Şefik İşeri
Az olsun benim olsun
Ülkemizde kuruluşu 100 yıldan fazla olan şirket sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir.
Neden dünyada sermaye devamlı anonimleşirken bizde sürekli bölünür ve bireyselleşir?
Neden ülkemizin önemli başarı öykülerinin ürünleri olan kobilerini yabancılar tek tek satın alırlar?
Neden bizim uluslararası ölçekte iş yapan büyük şirketlerimizin sayısı çok azdır?
Neden bizim insanlarımız ortaklaşa kurdukları şirketleri belirli bir başarıyı yakaladıktan sonra hemen böler ve parçalarlar?
Neden iki kardeşin veya babanın kurucu olduğu şirketler kuşaklar boyu yaşayamaz?
Bunun nedenleri üzerinde epeyce düşünmemiz ve araştırma yapmamız gerekmektedir.
Acaba bizim uzun ömürlü, köklü şirketler oluşturamamızda sosyal genetiğimizin payı nedir?
Bu sorular şüphesiz geniş bir araştırma konusudur ve cevabı bir kitaba ancak sığar.
Gene de bu konular üzerinde birkaç cümle söylenebilir.
Bizim insanımızın baskın özelliklerinden biriside kıskanç olmasıdır. Kıskançlığın tetiklediği gayret nerede ise çok çalışmanın, iş geliştirmenin motoru gibidir. Yani her bireyin amacı kendini kıyasladığı kişiden daha iyi olmaktır. Kişiler genellikle kendilerini daha iyi olduklarını düşündükleri kişilerle kıyaslarlar. Kıyaslanan kişi çoğu zaman kardeştir, akrabadır, arkadaştır, komşudur. Yani bildik, standartları bilindik bir kişidir. Bu kıskançlık duygumuz bizim paylaşım alışkanlığımızın da gelişmesini engellemiştir. Kültürümüzde kıskançlık sürekli yerilir, paylaşımın ise övülür. Buna rağmen insanımızın paylaşımda oldukça zorlandığı görülür. Herkes hakkından fazlasına talip olur. Aile şirketlerinde bile kan bağına rağmen bu kıskançlık nedeni ile başarılar çoğu zaman paylaşılamamakta ve ayrılmalar dağılmalar olmaktadır. İş büyüdükçe, karlılık arttıkça araya çıkar çatışmaları girmekte ve ortaklıklar bozulmaktadır. Ortaklar arasında yaşanan ayrılıklar, dağılmalar, bölünmeler şirketlerin mali gücünü ve piyasadaki itibarını zayıflatmaktadır. Sermayenin anonimleşmesini ve ortaklık kültürümüzün gelişmesini engellemektedir. Cefi Kamhi’nin ortaklık felsefesi ile ilgili bir arkadaşıma aktardığı aşağıdaki düstur belki de ortaklık kültürümüzün gelişmesinin anahtarıdır. ‘’Ortaklar birbirinden ne kadar kâr elde edeceğine değil, işlerinden ne kadar kâr elde edeceğine odaklanmalıdır.’’
İnsanımız;
Kendilerini kıyasladıkları kişiden daha iyi konumda olmak, daha fazla servete ve itibara sahip olmak için adeta kendini paralar. Daha iyi makam ve pozisyonda olmak için tüm gücüyle çabalar.
İnsanımızın bu hırsı,müteşebbis, girişimci ruhu daima takdire şayandır. Her sektörde yetenekli girişimcilerin sıfırdan kurduğu, geliştirdiği çok başarılı işler vardır.
Bu işlerin bölünmesinin, parçalanmasının, küçülmesinin önlenmesi çoğu zaman işin sürekliliğinin sağlanması için yeterli olmaz. Çünkü aynı zamanda şirketlerin çalıştığı sektörde varlığını sürdürebilmesi için işini gerekli büyüklüğe ulaştırmasıda gerekir. Bu başarılı işler belli bir ekonomik büyüklüğe getirilemediği zaman işletmelerde yüksek maliyet sıkıntısı yaşanmaya başlar.
Her sektörde çok başarılı olmuş, önemli markalar oluşturmuş orta ölçekli işletmeler mevcuttur. Özellikle FMCG sektöründe bu işletmelerin iç piyasa satışlarında en önemli sorunları satış giderlerinin çok yüksek olmasıdır. Küçük ölçekte de olsa her firmanın kendi satış örgütünü kurması fizibıl olmamaktadır. Bu sıkıntının ortak bir platformda satış faaliyetlerini birleştirmekle aşılması mümkündür.
Bu çerçevede yapılan proje çalışmalarında ortaya çıkan en önemli engel ise gene ortaklık kültürümüzün zayıf olmasıdır. Çünkü iş ortak projelere geldiğinde her müteşebbis ‘’Az olsun, Benim olsun’’yaklaşımını benimsemektedir. Belki de işin doğrusu ekonominin doğal kurallarına teslim olmaktır.
Bu durumda ise;
Bizim küçük balıkları, bizim büyük balıkların yutması tek tesellimiz olacaktır.
Yazarımızın bu yazısı Retail Türkiye Dergisi’nin Ocak 2011 – 23. sayısında yayınlanmıştır.
Şefik İşeri
Veda ve teşekkür
Bana bu sayfayı açan Retail Türkiye Dergisi’ne sonsuz teşekkür ediyorum. Bir teşekkürde benim bu sütunlarda yazmamı teşvik eden ve kapıyı aralayan Ataman Özbay’a.
Haziran 2009 yılından bu yana Retail Türkiye Dergisi’nde yazmaya başladım. Dile kolay değil. 6 yıldır aralıksız yazıyorum. Ama sağlık sorunlarım nedeniyle artık çok sevdiğim okurlarıma hoşçakalın demek istiyorum. İlk yazım Haziran 2009 sayısında “Herkes en iyi bildiği işi yapmalı” başlığıyla yayımlanmış. Biliyorum ki veda yazıları yazmak çok zordur. Okurlarımdan özür diliyorum. Bana ne mutlu ki bu yazılarımla birlikte kitapta yayımladım. Bilgi birikimleri genç kuşaklarla birlikte okurlarımla paylaştım.
Bana bu sayfayı açan Retail Türkiye Dergisi’ne sonsuz teşekkür ediyorum. Bir teşekkürde benim bu sütunlarda yazmamı teşvik eden ve kapıyı aralayan Ataman Özbay’a.
Sağlıcakla kalın
Yazarımızın bu yazısı Retail Türkiye Dergisi’nin Nisan 2015 – 74. sayısında yayınlanmıştır.
Şefik İşeri
“Etkin Performans Yönetimi” nasıl yapılır?
Çalışanlar yıllık gelirinin en az %30 unu değişken ücretinden,%70’ini aylık sabit ücretinden almalıdır. Gelirin değişken sabit ayrışımında ideal bölüşüm oranı ise yüzde ellidir.
Şefik İşeri
Hızlı tüketim ürünleri dağıtım kanallarında değişim
Aslında münhasır bayilik sistemi 30yıl sonra işlevselliğini kaybetmiş ve iş gene dönüp dolaşıp çeşit toptancılığına dönmüştür. Piyasalardaki bu dönüşüm ve değişimi gören üreticilerin dağıtım sistemlerini ve bayilik şartlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekmektedir. Sürdürülebilir karlılığı sağlayamayan hiçbir işletme varlığını koruyamaz. Ticaretin esası Kazan/Kazan ilkesidir. Bir tarafın kaybettiği ticari ilişki devamlılığını koruyamaz.
