Mehmet Reis
Dünyada gıda ve tarım ürünlerinin stratejik önemi
Bugün burada dünyada gıda ve tarımsal ürünlerinin öneminden bahsetmek istiyorum.
Dünya nüfusunun hızla arttığı günümüzde, beslenmenin önemi de artmaktadır. Gıdanın sosyal ve ekonomik açıdan önemi önümüzdeki dönemde daha sık gündeme gelecektir.
Küresel ısınma, sulak alanların hızla kuruması, buna bağlı olarak tarımsal üretimin azalması, dünya nüfusunun beslenmesi açısından çok ciddi tehlike arz ediyor.
2016 yılında yaklaşık 7 milyar 500 milyon olan dünya nüfusunun, 2050 yılında 9 milyarı aşacağı tahmin ediliyor. Birleşmiş Milletlere bağlı Gıda ve Tarım Örgütü(FAO) küresel ısınma seviyesinin 2 dereceyi geçmesi halinde dünyada açlık çeken 800 milyon, yoksulluk çeken 1 milyon 200 bin insan sayısının daha artacağının uyarısını yapıyor. Uluslararası kuruluşlar tarafından açlık tehlikesinin ne denli büyük bir tehdit olduğunu vurgulanarak, önlem alınmadığı takdirde, gelecek yıllarda gıda maddelerinin eksikliğinden ve artan gıda fiyatlarından, daha fazla ve çaresizlik içinde bahsedileceğini ifade ediyor.
Bilim insanları; tüm dünyayı sarsacak olan küresel kriz, ne petrol, ne enerji ne de finans sektöründe olacak, kriz tamamen gıda ve su kaynakları üzerinde kendini gösterecektir diyerek endişelerini ifade ediyor. Dünyadaki küresel iklim değişimi, tarım arazilerinin azalması, ciddi verim kayıpları ve gıda fiyatlarının tehdit edici yükselişi gıda krizinin olabileceği senaryolarını güçlendiriyor.
Daha yakın bir zamanda son 10 yıl içinde gıda krizinin habercisi kabul edilen ve dünyayı kasıp kavuran sıcaklık artışı yaşandı.
2007-2008 yılında yaşanan şiddetli kuraklık üretimi olumsuz etkiledi. Tarımsal üretim büyük darbe aldı. Küresel piyasalarda artan talebin karşılanmasında zorluk yaşanacağı endişesi fiyatları rekor seviyede arttırdı. Filipinler, Endonezya, Myammar ve Bangladeş’e kadar pek çok ülkede ayaklanmalara ve iç karışıklıklara neden oldu. Mısır, Hindistan ve Endonezya kendi stoklarını korumak amacıyla pirinç ihracatını yasakladı. 2 milyar 659 milyon kişi ile dünya nüfusunun yüzde 36.40’ının yaşadığı Çin ve Hindistan’da tüketim alışkanlıklarının değişimi nedeniyle tahıl talebindeki artış ve petrolün varil fiyatının 147$’a çıkması nedeniyle biyoyakıt üretiminin artması, dünya borsalarında tarım ürünleri fiyatlarını hızla tırmandırdı. Küresel piyasalardaki gerginlik nedeniyle gelişmekte olan ülkeler 2008 yılında global ekonomik krizden etkilendi.
2010 yılında dünya buğday ihracatında söz sahibi Rusya, Ukrayna ve Kazakistan’da 130 yıl sonra yaşanan aşırı kuraklık nedeniyle buğday hasatında ciddi oranda kayıp yaşandı. Rusya buğday ihracatını durdurdu. Dünyada buğday fiyatları yüzde 60 arttı.
Dünyanın en büyük mısır üreticisi, soya ve buğday tedarikçisi, dünyadaki önemli tarım ürünleri piyasasını yönlendiren ABD’nin 1956 yılından sonra 2011 yılında gördüğü en sert kuraklığın yarattığı arz korkusu nedeniyle fiyatlar zirve yaptı. Buğday fiyatları yüzde 40, mısır fiyatları yüzde 51 arttı.
Küresel iklim değişikliği, sel, kuraklık, orman tahribatı ekosistemi tehdit ediyor. Yer altı ve yer üstü sularında kirlenme biyo çeşitlilikte azalmaya neden oluyor. Bilinçsizce yapılan sulama, ilaç ve gübre kullanımı toprağı verimsizleştiriyor. Olumsuz etkenlerin baskısı su havzalarının kurumasına ve akarsularının yok olmasına neden oluyor.
Tüm dünyada küresel iklim değişimi, su varlıklarının ve çevrenin korunmasını enerji verimliliği yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artması ile ilgili etkinlikler yapılıyor. Ancak istenilen sonuç elde edilemiyor.
Doğal afetler, tarımsal üretimin artmasını engelliyor. Bunun doğal sonucu olarak da gıda fiyatlarında spekülasyon artıyor. Ayrıca günümüzde gıda ürünleri, en önemli yatırım aracı oldu.
Dünya nüfusunun arttığı, tarımsal üretim ve gıda arzının azaldığı, küresel gıda krizinin yaşanabileceği endişesinin olduğu bir ortamda, her ülkenin kendi iç tüketimini karşılayacak ve üretimi kalıcı bir şekilde arttıracak önlemleri alması gerekmektedir. Bir söz vardır, “Kuş konduğu dalın kırılmasından korkmaz, çünkü güvendiği dal değil, kendi kanatlarıdır”. Dünyada bir gıda krizi yaşandığında, gıda ihtiyacının nereden ve nasıl karşılanacağı konusu her ülke için çok ciddi bir problemdir. Söz konusu gıda olunca, her ülke kendi vatandaşının yiyecek ihtiyacını karşılamak ve halkının gıda güvencesini sağlamak için ihracatı yasaklıyor ve ürün satışına izin vermiyor. İklim değişikliği, nüfus artışı, tüketimin artması, doğal alanların hızla yok edilmesi, bitki ve hayvan sağlığındaki olumsuzluklar geleceğe yönelik en büyük risklerdir.
Dünyada ürün bolluğu ve ucuz ithalat dönemi sona eriyor. Dünyanın en büyük endişe kaynaklarından biri haline gelen üretim eksikliği ve gıda fiyatlarında artış, ancak üretimi arttırarak olumlu hale getirilebilir. Her ülke özellikle stratejik ürünlerde öngörülü davranarak yaşanacak mücbir sebepleri de göz önüne alarak halkının gıda güvencesini sağlayabilmek için kendi kendine yeterli üretimi yapmalıdır.
Bilim insanları tarafından gıda da yaşanacak bir kriz, küresel barışı bozan bir güvenlik krizine neden olabileceği ifade ediliyor. Bilindiği üzere 1973 yılında ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, “Petrolü kontrol edersen ulusları kontrol edersin, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin” demiştir. Bu sözleri çok manidar olup, tarımın ve gıdanın stratejik önemini gözler önüne sermektedir.
Bu çerçevede, hiçbir ülke beslenmek gibi yaşamsal bir konuyu ‘nasıl olsa ithal ederim’ diyerek, başka bir ülkeye ihale demez. Her ülkenin kendi topraklarında iç tüketimini karşılayacak kadar üretim yapması gerekmektedir.
Mustafa Kemal ATATÜRK; “Üreticilerden yoksun olan milletler üretenlerin esiri olur. Milli ekonominin temeli ziraattır. Köylü milletin efendisidir” diyerek bir ülke için üretimin ve üreticinin ne denli önemli olduğunu vurgulamıştır.
Küresel toprak kaynaklarının, yüzde 33’ünün verimli olduğu ve 2000 yılında dünya nüfusunun yüzde 60’ı kırsal kesimde yaşarken, bu oranın 2050 yılında yüzde 30’a düşeceği ifade edilmektedir. Problem sadece ekilebilir alanların daralması değildir, üretimde çalışacak insanların azalması da ciddi bir sorun olarak gündemimizde yer almaktadır.
Ülkemizdeki durum ise; 1927 yılında yüzde 76 kırsal kesimde yaşayan nüfus oranı, günümüzde yüzde 20’nin altına düştü. Tarımsal merkezleri genç nüfus hızla terk edip kentlere göç ediyor, kalan yaşlı nüfusun toprağı işleyebilmesi zorlaşıyor. TÜİK verilerine göre işsizlik en yoğun genç nüfusta gözleniyor. Genç nüfusu tarıma yönlendirerek doğduğu yerde doymalarını sağlarsak, işsizliğin önüne geçebiliriz. Sosyal ve ekonomik olarak refah içinde yaşam sağlanır.
Tarım sadece toplumun gıda ihtiyacını karşılamak değildir. Türkiye’de tarım sektörü, başta sanayi olmak üzere pek çok sektöre hammadde üretir ve istihdam sağlar. Türkiye; coğrafi konumu, genç nüfusu ve iklimsel özelliği sayesinde, tarım alanları her ne kadar erozyonla azalsa da ve tarım amacı dışında kullanılsa da, mevcut topraklarımızla pek çok ülkeye kıyasla avantajlı durumdadır. Türkiye bu potansiyelini doğru kullandığı takdirde, iç tüketimini karşılayacak ve daha fazlasını üreterek ihracatını arttıracaktır. Dış ticaret açığına çare olacaktır. İhraç edilen tarım ürününü maliyetinin yüzde 80’i çiftçimizin el emeği alın teridir.
Çiftçimizin yaşam standardını güvence altına alırsak, halkımızın gıda güvenliğine uygun beslenmesini sağlamış oluruz. Sağlıklı güvenilir gıda için verimli toprağa, temiz suya ve insana ihtiyaç vardır. Gezegenimiz insan eliyle değişiyor. Tabiatı hoyratça tahrip ediyor, suları kirletiyoruz. Yaşamanın temel kaynağı toprak, su, hava, orman ekosistemlerin birbiriyle etkileşiminin önemine daha fazla dikkat çekebilmeli. Sürdürülebilmesi adına gereken hassasiyetin gösterilmesi, varlıkların korunması daha fazla ön plana çıkartılarak sonuca gidilmelidir.
İklim değişikliğine çözüm getirmeden dünyamızı koruyamayız. İnsanları doyuramayız. Dünyada giderek artan nüfusun yoksulluk ve açlık çekmeden gıda güvenliğine uygun besleyebilmek için üretimin arttırılması ve gıda teminine tüm dünya ülkelerinin odaklanması gerekir. Ayrıca bu dünyanın tek sahibi insanlar değildir, diğer canlıların da olduğu unutulmamalıdır. Bir zamanlar sahip olduğumuz verimli toprakları, su kaynaklarını, sağlıklı bitkileri ve hayvanları gelecek nesillere bırakabilecek miyiz? Geleceğin çetin şartlarında, tarım ve hayvancılık yapabilmek için bir dizi tedbir almamız gerekecektir. O günler nasıl olur, gelecekte bizi ne gibi olumsuzluklar bekliyor, bir an önce onu idrak etmemiz gerekiyor.
Bir Kızılderili Reis’inin herkese ders olacak şu sözleri çok anlamlı; “Son ağaç yok olduğunda, son ırmak kuruduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
İnsanların yaşamak için yeterli gıdayı almaları ve bu gıdaların sağlık yönünden güvenli olması insan haklarının esasını oluşturmaktadır. FAO zirve toplantılarında, ülke yöneticilerinin yeni politikalar üretmek durumunda olduklarını, nüfus artışına paralel üretimin artması gerektiğine dikkat çekiyor. Bugün dünyada 2 milyar insan yeterli beslenmiyor. Oysa dünyadaki mevcut tarımsal üretim, tüm dünyayı fazlasıyla doyurabilecek düzeydedir.
1 milyar 300 milyon insanın obez olduğu dünyada açlığın nedeni, kaynakların adaletsizce bölüşümüdür. Bu insanların ekonomik güçlerinin yetmemesine bağlı olarak gıdaya ulaşamamalarıdır. Bugün dünyada bir yandan açlık ve yoksulluk, diğer yandan obezite ile mücadele ve israf gündemden düşmüyor.
Dünyada ki açlık ve yetersiz beslenmenin nedeni üretim ve tüketimin adeletçi bir şekilde sağlanmamasıdır. İnsan Hakları Evrensel beyannamesinde de belirttiği gibi insanların temel gereksinimi olan gıdanın eşit ve adil dağıtılmadığı bir dünya güvenli değildir. Açlığın ve yoksulluğun gündemde olmadığı bir dünya için.
Mahatma Gandi “Dünya, herkesi doyuracak kadar kaynağa sahiptir. Ama herkesin açgözlülüğünü doyuracak kadarına değil” başka bir ifade ile “Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsına yetecek kadarını değil” demiştir.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde küresel iklim değişikliğini tehditleri ile karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Ayrıca su kaynaklarında azalma ve kirlenme biyo çeşitlilikte azalmaya neden olmaktadır. Verimli topraklar erozyonla azalıyor. Ekim alanları tarım amacı dışında kullanılıyor.
Tarımda öncelikli sorunlar ve çözüm önerileri;
- Tarım arazilerinin tarım amacı dışında kullanılmaması ve parçalı dağınık yapısına yönelik düzenlemelerin tamamlanması.
- Sulanabilen arazi miktarı arttırılmalı.
- Başta damlama sulama sistemi olmak üzere mevcut su kaynaklarının etkin kullanılması yaygınlaştırılmalı.
- Toprak ve suyu kirleten sanayi kuruluşlarına asla müsaade edilmemelidir.
- Ekolojik olan yerli ve yerel tohumlar korunmalı, ıslah edilerek kuraklığa ve hastalıklara dayanıklı hale getirilmeli.
- Üreticiler gübre, ilaç kullanımı ve sulamada bilgilendirilmeli ve yönlendirilmelidir.
- Artan nüfus, beslenme zorunluluğu ve küresel iklim değişimi dikkate alınarak, toprak ve iklim şartlarına uygun yeni tarımsal üretim modelleri geliştirilmeli, üretim planlaması yapılmalı.
- Verim ve kalitenin düşük olmaması için tedbir alınmalı.
- Tarım sigortasıyla üreticinin mağdur olmaması için ekilen ürün güvence altına alınmalı.
- Kamu kuruluşları, üretici ve sektör temsilcileri koordinasyon içinde çalışmalı.
- Genç nüfus tarımsal üretime özendirilmeli ve teşvik edilmeli. Çiftçilik cazip ve karlı hale getirilmeli.
Özetle, tüm taraflar tarımı daha fazla önemsemeli. Yaşamın güvencesi, gıda ihtiyacının temel varlığı olan topraklarımızın, ormanlarımızın, suyumuzun ve yerli tohumlarımızın kıymeti bilinmeli ve korunmalıdır. Daha iyi bir ekosistemi etkileşimi için toprak, su ve orman kaynaklarının daha etkin ve bilinçli kullanılması gerekmektedir. Türkiye tarımda teknolojiye yatırım yaparak daha yüksek verim alabilir. Bilinçli bir tarım ürün kalitesini ve standardını arttırır, toprağı korur ve su kaybını önler. Bunun için tüm paydaşların birlikte olduğu ortak bir platform oluşturulmalı ve koordinasyon sağlanmalıdır.
Sürdürülebilir bir tarım için ortak akılla uzun vadeli projeksiyonların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Tabii ki çok yol kat ettik ama kat edeceğimiz daha çok yol var.
1975 yılından bu güne gıda sektörünün içinde faaliyet gösteren bir birey olarak tarım ve hayvancılıkta yapısal sorunları ve çözüm önerilerini siyasilere, ilgili kurum ve kuruluşlara iletiyorum. Tabii ki akıl verme durumunda değilim. Ülkem için çeşitli sivil toplum örgütlerinde görev yapmış bir işadamı olarak sorunları detayları ile birlikte ortaya koyup, iç tüketimin karşılanması ve ihracatın arttırılması ile ilgili çözüme ve doğru sonuçlara ulaşacak etkin ve kalıcı çalışmalar yapmaya, paylaşmaya ve gündemde tutmaya, sektörel sorumluluk anlayışımla devam edeceğim.
Mehmet Reis
Depremin insani ve sosyal boyutu ile ekonomik ve tarımsal envanteri
Ülkemizde 6 Şubatta Güney doğu sınırında gerçekleşen ve 11 ilde etkili olan iki büyük depremin matemini yaşarken 20 Şubat tarihinde tekrar yaşanan deprem ile acılarımız daha da büyüdü.
Böyle bir dönemde konuşmakta yazmakta çok zor. Hepimizin başı sağ olsun, yaralılara acil şifalar dilerim. Bu büyük travmayı atlatmak için daha çok dayanışmaya, daha çok desteğe ve en önemlisi unutmamaya ihtiyaç olduğunu belirtmek isterim. Yaşanan depremlerin insani ve sosyal boyutlarının toplumumuzu çok uzun süre derinden etkileyecektir.
Kaybettiklerimizin yeri asla dolmayacak. Ancak felaketi yaşayan, yakınlarını ve evlerini, iş yerlerini, ayrıca işine ve gelir kaynaklarına ilişkin güvencelerini kaybeden insanlarımızın rehabilite edilmesi gerekmektedir.
Depremin ekonomik ve tarımsal bilançosuna baktığımız zaman 13,5 milyon insanın, ülke nüfusuna oranıyla ise yüzde 15,7’sinin etkilendiğini; insanların evlerini ve geçim kaynaklarını kaybettiklerini görüyoruz. Depremin etkilediği bölgelerdeki ekonomik faaliyetler durmuş durumda, birçok işletme ve üretim alanı hasar görmüş, bu durum hem bölge halkının hem de ülke ekonomisinin genelinde olumsuz etkiler yaratacağı anlamına geliyor.
Deprem bölgelerinde bitkisel üretim ve hayvan varlığı
Deprem çevre, yeraltı suları ve tarım üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Deprem bölgesinde yaşayan insanların kendi gıda ihtiyaçlarını ve geçimlerini sağlamayabilmesi ve ülkemizin gıda güvencesi için tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanmasının gerekmektedir.
Deprem bölgesindeki tarım arazilerinin 3,7 milyon hektarının depremin yıktığı 10 ilimizde olduğunu görüyoruz. Kayıtlı çiftçi sayısı da yaklaşık 270 bin. Bu çiftçilerimiz Türkiye’deki tarım alanlarının yüzde 16’sını ekip biçiyor. Depremin yıktığı Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa’nın ekonomik yapısına bakıldığında öncelikli sektörü tarım ve tarıma dayalı sanayi ve hayvancılık olduğu görülüyor. Güneydoğu Anadolu projesi kapsamında Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep Şanlıurfa, Kilis verimli tarım arazilerine ve önemli tarımsal üretim potansiyeline sahip illerdir.
Türkiye’deki toplam tarım alanlarının yüzde 16.2’si deprem bölgesinde bulunuyor. Tahıl ekilen alanların yüzde 15.5’ine, sebze bahçelerinin yüzde 15.2’sine sahip olan bu illerin meyve bahçelerindeki payı ise yüzde 25’in üzerinde. Bölgenin hayvan varlığı ülkedeki büyükbaş hayvan varlığının yüzde 12’sini, küçükbaş hayvan varlığının ise yüzde 16.3’ünü oluşturuyor. Deprem bölgesindeki 10 ilin toplamındaki bitkisel üretime bakıldığında buğday, mısır, pamuk, karpuz, mandalina, kayısı, yonca, arpa, badem, fıstık, ceviz ayrıca kırmızı mercimek ve nohut üretimi yapılmaktadır. TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2022 yılında üretilen buğdayın yüzde 19’u, kırmızı mercimeğin yüzde 73’ü, nohudun yüzde 11’i ve arpanın yüzde 10’u deprem bölgesinde üretildi.
Bazı bölgelerde buğday, arpa siloları hasar görmüş. Traktör ve ekipmanlar göçük altında kalmıştır.
Verilere göre, depremden etkilenen illerimiz, hayvan yetiştiriciliğinde önemli payı olan bölgelerdir. Ancak ahırlar çöktü, bölgede temel geçim kaynağı olan hayvanlar enkaz altında kaldı. Çok sayıda hayvan telef oldu.
Besicilikle geçimini sağlayanlar için hayvanların beslenmesi, ürettikleri sütün toplanması çok önemli. Kış şartları nedeniyle hayvanlar dışarıya çıkarılamıyor. Bu nedenle kırsaldaki sorunun yerinde çözülmesi gerekiyor. Tarım Bakanlığı hasar tespitine başladı. Bakanlıktan hayvan çadırı ve yem desteği konusunda atılan adım olumlu, desteklerin devamlılığı üretim açısından önem arz etmektedir.
Depremin ekonomiye etkisi
Deprem bölgesinin tarımsal hasılaya katkısı 85 milyar TL’dir. Bunun 52 milyar TL’si bitkisel üretim, 34 milyar TL’si de hayvancılıktan geliyor. Özetle, bölgenin tarımsal hasıladaki payı yüzde 15 civarındadır. Türkiye’nin toplam tarım ve ormanlık ürünleri ihracatının yaklaşık beşte birini gerçekleştiriyor.
10 ilin 2022’deki toplam ihracatı 20.1 milyar dolar olarak gerçekleşti toplam ülke ihracatındaki payı yüzde 9.
Gıda üretimi ve ihracatındaki payları göz önüne alındığında bu illerin üretim, istihdam, gıda arzının sürdürülebilirliği ve ihracat açısından ülke ekonomisinde önemli bir yeri var.
Göç yaşanmadan atılması gereken adımlar
Binlerce vatandaşımızın yaşamını yitirdiği, on binlerce kişinin yaralandığı ve evsiz kaldığı bölgenin en kısa zamanda sosyal ve ekonomik anlamda iyileştirilmesi gerekmektedir. Evleri yıkılan ve hasar gören üreticilerinde üretimlerine devam etmeleri için güvenli bir yaşam ortamı sağlanarak kırsalda yaşamını sürdürebilmeleri için acilen köklü çözümlere ve desteğe ihtiyaç olduğunu görülmektedir.
Depremin tarımın yapıldığı kırsal alanlara verdiği zararın boyutları henüz tam olarak belli değil.
Çiftçilerin bir bölümü depremde yaşamını yitirdi. Bazıları bölgeyi terk ediyor. Toprağını terk etmeyen çiftçinin ekim yapabilmesi için insan gücüne, makineye, tohum, mazot ve gübreye ihtiyaç var.
Bölgedeki tarımsal alanların ve su kaynaklarının durumuna bakılmalı ve mart ayında başlayacak tarımsal faaliyetler için hazırlık yapılmalı. Ekimi yapılmış olan buğday ve arpanın ilaçlama, gübreleme ve sulama durumuna bakılarak gerekli tedbirler alınmalı. Tarımsal üretim araçlarının bir bölümü deprem enkazı altında kaldı.
Bölgede kalıp ekimini yapmak isteyen üreticilerimiz için traktöre, pulluğa, ekim makinalarına, silo ve depo teminine hız verilmeli. Çiftçimizin toprağını satmadan, göç etmeden tarım ve kırsal kalkınma destekleri acilen ve süratle harekete geçilmesi hepimizin ortak geleceği ve gıda güvencesi için önem arz ediyor.
Kırsaldaki insanlarımızı tarımdan vazgeçmemelerini sağlamanın yolu tarımsal üretimi sürdürülebilir kılmaktan geçiyor.
Deprem bölgesindeki tarımsal faaliyeti sadece 10 il olarak değil, 81 ili besleyen bir değer zinciri olarak bakmamız lazım.
Hem bölgedeki insanlarımızın, çiftçilerimizin, halkımızın gıda ihtiyacının karşılanması hem de ülkemizin tarımsal üretim rekoltesi açısından çok önemli. Tarımla birlikte sanayide de önemli paya sahip bu illerde sanayi tesislerinin ve ticarethanelerin en kısa sürede faaliyetlerine dönmesi bölgesel ve ulusal ekonomi açısından büyük önem taşıyor.
Bugün her zamankinden daha fazla dayanışmaya, gelecek için de bilimin ışığında önlem almaya ihtiyaç var.
Mehmet Reis
Dünya tarım ürünleri ihracatında Rusya ve Ukrayna’nın önemi
Bir yandan iklimsel değişim, bir yandan pandemi, bir yandan da dünyada artan tarımsal girdi maliyetleri, diğer yandan Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş hepsi aynı anda yaşanıyor.
Rusya-Ukrayna arasındaki savaşta kimileri yaşamını yitirirken kimileri vatanlarını terk etmek zorunda kalıyor. Kayıpların ve ayrılıkların son bulması için savaş bir an önce bitsin, tüm dünyada barış hâkim olsun.
Rusya ve Ukrayna hububat üretiminde ve ihracatında dünyanın en önemli iki ülkesi. Rusya buğdayda dünyanın en büyük ihracatçısı konumunda. Dünya buğday ihracatının yüzde 20’sini Rusya, yüzde 10’unu Ukrayna gerçekleştiriyor. Ayrıca bu iki ülke dünya ayçiçek ihracatının yüzde 32’sini, arpanın yüzde 31’ini, mısır ve kanolanın yüzde 19’unu yapmaktadır.
Savaş tarım ve gıda piyasalarını doğrudan etkiliyor
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile birlikte buğday, mısır, soya ve ayçiçeği fiyatlarında önemli artışlar oldu. Dünya buğday fiyatları son 14 yılın en yüksek seviyesini gördü. 8 Mart itibari ile Chicago Borsası’nda buğdayın tonu 2021 yılında ortalama 291 dolarken fiyat 529 dolara ulaştı. Yıllık yüzde 81 artış gerçekleşti.
Fransa’da 460 dolar olan FOB fiyatı Almanya’da ise 472 dolar civarında.
Savaştan önce Rusya’dan 8 milyon ton, Ukrayna’dan ise 6 milyon ton buğday satış yapılması bekleniyordu. Ancak Rusya ve Ukrayna’dan gemilerin limandan çıkışları yapılamıyor.
Rusya ve Ukrayna Türkiye’nin tarım dış ticaretinde önemli iki ülke konumunda.
Türkiye, Rusya ve Ukrayna’dan buğday, arpa, mısır, ayçiçeği, kepek, küspe gibi ürünler ithal ediyor. Türkiye’nin tarım ürünleri ithalatında Rusya ilk sırada, Ukrayna ikinci sırada yer alıyor.
Toplam dış ticaret hacmi Rusya ile 34.8 milyar dolarken Ukrayna’yla 7.4 milyar dolar. Her iki ülkenin toplam dış ticaret hacmi 42.2 milyar dolar.
Ukrayna’nın arpa, mısır ve ayçiçeği ekilişlerini gerçekleştirememesi 2022-2023 rekoltesini etkileyecektir.
Dünya buğday stokları yeterli
Buğday üreten ülkelerde buğday arzı imkanları mevcut olup dünya buğday stoklarında ve uluslararası buğday ticaretinde bir sıkıntı öngörülmüyor. Uluslararası Hububat Konseyi 17 Şubat 2022 tarihli son raporunda dünya buğday üretiminin 2021/2022 döneminde 781 milyon ton, dünya buğday stoklarının 2021/22 sezonu sonunda 278 milyon ton düzeyinde gerçekleşti.
Rusya, AB, ABD, Kanada, Ukrayna, Fransa, Almanya ve Avusturalya dünya buğday üretiminde ve ihracatında önemli ülkeler. Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle elindeki emtiayı bir güç olarak kullanan bazı ülkeler daha fazla para kazanmak için fiyatları artırma gayreti içindeler.
Ülkemizde hasada kadar bir olumsuzluk öngörülmüyor
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz açısından da 2021 zor bir yıl oldu. Küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan kuraklık tarım üretimini olumsuz etkiledi ve rekolte kaybı yaşandı.
Küresel iklim değişikliği pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde ekim alanlarını, üretim desenini ve ürün yetiştirme süresini değiştiriyor.
Tarımsal üretim ve hasat tekniklerini, değişen iklim koşullarına uygun hale getirerek ayrıca tarımsal üretimin teknoloji ile entegrasyonunu gerçekleştirerek yeni bir üretim modeliyle çiftçilerimizin eğitilmesi ve bu yönde desteklenmesi tarımsal üretimi daha verimli hale getirecektir.
Tarımsal desteklerin artan maliyetler doğrultusunda revize edilmesi, koşulların iyileştirilmesi üreticiyi teşvik edecek ve daha fazla üretim ortamı sağlayacaktır. Daha doğrusu daha az maliyetle daha fazla yerli üretim fiyat istikrarı sağlayacaktır.
Mart-Nisan-Mayıs yağışları ve sıcaklık değerleri mevsim normallerinde gerçekleşirse hububat ve bakliyat hasadının bereketli olacağı tahmin ediliyor.
Mayıs ayı sonu başlayacak yeni hasat dönemine kadar buğday başta olmak üzere hububat arzında devletimiz tarafından alınan tedbirlerle bir eksikliğin olmayacağı öngörülmektedir.
Bu hassas zamanda 2022 hasat dönemine kadar ürün arz ve talep dengesinin sürekli takip edilmesinde fayda var.
Savaşın devam etmesi durumunda hububat fiyatları başta olmak üzere gıda fiyatlarındaki artış tarımsal üretimi yetersiz olan ülkelerde tedarik konusunda sıkıntı yaratabilir.
Son günlerde, söz konusu gelişmeler gösterdi ki her ülkenin gıda güvencesi ve beslenme güvenliği için sürdürülebilir bir üretim yapısını oluşturması gerekiyor.
Mehmet Reis
Türkiye’deki tarımsal ürün ve gıda arzının sürdürülebilirliği
Dünyada toplum sağlığı açısından gıda arzı bu dönem her zamankinden daha önemli bir hal almış durumdadır. Bir ülkenin tarımsal üretiminde kendi kendine yeterlilik gıda güvencesinin ve güvenliğinin vazgeçilmezidir.
Dünya ilk defa böyle bir Pandemi sürecinden geçmektedir. Karşı karşıya kalınan sorunlar hemen her ülke için geçerli durumdadır. Özellikle bu dönem kesintisiz gıda arzını sağlayabilmek çok önemli.
Ülkemizde şuan için hasat dönemine kadar ürün arzında bir sıkıntı görülmemektedir. Ürün arzının sürdürülebilirliği için de mevcut stok takibi yapılarak tedbirlerin alınması gerekmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin buğday ve pirinç ile ilgili olarak sezon sonuna kadar stokların yeterli olduğunu açıklamasını örnek olarak verebiliriz. Sektörümüzle ilgili olarak buğday ve mercimek ekimi yapıldı, Haziran ayında da hasadı yapılacak.
Nisan ve Mayıs ayında fasulye nohut çeltik ekilecek, Temmuz Ağustos Eylül ayı gibi de hasadı yapılacak.
Şu an ki durumla ilgili aldığımız bilgilere göre sevindirici olan konu ekimi yapılan ürünlerde iyi bir rekolte beklenmektedir. Ayrıca çiftçimiz başta fasulye olmak üzere nohut, çeltik tohumlarının hazırlıklarını yaptı. Hatta geçen seneye göre daha fazla ekmeyi planlıyor.
Özellikle bu dönemde tarlada çalışanları koruyacak önlemler alınarak çiftçimiz cesaretlendirilmeli ve olası talepleri yerine getirilmeli. Çiftçimiz, üreteceği ürünün cinsini, miktarını, hangi tohumu kullanacağı konusunda yönlendirilmek istiyor.
Sürdürülebilir tarım uygulamaları ile verimliliğin ve gelirinin artmasını bekliyor.
Gıda tedarikinin aksamaması için, çiftçinin tarlada üretime devam etmesi gerek. Çiftçinin üretimine daha fazla destek vererek verimliliği arttırırsak gıda arzında sürdürülebilirliği ve fiyat istikrarını sağlarız.
Bir tedarikçi firması olarak tüm satış noktalarındaki rafları boş bırakmayarak panik alımlarını önlemeye çalıştık. Tüm tedarikçilerin özellikle bu dönemde bu konuya hassasiyet göstermesi gerekmektedir.
İçinde bulunduğumuz bu sıkıntılı dönemde sağlık sektörü gibi gıda sektörü de çok fazla önem teşkil ediyor. Bu yüzden gıda sektöründe de oluşabilecek sorunları imece usulü ile çözüme ulaştırmamız gerekmektedir.
Tarım insanlığın beslenmesinde, kırsal kalkınmada, sanayi sektörüne hammadde sağlamada ve ihracatta önemli rol oynar.
Tarım toplam iş gücünün üçte birinin geçim kaynağı ve toplumun her kesimini ilgilendiren stratejik bir sektördür.