ile ithalat-ihracattaki durumu ve sağlıklı beslenmedeki önemi
Birleşmiş Milletlere bağlı Gıda ve Tarım Örgütü(FAO) tarafından 2016 yılı ‘’Uluslararası Dünya Bakliyat Yılı’’ ilan edilmişti.
FAO dünyada yaşanan açlık ve yetersiz beslenmeye karşı insan gelişiminde büyük rolü olan protein bakımından zengin baklagillerin gıda güvencesi açısından önemli olduğuna dikkat çekti. Ayrıca tüketicinin mercimek, nohut, fasulye gibi baklagillerin insan sağlığına fayda sağladığını bilinmediğinin uyarısını yaptı.
Türk halkının geleneksel temel gıda maddesi, lifli yapısı ve içerdiği bitkisel kaynaklı proteinler nedeniyle halkımızın önemli besin kaynağı olan bakliyat ürünlerinin üretim, tüketimi ithalatı, ihracatı, ülke ekonomisi ve sağlıklı beslenme açısından önemini, 43 yıllık gıda sektöründeki bilgi birikimimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ülkemizde 1982-1994 yılları arası uygulanan tarım politikası bakliyat üretimini arttırdı. Kendi ihtiyacını karşılayacak miktarda üretim gerçekleştirildi.
Türkiye dünya mercimek üretiminde ilk sırayı alırken, nohut üretiminde ise ikinci sırada yer aldı. Yüksek düzeyde gerçekleştirdiği üretimle ihracatçı konuma ulaştı.
5 Nisan 1994 kararları ile Türkiye’nin baklagillerdeki üretim politikası değişti. ‘’Ekonomik İstikrar Önlemleri’’ neticesinde baklagillerin fiyat yolu ile desteklenmesi kaldırıldı. TMO ve kooperatiflerin bakliyat pazarlarında etkileri azaltıldı.
TÜİK verilerine göre 1990 yılında yaklaşık 20 milyon 260 bin dekar baklagil ekili alanı 2016 yılında 7 milyon 152 bin dekara indi. Ekili alandaki azalma yüzde 65’dir.
Aynı dönem üretim 2 milyon 12 bin tondan, yüzde 46,30 azalışla 1.080 milyon 253 bin tona düştü.
1990 yılında Türkiye’nin nüfusu 56 milyon 473 bin, 2016 yılında ise 79 milyon 814 bin kişi. Artış oranı yüzde 41’dir .
Ülkemizde nüfus artışına paralel üretimin yapılamaması kişi başına düşen bakliyat tüketimini de azaltmıştır. İnsanların dengeli ve sağlıklı beslenebilmesi için gıdaların üretim ve tüketiminin nüfus artışına oranla dengelenmesi gerekmektedir. Her ülke özellikle stratejik ürünlerde ön görülü davranarak, yaşanacak mücbir sebepleri de göz önünde bulundurarak halkının gıda güvencesini sağlayabilmek için kendi kendine yeterli üretim yapmalıdır.
Türkiye 1988 yılında tüm mercimek çeşitlerinde 1 milyon 40 bin ton üretimiyle dünya mercimek üretiminin yüzde 38.8’ni gerçekleştirerek 1. sırada yer aldı. O yıl özellikle yeşil mercimek stoklarını eritebilmek için ‘’ mercimeğin sağlıklı beslenme açısından önemi’’ birçok platformda gündeme getirilmiş, televizyon programları düzenlenmiş, Prof. Dr. Ayşe Baysal tarafından mercimeğin faydaları anlatılmış ve değişik yemek tarifleri verilerek tüketime teşvik edilmiştir.
1990 yılında 216 bin ton yeşil mercimek üretimi 90’lı yılların ikinci yarısında başlayarak, 2016 yılında yüzde 91 azalarak 20 bin tona gerilemiştir. Türkiye yeşil mercimek üretiminde bugün kendi iç tüketimini karşılayamamaktadır. Üretilenden daha fazlasını ithal etmektedir. Mercimek ihracatındaki liderliğimizi kaptırdığımız Kanada’dan ithalat yapmamız ayrı bir üzüntü kaynağıdır. Yaklaşık 30 yıl önce yeşil mercimek üretimine ağırlık veren Kanada 2016 yılında 605 bin ton yeşil mercimek üreterek bugün dünya pazarının en önemli ihracatçısı konumundadır.
TUİK verilerine göre 1990 yılında genel mercimek üretimimiz 846 bin ton olup, 2016 yılına gelindiğinde yüzde 58 azalışla 365 bin tona ve yine 1990 yılında 9,9 kg kişi başına tüketim miktarı ise 2016 yılında yüzde 46 azalışla 5,4 kg‘a gerilemiştir.
1990 yılında nohut üretimi 860 bin ton iken 2016 yılında yüzde 47 azalışla 455 bin ton olmuş ve aynı yıllar kıyaslandığında kişi başına tüketim rakamları 7,9 kg dan 5,2 kg’a gerilemiştir.
1990 yılında fasulye üretimi 210 bin ton iken 2016 yılında üretim rakamı 235 bin tondur. Kuru fasulyede 1990 ve 2016 yılında ki kişi başına tüketim 3.4 kg’la sabit kalmıştır.
Dünya nohut üretiminde ikinci sıraya kadar gelen ve hatta ihracatta söz sahibi olan ülkemizde bugün gelinen noktada iç tüketimi karşılamak için ithalat yapılıyor.
Üretimin azalması nedeniyle yaşanan rekolte eksikliği spekülatif hareketlere zemin hazırlamakta ve dolayısıyla bakliyat fiyatlarında aşırı fiyat dalgalanmalarına neden olmaktadır.
Üretim azalınca iç tüketim karşılanamıyor, fiyatlar artıyor, çare olarak ithalata gidiliyor. İthalat yapılan bakliyat ürünlerinin içeriği ve lezzeti Türkiye’de yetiştirilenlerden farklıdır. Türk damak tadına uygun olmadığı için kişi başına düşen tüketimin azalmasına neden olmaktadır. Sağlıklı beslenmede önemli yeri olan bakliyat ürünlerindeki üretim ve tüketimin azalması hem ülke ekonomisini hem de sağlığımızı olumsuz etkilemektedir.
Ülkemizde son 25 yılda çocuklarda obezite olma oranı yüzde 5’ten yüzde 20’ye çıkmıştır. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’nin toplam obezite oranı ise yüzde 30 civarındadır.
Obezite pek çok hastalığın ana nedeni olarak görülmektedir. Bilim insanları çağımızın hastalığı kanser ve obeziteye karşı mücadele için yerli tohumlardan üretilen ürünlerin tüketilmesini ve sağlıklı beslenmemizi öneriyor. Bakliyat tüketiminin obeziteyi önlediği ve kansere yakalanma riskini azalttığı ifade ediliyor.
Geleneksel damak tadımız İthal ürünlerle değişmeye başladı. Bu değişimi özellikle yerel tohumları koruma altına alarak ve üretimdeki sürekliliği gerçekleştirerek önleyebiliriz.
Bakliyat ürünlerinin üretimi canlıların besin kaynağının olmasının yanında toprağa verdiği azot sayesinde toprağı besler ve güçlendirir.
Türkiye’nin birçok bölgesi ekolojik yönden bakliyat yetiştirmeye uygundur. Toprak ve su kaynakları yeterlidir. Bakliyat tarımı diğer ürünlere göre daha kolaydır. Bakliyat üretiminde deneyimli çiftçilerimiz ve yerel tohumlarımız var. En önemlisi dekar başına alınan verimde ciddi artış yaşanıyor. Nohutta 1990 yılında dekar başına alınan verimlilik 97 kg iken 2016 yılında yüzde 31 artışla 127 kg’a ulaşmıştır.
Kuru fasulye de aynı yıllar arasında verimlilik yüzde 113 artış oranı ile 123 kg’dan 262 kg’a çıkmıştır.
Aynı dönem kırmızı mercimekte dekar başına alınan verim ise 100 kg’dan 147 kg çıktı. Artış oranı yüzde 47.
Bir zamanlar stoklarını eritmek için tüketim seferberliği yapılan yeşil mercimeğin 1990 yılında dekar başına alınan verimliliği 78 kg iken, 2016 yılında dekar başına alınan verimlilik 119 kg. Dekar başına alınan verimliliğin yüzde 53 oranında artmasına rağmen hala iç tüketimin yarıdan fazlasını ithal ediyoruz. Anne sütünü arttıran ve insan gelişiminde önemli yeri olan yeşil mercimeğin kişi başına tüketimi son 15 yılda 1 kg’ın altına düştü.
Bu durumun nedenlerini araştırılarak gelecek nesiller için çare bulmamız gerekir.
Ülkemizde birim alandan alınan verim; bakliyat üretiminde ve ihracatında söz sahibi olan Amerika, Kanada, Meksika gibi rakip ülkeler hariç dünya ortalamasının üzerindedir.
1990 yılında 230 bin ton olan çeltik ekimi, 2016 yılında 920 bin tona çıkmıştır.1990 yılında dekar başına alınan verimlilik 434 kg.’ dan 2016 yılında 793 kg.’ a çıkmıştır. Dekar başına yüzde 83 artış sağlanarak çeltik üretimi yüzde 300 artmıştır.
Dünya nüfusunun dörtte üçünde pirinç çok önemli bir besin kaynağıdır. Beslenme konusunda son yıllarda pirinç ile ilgili olumsuz açıklamalar yapılıyor. Türkiye’nin pirinç tüketim miktarı çok abartılıyor. 2016 yılı kişi başı pirinç tüketimi güney komşularımızda yaklaşık 50 kg., Japonya’da 63 kg., Hindistan’da 78 kg., Çin’de 94 kg., Tayland’da 161 kg. dır. Türkiye’de kişi başına pirinç tüketimi 9,5 kg. dır.
Buğdayda 1990 yılında 94 milyon 500 bin dekar ekili alandan, 2016 yılında yaklaşık 76 milyon 700 bin dekara düşmüştür. Yüzde 19 ekili alan azalışına rağmen 20 milyon tondan, 20 milyon 600 bin tona çıkmıştır. Nedeni; 1990 yılında dekar başına alınan verimlilik 212 kg.’ dan 2016 yılına gelindiğinde yüzde 27 kg artışla 269 kg.’ a yükselmesidir. Bu oran Avrupa Birliği ortalamasının altındadır.
Avrupa Birliği’nde 2010 yılında buğdayda dekar başına alınan verimlilik 534 kg’dır.
Türkiye bakliyat tarımı için son derece uygun olan bu avantajını en iyi şekilde değerlendirmelidir. Maliyetlerin yüksek olması ve diğer nedenlerden dolayı bakliyat ekim alanlarına çoğunlukla buğday başta olmak üzere arpa, mısır gibi başka ürünler ekiliyor.
1982-1994 yılları arasında olduğu gibi kendi iç tüketimimizi karşılayıp aynı zamanda ihracat yapan bir ülke konumuna gelebilmek için bakliyat ekim alanlarını arttırılmalıyız.
Bakliyat üreticisi üretim aşamasında desteğin yapılmasını ve maliyetlerin aşağı çekilmesini talep ediyor. Daha nitelikli, verim gücü yüksek tohumlarla üretim konusunda desteklenmesini ve yönlendirilmesini istiyor.
Bu çerçevede yurt içi tüketim ve dış satım potansiyeli dikkate alınarak her üründen ne kadar üretilmesi gerektiği araştırılıp; ekilecek ürün çeşidi, miktarı belirlenmeli devamında üretim planlaması yapılarak, üretici yönlendirilmeli ve takibi sağlanmalıdır.
TMO’nun ana görevi bilindiği üzere iç piyasadaki fiyatların anormal ölçüde düşme ve yükselme eğilimlerini önlemektir. Bakliyat hasat dönemi sonrası rekolteye göre iç tüketim ve dış satım potansiyelini hesaplayarak ihtiyaç yada ürün fazlalığını en kısa sürede planlayarak kritik dönemlerde alım yapacağının duyurusu üreticiye pazarlık gücü katar ve dolayısıyla ürününü ucuza satmaz. TMO’yu kendisi için garanti görür. Geçtiğimiz yıllarda bunun olumlu örnekleri yaşandı. İç tüketim ve dış satım miktarlarının hasat dönemin hemen sonrası hesaplanması diğer bir önemi ihtiyacı ve ihtiyaç fazlasının belirlenmesidir. İhtiyaç var ise iç ve dış piyasalarda fiyatlar artmadan, stoklar azalmadan en kısa sürede içerisinde ithalat başta olmak üzere tedbirlerin alınması spekülasyonları önler ve böylece tüketici ve çiftçi korunmuş olur.
Tüm bunlar sağlanarak çiftçilere tekrar bakliyat üretimi özendirilerek teşvik edilmeli ve üretimin devamlılığı sağlanmalıdır.
Türkiye bakliyat ithalatı yapmasına rağmen ihracatta yapmaktadır. Burada dikkat çeken İhracat yaptığımız ülkelerin dünya bakliyat ürünleri ihracatında söz sahibi olmalarıdır. Ülkemizde yetiştirilen bakliyat ürünleri dünya pazarında tercih edilmektedir. Dış pazarda Türkiye menşeli ürünlerin kabul görmesinin nedeni geleneksel yerli tohumların genetik müdahaleye uğramamış olmasıdır. Kendine has özelliklerini, besin değerlerini koruması ve lezzet farklılığından dolayı son yıllarda ciddi bir talep artışı yaşanıyor.
Dış pazarda Amerika, Kanada, Meksika, Hindistan’da yetiştirilen kırmızı mercimek, nohut ve fasulye daha ucuz olmasına rağmen tercih edilmiyor. Türkiye’de yetiştirilen yerli ürünleri talep ediyor. Türkiye bu talebi dikkate almalı ve üretim potansiyelini en iyi şekilde değerlendirmelidir.
Türkiye’de bakliyat üretimini artırır ve kendi kendine yeterlilik düzeyini aşarsa ithalatçı ülke konumundan çıkarak ihracatçı ülke konumuna geliriz
1990 yılında 2 milyon tonu aşan miktarda bakliyat üretimini gerçekleştiren Türkiye bugün daha fazlasını üretebilir. İç tüketimde kendi kendine yeterliliği sağladığı gibi 1,5 milyar doların üzerinde bakliyat ihracatı da yapabilir. 1 milyon ton mercimek üretelim tamamını ihraç ederiz.
Avrupa Birliği ülkelerinin 2015 yılı tarım ürünleri ihracatı 585 milyar dolar. 2015 dünya ihracatından aldığı pay yüzde 37, Amerika 163 milyar dolar aldığı pay yaklaşık yüzde 10, Almanya 115 milyar dolar, Hollanda 87, Brezilya 80, Çin 73, Kanada 63, Endonezya 39 milyar dolar Türkiye’nin 2015 yılı tarım ürünleri ihracatı yaklaşık 17,5 milyar dolardır.
Türkiye bakliyat üretimini yüzyıllardır yapmaktadır. Kanada ve Amerika mercimek ve nohut üretimine yoğunlukla 1990 yılında başladı. 2014 yılı kuru fasulye üretimi Amerika’nın 1 milyon 311 bin ton,
Kanada’nın 2016 yılındaki mercimek çeşitlerindeki üretimi 2 milyon 373 bin tondur.
Bu iki ülke bugün dünya mercimek, nohut ve kuru fasulye ihracatında önemli bir yere sahiptir.
Konya’dan yüzölçümü yüzde 7 fazla olan 17 milyon nüfusa sahip Hollanda’nın tarım ürünleri ihracatı 87 milyar dolar olup, süs bitkileri ve sebze ihracatında dünya birincisi, süt ve süt ürünlerinde dünya ikincisi et, sıvı ve katı yağ ihracatında ise dünya dördüncüsüdür. Bu ülkenin tarımdaki başarısının altında Ar-ge, planlı üretim, denetim ve tanıtım gibi faktörler yer almaktadır.
Birkaç ülke hariç dünya da artık ürün bolluğu ve ucuz ithalat dönemi bitiyor. 2016 yılında dünya nohut fiyatları yüzde 80 fasulye çeşitlerinde yüzde 45, yeşil mercimekte ise yüzde 20 fiyat arttı.
2008 yılında dünyada yaşanan kuraklık ve ekonomik krizden sonra bazı ülkelerde iç karışıklıklar yaşandı. İhracat da yasaklar uygulandı.
2010 yılında Rusya’da ve 2011 yılında ise Amerika’da yaşanan kuraklık neticesinde dünya buğday fiyatlarında yüzde 60 artış yaşandı. Küresel iklim değişikliği, kuraklık gibi doğal afetler gıdaya ulaşımı zorlaştırmaktadır.
Bilim insanları tarafından gıdada yaşanacak bir krizin dünya barışını bozabileceği söyleniyor.
ABD dış işleri Bakanı Henry Kissinger ‘’Petrolü kontrol edersen Ulusları kontrol edersin, yiyeceği kontrol edersen, insanları kontrol edersin’’ diyerek bir ülke için gıda da yeterliliğin önemini vurgulamıştır.
Her ülkenin kendi iç tüketimini karşılayacak ve üretimini kalıcı bir şekilde arttıracak önlemleri alması gerekmektedir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk Bir ülke için üretimin ve üreticinin önemini vurgulayan şu sözleri çok önemlidir. ‘’Üreticilerden yoksun olan milletler üretenlerin esiri olur. Milli ekonominin temeli ziraattır. Köylü milletin efendisidir’’
Ülkemizde; sosyal ve ekonomik açıdan katma değeri yüksek olan, hububat, bakliyat, yağlı tohumlar tarım, hayvancılık ve gıda konusunda çok önemli bir yere sahip olup stratejik ürünlerdir.
Sorunlar tüm paydaşlarca ele alınırsa, koordinasyon sağlanırsa, üretimi artırıcı projeler uygulanırsa verim artar ithalat biter, ihracat başlar, dış ticaret açığı azalır.
Bir ülke kendi topraklarında yetiştiremeyeceği ürünleri ithal edebilir ancak atalarımızın yüzyıllardır topraklarımızda ürettiği ürünleri mücbir sebep olmadıkça biz ithal etmemeliyiz.
Üretim maliyetleri düşürülerek yapılacak planlı bir üretim çiftçiye para kazandırır. Çiftçinin refah seviyesi artar, toprağına daha çok bağlanır, daha fazla üretir. Yerli tohumlarla sürdürülebilir bir tarım politikasıyla iç tüketim karşılanır, fiyat istikrarı gerçekleşir ve Türkiye sağlıklı beslenir.
İklim değişikliğine çözüm getirmeden dünyayı koruyamayız, insanları doyuramayız. Gelecekte bizi bekleyen olumsuzlukları idrak ederek bu günden tedbir almalıyız.
Bir Kızılderili’nin herkese ders olacak nitelikteki sözü beni çok etkilemiştir. “Son ağaç yok olduğunda, son ırmak kuruduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
Mehmet Reis
Depremin insani ve sosyal boyutu ile ekonomik ve tarımsal envanteri
Ülkemizde 6 Şubatta Güney doğu sınırında gerçekleşen ve 11 ilde etkili olan iki büyük depremin matemini yaşarken 20 Şubat tarihinde tekrar yaşanan deprem ile acılarımız daha da büyüdü.
Böyle bir dönemde konuşmakta yazmakta çok zor. Hepimizin başı sağ olsun, yaralılara acil şifalar dilerim. Bu büyük travmayı atlatmak için daha çok dayanışmaya, daha çok desteğe ve en önemlisi unutmamaya ihtiyaç olduğunu belirtmek isterim. Yaşanan depremlerin insani ve sosyal boyutlarının toplumumuzu çok uzun süre derinden etkileyecektir.
Kaybettiklerimizin yeri asla dolmayacak. Ancak felaketi yaşayan, yakınlarını ve evlerini, iş yerlerini, ayrıca işine ve gelir kaynaklarına ilişkin güvencelerini kaybeden insanlarımızın rehabilite edilmesi gerekmektedir.
Depremin ekonomik ve tarımsal bilançosuna baktığımız zaman 13,5 milyon insanın, ülke nüfusuna oranıyla ise yüzde 15,7’sinin etkilendiğini; insanların evlerini ve geçim kaynaklarını kaybettiklerini görüyoruz. Depremin etkilediği bölgelerdeki ekonomik faaliyetler durmuş durumda, birçok işletme ve üretim alanı hasar görmüş, bu durum hem bölge halkının hem de ülke ekonomisinin genelinde olumsuz etkiler yaratacağı anlamına geliyor.
Deprem bölgelerinde bitkisel üretim ve hayvan varlığı
Deprem çevre, yeraltı suları ve tarım üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Deprem bölgesinde yaşayan insanların kendi gıda ihtiyaçlarını ve geçimlerini sağlamayabilmesi ve ülkemizin gıda güvencesi için tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanmasının gerekmektedir.
Deprem bölgesindeki tarım arazilerinin 3,7 milyon hektarının depremin yıktığı 10 ilimizde olduğunu görüyoruz. Kayıtlı çiftçi sayısı da yaklaşık 270 bin. Bu çiftçilerimiz Türkiye’deki tarım alanlarının yüzde 16’sını ekip biçiyor. Depremin yıktığı Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa’nın ekonomik yapısına bakıldığında öncelikli sektörü tarım ve tarıma dayalı sanayi ve hayvancılık olduğu görülüyor. Güneydoğu Anadolu projesi kapsamında Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep Şanlıurfa, Kilis verimli tarım arazilerine ve önemli tarımsal üretim potansiyeline sahip illerdir.
Türkiye’deki toplam tarım alanlarının yüzde 16.2’si deprem bölgesinde bulunuyor. Tahıl ekilen alanların yüzde 15.5’ine, sebze bahçelerinin yüzde 15.2’sine sahip olan bu illerin meyve bahçelerindeki payı ise yüzde 25’in üzerinde. Bölgenin hayvan varlığı ülkedeki büyükbaş hayvan varlığının yüzde 12’sini, küçükbaş hayvan varlığının ise yüzde 16.3’ünü oluşturuyor. Deprem bölgesindeki 10 ilin toplamındaki bitkisel üretime bakıldığında buğday, mısır, pamuk, karpuz, mandalina, kayısı, yonca, arpa, badem, fıstık, ceviz ayrıca kırmızı mercimek ve nohut üretimi yapılmaktadır. TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2022 yılında üretilen buğdayın yüzde 19’u, kırmızı mercimeğin yüzde 73’ü, nohudun yüzde 11’i ve arpanın yüzde 10’u deprem bölgesinde üretildi.
Bazı bölgelerde buğday, arpa siloları hasar görmüş. Traktör ve ekipmanlar göçük altında kalmıştır.
Verilere göre, depremden etkilenen illerimiz, hayvan yetiştiriciliğinde önemli payı olan bölgelerdir. Ancak ahırlar çöktü, bölgede temel geçim kaynağı olan hayvanlar enkaz altında kaldı. Çok sayıda hayvan telef oldu.
Besicilikle geçimini sağlayanlar için hayvanların beslenmesi, ürettikleri sütün toplanması çok önemli. Kış şartları nedeniyle hayvanlar dışarıya çıkarılamıyor. Bu nedenle kırsaldaki sorunun yerinde çözülmesi gerekiyor. Tarım Bakanlığı hasar tespitine başladı. Bakanlıktan hayvan çadırı ve yem desteği konusunda atılan adım olumlu, desteklerin devamlılığı üretim açısından önem arz etmektedir.
Depremin ekonomiye etkisi
Deprem bölgesinin tarımsal hasılaya katkısı 85 milyar TL’dir. Bunun 52 milyar TL’si bitkisel üretim, 34 milyar TL’si de hayvancılıktan geliyor. Özetle, bölgenin tarımsal hasıladaki payı yüzde 15 civarındadır. Türkiye’nin toplam tarım ve ormanlık ürünleri ihracatının yaklaşık beşte birini gerçekleştiriyor.
10 ilin 2022’deki toplam ihracatı 20.1 milyar dolar olarak gerçekleşti toplam ülke ihracatındaki payı yüzde 9.
Gıda üretimi ve ihracatındaki payları göz önüne alındığında bu illerin üretim, istihdam, gıda arzının sürdürülebilirliği ve ihracat açısından ülke ekonomisinde önemli bir yeri var.
Göç yaşanmadan atılması gereken adımlar
Binlerce vatandaşımızın yaşamını yitirdiği, on binlerce kişinin yaralandığı ve evsiz kaldığı bölgenin en kısa zamanda sosyal ve ekonomik anlamda iyileştirilmesi gerekmektedir. Evleri yıkılan ve hasar gören üreticilerinde üretimlerine devam etmeleri için güvenli bir yaşam ortamı sağlanarak kırsalda yaşamını sürdürebilmeleri için acilen köklü çözümlere ve desteğe ihtiyaç olduğunu görülmektedir.
Depremin tarımın yapıldığı kırsal alanlara verdiği zararın boyutları henüz tam olarak belli değil.
Çiftçilerin bir bölümü depremde yaşamını yitirdi. Bazıları bölgeyi terk ediyor. Toprağını terk etmeyen çiftçinin ekim yapabilmesi için insan gücüne, makineye, tohum, mazot ve gübreye ihtiyaç var.
Bölgedeki tarımsal alanların ve su kaynaklarının durumuna bakılmalı ve mart ayında başlayacak tarımsal faaliyetler için hazırlık yapılmalı. Ekimi yapılmış olan buğday ve arpanın ilaçlama, gübreleme ve sulama durumuna bakılarak gerekli tedbirler alınmalı. Tarımsal üretim araçlarının bir bölümü deprem enkazı altında kaldı.
Bölgede kalıp ekimini yapmak isteyen üreticilerimiz için traktöre, pulluğa, ekim makinalarına, silo ve depo teminine hız verilmeli. Çiftçimizin toprağını satmadan, göç etmeden tarım ve kırsal kalkınma destekleri acilen ve süratle harekete geçilmesi hepimizin ortak geleceği ve gıda güvencesi için önem arz ediyor.
Kırsaldaki insanlarımızı tarımdan vazgeçmemelerini sağlamanın yolu tarımsal üretimi sürdürülebilir kılmaktan geçiyor.
Deprem bölgesindeki tarımsal faaliyeti sadece 10 il olarak değil, 81 ili besleyen bir değer zinciri olarak bakmamız lazım.
Hem bölgedeki insanlarımızın, çiftçilerimizin, halkımızın gıda ihtiyacının karşılanması hem de ülkemizin tarımsal üretim rekoltesi açısından çok önemli. Tarımla birlikte sanayide de önemli paya sahip bu illerde sanayi tesislerinin ve ticarethanelerin en kısa sürede faaliyetlerine dönmesi bölgesel ve ulusal ekonomi açısından büyük önem taşıyor.
Bugün her zamankinden daha fazla dayanışmaya, gelecek için de bilimin ışığında önlem almaya ihtiyaç var.
Mehmet Reis
Dünya tarım ürünleri ihracatında Rusya ve Ukrayna’nın önemi
Bir yandan iklimsel değişim, bir yandan pandemi, bir yandan da dünyada artan tarımsal girdi maliyetleri, diğer yandan Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş hepsi aynı anda yaşanıyor.
Rusya-Ukrayna arasındaki savaşta kimileri yaşamını yitirirken kimileri vatanlarını terk etmek zorunda kalıyor. Kayıpların ve ayrılıkların son bulması için savaş bir an önce bitsin, tüm dünyada barış hâkim olsun.
Rusya ve Ukrayna hububat üretiminde ve ihracatında dünyanın en önemli iki ülkesi. Rusya buğdayda dünyanın en büyük ihracatçısı konumunda. Dünya buğday ihracatının yüzde 20’sini Rusya, yüzde 10’unu Ukrayna gerçekleştiriyor. Ayrıca bu iki ülke dünya ayçiçek ihracatının yüzde 32’sini, arpanın yüzde 31’ini, mısır ve kanolanın yüzde 19’unu yapmaktadır.
Savaş tarım ve gıda piyasalarını doğrudan etkiliyor
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile birlikte buğday, mısır, soya ve ayçiçeği fiyatlarında önemli artışlar oldu. Dünya buğday fiyatları son 14 yılın en yüksek seviyesini gördü. 8 Mart itibari ile Chicago Borsası’nda buğdayın tonu 2021 yılında ortalama 291 dolarken fiyat 529 dolara ulaştı. Yıllık yüzde 81 artış gerçekleşti.
Fransa’da 460 dolar olan FOB fiyatı Almanya’da ise 472 dolar civarında.
Savaştan önce Rusya’dan 8 milyon ton, Ukrayna’dan ise 6 milyon ton buğday satış yapılması bekleniyordu. Ancak Rusya ve Ukrayna’dan gemilerin limandan çıkışları yapılamıyor.
Rusya ve Ukrayna Türkiye’nin tarım dış ticaretinde önemli iki ülke konumunda.
Türkiye, Rusya ve Ukrayna’dan buğday, arpa, mısır, ayçiçeği, kepek, küspe gibi ürünler ithal ediyor. Türkiye’nin tarım ürünleri ithalatında Rusya ilk sırada, Ukrayna ikinci sırada yer alıyor.
Toplam dış ticaret hacmi Rusya ile 34.8 milyar dolarken Ukrayna’yla 7.4 milyar dolar. Her iki ülkenin toplam dış ticaret hacmi 42.2 milyar dolar.
Ukrayna’nın arpa, mısır ve ayçiçeği ekilişlerini gerçekleştirememesi 2022-2023 rekoltesini etkileyecektir.
Dünya buğday stokları yeterli
Buğday üreten ülkelerde buğday arzı imkanları mevcut olup dünya buğday stoklarında ve uluslararası buğday ticaretinde bir sıkıntı öngörülmüyor. Uluslararası Hububat Konseyi 17 Şubat 2022 tarihli son raporunda dünya buğday üretiminin 2021/2022 döneminde 781 milyon ton, dünya buğday stoklarının 2021/22 sezonu sonunda 278 milyon ton düzeyinde gerçekleşti.
Rusya, AB, ABD, Kanada, Ukrayna, Fransa, Almanya ve Avusturalya dünya buğday üretiminde ve ihracatında önemli ülkeler. Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle elindeki emtiayı bir güç olarak kullanan bazı ülkeler daha fazla para kazanmak için fiyatları artırma gayreti içindeler.
Ülkemizde hasada kadar bir olumsuzluk öngörülmüyor
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz açısından da 2021 zor bir yıl oldu. Küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan kuraklık tarım üretimini olumsuz etkiledi ve rekolte kaybı yaşandı.
Küresel iklim değişikliği pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde ekim alanlarını, üretim desenini ve ürün yetiştirme süresini değiştiriyor.
Tarımsal üretim ve hasat tekniklerini, değişen iklim koşullarına uygun hale getirerek ayrıca tarımsal üretimin teknoloji ile entegrasyonunu gerçekleştirerek yeni bir üretim modeliyle çiftçilerimizin eğitilmesi ve bu yönde desteklenmesi tarımsal üretimi daha verimli hale getirecektir.
Tarımsal desteklerin artan maliyetler doğrultusunda revize edilmesi, koşulların iyileştirilmesi üreticiyi teşvik edecek ve daha fazla üretim ortamı sağlayacaktır. Daha doğrusu daha az maliyetle daha fazla yerli üretim fiyat istikrarı sağlayacaktır.
Mart-Nisan-Mayıs yağışları ve sıcaklık değerleri mevsim normallerinde gerçekleşirse hububat ve bakliyat hasadının bereketli olacağı tahmin ediliyor.
Mayıs ayı sonu başlayacak yeni hasat dönemine kadar buğday başta olmak üzere hububat arzında devletimiz tarafından alınan tedbirlerle bir eksikliğin olmayacağı öngörülmektedir.
Bu hassas zamanda 2022 hasat dönemine kadar ürün arz ve talep dengesinin sürekli takip edilmesinde fayda var.
Savaşın devam etmesi durumunda hububat fiyatları başta olmak üzere gıda fiyatlarındaki artış tarımsal üretimi yetersiz olan ülkelerde tedarik konusunda sıkıntı yaratabilir.
Son günlerde, söz konusu gelişmeler gösterdi ki her ülkenin gıda güvencesi ve beslenme güvenliği için sürdürülebilir bir üretim yapısını oluşturması gerekiyor.
Mehmet Reis
Türkiye’deki tarımsal ürün ve gıda arzının sürdürülebilirliği
Dünyada toplum sağlığı açısından gıda arzı bu dönem her zamankinden daha önemli bir hal almış durumdadır. Bir ülkenin tarımsal üretiminde kendi kendine yeterlilik gıda güvencesinin ve güvenliğinin vazgeçilmezidir.
Dünya ilk defa böyle bir Pandemi sürecinden geçmektedir. Karşı karşıya kalınan sorunlar hemen her ülke için geçerli durumdadır. Özellikle bu dönem kesintisiz gıda arzını sağlayabilmek çok önemli.
Ülkemizde şuan için hasat dönemine kadar ürün arzında bir sıkıntı görülmemektedir. Ürün arzının sürdürülebilirliği için de mevcut stok takibi yapılarak tedbirlerin alınması gerekmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin buğday ve pirinç ile ilgili olarak sezon sonuna kadar stokların yeterli olduğunu açıklamasını örnek olarak verebiliriz. Sektörümüzle ilgili olarak buğday ve mercimek ekimi yapıldı, Haziran ayında da hasadı yapılacak.
Nisan ve Mayıs ayında fasulye nohut çeltik ekilecek, Temmuz Ağustos Eylül ayı gibi de hasadı yapılacak.
Şu an ki durumla ilgili aldığımız bilgilere göre sevindirici olan konu ekimi yapılan ürünlerde iyi bir rekolte beklenmektedir. Ayrıca çiftçimiz başta fasulye olmak üzere nohut, çeltik tohumlarının hazırlıklarını yaptı. Hatta geçen seneye göre daha fazla ekmeyi planlıyor.
Özellikle bu dönemde tarlada çalışanları koruyacak önlemler alınarak çiftçimiz cesaretlendirilmeli ve olası talepleri yerine getirilmeli. Çiftçimiz, üreteceği ürünün cinsini, miktarını, hangi tohumu kullanacağı konusunda yönlendirilmek istiyor.
Sürdürülebilir tarım uygulamaları ile verimliliğin ve gelirinin artmasını bekliyor.
Gıda tedarikinin aksamaması için, çiftçinin tarlada üretime devam etmesi gerek. Çiftçinin üretimine daha fazla destek vererek verimliliği arttırırsak gıda arzında sürdürülebilirliği ve fiyat istikrarını sağlarız.
Bir tedarikçi firması olarak tüm satış noktalarındaki rafları boş bırakmayarak panik alımlarını önlemeye çalıştık. Tüm tedarikçilerin özellikle bu dönemde bu konuya hassasiyet göstermesi gerekmektedir.
İçinde bulunduğumuz bu sıkıntılı dönemde sağlık sektörü gibi gıda sektörü de çok fazla önem teşkil ediyor. Bu yüzden gıda sektöründe de oluşabilecek sorunları imece usulü ile çözüme ulaştırmamız gerekmektedir.
Tarım insanlığın beslenmesinde, kırsal kalkınmada, sanayi sektörüne hammadde sağlamada ve ihracatta önemli rol oynar.
Tarım toplam iş gücünün üçte birinin geçim kaynağı ve toplumun her kesimini ilgilendiren stratejik bir sektördür.