Ferhat Zamanpur
Perakende’de “bizde çalışmaz” hastalığı
Öncelikle Retail Türkiye’ye yazar olarak katılmaktan çok memnunum. Türkiye’nin sayılı premium markalarından birinin CEO’su olarak sektörümüzü yakından takip ederim ve bu yayın da hep ilgimi çekmiştir. Hem yaşadıklarımızı, hem de global perakende hakkında paylaşımları sizlerle bu yayından yapmayı dört gözle bekliyorum. Bunlardan ilki de sektörümüzü pandemiden sonra en çok zorlayan hastalıklardan biri hakkında: “Bizde çalışmaz” virüsü (“Çavid-19”.) Belki bir çoğunuz bu cümleyi bir espiri olarak görebilirsiniz ama ben bunu perakendede gelişmemizi yavaşlatan (hatta bazen önleyen) ciddi bir hastalık olarak görüyorum. İzin verin açıklayayım…
“Bizde çalışmaz” virüsü pek çok iş insanımızın ortak sorunlarımızdan bahsederken yeni bir çözümün onlarda çalışmayacağı iddiası ile yayılmaktadır. Çavid-19’un ilk semptomu buna gerekçe olarak da durumun onların şirketinde “farklı” olduğunun sunulmasıdır. Hastadan hastaya değişse bile en sık olarak rastlanılan “gerekçeler” markanın/işin/ürünün/sektörün/kanalın/ölçeğin bahsedilen çözüme uygun olmamasıdır. Bu bakış açısı ülkemizde pek çok sektörde pandemi gibi yayılmış olsa da en azından aşılarının bulunmuş olması 2020’nin nadir güzel haberlerinden biridir!
(Aşılardan önce sizlerle başka bir şey paylaşmak isterim: bu yayında daha ilk yazıma hastalık terminolojisiyle başlamam size biraz menfi gelmiş olabilir ama bunun konunun hak ettiği ciddiyeti yansıtma çabası olduğunu bilmenizi isterim. Böylece ilginizi ödünç aldığımı umuyorum ve bundan sonraki kısımda yanlış anlaşılmamak adına virüs metaforumu bir kenara bırakıyorum.:)
Aslında pek çok iş insanının yeni çözümlerin kendi işlerinde çalışmayacağına inanması ve bunu savunması çok da şaşırtıcı bir yaklaşım değil. Ne de olsa insanoğlu bilmediğinden çekinen, alıştığını da kolay kolay bırakmak istemeyen bir canlıdır. Bu özellikler doğamızda var; bilmediğimizden korkarız çünkü onu denemenin bir bedeli vardır; başarısızlık, zorluk, alışamamak, yeni şeyi beğenmemek, pişmanlık, beklentisizlik ve fazlası. Bir tür ksenofobi olarak değerlendirebileceğimiz bu durum en başından beri içimizde, hatta Amerikan yazar H.P Lovecraft’ın özetlediği gibi “korku en eski ve güçlü duygumuzdur, bilinmeyenden korkmak da en eski ve güçlü korkumuzdur.” Buna ek olarak benzer güce sahip olan mevcut alışkanlıklarımız da var ve bunları devam ettirmek bize güvence, huzur ve beynimizdeki ödül mekanizmasının çalışmasını sağlar. “Değişim” bu korku ve alışkanlık dengelerini alt üst ettiğinden pek çok insan için dehşet verici olabiliyor (örneğin teknolojinin muazzam değişimine ayak uydurmaya çalışmak yerine bundan çok rahatsız olan insanlar.)
Değişimden çekinmenin insan doğasındaki bu iki nedenini anladıktan sonra yeni çözümlere karşı bahsettiğim olumsuz yaklaşımı adeta bir refleks olarak bile değerlendirebilirsiniz. Zira yeni çözümler çoğu zaman radikal fikirler ve köklü değişikliklerden ibarettir, bunun için de korkularımızla yüzleşmek ve alışkanlıklarımızı bırakmamız gerekir. Şahsen empati yaptığımda bunun bazı insanlar için fazla zor olabildiğini görsem de özel hayatımda da, iş hayatımda da cesur kararlar alan biri olarak bu yazıda daha ilham verici olmayı tercih ediyorum. Bunu başarmak için de sizlerle yeni/radikal çözümler değerlendirmeye başlarken kullanabileceğiniz 3 öneri paylaşmak isterim:
- Yeni fikiri ilk masaya yatırdığınızda pek çok kişinin sahip olduğu “Bu çözüm bizde neden çalışmaz” refleksini sergilememeye özen gösterin (aklınıza ilk gelen sonuçlar olumsuz senaryolar olsa bile). Tam tersi bu çözüm ilk haliyle tam olmasa bile onu “oldurtmak” için neler yapılabilir konusunda beyin fırtınası yapmaya başlayın ve bu konuda takımınızı da teşvik edin. Eğer değişime karşı olumsuz otopilota sahip olan siz değil de bir iş arkadaşınız ise kendisinden şeytanın avukatlığını yapıp listelediği sorunlara alternatif çözümler hayal etmesini rica edin, bunları da olumlu dille geliştirilmesine destek olun.
- Genellemelerde tutsak kalmayın: “Türk insanı şöyledir,” “Bizim sektör böyledir,” vs. Ebedi engelmiş gibi tüm gördükleriniz vizyon olarak da, uygulama olarak da gelişmemizi kısıtlar. Günümüzde yeteri kadar dış etkene bağlı zorluk varken kendi yarattığınız engellerde hapsolmak belki de en acı fırsat kayıplarına yol açar. Büyütmek, küçültmek, geliştirmek, basitleştirmek: bunlar sosyolojik ya da sektörel esaslar değil, bizim kararlarımız (olmalı.)
- Küçük resimdeki sorun içinde kaybolup büyük resimde amacı unutmamak. Belki de iyi bir yöneticinin en önemli özelliklerinden biri büyük resime hep hakim olup, takımının amaca doğru ilerlediğinden emin olmaktır. Mevzubahis radikal çözümler yanlarında küçük/geçici sorunlar getirebilir ama bunlara hemen takılmak yerine asıl amaca odaklanıp hepsini adilce tartabilmek çok değerli bir özelliktir. Buna sahip olan (ya da bu yönünü geliştiren) yöneticiler genellikle şirketlerini bir sonraki seviyeye çıkarmakta daha etkin rol oynayıp daha değerli konuma ulaşırlar.
Metafora dönecek olursak, sizlere bir müjdem var: Bu üç ilaçın da ilk etapta Çavid-19’u sakinleştirdiği, hatta pek çok vakada iyileştirdiği kanıtlandı! Böylece hastalığın yan etkilerini kendinizde ya da bir iş arkadaşınızda hissederseniz hızlıca bu ilaçlara başlayabilirsiniz, eminim ki faydalarını beklediğinizden hızlı bir şekilde göreceksinizdir. Tabi bu bahsettiğim tedavilerin her zaman için yeterli olduğu ya da başka yöntem olmadığı anlamına gelmiyor – fazlasını, detayları ve bu sayede şahit olduğum olağanüstü sonuçları önümüzdeki aylarda sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Sağlıklı ve başarılı günler dileğiyle…
Ferhat Zamanpur, işletme ve pazarlama dallarında üniversite eğitimi aldığı University of Southern California’dan 2008’de mezun olup, Los Angeles’ta bir tıp grubunun pazarlama bölümünde çalıştı. 2010’da ülkemize döndü ve Silk and Cashmere’de işe başladı. Sırasıyla önce grafik bölümünde, sonra kurumsal pazarlama ve e-ticaret departmanına yükseldi. Bu bölümü baştan yapılandırıp markanın online alanda ciddi bir altyapı kurup erkenden atağa kalkmasını sağlayan adımları attıktan sonra 2015 yılında CMO pozisyonuna terfi oldu. Burada 500 gün süren, Silk and Cashmere’in “rönesansı” olarak adlandırdığı marka yenileme projesini yönetti ama markasına ve sektörüne en önemli katkılarından biri ise 2012 yılında şu an Türkiye perakendesinin en büyük kampanyası haline gelen Black Friday’i Türkiye’ye getirmesi oldu. Şirkette onuncu yılını dolduran Zamanpur, 1 Ocak 2020 tarihinden itibaren CEO görevini devir aldı. Bu görevi aldıktan daha 100 gün geçmeden dünya perakende sektörü asrın en büyük krizlerinden birine girmesine rağmen radikal kararları sayesinde markasının performansının geçen seneyi geçirmesinde önemli rol oynadı.
Ferhat Zamanpur
32 yıl sonra profesyonel yönetime geçiş
Perakende sektörü, zaman içinde değişen dinamikleri ve sürekli evrim geçiren yapısı ile hepimiz için hem bir meydan okuma hem de bir fırsat sunar. Özellikle liderlik ve yönetim yapılarındaki değişiklikler, bir markanın geleceğini şekillendirirken, aynı zamanda sektördeki diğer oyuncular için de bir ilham kaynağı olabilir. Bu bağlamda, Silk and Cashmere Ailesi olarak büyük bir dönüşüm sürecini geçirdiğimizi duyurmaktan gurur duyuyoruz.
Şubat ayının başında, 32 yıl boyunca Zamanpur Ailesi’nin rehberliğinde büyüyen ve gelişen markamız, profesyonel yönetime geçiş yaptı. Bu geçiş, CEO pozisyonumu, olağanüstü performans ve liderlik becerileriyle şirketimize geçtiğimiz yıllarda Genel Müdür Yardımcısı olarak büyük katkı sağlayan Kutay Özbek’e devretmemle resmileşti.
Şirketlerde kurucu ve ortakların organizasyonel şemadan yönetim kurulu ve danışman rolüne geçmesi, yaşam eğrilerinde ileri doğru değerli bir adımdır. Bu değişim, ikinci nesil olarak bana yıllar önce emanet edilen liderlik rolünü, kurucumuz Ayşen Hanım’dan aldığım gibi, içime sinerek yeni liderlere devretme fırsatını verdi. Geçiş takibini Yönetim Kurulu toplantılarımızda çok detaylı ve yıl sonuna kadar kademeli olarak azalacak şekilde planladığımızdan süreç çok sağlam bir şekilde ilerlemekte. Ayrıca içinde bulunduğumuz yatırım süreci için de sürdürülebilirlik ve kurumsallık adına çok değerli bir adımdır.
Değişimizde bir kritik adım da Yasemin Zamanpur’un CMO olarak atanmasıdır. Markamızı en iyi tanıyan ve en çok emeği olanlardan biri olarak kendisinin strateji ve vizyonu ile bizi daha da ileriye taşıyacağından hiç şüphem yok. Böylece normalde çok zor olması gereken bu kararda içimin rahat olmasını sağlayan CEO’muz ve CMO’muza tekrar teşekkür etmek isterim – sağladıkları güven, performans ve emek gerçekten paha biçilmez.
Bu liderlik değişikliği, Türk perakende sektörü için de takdire değer bir gelişmedir. Kapsamlı bir hazırlık ve stratejik planlama sayesinde yenilenen liderlik yapımızla, önümüzdeki dönemde karşılaşabileceğimiz zorlukları aşmaya ve fırsatları değerlendirmeye her zamanki gibi çok hazırız.
Bu güzel gelişmelerden anlayacağınız üzere değişimden ve gelişimden korkmayan bir marka olarak yeni başlangıçlar, yeni hedefler ve yeni başarılar için zeminimiz mükemmel. Silk and Cashmere Ailesi olarak, bu yeni döneme girerken, tüm çalışanlarımız, müşterilerimiz ve paydaşlarımızla birlikte başarılı bir gelecek inşa etmeye devam edecek olmaktan çok heyecanlıyız!
Bu yolculukta bizimle beraber olan herkese teşekkür ederim.
Ferhat Zamanpur
Dijital dönüşümle beraber değişmek
Dijital devrim, dünyamızı şekillendirmenin yanı sıra perakende sektörünün nabzını yeniden ayarladı. Özellikle son 7 ayda Yapay Zeka (AI) alanında yaşanan etkileyici ilerlemeler, endüstrideki standart çıktı anlayışımızı yeniden tanımlamakta (ki anlamış olacağınız gibi bu beni çok heyecanlandırıyor. Yapay zeka artık bilim kurguya veya sadece teknoloji devlerine özel belirsiz bir kavram değil; perakende dahil tüm sektörlere giren, verimliliği artırmanın ve müşteri deneyimlerini geliştirmenin kilit bir aracı haline geldi.
AI, verilerden eşi görülmemiş bir ölçekte analiz etme ve öğrenme yeteneği sayesinde paha biçilemez iç görüler sunabilen, detaylı hedefleme yapabilen ve müşteri katılımını kişiselleştirebilen bir güç. Bu da satışları artırmanın ve marka deneyimini yükseltmenin yeni yollarını açmış oldu hepimiz için. Ancak, perakende sektöründe AI’ın ilerlemesi, bir soruyu gündeme getiriyor: Teknoloji daha fazlasını sunabiliyorsa, endüstri liderleri ve ekipler olarak standartlarımızı ve çıktılarımızı yükseltmeli değil miyiz?
Cevap: kesinlikle evet! Perakende sektörü dijital dönüşümünü sürdürürken, bu alandaki her profesyonelin evrimleşmesi ve ilerlemesi gerekiyor. Liderler, şirketlerini geleceğe taşımak için becerilerini ve bilgilerini geliştirmeli, ekipler daha yüksek kalitede çıktı sağlamaya odaklanmalıdır. AI’ın yetenekleri, ulaşmayı arzuladığımız verimlilik ve üretkenlik seviyeleri için hem bir araç hem de bir ölçüt olmalıdır. Dijitalleşme ve AI yenilikleri ilerlerken, endüstrinin minimum standardı da yükseliyor. Yalnız bu çıtanın yükselmesi, endişe nedeni değil, hepimize bir harekete geçme çağrısıdır. Daha da güzeli, bu yeni beklentileri karşılayıp aşma fırsatıdır.
Değişim hızı inkar edilemez derecede hızlı olsa da, aşılmaz bir zorluk değil. Bu bizlere uyum sağlama, öğrenme ve gelişme davetiyesidir. Bu değişimi erkenden benimseyenler için potansiyel ödüller muazzam. Onlar yalnızca kişisel ve kurumsal operasyonel verimliliği iyileştirme açısından değil, aynı zamanda müşteri sadakati ve pazar payı kazanma açısından da önemli bir rekabet avantajı elde etme şansına sahiptir. Bunu soyut anlatımdan somuta geçirmek gerekirse, 2028 yılına kadar AI hizmetlerinin perakende sektöründe payının 31 milyar USD geçeceği ön görülmekte!
Öte yandan, bu dijital dönüşümün potansiyelini görmekte tereddüt edenler veya uyum sağlamada gecikenler rekabetin gerisinde kalma riskiyle karşılaşacaktır (bu konuda son zamanlarda en dikkatimi çeken laf: “Yapay zeka senin yerini almayacak ama yapay zekayı kullanan kişi yerini alacak.” Burada kaçırılan fırsat maliyeti ve hareketsizliğin sonuçları hepimizi endişelendirmeli. Yine de bu değişime yaklaşımımız korku dolu olmamalı, aksine iyimser olmalıdır. Dijitalleştirilmiş bir perakende çevresine geçiş, daha yüksek verimlilik, daha yüksek kalite ve yenilikçi müşteri deneyimleriyle tanımlanacak bir gelecek şekillendirme fırsatıdır.
Perakendenin geleceği, AI’ın gücü tarafından ilerletilen heyecan verici olasılıklarla dolu. Bu dönüşüm çağında yol alırken, bu zorluğa karşı yükselelim, bu teknolojilerin potansiyelini kullanalım ve perakende için yeni bir altın standart belirleyelim. Böylece sadece değişime ayak uydurmuş olmak değil, ona öncülük hep beraber öncülük etmiş oluruz.
Ferhat Zamanpur
Perakende sektöründe yapay zeka: geleceği benimseyin ya da geride kalmayı göze alın
Bugün perakende sektöründe yapay zekayı benimsemenin önemi hakkında düşüncelerimi paylaşıyor olacağım. Sektörümüzün geçtiğimiz 20 yılda ne kadar geliştiğini biliyoruz ama şimdiden anlaşılıyor ki bu gelişim yapay zekanın getireceği değişimin yanında az kalacak. Bu yüzden yapay zeka teknolojilerini benimsemek, perakende markaları için sadece bir lüks değil; rekabetçi kalmak için bir zorunluluk haline geleceğinden şüphem yok. Bu dostça ama uyarıcı yazımda markaların neden yapay zekayı stratejilerine geç olmadan entegre etmeleri gerektiğini detaylandıracağım.
1-Kişiselleştirmenin yükselişi
Bilgi çağında müşteriler her zamankinden daha bilinçli ve güçlüdür. Kişiselleştirme artık “güzel bir özellik” değil, bir beklentidir. Kişiselleştirilmiş deneyimler sunamayan markalar, bunu yapan rakiplerine müşteri kaybetme riskiyle karşı karşıyadır. Yapay zeka destekli kişiselleştirme, perakendecilere müşteri verilerini, tercihlerini ve davranışlarını analiz ederek müşteri memnuniyetini ve sadakatini artıran özel deneyimler yaratma olanağı sağlar. Bu yüzden yapay zekayı bu şekilde kullanma noktasında kendini geliştiremeyenler müşterilerinin ilgisini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
2-Verimlilik önemli
Perakende sektörü daha rekabetçi hale geldikçe, verimlilik hep ön plana çıktı. Yapay zeka, perakendecilere işlemleri optimize etme, maliyetleri düşürme ve genel verimliliği artırmada çok ciddi şanslar sunar. Envanter yönetiminden müşteri hizmetlerine kadar yapay zeka, süreçleri hızlandırabilir, pazarlamayı geliştirebilir, tekrarlayan görevleri otomatikleştirebilir ve çalışanların daha stratejik faaliyetlere odaklanması için değerli zaman açabilir. Yapay zeka entegrasyonunu ertelemek, önemli maliyet tasarrufu ve büyüme fırsatlarını kaçırmak anlamına gelmektedir.
3-Oyunda önde kalmak
Perakende sektörü sürekli değişiyor ve eğrinin önünde kalmak uzun vadeli başarının önemli bir parçası. Yapay zekayı erken benimsemek, perakendecilere yeni trendlere, teknolojilere ve müşteri beklentilerine uyum sağlama şansı verir. Şimdi yapay zekaya yatırım yaparak, perakende markaları kendilerini sektör liderleri ve yenilikçiler olarak konumlandırabilir ve başarılı bir gelecek için zemin hazırlayabilir (Silk and Cashmere olarak bu noktada çok iddalı olmak 2023 hedeflerimizin başında gelmekte, yaptıklarımıza bu adresten ulaşabilirsiniz: https://silkandcashmere.com/pages/yapay-zeka. Önerim siz de rakipleriniz sizi geride bırakana kadar beklemeyin.
Sonuç olarak, sektördeki tüm dostlara mesajım açık: perakende markaları yapay zekayı benimsemeli ya da geride kalmayı göze almalıdır. Yapay zekayı iş stratejilerimize entegre etmek sadece akıllıca bir hamle değil; sürekli gelişen perakende dünyasındaki yerimizi korumak için atılması gereken zorunlu bir adımdır. Bu yüzden lütfen gecikmeyin – şimdiden yapay zeka trenine atlayın ve markanızın gelecekteki başarısını garanti altına alın.
Not: İronik ve amaca uygun olması için bu yazımın temelini Yapay Zeka ile yazdırıp üstüne dokunuşlar yaptım. Eğer dünyayı değiştiren ChatGPT’nin bu kasını denemediyseniz şimdiden iyi eğlenceler dilerim.