Sosyal Medya Hesaplarımız

Ercüment Tunçalp

Üretici ve tüketici birlikte kazanmalı

Ercüment Tunçalp
Abone Ol:

Elbette tarım ve hayvancılık sektöründeki üreticiden bahsediyorum.

Üretici ile tüketicinin birlikte kaybettiklerine dair en canlı örnek Dünya gazetesinden Ali Ekber Yıldırım’ın köşesinden geldi. “Dünyada çiğ süt fiyatının en ucuz olduğu iki ülkeden biri olan Türkiye, işlendikten sonra da dünyanın en pahalı tereyağının satıldığı ülkedir. Hem de birçok ülkenin iki katından daha fazla fiyata…”

Bizim yarı fiyatımıza tereyağ satan batı Avrupa ülkelerine göre işçilik maliyetinde de hayli düşük kaldığımızı ilave etmekte fayda var.

Meyve sebze fiyatlarının yüksekliğini; tarım alanlarının azalmasına, planlı üretime geçilememesine, girdilerin yüksek maliyetine, çiftçinin gerektiği kadar desteklenmemesine bağlayınca, hükümet dışında kalan sektörün bütün paydaşları sorumluluktan kurtuluyorlar öyle değil mi?

Ne yazık ki evet!

Ancak buna rağmen herkes birbirini suçluyor ve bu sayede de top ortada kalıyor.

Halbuki her kesim kendi özeleştirisini yapsa, hatalarını düzeltmeye çalışsa ve bu arada hükümete de önerilerini yöneltse mesele daha kolay hallolacak. Maalesef böyle olmuyor.

Geçen hafta değerli ekonomi yazarı Meliha Okur’un televizyon programını dikkatle izledim. Sebebi de bu programlara çok ciddi ön hazırlık yaptığına yakından şahit olduğum için ilgimi çekmesiydi.

Programa Türkiye Halciler Federasyonu Başkanı Yüksel Tavşan, İstanbul Pazarcılar Esnaf Oda Başkanı Mesut Şengün ve Türkiye Perakendeciler Federasyonu Başkanı Mustafa Altunbilek katılıyordu.

İlk açıklama Sayın Altunbilek’ten geldi. “Bütün üyelerimiz alımlarını halden yapıyorlar ve buna göre de fiyatlandırma işlemi gerçekleşiyor. Fatura ve belgelerimiz ile etiket bilgilerimiz her an denetime hazırdır” dedi.

Sayın Tavşan, “Halde fiyatlar kendi olağan akışında oluşur, taze sebze meyve gününde satılır. Yani bekletip para kazanmak söz konusu değildir” dedi.

Buraya kadar normal olmayan bir şey yoktu.

Ancak Sayın Okur rakamla konuşulmasını istediği için can alıcı soruyu sordu:

“Ben kayıt dışılığı arıyorum, bu oran nedir?”

Sayın Tavşan’dan gelen cevap ürkütücüydü; “En az yüzde 50” dedi.

Moderatör, “Peki bu kayıtdışılık nerede oluşuyor?” diye sorunca, bu sefer cevap sayın Şengün’den geldi;” Gross Marketlerin deposuna bakmak lazım. Çünkü onlar halden almıyorlar, bizim ise bütün alımlarımız kayıtlıdır” dedi.

Bahsettiği kesimin büyük perakendeciler olduğu açıktı.

Eğer başkanın dili sürçmedi ise, yanıldığı belliydi. Hal dışı alım, kayıt dışı sayılamaz. O alımların da sözleşmesi, faturası, müstahsil makbuzu olduğu gibi satışlarının tamamı da belgelidir. Hem de market kartları sebebiyle müşteri çoğunluğunun isim isim hangi çeşitten ne miktarda aldığı bile takiplerindedir.

Yani denetim yapacak yetkililer en hızlı sonuca bu şirketlerde ulaşırlar.

Ancak programdaki en can alıcı konu ulusal market zincirlerinin temsilcisi olmaması sebebiyle boşlukta kaldı.

Eğer halde fiyatlar kendi olağan akışında oluşuyorsa, 100 birimden 50 birimin dışarda kaldığı bir borsada gerçek fiyat oluşumu sağlanabilir mi?

Dolayısıyla, “Hal içinde arz kısıtlı, talep sınırsız; böyle pazar olur mu?” demelerini beklerdim. Söylediklerinden talebin de sınırlı olduğu anlaşılıyordu.

Oysa bahse konu olan büyük şirketlerin temsilcileri alıcı sıfatıyla her gün hal içinde bulunurlar. Hiç alım yapmamaları da söz konusu değildir. Eksik kalan ihtiyaçlarını da, uygun fiyatlı alternatifleri de buradan temin ederler.

Üretim bölgelerindeki bütün hallerden (Antalya, Mersin, Kumluca gibi) alım yaptıkları gibi büyükşehir hallerinden de (Bayrampaşa, Kadıköy, Ankara, Samsun gibi) sürekli alım yaparlar.

Şimdi ben soruyorum; hale eksik mal girmesinden ve bunun doğal sonucu olarak yüksek fiyat oluşmasından acaba kimler yarar sağlarlar?

Hürriyet Gazetesi’nin 21 Şubat 2019 tarihli haberinde; “Ticaret Bakanlığı ekiplerinin Bayrampaşa ve Kadıköy hallerinde yaptıkları denetimler sonucu 88 firmanın fahiş fiyat uyguladığı 244 işlem tespit edildiği, yüzde 100 ile yüzde 800 arasında kâr koyulan işlemler için 2 milyon TL ceza kesileceği” ifade ediliyor. “1 liraya alınan salatalığın 9 liraya, 50 kuruşa alınan patatesin 4 liraya, 4 liraya alınan sarımsağın 25 liraya, 86 kuruşluk biberin 5.5 liraya, 80 kuruşluk armutun 5 liraya satıldığı” belirtiliyor.

Yetkili meslek gruplarından öncelikle bu konuda bir açıklama beklerdim.

Yani 9 liraya satılan salatalık için üreticisine 1 lira mı ödenmiştir?

Evet, ‘arada masraflar olduğunu’ kabul etsekte, herhalde bu kadar da değildir!

Geçmiş haftalarda yayımlanan, “Yeni hal yasası üzerine” başlıklı yazımda, tasarı üzerindeki düşüncelerimi aktarmıştım.

Özetlemem gerekirse;

  • Hal sayısının 174’den 30’a indirilme sebebini anlayamadım. Taze ürünlerin her gün il dışından tedariğinin yapılması her türlü verimlilik kaybıdır.

Her sabah (hatta gece yarısı) 51 ilin perakendecisi seyahat halinde mi olacaktır?

  • Komisyoncu yerine kâr hedefi ile çalışacak tüccarın gelmesi rant kapısını açar, ürün fiyatlarını artırır. Gerçi yukardaki gazete haberi, mevcut sistemin de tüccarlaştığını gösteriyor ama denetlenmesi çok kolaydır. Yani adının komisyoncu veya tüccar olması neticeyi değiştirmez. Bunun yerine, üretici vekili olarak kooperatif ve üretici birliklerinin monte edilmesi şarttır.
  • Önümüzde fındık örneği vardır. Dünyanın en büyük paya sahip üreticisi olmamıza rağmen, yabancı sermaye ürünümüze fiyat belirliyor. Aynı şey, ithal yetkisi de bulunan ve komisyoncu yerine geçecek olan tüccarın, sözleşmeli üretim yaptırması ile de gerçekleşebilir. Peki zaten şikayetçi olduğumuz konu üreticinin yok pahasına kapatılan ürünü değil mi?

Aynı ürünü tüketicinin ancak 5-6 katı fiyata yemesi değil mi?

Tarımsal ürün ithalatına karşı değil miyiz?

Niyetim fazla soru sormak değildir, bu soruların cevabını yasa tasarısında göremediğimi belirtmek içindir.

Tüccar nerede ucuza bulursa oradan alır. Nerede fazla fiyat bulursa oraya satar. Kârını da kimseyle paylaşmaz. Dolayısıyla üreticinin vekili olması mümkün değildir. Burada üreticinin istismarını engelleyecek, tüketicinin de tarımsal ürüne uygun fiyatla ulaşmasını sağlayacak bir iyileşme göremediğimi söylemek zorundayım.

  • Dünyada tarımsal ürün dağıtım kanalı en kalabalık ülkelerinden biriyiz. Sorun sadece komisyoncu yerine geçecek tüccar da değildir. Meyve sebze paketleyicileri de, perakendeciye hizmet veren manav tezgahlarındaki işletici firmalar da sistemin içinde bulunan diğer tüccarlardır.

Dolayısıyla, halleri sadeleştirmek yerine, dağıtım kanalını sadeleştirmek daha isabetli olacaktır.

Devamını Oku
Yorum Yapın

Yorumunuz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advertisement

Ercüment Tunçalp

Sıkı para politikası üzerine…

Ercüment Tunçalp

Ülkemizde sıkı para politikasını nasıl işleteceğini iyi bilen bir MB yönetimi vardır. Ancak önemli olan, herhangi bir etki altında kalmadan bu politikanın ne kadarını piyasalara yansıtabildikleridir.

Elbette bağımsızlığı olan bir merkez bankası, temel amacı olan fiyat istikrarını sağlamak üzere elinde bulundurduğu politika araçlarını serbestçe seçip uygun bulduğu dozda kullanmak durumundadır.

Sıkı veya daraltıcı para politikası, bugün olduğu gibi öncelikle yüksek enflasyon dönemlerinde kullanılır. Bu strateji para arzının azaltılması ve faiz oranlarının yükseltilmesi yoluyla enflasyonu kontrol altına almayı hedefler.

  • Bu sayede yerel para biriminin enflasyondan korunması ve toplam talebin azaltılarak tasarrufun daha cazip hale getirilmesi sağlanır.
  • Yükselen faiz oranları, borçlanmanın cazibesini ise azaltır. Zira bu durum bireysel kredi ve kredi kart oranlarını olumsuz etkileyerek, artan maliyetle sadece tüketimi değil yatırımları da frenler.
  • Bankalara daha fazla rezerv tutma zorunluluğu getirerek kredi verme kapasitelerini sınırlar.
  • Döviz satışı yapılarak kurun dizginlenmesi sağlanır.

Sıkı para politikasını zora sokacak tarafları da iyi görmek gerekir.

Enflasyonda kalıcı bir düşüş izlenmeden, faizin düşürülmesi ve para basma tercihi sıkı para politikasını etkisizleştirir. Böyle bir tercih yabancı sermaye girişini azaltır, içerde olan da parasını alır götürür. Vadesi gelen borçlar ödenemediği gibi bütçe açığını azaltmak da kolay olmaz.

Daha olumsuz tarafı da merkez bankasının para politikası sıkıyken, hükümetin maliye politikasının gevşek olmasıdır. Buradan da hayırlı bir sonuç çıkmayacağı ortadadır.

Şimdi bunu gözümüzde canlandıralım. Her iki politika da sıkı ise toplam talep daha düşük, faiz ürünleri daha yüksek olacak hem özel hem de kamu sektörleri daralacaktır. Eğer maliye politikası gevşek, para politikası sıkı ise; artan kamu harcamaları veya vergi indirimleri toplam talebin artmasına yol açacaktır. Uzun dönemli mali genişlemenin enflasyona neden olduğu ve dolayısıyla kamu harcamaları ile enflasyon arasında pozitif ve uzun dönemli bir ilişki olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Bunu göre göre bir türlü istenen tasarrufun sağlanamaması ise işin en şaşırtıcı tarafıdır.

Sonuç olarak; eğer düşük enflasyon, düşük işsizlik ve fiyatlarda istikrar ile biraz da ekonomik büyüme isteniyorsa para ve maliye politikaları birlikte ve uyumlu kullanılmalıdır. Fiyat istikrarsızlığı özellikle ülkemiz için en önemli makroekonomik sorunlardan biridir. Yaptığımız araştırmalarda dünya ile döviz bazında fiyatlarda ayrıştığımız gibi (pahalıyız), İstanbul içindeki değişik satış noktalarında bile aynı ürün fiyatlarının yüzde 40-50 arasında dalgalandığını izlemekteyiz. Peki bu durumda hangi nedenlere dayanarak piyasanın istikrara kavuştuğunu söyleyebiliriz?

Yanlış zamanda değiştirilecek politikaların maliyeti büyük olur. Bunun için öncelikle faiz indiriminde zamanlamanın ve indirim oranının iyi ayarlanması gerekir. Örneğin Haziran aylık resmi enflasyonu %1,37, Temmuz aylık enflasyonu %2.06, Ağustos aylık enflasyonu %2,04 iken, politika faizinde 250 baz puan gibi yüksek indirim yapmak ve bu doğrultuda kararların devam edeceğine işaret etmek isabetli bir tercih sayılabilir mi?

“Aylık değil, yıllık oranlara bakalım” dendiğini duyar gibiyim. Hay hay!

Temmuz ayı yıllık TÜFE %33,52, Ağustos ayı yıllık TÜFE %32,95.

Bu mu enflasyonda düşüş?

Dolayısıyla ne faiz lobisinin yüksek faiz talebi ne de reel sektörün düşük faiz talebi alınacak kararlara yön vermemelidir. Hakem durumunda olanların (MB ve hükümet) ekonominin gerçeklerine göre politika uygulamaları esas olmalıdır.

Tersi durumda; yani enflasyon düşmeden faiz indirimi bankaların mevduat toplamadaki zorluklarını artıracaktır.

Bazı iş çevrelerinin 250 baz puan indirimi yeterli görmeyip daha fazla indirim istemeleri beklenmeyen bir şey değildir!

Zira yüksek enflasyon ek kâr yaratması yanında, sert faiz indirimi ile birlikte masaya gelmesi de çift kaymaklı kadayıf gibidir…

Ancak faiz ne kadar düşerse düşsün, krediye ulaşmak zorlaşacaktır. Yukarıda da belirttiğim gibi bankaların isteksiz davranacak olmasının nedeni kaynak yaratma güçlüğüdür.

Oysa, özel sektör temsilcilerinin önceliği “siyasi kavganın bitirilmesi” talebi olmalıydı. Zira bir kesimin değil bütün bir ülkenin hayrına olabilecek ekonomik istikrar adına en önemli ihtiyaç bu şekilde seslendirilmiş olurdu.

Faiz elbette iyi bir şey değildir ama zorunlu ilaçtır. Dozunu ayarlayamazsanız şifa bulamazsınız. Yoksa faizin düşmesini kim istemez?

Ayrıca gözden kaçan bir başka sorun da üretimdeki artışın tüketimdeki artışın çok gerisinde kalmış olmasıdır. Üstelik her iki gösterge arsındaki fark gün geçtikçe artmaya devam ediyor.

Bu şekilde resmi enflasyondaki sembolik düşüş ile sert faiz indirimi aynı anda gerçekleşiyorsa; MB kuru frenlemek için daha fazla döviz satmak zorundadır. Ancak sıcak para kaçarsa kurları tutmak mümkün olmaz.

Ayrıca son zamanlarda fiyatlar dövizden daha hızlı arttığı gibi, TL’de ülkedeki mal ve hizmetlere karşı eriyor. Kaldı ki ihracatçılar da rekabet gücünü artırmak için kur artışı istiyorlar. Yani “kırk katır mı, kırk satır mı?” durumu…

Devamını Oku

Ercüment Tunçalp

İki ülkede iki alışveriş (22)

Ercüment Tunçalp

Geçen yıl (15 ay önce) Macaristan ile bir fiyat kıyaslaması yapmıştık. O günden bugüne kadar nelerin değiştiğini görmek isteyince, yine değerli arkadaşım Mustafa Kalkandelen’den yeni bir araştırma için yardım istedim. Hiç düşünmeden kabul etti; eski ve yeni alışverişe ait birebir aynı olan ürünlerin fiyatlarını tekrar Budapeşte Aldi şubelerinden bizlere aktardı. Kendisine teşekkürlerimi sunuyorum.

Türkiye fiyatlarını da Carrefour’dan alarak ilişikteki listeyi hazırladım. İlk 2 sütunda Macaristan’ın 2024 ve 2025 fiyatlarını forint cinsinden, 3. ve 4. sütunlarda da Türkiye fiyatlarını TL cinsinden listeye yansıttım. En alt satırda da bütün fiyatların toplamını (dört ayrı sütunun) euro cinsinden sonlandırdım.

  • Fiyatlar 5 Eylül 2025 tarihinde alınmış olup, güncel kur bilgileri;

1 Euro= 392,61 Forint, 1 TL= 8,15 Forint, 1 Euro= 48,17 TL şeklindeydi.

11 Haziran 2024 tarihindeki kur bilgileri ise;

1 Euro= 386 Forint, 1 TL= 11,34 Forint, 1 Euro= 36 TL şeklindeydi.

Görüldüğü gibi TL, forint karşısında %28, euro karşısında %34 değer kaybederken,  Macar Forinti’nin euro karşısındaki kaybı sadece % 1,7 olmuştur.

  • Listede 33 ürün bulunmaktadır. Macaristan’da 11 ürün fiyatında düşüş olup, 5 üründe fiyat değişmemiştir. Yani bu ülkede ürünlerin yarısında fiyat artışı görülmemiştir.
  • Türkiye’de tek üründe (zeytin yağı) fiyat düşüşü olup, fiyatı aynı kalan ürün yoktur. İşin kötüsü; çiçek balında, fıstık ezmesinde (Züber), filtre kahve ve avokado fiyatlarında % 100’den fazla artış vardır. Ayçiçek yağında ve Nutella’da %100’e yakın, margarinde, peynirde ve pirinçte %90’a yakın fiyat artışları görülmüştür.
  • Son yıllarda dünyada gıda fiyatları düşerken, bizdeki fiyat artışlarının bütün haşmeti ile devam ettiğini de canlı örneklerle listede görmek mümkündür.
  • Somon balığı fiyatı o ülkede %33 düşerken, bizde %33 artmıştır. Süt fiyatı o ülkede %8,5 düşerken, bizde %23 artmıştır. Makarna fiyatı o ülkede %8,5 düşerken, bizde %27 artmıştır. Ananas fiyatı o ülkede %17 düşerken, bizde %50 artmıştır. Avokado fiyatı o ülkede %21 düşerken, bizde %118 artmıştır. Çiçek balı fiyatı o ülkede %10 düşerken, bizde %107 artmıştır. Ketçap fiyatı o ülkede %31,5 düşerken, bizde %54 artmıştır. Margarin fiyatı o ülkede %28,5 düşerken, bizde %89 artmıştır. Pilavlık bulgur fiyatı o ülkede %11 düşerken, bizde %32 artmıştır. Nutella fiyatı o ülkede %10 düşerken, ülkemizde %90 artmıştır. Macaristan’da fiyatı değişmeyen ürünlerin ise ülkemizdeki fiyat artış oranları; yumurta %54, pirinç %82, muz %57, su %32 şeklindedir.
  • Macaristan fiyatları toplamı 15 ayda forint bazında yüzde 3, euro bazında yüzde 4 artmıştır.
  • Türkiye fiyatları toplamı 15 ayda TL bazında yüzde 49, euro bazında yüzde 8 artmıştır.
  • Türkiye fiyatları Macaristan fiyatlarına göre; 2024 yılında %28 pahalı iken, 2025 yılında %33 daha pahalı hale gelmiştir. Yani zaman ilerledikçe iki ülke arasındaki farkın açıldığını izliyoruz.
  • Buradan çıkan ilk sonuç, Macaristan’ın başarılı enflasyon mücadelesi yanında, bizdeki mücadelenin ne kadar etkisiz kaldığını göstermesidir.
  • Türkiye’de net asgari ücret 2024 yılında 486 euro (17.002 TL) iken, bu yıl 459 Euro’ya (22.104 TL) düşmüştür. Yani %5.5 eksilmiştir.
  • Macaristan’da net asgari ücret (az sayıda çalışana uygulanan) 2024 yılında 675 Euro iken, 2025 yılında 727 Euro’ya çıkmıştır. Yani %8 artmıştır.

Bu ne demektir?

Macaristan tüketicisinin bize göre Euro bazında geliri daha fazla iken, harcaması da bizden daha azdır. Dolayısıyla satın alma gücü bizden fazla demektir.

Peki her iki ülke çalışanı reel gelir açısından ne durumdadır?

Macaristan’da euro bazında (AB ülkesi olduğu için) nominal ücret %8 artarken, fiyatlar genel seviyesindeki artış %4’te kaldığı için bu ülke vatandaşı reel gelirini artırmıştır. Bizde ise nominal ücretin (TL) %30 artmasına karşılık, fiyatlar genel seviyesi %49 gibi daha fazla arttığı için reel ücret ve satın alma gücü azalmış demektir.

Bir başka örnek; 1 litre süt 40 TL iken, 60.000 TL maaşla 1.500 litre süt alma gücünüz vardır. Süte gelen zam sonrasında raf fiyatı 60 TL, maaşa gelen zam sonrasında da yeni ücretiniz 75.000 TL olduysa, alabileceğiniz süt miktarı 1.250 litreye düşer. Ve reel geliriniz azalmış, satın alma gücünüz düşmüş olur.

Sonuç olarak; çok önem verdiğim bencmarking (kıyaslama) alışkanlığım beni bu tip araştırmalara yöneltmektedir. ‘İki ülkede iki alışveriş’ yazı dizisine de bu amaçla başladım. Bizim görevimiz, daha çok zayıf yönleri ortaya çıkartmak ve bu çalışmaları teşvik etmektir. Bencmarking uygulamalarını başlatmak ise özel ve kamu kurumlarının yöneticilerine ait bir görevdir.

Bu uygulamalar daha çok işletmeler düzeyinde bir yönetim aracı olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde bu konuda başarılı olmuş oldukça fazla şirket bulunmaktadır. Ancak bu çalışmalar sadece şirketler arasındaki uygulamalardan ibaret değildir. Bireysel performans veya ülkeler arasındaki iş birliği de kapsam dahilindedir. Ülkeler arasındaki çalışmaların en iyi örneği Avrupa Birliği içinde görülmektedir.

Kamu hizmetleri konu olunca verimliliği artırmak ilk amaç olmalıdır. Dolayısıyla benchmarking, politika araçlarının ülkeler arasındaki transferini içerir. Örneğin Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar tarafından Afrika ülkelerinde idari reformları teşvik için de kullanılır.

Dolayısıyla bu bakımdan bilhassa gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülke uygulamalarını iyi izleyerek onlarla karşılıklı iş birliklerini zorlamalıdırlar.

Macaristan bu konuda en uygun partner olabilir. Nitekim 2023 yılında Türkiye-Macaristan arasında ‘Stratejik Ortaklık Anlaşması’ imzalanmıştır. Bunun kağıt üzerinde kalmaması, canlı tutulması ve geliştirilmesi isabetli olur.

Devamını Oku

Ercüment Tunçalp

1000 TL’lik banknot için erken mi?

Ercüment Tunçalp

Dört ay önce “500 TL’lik banknot için çok geç” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Düşüyor denen enflasyon küçük değişikliklerle aynı şekilde varlığını sürdürdüğü için 1.000 TL’lik banknotun alım gücünü de oldukça düşürmüştür. Elbette enflasyon konusunda iyimser düşünceler vardır ama elimizdeki veriler iyileşmeyi desteklemiyor. Zira Mayıs ayında yüzde 1.53, Haziran ayında yüzde 1.37 çıkan aylık TÜFE, Temmuz ayında yüzde 2.06, Ağustos ayında yüzde 2.04 seviyelerini bulmuştur. Dünya üzerinde bizim aylık enflasyonumuzu, yıllık olarak bile yaşamayan birçok ülke vardır.

İşte bazı ülkelerin en taze yıllık enflasyon oranları: Almanya (% 2), Fransa (% 0.9), Kanada (%1.9), İtalya (%1.7), Belçika (%1.9), İsviçre (%0.2), Finlandiya (%0.2), Çin (%0.4), Tayland (%0.8), Ürdün (%1.7).

Tekrar ediyorum; bu 10 ülkenin enflasyon oranları aylık değil yıllıktır.

İşte gelinen bu noktada tedavüldeki en büyük banknotumuz (200 TL) 5 doları karşılayamaz haldedir. Oysa 1 Ocak 2009’da 200 TL piyasaya ilk çıktığında dolar 1,53 TL idi. Yani o zamanki en büyük banknotun karşılığı 130 dolardı. 1.000 TL bugün tedavüle çıksa bile 25 dolar karşılığı değildir. Yani bu banknot basılana kadar satın alma gücünün daha da yetersiz kalacağı açıktır.

5.000 TL’lik banknotun bile bu günden tasarlanması gerekir. Zira güncel değeri 121 dolar olmasına rağmen, analistlerin 2026 yıl sonu için 51.40’lık kur tahminlerine göre ancak 97 dolara denk gelecektir.

Tahminlerin sık sık değişmesinin de nedenleri vardır…

Son siyasi krizin getirdiği rezervlerdeki erime MB’nin elini zayıflatıyor. Uzun süre yatay seyreden kurların hareketlenmesi de enflasyona olumsuz katkı sağlıyor. Özellikle gıda fiyatlarındaki kronik sorunlar olan; yüksek enflasyonun imkan sağladığı fırsatçılık başta olmak üzere, lojistik maliyetler, ithalat bağımlılığı, tarımsal üretimde verimsizlik gibi nedenler en azından bu kategoride ümitli olmamızı engelliyor. Kaldı ki, 2025 yılı 2. çeyrekte Türkiye ekonomisi geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4.8 büyürken, tarım sektörü aynı dönemde zirai don olayları nedeniyle yüzde 3.5 daralmıştır. Bunun en belirgin sonucu ileride enflasyonist etki yaratacak olmasıdır. Yani gıda fiyatlarındaki anormal artışları mevcut politikalarla kontrol altına almanın zorluğu da ortadadır. Bu haliyle de yüksek enflasyonun, temel ihtiyaç mallarında euro ve dolar bazında bizi en yüksek fiyatlara sahip ülke konumuna getirdiğini  “İki ülkede iki alışveriş” yazı dizimizle sürekli aktarıyoruz.

Bu açıdan bakınca da görüyoruz ki; artık 1 kilogramına 1.000 TL’nin yetmediği ürünlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu ürünlerin listesini kategori bazında yazının sonuna ekliyorum. Fiyatların tamamı kg veya litre olarak ifade edilen birim fiyatlardır. Ve elbette 1 kg dışında kalan ambalaj fiyatları kg veya litreye çevrilmiştir.

Sonuç olarak; sakın bütün listenin aşağıdakilerle sınırlı olduğu anlaşılmasın. Birbirinin benzeri olan ürünleri ayrı ayrı belirtmek anlamlı olmadığından elemem gerekti. Aşağıdaki listede 135 adet ürün bulunmaktadır. Her kategorideki ürün sayısını en az 10 ile çarpmak gerekir. Zira değişik marka, değişik çeşit ve değişik gramajlı ambalajlar dikkate alındığında 1000 sayısının aşıldığını söylemek mümkündür. Detaya inmeseydim ben bile bu kadarını tahmin edemezdim. Düşünebiliyor musunuz; bir kilo ürün alıyorsunuz, 1.000 TL yetmediği için üzerini tamamlıyorsunuz. Dört adet 1.000 TL verdiğiniz durumda bile listede 1 kilogramına sahip olamayacağınız ürünler vardır. Neticede beyaz eşya almıyorsunuz, 1 kg gıda için bu parayı ödemek zorundasınız.

Fiyatlar sadece ulusal zincir marketlerden alınmıştır. Birçok ürün indirimli fiyatına rağmen 1.000 TL’nin üzerinde kalmıştır.

Lüks şarküteri, lüks manav, lüks kasap ve lüks kuruyemişçiden alınmış tek fiyat yoktur. Eğer öyle olsaydı hem fiyatlar daha da artar hem de liste genişlerdi.

Konumuz 1.000 TL’yi aşan ürünler olmasına rağmen, görüleceği gibi 2.0003.000 ve hatta 4.000 TL’yi aşan ürünler de vardır. Dolayısıyla satın alma gücü her şeydir. Reel gelir azalırken sadece cüzdanın şişkin kalması ise yanıltıcıdır.


İşte 1000 TL’nin yetmediği o ürün çeşitleri ve fiyatları:

  • Et ve et ürünleri: Kuzu sotelik et 1.130 TL, kuzu külbastı 1.180 TL, dana antrikot 1.400 TL, dana bonfile 1.800 TL, dana pirzola 1.080 TL, kasap sucuk 1.017 TL, dana kavurma 1.459 TL, antrikot pastırma 1.800 TL, fıstıklı salam 1.443 TL, parmak sucuk 1.549 TL, kangal sucuk 1.483 TL, blok kavurma 2.190 TL, organik dana sosis 1.732 TL, dana Frankfurter sosis 1.179 TL, çemeni sıyrılmış pastırma 3.269 TL, dana jambon 1.489 TL, macar salam 1.190 TL, hindi göğüs füme 1.590 TL, karabiberli rozbif 3.250 TL, kurutulmuş füme et 2.999 TL, antrikot füme et 3.350 TL, rozbif biberli füme et 2.509 TL, füme dana kaburga dilimli 2.985 TL, dana kontrafile füme 3.100 TL, dana kuru et 4.290 TL, isli kuru et 4.290 TL, uzun sosis 1.153 TL, dana sosis 1.490 TL, kokteyl sosis 1.162 TL.
  • Deniz ürünleri: Levrek 1.247 TL, midye 1.245 TL, deniz ürünleri salatası 1.445 TL, Karadeniz somon füme 1.690 TL, somon dilim 1.072 TL, kalamar 1.100 TL, palamut lakerda 1.150 TL.
  • Kuru yemiş ve kuru meyveler: Badem 1.209 TL, kabuklu Antep fıstık 1.071 TL, toz Antep fıstık 2.799 TL, karışık kuruyemiş 1.321 TL, kaju kavrulmuş 1.382 TL, fındık içi 1.110 TL, kuru kayısı 1.071 TL, gün kurusu kayısı 1.500 TL, mango kurusu 1.200 TL, dut kurusu 1.120 TL, ejder meyvesi kurusu 3.000 TL, gül kurusu 1.285 TL, organik domates kurusu 1.299 TL.
  • Süt ürünleri (peynir, tereyağı): Eski kaşar peynir 1.050 TL, yarım yağlı parmesan peynir 1.045 TL, peynir tabağı 1.320 TL, cheddar peynir 1.897 TL, keçi peyniri 1.285 TL, gouda peynir 1.370 TL, Kars gravyeri 1.099 TL, yayık tereyağı 1.200 TL, keçi tereyağı 1.057 TL.
  • Mezeler: Arnavut ciğeri 1.567 TL, kadınbudu köfte 1.370 TL, portakallı enginar türlüsü 1.479 TL, çerkez tavuğu 1.025 TL, içli köfte 1.115 TL, cevizli ıspanak kroket 1.185 TL.
  • Çay ve kahveler: Bardak poşet çay 1.200 TL, Seylan çay 1.318 TL, demlik poşet çay 1.395 TL, yeşil çay 1.825 TL, ıhlamur 4.280 TL, klasik kahve 1.148 TL, gold kahve 2.599 TL, Starbucks Türk kahve 1.599 TL, kafeinsiz Türk kahve 1.399 TL, çekirdek kahve espresso 1.399 TL, öğütülmüş kahve 2.725 TL, filtre kahve 1.960 TL.
  • Ballar: yayla çiçek balı 1.050 TL, Şemdinli balı 1.202 TL, lavanta balı 1.630 TL, Yüksekova balı 1.202 TL, Kayseri balı 1.202 TL, kekik balı 1.500 TL, kestane balı 1.540 TL, karakovan balı 1.530 TL.
  • Reçeller: Organik kayısı reçeli 1.036 TL, çilek marmelatı 1.307 TL, şeker ilavesiz incir marmelatı 1.259 TL, kakaolu fındık kreması 1.110 TL, Dalfour böğürtlen reçeli 1.268 TL, Dalfour şeftali reçeli 1.091 TL.
  • Çikolatalar: Ferrero çikolata 1.375 TL, Raffaello çikolata 1.003 TL, Lindt dolgulu çikolata 3.475 TL, Kinder çikolata 1.706 TL, Godiva bitter 1.922 TL, fındıklı sütlü çikolata 1.003 TL, kare bitter çikolata 1.582 TL, Antep fıstıklı sütlü çikolata 1.575 TL.
  • Şekerlemeler: Çakıl taşı draje 1.700 TL, karışık lokum 1.700 TL, sakızlı lokum 1.717 TL, Antep fıstıklı lokum 1.920 TL, Antep fıstıklı- Hindistan cevizli lokum 2.480 TL, portakallı draje 1.900 TL.
  • Unlu mamuller (kurabiye-kek- ekmek): Glutensiz kurabiye 1.100 TL, vegan kurabiye 1.550 TL, sade tuzlu kurabiye 1.135 TL, zerdaçallı kurabiye 1.550 TL, üzümlü-yulaflı kurabiye 1.134 TL, organik bademli kurabiye 1.772 TL, organik sade tereyağlı bisküvi 3.000 TL, tarçınlı havuçlu kek 1.030 TL, glutensiz esmer ekmek 1.859 TL, glutensiz mısır gevreği 1.455 TL, glutensiz badem unu 1.414 TL.
  • Tatlı ve pastalar: fıstıklı baklava 1.400 TL, fıstıklı şöbiyet 1.830 TL, portakallı- bademli şekerpare 1.134 TL, havuç dilim baklava 1.770 TL, cevizli baklava 1.200 TL, cheesecake 1.400 TL, beyaz çikolatalı pasta 1.536 TL.
  • Donuk ürünler: çikolatalı pasta 1.400 TL, cheesecoke 2.253 TL, jumbo karides 1.245 TL, dana Tekirdağ köfte 1.400 TL, halka kalamar 1.365 TL, sushi 1.157 TL, karides 1.100 TL.
  • Konserveler: Zeytinyağlı ton balığı 1.390 TL, zeytinyağlı somon 1.981 TL, light ton balığı 1.150 TL.
  • Alkollü içecek: Rakı 1.475 TL, orta kalite şaraplar 1.100 TL ve üstü…
Devamını Oku

Ercüment Tunçalp

Ercüment Tunçalp

POPÜLER