Merter Özay
Dövizle kiralamada düzenleme karmaşası
Ülkede ticaretin, özellikle kiralamanın yabancı para cinsinden yapılmasına yönelik eleştiriler, kur yükseldikçe iyice arttı, sertleşti ve nihayetinde devlet nezdinde de destek buldu. Önce sadece demeç aşamasında kalan bu destek, yapılan bir dizi düzenlemelerle iyice somutlaştı.
İlk önce 13.09.2018’de yayımlanan 85 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı özetle “bundan sonra dövizle kiralama yasak, bundan öncekiler için de 30 gün içerisinde aranızda anlaşıverin” dedi taraflara. Taraflar 30 gün içerisinde anlaşamazsa ne olacak sorusunun cevabı belli olmadığından, 6 Ekim’de bir tebliğ yayımlandı ve anlaşamayanlar için bir kur, daha doğrusu sabit bir TL bedeli belirlendi. Bu sabit TL bedeline nasıl ulaşılacağını sağ olsun Hazine 12.10.2018 tarihinde “Sıkça Sorulan Sorular” başlığı altında açıkladı; USD için TÜFE “basit toplama yöntemiyle” 4.45 TL olarak buldu. Aynı Hazine çok değil birkaç gün sonra, 16.10.2018 tarihinde yeniden bir açıklama yaptı, bu sefer TÜFE için “bileşik artış yöntemini” tatbik ederek USD için 4.50 TL’yi işaret etti. Hazine hatasını anladığı bu ikinci açıklamasını yaparken biz Türkiye’nin en önemli perakendecilerine, bu konudaki sorularını yanıtlayan bir sunum yapmaktaydık. Ekrandaki rakamı o anda tekrar değiştirmek durumunda kalırken, kirasını ilk usulden ödemiş katılımcıların şaşkınlığını tahmin edebilirsiniz. Unutmadan, “bu artış yöntemiyle devlet eliyle belirleme usulünün” sadece iki yıl boyunca geçerli olacağını, iki yıl sonrası için uygulamanın belirsiz olduğunu da eklemek yerinde olacaktır.
Peki, bir ay içerisinde bu kadar fazla düzenleme, istisna ve açıklama peşi sıra gelince neler mi oldu? Örneklerle anlatalım…
- 05.10.2018’de iyi niyetle USD kur karşılığı olarak 5.50 TL’de anlaşan perakendeci, anlaşmayan rakibi karşısında zarara uğradı, zira ertesi günü beklese kirası 4.50 kuru üzerinden TL olarak belirlenecekti.
- Kira ödeme yükümlülüğü 15.09.2018 olan kiracı, henüz kira bedelinde anlaşılamadığı için bekledi, devlet onun yerine en geç 13.10.2018’de geçerli olacak yeni bir kur belirleyince, vade kendiliğinden ötelenmiş oldu. Tahliye riskinden çekinip kirasını derhal ödeyen perakendeciye ise 6 Ekim tarihli tebliğ “ödenmişle gecikmişe çarem yok” dedi, aradaki fark yine zarar oldu.
- 13.10.2018’de Hazine’nin açıklamasına güvenerek 4.45’den kirasını ödeyen eksik ödemiş oldu, -umarız mahkemeler halden anlayacaktır- hukuken ifade etmek gerekirse temerrüde düştü. Zira Hazine hesap yöntemi konusunda sadece birkaç gün içerisinde görüş değiştirdi.
- Bu düzenlemeler çerçevesinde 2 sene sonra hangi para cinsinden ne kadar kira alacağını bile öngöremeyen şirketler, gayrimenkule yatırım yapar mı, bunun da düşünülmesi gerekmektedir. Diğer yandan dövizin aşağı, TÜFE’nin yukarı seyrettiği bu ekonomik ortamda makas kapanmaya devam ederse perakendeci yeterince korunmuş olur mu, onu da önümüzdeki aylarda göreceğiz.
Ne olurdu Borçlar Hukuku’na ömrünü vakfetmiş akademisyenleri, finans alanındaki üstatları bir yuvarlak masada toplayıp, derli toplu tek bir düzenleme yapılsaydı, sektör derneklerinin görüşlerine sunulmuş şeffaf bir taslak ortaya çıkarılsaydı. Böyle giderse bir “istisnaların istisnası yönetmeliği” daha yolda, her görüş birkaç gün içinde geçerliliğini yitiriyor, hele biz de bugün 22.10.2018 şeklinde tarih atalım da sonradan göz atan okuyucunun kafası iyice karışmasın.
Merter Özay
Perakendecinin mevzuatla imtihanı
Yazımıza başlarken “senenin sonuna yaklaştığımız bu günlerde, perakendecilerin gündemini kapanış bilançosu hazırlığı, önümüzdeki yılın bütçe çalışmaları, yılbaşı ürün planlaması, finansal ve ticari konular teşkil ediyor” demek isterdik, lakin maalesef. Mevzuatın yarattığı belirsizlik ortamı sebebiyle şirket yöneticileri yönetmelikleri ezber etmiş, asıl işi olan reyonların değil, kütüphanenin rafına odaklanmışlar.
Bugün Çevre Kanunu değişiyor, artık poşetler 25 kuruştan aşağı olmamak suretiyle müşteriye ücretli verilecek. Ücretsiz veren, promosyona konu eden metrekaresine oranla idari para cezasına maruz kalacak. Hipermarket kasiyeri olur da lüzumsuz bir inisiyatif alarak “teyze tamam senden poşet bedeli almayalım” derse şirketini yakacak. Poşet aynı, kasiyer aynı, teyze aynı; hipermarket 100.000.-TL öder, süpermarket 4.000.-TL… Teknolojinin getirisi “kasiyersiz kasalarda” poşet nasıl verilecek, nasıl kontrol edilecek, nasıl ücretlendirilecek, umarım bir yöntem bulunacak. “Poşetten de mi para alıyorsunuz, yakında aldığımız nefesten de alırsınız” şeklinde isyan eden vatandaşın sürece alışmasında kasiyerlere sabırlar diliyorum.
Hatırlarsanız bir önceki yazımı şu şekilde bitirmiştim; “…Böyle giderse bir istisnaların istisnası yönetmeliği” daha yolda, her görüş birkaç gün içinde geçerliliğini yitiriyor, hele biz de bugün 22.10.2018 şeklinde tarih atalım da sonradan göz atan okuyucunun kafası iyice karışmasın…”. Yanılmamışım, 16.11.2018’de yeni bir tebliğ daha yayımlandı ve yabancı sermayeli şirketleri (sermayelerinin %51’i dahi yabancı olsa) kur riski ile rakipleri karşısında en önemli gider kalemi olan kira bedelinde yalnız bıraktı. Bundan sonraya ilişkinse farklı hukuki görüşler, hesaplar söz konusu.
Perakendeci çok yoruldu bu sene…
Etiket yönetmeliğini yanlış yorumlayıp, 15 ml’lik göz kreminin birim fiyatını kilogram cinsinden yazılmasını isteyen denetçiler oldu. Birim fiyatı 12.000.-TL yazan göz kremini kim alır? Hâlbuki anlatana, ikna edene, dava edene kadar kaybedilen zaman ve enerji ticarete yansımalıydı…
Fahiş fiyat uygulaması adı altında TV kameralarıyla yapılan baskın tadında teftişlerde vatandaşla karşı karşıya bırakıldı. Ürünün alımından satımına kadarki farklı kalemlerdeki maliyetleri, back-front marj ayrımını, hassas ürün kavramını “haliyle” bilmeyen kamu görevlilerinin de daha elzem konularla uğraşması gerekirdi. Marketler rakipleriyle kıyasıya yarışırlar, hem de ne yarış. Fiyatları daha aşağı çekmek için tedarikçiyle, malikle, nakliyatçıyla kıyasıya pazarlık edip, marjlarını dibe, müşteriyi mağazaya çekerler. Fahiş fiyat uygulamak için tüm marketlerin aralarında anlaşması gerekir, bunun adı da döviz artışından istifade değil, Rekabet Kanunu md.4’de düzenlenen uyumlu eylemdir. Denetlemesi ve ceza kesmesi gereken de belediye memuru değil, Rekabet Kurulu uzmanlarıdır. Gelin de anlatın arkasına kamerayı almış, alım fiyatını bilmesi imkânsız mağaza müdürüne “kaçtan aldın” diye soran memura…
Perakendeci yoruldu da, enflasyonla topyekûn mücadele denince, son atımlık kurşunuyla destek olmasını da bildi. Yordunuz, üzdünüz demedi, kapısına kırmızı logoyu astı. İç tüketimin ve kayıt dışılığı önlemenin en önemli aktörleri perakendecileri sadece ticaretle meşgul edersek, kırmızı logoya gerek dahi kalmadan başta tüketiciler olarak çok daha iyi neticeler alırız.
Sevgi ve Saygılarımla,