Mustafa Kalkandelen
Müşteri odaklılık ne demektir?
Müşteri odaklılık;
– İşin tüm süreçlerine müşteri gözüyle bakmak ve ona göre kurgulamaktır. Kendinizi müşterinizin yerine koyup, mağazanızdaki deneyimlerini anlamak ve iyileştirmeler yapmaktır.
– Müşteriyi düşünmek, onların beklentilerini fazlasıyla karşılamaktır.
– İnternet sitenizden, sosyal medyadan ya da diğer kanallardan ulaşan müşteri şikayetlerini takip etmek, gereğini yapmak ve müşteriye geri bildirimde bulunmaktır.
– Müşteriyle konuşmaktır, onu anlamaktır, görüşlerini sormaktır.
– Müşteriyi sevmektir.
– Müşteriye saygı göstermektir.
– Müşteriye değer vermek ve ona güvenmektir.
– Müşteri için düşünmektir, ona yardım etmektir, hayatını kolaylaştırmaktır.
– Müşteriye ilgi göstermek, onu memnun etmek için çabalamaktır. Müşteriler bu çabalara kayıtsız kalmazlar.
– Her şeyin müşterinin istediği ve dilediği gibi olmasıdır.
– Müşteriyi olumlu anlamda şaşırtmaktır. Müşteriye ‘a ha!’ dedirtmektir. Müşteriyi mest etmektir.
– Müşteri olmazsa satışın ve karlılığın olmayacağını, masrafların ve maaşların da ödenemeyeceğini bilmektir. İşinizin gerçek sahibi müşteridir.
– Gösterdiğiniz üstün hizmet sayesinde müşterinizi sizin firmanızın reklamını yapan ve size yeni müşteriler kazandıran kişi haline getirebilmektir.
– Müşteriye önemli olduğunu hissettirmektir.
– Müşteriyle tanışmaktır, onu ismiyle bilmektir.
– Müşteriye fikrini sormaktır. Müşteriden öğrenebilmektir.
– Farklılaşacağınız alanları ve yenilikleri müşteriyle konuşarak bulabilmektir.
– Müşterinizin sizin en önemli müfettişiniz olduğunu bilmek ve size verdiği erken uyarıları zamanında görebilmek ve düzeltmeleri yapmaktır.
– Müşteriye firmanızda güzel bir deneyim yaşatmaktır. Müşteriler artık yalnızca hizmet veya ürün satın almak istemiyorlar, aynı zamanda verdiği paranın tam karşılığını alarak mutlu olmak istiyorlar.
– İyi tasarlanmış mekan, iyi yönlendirme, ilgili ve işini iyi bilen çalışanlarla müşteriye hizmet sunmaktır.
Müşteri odaklılık bir kültürdür. Kurumda çalışan herkesin işidir. Müşteri odaklı olmak için yukarıdaki tanımların kapsamlarını çok iyi anlamak ve şirket için doğru uygulamaları bulmak lazımdır. Bu uygulamaların yapılması için de öncelikle yöneticilerin liderliğine ihtiyaç vardır. En tepeden başlayan uygulamalar tabana daha kolay ve hızlı yayılacaktır. Patronların veya üst düzey yöneticilerin müşteriye yaklaşımları ve onların müşteri odaklı olması kurum için ilk adımdır. Bu kişiler daha sonra diğer çalışanlara örnek olmalı ve onları teşvik etmeli, desteklemelidir.
Yani aslında demek istiyorum ki; bir patron veya yönetici gibi değil, bir müşteri gibi mağazanızdan veya internet sitenizden alışveriş yapın, kasada ödeme kuyruğunda bekleyin, aldığınız bir ürünü bir süre sonra iade etmeye çalışın, çağrı merkeziniz varsa arayın ve bazı sorular sorun, bazen rakip mağazalardan alışveriş yapın ve kendi mağazanızla karşılaştırın, gördüğünüz güzel uygulamaları siz de yapın ve ara sıra kasiyerlik koltuğuna oturup ya da bir reyona geçip müşterilerinize bizzat hizmet edin ve onları daha yakından tanıyın. Böylece yukarıda sıraladığım müşteri odaklılık tanımlarını bizzat yaşamış olursunuz ve bu deneyimlerden işinizi geliştirecek çok şeyler öğrenebilirsiniz.
Son söz: Bir şirket için kalitenin ve başarının en önemli ölçüsü müşterinin tekrar gelmesidir.
Mustafa Kalkandelen
Bir virüs;
- En önemli değerimizin sağlığımız olduğunu çok güzel hatırlattı.
- Sağlık sistemimizin gücünü görmemizi ve eczanelerimiz dahil tüm sağlık kuruluşlarımızın ve sağlık çalışanlarımızın kıymetini anlamamızı sağladı.
- Hemen herkese sağlık bakanımızın ismini öğretti.
- Her gün ülkemizde ve dünyada salgınla ilgili gelişmeleri yakından takip etmemize yol açtı.
- “Sosyal mesafe” olgusunu öğrenmemizi ve bireysel olarak alabileceğimiz tedbirleri uygulamamızı sağladı.
- Hijyen kavramını iliklerimize kadar hissetmemizi sağladı. El yıkama, kişisel bakım ve genel temizlik konularına çok dikkat etmemiz gerektiğini anladık. Paketlenmiş gıda ürünlerine olan talep gelecekte daha da artacak.
- Öpüşme, tokalaşma ve sarılma gibi kültürel alışkanlıklarımızı yeniden sorgulamamıza sebep oldu. Belki bu alışkanlıklarımızdan vazgeçmemize bile yol açabilir.
- Evde zaman geçirmeyi, hatta evde spor yapmayı öğretti. Eşler ve çocuklar uzun zamandır kesintisiz hiç bu kadar bir arada olmamıştı. Ertelenen işler, okunmayan kitaplar, seyredilmeyen filmler gündeme geldi.
- Karşılıklı görüşemesek de sosyalleşmeye önem vermemizi sağladı. Daha fazla vaktimiz olduğu için daha fazla kişiyi arar, sosyal medyayı daha fazla kullanır olduk.
- İnternetin önemini bir defa daha anlamamızı sağladı. Online çalışan servisler hayatımıza çok büyük ölçüde yardımcı oldular. İnternet bazlı iş modelleri daha da gelişecek.
- Bu şartlarda bile günlerin hızlı geçtiğini ve zamanımızın değerini daha iyi bilmemiz gerektiğini bir defa daha öğretti.
- Birçok alanda evden çalışabileceğini gösterdi. Gelecekte çok daha yaygın bir şekilde mekandan bağımsız iş modelleri gündeme gelebilir.
- Okulların ve kreşlerin önemini hissettirdi. Online eğitim okullardaki hissiyatı ve arzu edilen sosyal ortamı yaşatamadı öğrencilere. Öğrencilerin bu süreçte sosyalleşmeleri eksik kaldı.
- En büyük kötülüğü 20 yaş altı ve 65 yaş üstü vatandaşlarımıza yaptı.
- Berberlerimizin ve kuaförlerimizin önemini hatırlattı.
- Market personellerini, fırıncıları, eczane çalışanlarını, kuryeleri, kargo elemanlarını, postacılarımızı, çiftçilerimizi, polislerimizi, jandarmalarımızı ve her sektördeki tedarik zinciri çalışanlarını fazlasıyla yordu. Geçici işlerde yevmiyeli çalışanlara ise acımasız davrandı. Dar gelirli vatandaşlarımıza büyük darbe vurdu.
- AVM’siz de hayatımızın devam edebileceğini gösterdi bize, ama yine de bunlara özlem duyanların olduğuna eminim.
- Seyahat etmezsek ölmeyeceğimizi, ama seyahat özgürlüğünün çok güzel bir şey olduğunu bize gösterdi. Önümüzdeki süreçte odağında sağlık tehditlerine karşı yapılması gerekenler bulunan çok kapsamlı seyahat uygulamaları ile tanışacağız. Seyahat etmek eskisi gibi kolay olmayacak.
- Toplu ulaşım kavramlarını ve standartlarını kökten değiştirdi. Bu konudaki ekonomik öncelikli yaklaşımlar yerini muhtemelen sağlık öncelikli yaklaşımlara bırakacak. Otobüs ve trenlerdeki üst üste insan yığınlarına artık eskiden olduğu gibi göz yumulmayacak. Mecburiyet karşısında çoğu ülke daha medeni ancak daha yüksek maliyetli ulaşım standartlarına kavuşacak.
- Futbol maçları başta olmak üzere meğer spor müsabakaları olmaksızın da yaşanıyormuş, ama aslında hayatın da ne kadar renkli bir kısmıymış. Seyircisiz maçlar herkese çok sıkıcı geliyor, hiç tat vermiyor!
- Havacılık gibi son yılların en parlayan sektörünü yerle bir etti. Turizm de çok büyük darbe alacak gibi gözüküyor. Koltuk mesafesi çok sıkışık olan ekonomik uçuşlar devam eder mi etmez mi yaşayıp göreceğiz.
- Bütün ülkelerin ekonomilerine telafisi imkansız ciddi yükler getirdi. Yeni işsizler ordusu yarattı. Buna tepki olarak kısa vadeli tedbirler gündeme geldi ve muhtemelen karşılığında kaynak olmadan bol miktarda taze para basılacak gibi duruyor.
- Süper güç diye anılan bazı ülkelerin aslında sağlıkta çok da iyi olmadıklarını ve strateji hataları yapabileceklerini de gösterdi. Toplumlar özellikle sağlık konuları başta olmak üzere birçok konuda daha fazla talepkar olacaklar.
- Tüm insanlığın aynı tehditle karşı karşıya bulunması bir taraftan birleştirici bir etkiye sahip olurken diğer taraftan Avrupa Birliği gibi gelişmiş toplulukların konu kendi vatandaşlarının sağlığı olduğunda nasıl da kuruluş felsefelerine aykırı bir bencillik içerisine girebileceklerini hatta sınırlarını dahi birbirlerine kapatabileceklerini gösterdi.
Bu virüsün ülkemizde ve dünyamızda yarattığı etkileri sağlık, sosyal, siyasi ve ekonomik anlamda özetlemeye çalıştım. Bu virüse karşı yürütülen savaşın yakın zamanda kazanılacağını düşünüyorum. Virüs hala bize bulaşmadıysa, önce şükredelim ve önlemlerimizi asla gevşetmeyelim. Virüsün yukarıda saydığım etkileri farklı süreler içinde giderilebilir, ama unutmayalım ki ölümüne neden olduğu on binlerce insan geri gelmeyecek ve hiçbir şey eskiden olduğu gibi olmayacak. Umarım tüm insanlık gereken dersi çıkartır ve zayıf hafızalı davranmaz, dünya bir daha böyle bir tehditle karşı karşıya kalmaz.
Sağlıklı günler dilerim.
Mustafa Kalkandelen
Sık uçan bir yolcu gözüyle İstanbul Havalimanı
İstanbul Havalimanı’nın neden yapıldığı, yeri, maliyeti, işletme şekli, ismi gibi konularla ilgili çok yazıldı, çizildi. Bu konularda artık yorum yapmanın bir faydası yok. Ben bu yazımda açıldığından beri iç ve dış hatlar dahil olmak üzere yirmiden fazla gidiş geliş yapmış, yani kırktan fazla defa havalimanına dokunmuş bir yolcu olarak olumlu ve olumsuz gözlemlerimi paylaşacağım.
Havalimanı’nın şehre uzak olduğu doğru, ama İstanbul gibi büyük şehirlerle karşılaştırıldığında mesafe oralardan daha uzun değil. Ayrıca gidiş gelişler için taksiler dışında Havaist ve İETT’nin servisleri de oldukça organize, hızlı ve ekonomik. Raylı sistem de eklendiğinde bu mesafe daha az hissedilecektir. Kendi aracınızla giderseniz otopark giriş ve çıkışları gayet kolay. Otopark kapasitesi çok fazla ve park ücretleri de makul sayılır. Geldiğinizde araç kiralamak isterseniz çok sayıda alternatif olduğu gibi, aynı zamanda da aracı teslim almanız ve geri teslim etmeniz çok kolaylaşmış durumda. Bu konuda güzel bir altyapı oluşturulmuş.
Terminal binasına girmek çok kolay. Birçok giriş kapısı var. Giden yolcu katındaki girişler çok yoğunsa alt kattaki gelen yolcu katında da bir giriş bulunuyor. Kapıların ve güvenlik kontrol noktalarının çokluğu nedeniyle çok uzun süre beklenmeden girilebiliyor.
Check-in kontuarları da çok sayıda. Büyük bölümü THY’na ayrılmış vaziyette. Aile olarak yolculuk yapanların check-in yapmaları için özel kontuarlar var. Aile olarak seyahat etmeyen yolcular buradan geçemiyor. Kendi check-in işleminizi kiosklardan kendiniz yapıp, boarding kartınızı alabiliyorsunuz, bagajınızı da self check-in kontuarlarından kendiniz teslim edebiliyorsunuz. Fakat burada hakkınız olan bagaj ağırlığından fazla olan bir durumunuz varsa ekstra bagajınız için ödeme yapmak durumunda kalabilirsiniz. Bu havalimanında THY bagaj hakkı konusunda çok duyarlı ve ekstra bagaj ağırlığı için mutlaka ücret talep ediliyor. Ayrı bir bölüme gidip, ödeme yapmanız gerekiyor. Bu yüzden önceden tedbir almanızı öneririm.
Dış hat yolcusuysanız sıra pasaport kontrolüne gitmekte. İşte burada çok komik bir durum yaşanıyor. Kuyrukları düzenli tutmak için yapılan sistem nedeniyle eğer kuyruk yoksa kendinizi labirenti takip edip, peynire ulaşmaya çalışan fare gibi hissediyorsunuz. Nedense kalabalık olmadığı zaman kısa yollar devreye konmayıp, insanlara eziyet ediliyor. Bunun yanı sıra çok sayıda pasaport kontrol gişesi olması nedeniyle çok fazla zaman harcamıyorsunuz. Daha sonra son güvenlik kontrolünden de geçip, İstanbul Havalimanı alışveriş merkezine giriyorsunuz!
Alışveriş merkezi diyorum, çünkü gerçekten eğer vaktiniz varsa ve tamamını gezerseniz bu kısmın ne kadar büyük olduğunu ve ne kadar fazla sayıda mağaza olduğunu fark edebilirsiniz. Yiyecek içecek birimlerini ve gümrüksüz satış mağazalarını (duty free) sayarsanız 200’den fazla birim var. Havalimanının çatısı altında muhtelif noktalarda 9 adet D&R, 7 adet Simit Sarayı, 4 adet Starbucks var dersem ne demek istediğim daha iyi anlaşılabilir sanırım. Mağazalar ve restoranlardaki fiyatların havalimanı dışındaki fiyatlarla ilgisi olmadığını söyleyebilirim rahatlıkla, ama bu da dünyanın her yerinde böyle.
Havalimanında uçuşunuzu beklerken vakit geçirebilecek çok imkan var. Business yolcu salonları veya ücretli ya da özel kartlarla girilen diğer özel salonlar gayet güzel hizmet veriyorlar. Buralara giremeseniz bile yine olanaklar çok. İnternet 1 saate kadar ücretsiz, ama kiosklarda pasaportunuzu (iç hatlarda kimliğinizi) okutarak şifre almanız gerekiyor. Süreniz dolduğunda tekrar şifre almak zorundasınız. Bu hizmet 2 saatlik olsa bence çok daha iyi olur. Çok sayıda oturma, dinlenme alanları var. Bu alanlarda cep telefonu ya da dizüstü bilgisayarları şarj edebiliyorsunuz. Sigara kullanıyorsanız yine çok sayıda teras mevcut. Tuvaletler de kolay ulaşılabilir ve yeterli sayıda. Ayrıca içlerinde sürekli temizlik yapan çalışanlar var. Alaturka opsiyonu bile mevcut. Bebek odaları ve engelli tuvaletleri hepsinde var. Havalimanında 6 değişik noktada erkek ve kadınlara ayrı olmak üzere mescit ve abdest alma yerleri bulunuyor. Ayrıca yine bu noktaların hemen yanında gayrimüslimlerin kullanabileceği ibadet salonları (praying room) mevcut. Birkaç bankanın 24 saat hizmet veren şubelerinin olması çok güzel bir hizmet. Ayrıca yönlendirme işaretleri çok net ve uçuş bilgi ekranları da gayet fazla sayıda. Uçağa bineceğiniz kapıdaki bekleme salonlarında da uçak kapasitesinden fazla oturma yeri var.
Uçağa bininceye kadar havalimanı içinde oldukça uzun mesafe yürüdüğünüzü görür gibiyim. Yürüyen bantları veya yürüyen merdivenleri kullanmadıysanız yorulmuşsunuzdur. Adım sayıyorsanız, en az 3-4 bin adım atmışsınızdır. Sağlığınız için iyi bir şey! Yürümek istemeyenler önceden başvurarak elektrikli araç kiralayabiliyor. Ayrıca havalimanı her konuda engelli dostu olarak donatılmış, bu konuda ücretsiz yardım da veriliyor.
Uçağa bindiniz ve bir an önce yolculuğunuz başlasın istiyorsunuz, uçağınız hareketleniyor, ama pistten teker kaldırması 20-30 dakikayı buluyor. Bu da kısaltılmış hali. Taksi süresi denen bu süreç insanlara oldukça sıkıcı geliyor. Özellikle de İstanbul’a vardığınızda. İstanbul Havalimanı’nın bence en büyük sıkıntısı şimdilik bu. Ama aslında Atatürk Havalimanı’yla kıyaslandığında hem havalimanına ulaşmakta, hem terminalde geçirilen fazla zaman ve üzerine bu taksi süreleri de eklenince bir uçuş yapmak için oldukça önemli bir zaman harcanmış olunuyor.
Çok geniş bir alanda çok sayıda bagaj alım bantları mevcut. Bagajınız fazlaysa otomatik makineye para atarak taşıma arabası temin edebiliyorsunuz. Bu güne kadar hiç bagaj beklemedim. Operasyonun hızlı yapılmasının yanında, yürüyerek gelinen mesafenin uzunluğu da bunda etken. Yine de bandın başında uzun süre bagaj beklememek çok daha iyi.
İstanbul Havalimanı’nın yarattığı bir başka olumsuzluk ta bilet fiyatlarının artmış olması. Bunda Havalimanı’nın maliyetleri nedeniyle alan vergisinin yükselmesinin rolü çok büyük. Ayrıca THY’nin operasyonel giderlerinin de arttığı bilinen bir gerçek. Bu iki nedenden dolayı bilet fiyatları da yükseldi. Özellikle dış hat biletleri. İstanbul’dan başka bir yabancı şehre giderseniz ve gittiğiniz küçük bir havalimanıysa gidiş yönündeki bilet ücretiniz, aynı şehirden dönüş yönü için aldığınız bilet ücretinden ucuz oluyor. Çünkü İstanbul’a geldiğinizde ödediğiniz alan vergisi yüksek.
Olumlu ve olumsuz yanlarıyla İstanbul Havalimanı’ndaki deneyimlerimden size bir özet yapmaya çalıştım. İstanbul Havalimanı gerçekten çok büyük, çok gösterişli ve hatta çok haşmetli. Gurur verici olduğunu da söylemeliyim. Gözüm alıştı her halde gide gele, o yüzden artık abartılı büyük gelmiyor bana.
Bu devasa yapının, ısıtması, soğutması, temizliği, bakımı, onarımı inanılmaz insan gücü ve harcama gerektiriyordur. Bu harcamaların altından kalkılabilmesi için de iyi işletilmesi ve projeyi karlı hale getirecek kadar yolcu taşınması lazım. Tabii ki yolcuların da buradan memnun olmaları gerekiyor. Henüz bir yılını doldurmadı, ama gün geçtikçe daha iyiye gittiğini ben şahsen gözlemliyorum. Umarım kazasız belasız geçecek nice yıllarda, yapılan yatırımı haklı çıkartacak, kendisini finanse edecek yolcu kapasitesine ulaşılır, hatta geçilir ve tüm eksikler ve aksaklıklar da en kısa sürede düzeltilir.
Mustafa Kalkandelen
Gaziantep; Bir sanayi, kültür ve gastronomi şehri
2019 Aralık ayında Gaziantep’te dört gün geçirdim. Gitmeden önce dersimi çalıştığım için günlerim çok verimli geçti, bol bol gezdim, güzel yemekler ve tatlılar yedim. Gaziantep izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Tüm şehirlerimiz gibi Gaziantep te son yıllarda çok büyümüş ve gelişmiş. Bu gelişmenin bir kısmı göze çok hoş gelmeyen ama nispeten planlı büyük yapılardan, bir kısmı da çarpık şehirleşmeden meydana gelmiş. Biraz hava kirliliği, biraz da Suriyeli mülteciler sorununu da gözledim. Bunlara rağmen Gaziantep Büyükşehir Belediyesi şehri güzelleştirmek, ulaşımı kolaylaştırmak, sanayinin yanı sıra kültürel unsurların ve doğal güzelliklerin de görülebilir olmasını sağlamak için birçok başarılı çalışmalar yapmış. Çok sayıda kişi veya kurumla işbirliği yaparak şehre değişik zenginlikler kazandırmış, parklar yapmaya ağırlık vermiş. Şehri gezdiğinizde bu çabalar fazlasıyla fark edilebiliyor.
Gaziantep için bir ‘müzeler şehri’ diyebilirsiniz. En önemli müze hiç kuşkusuz Zeugma Mozaik Müzesi. 3 katta 7000 metrekarelik sergi alanlarında Zeugma Antik Kenti’nden çıkarılan sayısız mozaik eser var. Bu eserlerin en meşhuru ise ‘Çingene Kız Mozaiği’. Gaziantep 15 Temmuz Demokrasi Müzesi, Gaziantep Zooloji ve Doğa Müzesi, Emine Göğüş Gaziantep Mutfak Müzesi, Bayazhan Gaziantep Kent Müzesi, Gaziantep Kalesi ve kale içindeki Gaziantep Savunması ve Kahramanlık Panoraması Müzesi, Cam Eserler Müzesi, Gaziantep Oyun ve Oyuncak Müzesi, Atatürk Anı Müzesi, Ali İhsan Göğüş Müzesi ve Gaziantep Araştırmaları Merkezi, Milli Mücadele (Savaş) Müzesi, Hamam Müzesi, Fıstık Müzesi, Gaziantep Gezegenevi ve Bilim Merkezi, Gaziantep Arkeoloji Müzesi, Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesi’de diğer müzeler. Bu müzelerin hemen hepsi şehrin merkezine yani tarihi Gaziantep evlerinin olduğu yerlere yakın veya bizzat o evlerden dönüştürülmüş. Bir çoğu ‘Kültür Yolu’ adı verilen güzergah üzerinde ve çoğuna yaya olarak ulaşmak mümkün. Kültür yolu üzerinde ayrıca Gaziantep ve yöresindeki tüm el sanatları ve gıda ürünlerini görebileceğiniz Zincirli Bedesten Çarşısı, Millet Hanı, Gümrük Hanı, Bakırcılar Çarşısı ve Almacı Pazarı bulunmakta.
Gelelim yemeklere. Gaziantep mutfağı sadece lahmacun, kebap ve baklavadan oluşmuyor. Taze sebzelerden ve çeşitli tahıllardan yapılan sulu yemekler ve değişik tatlılar sunan restaurantlarda var. Lahmacun, kebap ve baklava denince sayabileceğim yerler şunlar: Kebapçı İmam Çağdaş, Kebapçı Halil Usta, Metanet Lokantası (Burası Beyran çorbasıyla da meşhur), Ciğerci Ali Haydar, Çulçuoğlu Kebap. Ayrıca tatlıcılardan Koçak Baklava ve Katmerci Zekeriya Usta oldukça meşhur noktalar. Buralarda künefe de yiyebilirsiniz. Sulu yemek yiyebileceğiniz mekanlar olarak Mutfak Sanatları Merkezi ve Yesemek Lokantası’nı önerebilirim. Ayrıca Bayazhan ve Hışvahan isimli restaurantlar hem mekan olarak çok modern ve güzeller hem de menü olarak kebap ve sulu yemekleri birlikte bulunduruyorlar. Bu arada Gaziantep 2015’te dünya çapında sekiz gastronomi şehrinden biri olarak seçilmiş ve aynı kuruluşun düzenli takibine girmiş. Bu da Türkiye için bir gurur kaynağı olmalı ve bu mutfak mutlaka korunmalı ve geliştirilmeli.
Şimdi de size kahve içmek için üç yer önereceğim. İlki Tahmis Kahvesi. Karşılıklı iki yeri var. Biri kapalı, diğeri ise açık alanlı, yarı kapalı sayılabilir. Menengiç kahvesi yapıyorlar. Menengiç yabani fıstık, yani aşılanmamış fıstık demek. Kahvenizin yanında ayrıca menegiçi küçük tabaklarda çerez olarak ta sunuluyor. İkincisi Kahveci Seddar Bey. Tarihi Gümrük Hanı’nın içinde olan bu yerde fincanda pişen çift renk ve çift tatta Osmanlı Dibek kahvesini yudumlayabilirsiniz. Her iki kahve de değişik lezzetlere sahip. Üçüncü mekan ise aslında çok ilginç bir yer. İsmi Gramofhan. Burası aslında bir antikacı mağazası. İçeride sedir ağacı kokusunu derinden hissediyor, antika pikaplardan, antika sayılacak plakları dinleyebiliyorsunuz. Genelde Türk Sanat Müziği çalıyorlar. Mağazada sayısız eski pikaplar, radyolar, gramofonlar, müzik dolapları, duvar saatleri, antika züccaciyeler, tablolar görebilirsiniz. Eski ama eskimemiş ünlü sanatçıları orjinal plaklardan dinlerken çok kısıtlı sayıda mekana serpiştirilmiş antika koltuklarınızda çok lezzetli Türk kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Ama serviste önemli bir özellik var. Önce kahvenizi hangi antika kahve setiyle içmek istediğinizi size bakan servis personeli soruyor ve menüden seçim yapıyorsunuz. Sonra da bu güzel mekanda kahvenizi güzel müzikler eşliğinde içiyorsunuz. Ben kahve faslı da dahil orada zevkle iki saat geçirdim. Gaziantep’e giderseniz mutlaka uğrayın. Merkezde değil, ama bulması da çok zor değil. Bu arada yerli halk pek bilmiyor, o yüzden www.gramofhan.com.tr‘den iletişim detaylarına bakabilirsiniz.
Yazımın sonunda daha önce tesadüfen internette görüp, not aldığım ve gittiğimde ziyaret etmeyi kafama koyduğum bir yerden bahsetmeden geçemeyeceğim. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ile İşkur’un Korumalı İşyeri ve Sosyal İşletme Modelinin bir örneği olan ‘Glutensiz Bir Başka Kafe’. Burada hem Çölyak hastalarına yani glutenli ürünler tüketemeyen vatandaşlarımıza yönelik ürünler üretilen bir pastane var hem de yine glutensiz ürünlerden oluşan bir menüyle hizmet eden bir kafe. Bence çok önemli olan bir başka ayrıntı ise bu işletmede on engelli gencimizin çalışıyor olması. Bu arkadaşlarımızın bazıları zihinsel bazıları ise bedensel engelli, kimi üretimde kimi serviste çalışıyor, ama hepsi de pırıl pırıl gençler. Bulunduğum dört gün içinde iki defa gittim ve her defasında o engelli kardeşlerimizin canla başla ve büyük bir mutluluk içinde çalıştıklarına şahit oldum. Bu işletmeyi hayata geçirenleri takdir ettim. Bu tip işletmeler başka şehirlerimizde de oluşturulmalı bence.
Son söz; şehir güzel, gezilecek çok yer var, yemekler nefis, ama dikkat edin ve kilo almadan dönmeye çalışın.