Serkan Çürük
Türkiye’de pet sektörü
Pet sektörü, dünyada ve Türkiye’de hızla büyümekte olan bir endüstri. Özellikle şehirleşmenin, yalnız yaşamanın ve hayvan dostlarına duyulan ilginin artmasıyla birlikte pet sahiplenme oranları da yükseliyor. Bu durum, pet ürünleri ve hizmetlerine yönelik talebi artırarak sektörde büyük bir pazar yaratıyor.
Türkiye’de son yıllarda pet sahiplenme oranlarında ciddi bir artış görülüyor. Artık her evde bir köpek ya da kedi görmek daha yaygın hale geldi. Özellikle genç neslin hayvan dostlarına daha çok önem vermesiyle pet sektörüne olan ilgi giderek artıyor. Dünya genelinde de benzer bir durum söz konusu; Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya pazarlarında pet ürünleri satışlarında istikrarlı bir artış gözlemleniyor. Ülkemizde de bu eğilimle birlikte pet sahipleri, dostlarının ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayacak ürün ve hizmetleri tercih etmeye başlıyorlar.
Türkiye’deki pet sektörü, yerli ve yabancı markaların rekabet ettiği bir pazar haline geldi. Royal Canin gibi global markalar, Türk pazarında güçlü bir konuma sahipken yerli markalar da kaliteli ürünlerle pazarda yerlerini sağlamlaştırıyorlar. Özellikle Royal Canin Türkiye gibi firmalar, sektörün büyümesine yönelik stratejiler geliştirerek yerel pazarın dinamiklerine uygun ürün ve kampanyalar sunuyor. Bu rekabet, tüketicilere daha kaliteli ve çeşitli ürünler sunulmasını sağlıyor.
Dijital dönüşümle birlikte Türkiye’de pet ürünlerinin satışı e-ticaret platformlarına taşındı. Özellikle pandeminin etkisiyle e-ticaret hacminde yaşanan artış, pet ürünleri sektöründe de büyük bir ivme kazandırdı. Tüketiciler artık internet üzerinden rahatça alışveriş yaparken geniş ürün yelpazesi ve kampanyalardan da yararlanabiliyor.
Pet sahiplerinin bilinçlenmesi, hayvan dostlarının beslenme ve sağlık ihtiyaçlarına olan talebi artırdı. Özellikle doğal içerikli ve özel diyet ürünlerine ilgi büyüyor. Royal Canin gibi markalar, özel formüllerle hayvan dostlarının ihtiyaçlarını karşılayan ürünler sunarken, sektör genelinde de sağlık ve beslenme kalitesine yönelik farkındalık yükseliyor.
Teknolojik gelişmeler, pet sektöründe de yenilikleri beraberinde getiriyor. GPS özellikli tasmalar, sağlık takip cihazları ve akıllı mama kapları gibi ürünler sayesinde pet sahipleri, hayvan dostlarının sağlık durumlarını daha yakından takip edebiliyorlar. Bu tür inovasyonlar, pet sahiplerinin güvenli ve sağlıklı bir yaşam sunmalarını kolaylaştırıyor.
Pet sektörüyle ilgili gelişmelerin gözlemlendiği önemli alanlardan biri de ulusal ve uluslararası pet fuarları. Dünyada SuperZoo (ABD), Interzoo (Almanya) gibi prestijli fuarlar, pet sektörü profesyonellerini, üreticilerini ve tüketicileri bir araya getiriyor. Bu fuarlar sayesinde sektördeki yeni trendler, ürünler ve inovasyonlar tanıtılıyor. Türkiye de bu alanda önemli fuarlara ev sahipliği yapıyor. Özellikle İstanbul’da düzenlenen Pet Zoo Fuarı, Türkiye’nin pet sektöründeki en büyük buluşma noktalarından biri haline geldi. Son Pet Zoo Fuarı’nda birçok yerli ve yabancı marka, pet sahipleri ve profesyonellerle bir araya geldi. Fuarda, özellikle sağlıklı beslenme, yenilikçi aksesuarlar ve teknolojik ürünler ön plandaydı. Ayrıca, bu tür fuarlar aracılığıyla sektörün güncel gelişmeleri ve trendleri hakkında bilgi edinmek mümkün oluyor. Türkiye’deki pet sektörü için bu fuarların önemi büyük, çünkü yerli üreticilere ve markalara uluslararası arenada tanıtım fırsatı sağlıyor.
Türkiye’de pet sektörü, hızlı bir gelişim sürecinde. Artan pet sahiplenme oranları, yerel ve global markaların pazara olan ilgisi, dijitalleşme, sağlık bilinci ve teknolojinin entegrasyonu gibi etkenler bu büyümeyi destekliyor. Ayrıca, ulusal ve uluslararası pet fuarları, sektörün dünyadaki trendlerini yakından takip etme ve gelişme imkanı sunuyor.
Türkiye’de pet sektörünün geleceği oldukça parlak görünüyor; sektördeki aktörlerin yenilikçi çözümlerle bu büyümeyi daha da ileri taşıması bekleniyor. Büyüyen bu sektörü yakından izlemeye devam ediniz.
Serkan Çürük
SATIŞÇI’ya
Satış dünyası, hızla değişen teknoloji ve tüketici beklentileriyle birlikte sürekli evrim geçiriyor. Bu dinamik ortamda, müşterilerin güvenini kazanmak ve sürdürülebilir bir ticaret yapmak için SATIŞÇILARIN esnek ve yenilikçi olmaları gerekmektedir.
Satış yapmaya 2013 yılında başladım. Birlikte çalıştığım tecrübeli arkadaşlarımın (üstadlarımın) satış stratejisi tek kelime ile ‘’nabza göre şerbet ver’’ idi. Kendime çok sordum gerçekten bu kadar kolay mıydı? Aslında büyük resimde evet fakat aşağıda bahsettiğim gibi farklı detaylarda vardı. Bu detayları gün geçtikçe daha iyi anlıyorsunuz.
Müşteri güveninin temeli, düzenli ve samimi iletişimdir. Satış sürecinin her aşamasında müşteriyle temas halinde olmak, ihtiyaçlarına ve beklentilerine duyarlı olmak ve onların endişelerini anlamak, uzun vadeli bir ilişkinin temelini oluşturur. Düzenli ziyaretler, telefon görüşmeleri ve kişiselleştirilmiş e-posta iletişimi, müşterilerinize değer verdiğinizi ve onları önemsediğinizi göstermenin etkili yollarıdır.360 derece iletişim sağlamak son derece önemlidir.
Müşteriler, şeffaf ve güvenilir bir kişiyle çalışmayı tercih ederler. Bu nedenle, şeffaf bir duruş benimsemek ve müşterilerle açık iletişimde bulunmak kritik öneme sahiptir. Ürün ve hizmetlerinizle ilgili gerçekçi ve dürüst bilgiler vermek, müşterilerinize güven verir ve markanızın itibarını güçlendirir. Çok satış yapmak için kesinlikle farklı yollara başvurmayın dürüst olun.
Müşterilerinizi sadece bir satış rakamı olarak görmek yerine, onların ihtiyaçlarını anlayıp çözümler sunmaya odaklanmak, uzun vadeli bir müşteri ilişkisi kurmanın anahtarıdır. Değer odaklı satış yaklaşımı, müşterilerinize sunduğunuz ürün veya hizmetin gerçek faydalarını vurgulayarak onların hayatını kolaylaştırmayı amaçlar. Bu, müşterilerinize verdiğiniz değeri artırır ve onların sizinle çalışmaya devam etmelerini sağlar.
Satış stratejileri sürekli değişiyor ve başarılı olmak için SATIŞÇININ bu değişimlere uyum sağlaması gerekiyor. İnovatif yaklaşımlar benimseyerek, pazardaki trendleri takip ederek ve müşteri geri bildirimlerine dayanarak sürekli olarak gelişmeye ve değişmeye açık olmak önemlidir.
Müşteri ilişkilerinin sürdürülebilirliği için, SATIŞÇININ müşterilere satın aldıkları ürün veya hizmetle ilgili doğru eğitimi ve destek hizmetini sunmaları önemlidir. Eğitim materyalleri, web seminerleri, kullanıcı kılavuzları ve müşteri destek hatları gibi araçlar, müşterilerin ürün veya hizmetinizle ilgili sorunlarını çözmelerine yardımcı olur ve onların memnuniyetini artırır.
Satışçılarda olması gereken 5 temel özellik:
Empati: Müşterilerin duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını anlamak için empati kurabilen SATIŞÇILAR, müşteri ile güçlü bağlar kurabilir ve onların ihtiyaçlarına uygun çözümler sunabilir.
İletişim Becerileri: Etkili iletişim, SATIŞÇILARIN başarısının temel taşlarından biridir. Müşterilere açık ve anlaşılır bir şekilde konuşabilen, iyi dinleyen ve geri bildirimlere açık olan SATIŞÇILAR daha başarılıdır.
Ürün Bilgisi: SATIŞÇILARIN, sattıkları ürün veya hizmet hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmaları gerekir. Bu bilgi, müşteri sorularına doğru ve etkili yanıtlar vermek, özellikler ve faydaları doğru bir şekilde anlatmak için kritik öneme sahiptir.
Esneklik: Pazar koşulları ve müşteri ihtiyaçları sürekli değiştiği için, SATIŞÇILARIN bu değişikliklere hızla uyum sağlayabilmesi gerekir. Esnek SATIŞÇILAR, zorluklara hızlı çözümler üretebilir ve fırsatlara çevik bir şekilde yanıt verebilirler.
Güvenilirlik: Müşteriler, güvenilir SATIŞÇILARLA iş yapma konusunda daha isteklidir. Güvenilirlik, dürüstlük, tutarlılık ve profesyonellik ile sağlanır. SATIŞÇILAR bu değerleri sergileyerek müşterilerin sadakatini ve uzun vadeli bağlılıklarını kazanabilir. Müşteri güveni, sürdürülebilir bir ticaretin temelidir. Aynı zamanda, etkili bir satış ekibi oluşturmak için SATIŞÇILARIN yukarıda belirtilen beş temel özelliği göstermeleri esastır. SATIŞÇILARIN bu yetkinlikleri geliştirmesi, rekabetçi bir pazarda ayakta kalmalarını ve başarılı olmalarını sağlar.
Kesinlikle, ilk gün ki heyecanınızı kaybetmeyin.
Kesinlikle, dürüstlüğünüzden ödün vermeyin.
Kesinlikle, şeffaf olun.
Kesinlikle, mütevazi olun.
Kesinlikle, gülün, güldürün… pozitif olun.
Kesinlikle, müşterileriniz ağlarken siz gülmeyin.
Kesinlikle, açık iletişim kurun, samimi olun.
Kesinlikle, faydadan bahsedin.
Serkan Çürük
Restaurant ve cafelere boykot!
Restaurant ve cafelere boykot ülke gündemimizi meşgul etmekte. Bu durum süregelen bir durum mu yoksa gerçekten menü fiyatlarında fahiş artışlar mı var?
Ben 35 yaşındayım, aklımın erdiği günden itibaren özellikle turizm bölgelerinde restaurant ve cafe menü fiyatlarının pahalı olduğu konuşuluyor, yalnız bu durum son dönemde ülkemiz genelinde ayyuka çıktı. Magazin gazetecilerinin her yıl Bodrum lahmacun fiyatlarını gündeme getirmesinden hatırlayabilirsiniz. Aslında neredeyse haftanın 20 günü dışarıda yemek yiyen (öğle yemeği) birisi olarak bu durumu yakından gözlemliyorum. Gerçekten bütçe dostu ve oldukça lezzetli restaurant ve cafe sayısı da azımsanamayacak kadar çoktur.
Herkesin bildiği gibi Ticaret Bakanlığı’nın son yaptığı düzenleme ile restaurantlar menülerini mekanların girişlerinde sergilemek zorunda. Ayrıca birçoğumuz bir yerde bir şeyler yemek veya içmek için oraya gitmeden önce mekanın puanına ve yorumlarına bakıyoruz. Rekabetin bu kadar yoğun olduğu, insanların her bilgiye kolay ulaşabilir olduğu bu ortamda akıllı bir işletmeci müşterisini uzaklaştıracak her türlü aksiyondan uzak durmayı tercih eder özellikle fiyat konusunda.
Elbette pahalı restaurantlar ve cafeler var. Aslında bu gibi mekanlarda ürünlerden ziyade orada bulunmaya, o ortamdaki aynı kişilerle birarada olmak için yüksek hesap ödemekteyiz. Burada devreye tercihler giriyor. Ultra lüks restaurant ve cafeler tabiki olsun, sonuçta bacasız fabrika olan turizm ülkesiyiz. Fakat unutmamak lazım ki ülkemizin %95 civarı yoksulluk sınırının altında, %60’ı açlık sınırının altında yaşamakta. (Kaynak: Tüketici Hakları Derneği 2023) Sadece %5’lik kesim veya turistlere hitap eden restaurant ve cafeler olmamalı.
- Gıda enflasyonu %71 olarak açıkladı. Kaynak: TUIK Şubat 2024
- En düşük emekli maaşı 10.000 TL
- Asgari ücret 17.002 TL
Türkiye’de son dönemde gıda enflasyonu alarm verici bir seviyeye ulaştı. %71’lik bir artış, vatandaşların temel ihtiyaçlarını karşılamasını zorlaştırırken, düşük gelirli kesimler için özellikle sıkıntılı bir durum oluşturuyor. Bu zorluğa ek olarak, bazı restaurantların fiyatları da olması gerekenin üzerinde seyrediyor. Bu durum, zaten zor geçinen insanları daha da zor duruma sokuyor.
Türkiye’deki en düşük emekli maaşı 10.000 TL, asgari ücret ise 17.002 TL olarak belirlenmiş durumda. Ancak, bu miktarlar, artan gıda fiyatları ve diğer yaşam maliyetleri karşısında yetersiz kalıyor. Ücretler reel enflasyona göre artış göstermediği için ekonomik olarak darboğaza sıkışmış olanlar, bu koşullarda temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyorlar. Bu durum, ekonomik adaletsizliğin derinliğini gösteriyor ve toplumsal bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Restaurant fiyatlarındaki yükseklik, toplum içinde bölünmelere neden oluyor. Bir kesim, restaurantları boykot etmeyi savunurken, diğer kesim ise bu fikri saçma buluyor. Peki, bu tartışmanın temeli nedir? Restaurantlar mı pahalı, yoksa biz mi fakiriz? İşte bu soru, aslında ekonomik adaletsizliğin derinliğini ve toplumun ekonomik gerçekliğiyle başa çıkma şeklini sorgulatıyor.
Restaurant fiyatlarının yüksekliği, sadece restaurant sahiplerinin kararlarından değil, aynı zamanda genel ekonomik koşullardan da kaynaklanıyor. Gıda enflasyonu ve diğer ekonomik faktörler, işletmelerin maliyetlerini artırıyor ve bu da fiyatlara yansıyor. Ancak, bu durum, toplumun geniş kesimlerini olumsuz etkiliyor ve ekonomik adaletsizliğin bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.
Restaurantları boykot etmek, vatandaşların sesini duyurmak ve fiyatların düşmesini sağlamak için bir yöntem olarak görülebilir. Ben boykot yerine fiyatlarını pahalı bulduğumuz restaurant ve cafelere gitmeme taraftarıyım. Fakat bu durumu genel bir boykot gibi değil kişisel tercihe bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Fiyatları gerçekten pahalı buluyorsak o mekana Google’da veya çeşitli puanlama uygulamalarında objektif yorumlar yaparak bizim gibi düşünen insanların oradan alışverişlerini etkileyebiliriz. Müşteri sayısında ki düşüşün gerçek anlamda fiyatdan kaynaklandığını düşünen işletme sahibi bu duruma kayıtsız kalmayacaktır. Şahsen pahalı olduğunu düşündüğüm mekanlar için sessiz boykot olarak oraya bir daha gitmemeyi tercih ediyorum.
Asıl çözüm alım gücünü arttırıp, gelir adaletsizliğinin önüne geçmektir. Burada asıl iş bizleri yönetenlere düşmektedir. Yazımı okuyan her yöneticinin elini vicdanına koyup ülkemiz için vereceği kararlarını bu doğrultuda vermesini ümit ediyorum. Verdiğiniz her karar bu ülke insanını doğrudan etkilemektedir.
Patron bizleriz, istediğimiz yerden alışveriş yapar , istediğimiz yerden yer içeriz.
Serkan Çürük
Enflasyon bir canavar mıdır?
Enflasyon, tüketici fiyatlarının genel düzeyindeki sürekli artışı ifade eder. Bu süreç içerisinde, paranın satın alma gücü azalır. Aynı parayla daha az mal ve hizmet alabilirsiniz. Bu durumu bir canavar olarak nitelendirebiliriz, çünkü enflasyon kontrolsüz bir şekilde büyüdüğünde, ekonomik ve sosyal hayatta ciddi tahribatlara yol açabilir.
- Ekonomik Belirsizlik: Yüksek enflasyon oranları, ekonomik belirsizliği artırır. Yatırımcılar ve işletmeler, gelecek hakkında karar verirken güvensiz hissedebilirler. Bu, ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilir.
- Adil Olmayan Gelir Dağılımı: Enflasyon, genellikle düşük ve sabit gelirli kişileri daha fazla etkiler. Gelirleri sabit olanlar, enflasyonun arttığı dönemlerde daha az satın alma gücüne sahip olurken, yatırımları ve mülkiyetleri sayesinde enflasyondan korunabilen daha zengin bireyler, bu durumdan daha az etkilenebilirler.
- Tasarrufların Değer Kaybı: Yüksek enflasyon dönemlerinde, tasarrufların reel değeri hızla azalabilir. Bu, özellikle emeklilik gibi uzun vadeli hedefler için tasarruf yapan bireyler için ciddi bir sorun olabilir.
Ancak, enflasyonun tamamen kötü olduğunu söylemek yanıltıcı olabilir. Düşük ve istikrarlı bir enflasyon seviyesi, ekonomik büyümeyi teşvik edebilir ve işsizliği azaltabilir. Ayrıca, enflasyonun belirli bir seviyede olması, deflasyon (fiyatların genel düzeyindeki sürekli düşüş) gibi daha zararlı ekonomik durumları önleyebilir.
Sonuç olarak, kontrolsüz yüksek enflasyon, ekonomik ve sosyal hayatta bir ‘canavar’ haline gelebilir. Ancak, düşük ve istikrarlı bir enflasyon seviyesi, sağlıklı bir ekonomi için gereklidir. Bu nedenle, enflasyonu bir canavar olarak değil, yönetilmesi gereken bir durum olarak görmek daha doğru olabilir. Ekonomi politikaları ve merkez bankaları, enflasyonu istikrarlı bir seviyede tutmak için çeşitli araçlara sahiptir. Bu, ekonomik büyümeyi desteklerken, enflasyonun potansiyel olumsuz etkilerini minimize etmeye yardımcı olabilir.
Enflasyonun kontrol altında tutulmasının, istikrarlı bir ekonomik büyüme ve adil bir gelir dağılımını teşvik etmek açısından kritik öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle, bireyler ve işletmeler için finansal planlama ve yatırım kararlarında enflasyonu dikkate almak önemlidir. Bu, enflasyonun olası etkilerini hafifletebilir ve finansal hedeflere ulaşmayı kolaylaştırabilir. Canavarla başa çıkmak için, enflasyonun ne olduğunu, nasıl işlediğini ve onunla nasıl başa çıkılacağını anlamak önemlidir.
Enflasyonist ortamda ne yapmalı?
Ekonomik belirsizlikler, global pazar hareketleri ve iç politikalardaki değişimler enflasyonist ortamını etkileyen faktörler arasında. İşte bu enflasyonist ortamda bireyler, işletmeler ve yatırımcılar için bazı stratejiler:
- Tasarruf ve Harcamaları Yönetme: Yüksek enflasyonist ortamlarda, paranın satın alma gücü azaldığından, harcamalarınızı gözden geçirerek gereksiz harcamaları azaltmak önemlidir. Ayrıca, gıda ve benzin gibi temel ihtiyaçlarınızın fiyatlarının artabileceğini göz önünde bulundurarak, birikim yapmayı düşünmelisiniz.
- Döviz ve Altın Yatırımı: Türk Lirası’nın değer kaybettiği dönemlerde, döviz ve altın genellikle güvenli liman olarak görülür. Bu varlıklara yatırım yapmak, enflasyonist baskılara karşı korunma sağlayabilir. (Yatırım tavsiyesi değildir.)
- Yüksek Enflasyonlu Dönemlerde Yatırım Araçlarını Değerlendirme:* Enflasyon riskine karşı korunma sağlamak için, enflasyonla korunan bonolar veya yüksek faizli mevduat hesapları gibi finansal araçlara yatırım yapmayı düşünebilirsiniz.
- Ek Gelir Kaynakları Araştırma: Enflasyonist ortamlar, mevcut gelirinizin yetmediği durumlarda ek gelir kaynakları yaratmanın önemini vurgular. Ek işler, serbest çalışma veya kendi işinizi kurma gibi fırsatları değerlendirebilirsiniz.
- Uzun Vadeli Planlama: Enflasyonun etkilerini azaltmanın bir diğer yolu ise uzun vadeli finansal planlama yapmaktır. Bu, gelecekteki belirsizliklerle başa çıkmak için önemli bir strateji olabilir.
Sonuç olarak, enflasyonist ortamda başarılı olmak, finansal durumunuzu düzgün bir şekilde yönetmek ve enflasyon riskini en aza indirecek stratejiler geliştirmekle ilgilidir. Bu dönemlerde mali danışmanlık almak da faydalı olabilir, çünkü her bireyin veya işletmenin durumu ve ihtiyaçları farklıdır.