Kapak Konusu
Asgari ücret artışı perakende sektörünü nasıl etkileyecek?
Hükümetin asgari ücreti yılbaşından itibaren 1300 liraya çıkarma hazırlığı, başta perakende sektörü olmak üzere emek yoğun çalışan sektörlerde kaygı yarattı. Hükümette elini taşın altına koyacağı sinyallerini verdi.
Sivil toplum kuruluşlarının konu hakkındaki açıklamaları çoğaldı, sesler yükseldi. Hükümetinde elini taşın altına koyması istendi. Bizde bu konuyu kapağa taşıyarak sektör oyuncularıyla birlikte STK’larında görüşlerini aldık.
Makro: Perakende sektörünün geleceği ciddi şekilde tehdit altında!
Makro Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Songör, asgari ücrette % 30 oranında yapılacak olan artış kararının temelde son derece yanlış temellere dayandığını ifade ettikten sonra şunları söyledi:
“Bu konu partilerin seçim vaadi olarak ortaya çıkan adeta açık artırmaya dönüşmüş bir konu olmuştur. Bu vaatlerden halkın ve çalışan kesimin algısı devletin onlara zam vermesi şeklinde oluşmuştur. Ancak ne yazık ki siyasi partiler bu konudaki vaatlerini işveren adına yapmıştır ve ortaya çıkan bedeli işveren ödeyecektir. Böyle olunca partilerin bol keseden atmasında kendileri açısından bir sakınca görmemişlerdir. Görünen odur ki Türkiye ekonomisinin gerçekleriyle örtüşmeyen bu artış, işvereni siyasi çekişmelere kurban etmektedir. Kaldı ki asgari ücrette yapılacak bu artış, ücret dengelerini korumak ve oluşan genel beklentiyi karşılamak zorunluluğu nedeniyle, domino etkisi yapacak ve nerdeyse tüm ücretlerde aynı oranda bir artışı mecburi kılacaktır. Asgari ücretle ilgili çalışana bizim adımıza yapılmış olan bu vaadin yanı sıra, devlet kendine de bizim adımıza aynı oranda vaatte bulunmuştur. Yani sigorta maliyetleri de aynı oranda artarak ödenecek demektir. Artışla net ücrete yansıyacak 300 liralık zammın 200 lira da sigorta maliyeti olacağına göre kişi başı en az 500 liralık maliyet artışı söz konusudur. Ayrıca bu artış kıdem tazminatı rakamlarını da aynı oranda artıracak ve yıllardır biriken kıdem tazminatı, artmış rakam üzerinden ödenecektir. Bu da dile getirilmeyen ancak çok önemli bir külfet getirmektedir.
Perakende sektörü açısından konuyu ele alalım. Sektörümüzde personel gideri en önemli gider kalemidir. Mevcut durumda personel giderimiz zaten ciroların % 12 sine kadar gelmiş bulunmaktadır. Bu oran bile sektörü son derece zorlamakta ve kar edemez hale getirmektedir. Asgari ücret zammının uygulanmasıyla birlikte bu oran % 12 den en iyimser yaklaşımla % 15 düzeyine ulaşacaktır. Sürekli artmak suretiyle, sektörü giderek köşeye sıkıştıran işletme gider oranları da, cironun % 24 ü seviyesinden % 27 si seviyesine ulaşacaktır. Bu oranlar özellikle perakende sektörünün geleceğini ciddi şekilde tehdit edecek oranlardır. Bu durum sektörümüz açısından sürdürülebilir olmaktan çok uzaktır.
Her ne kadar yanlış da olsa, halka böyle bir vaatte bulunulmuşsa bundan dönüş olamaz elbette. Uygulanmalıdır. Ancak oluşan külfet özel sektöre, işletmelere yüklenirse, işletmeler bu yükü kaldıramaz ve hezeyanlar ortaya çıkar. Birçok işletme bu yükün altında ezilerek yok olur. Bu durum işsizlik problemini büyütür. Enflasyonu körükler. Bunun sonu kaş yapayım derken göz çıkarmak olur. Bu nedenle yapılacak bu asgari ücret artış maliyetlerinin en azından yarı yarıya devlet ve işverence paylaşılması şarttır. Sigorta vergi stopaj ve primleri ile ilgili yapılacak işveren lehine yapılacak yeni düzenlemelerle bu paylaşım gerçekleştirilebilir. Hükümetimiz bunu yapmak zorundadır. Sosyal devlet olma sorumluluğu bunu gerektirir.
Özellikle hizmet sektöründe faaliyet gösteren ve büyük miktarda istihdam oluşturarak işsizliğin önlenmesinde çok büyük rol üstlenen işletmelerimiz, kabuslar görmektedirler. Ekonomimizin önemli yapı taşlarından olan kurumlarımızın geleceği için, bu maliyet paylaşımı geçici olarak değil kalıcı olarak sağlanmalıdır. Aksi takdirde ortaya çıkacak kötü ekonomik sonuçlarla karşılaşmak hiç sürpriz olmayacaktır.
Asgari ücret artışı ile artacak gelirlerin piyasalara bir miktar olumlu katkı sağlayabileceği de söz konusudur. Neticede alınan her ücret bir şekilde harcamaya dönüşeceğinden belli oranda bir katkı beklenebilir. “
TPF: Asgari ücrette kişi başı 456 TL’lik ek maliyetin bir kısmını devlet üstlensin
Perakende sektöründe atılması gereken adımlar olduğunu vurgulayan TPF Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Altunbilek, asgari ücrette yeni yılla birlikte gerçekleşmesi planlanan artış; yine 2016’da değişmesi gereken minimum 10 bin yazar kasa ve gıdada mevcut KDV oranlarıyla, perakendenin yükünün oldukça arttığını, sektörün bu yükü tek başına taşıyamayacağını ifade etti.
“Başta Perakende Yasası’nda var olan eksik ayaklar olmak üzere, 2016 yılının başından itibaren sektörün gelişimi ve büyümesinin önünde duvar oluşturan gündemlerin acilen ele alınması gerekiyor” diyen Altunbilek, aksi takdirde, her yıl çift haneli büyüyen yerel perakendeyi, zor günler beklediğini söyledi.
TPF bünyesinde faaliyet gösteren 374 üye ve 4 bine yakın şubede, toplamda 72 bine yakın çalışan olduğunu ve çalışanların yüzde 80’inin asgari ücrete tabi çalıştığını belirten Altunbilek, şöyle konuştu: “Asgari ücrette gerçekleşmesi beklenen artışın kişi başı maliyetinin 456 TL. Kârlılığın minimum seviyelere indiği sektörümüzün, bu artıştan olumsuz etkileneceği ise ortada. Elbette çalışanların daha insani ücretler kazanması bizler için de oldukça kıymetli ancak bu yükü, sabit maliyetlerimiz her geçen gün artarken tek başına kaldırabilmemiz, diğer etkenlerle birlikte düşündüğümüzde mümkün değil.”
Asgari ücrete ek olarak, 2016’da, her bir kasa başına maliyeti binlerce TL’ye ulaşan ve eski yazar kasaların yeni nesil kasalarla değiştirilmesi öngören uygulamanın da sektöre ek yük getireceğini kaydeden Altunbilek, şöyle devam etti: “Sadece yerel marketlerde değiştirilmesi gereken 10 bini aşkın yazar kasa var. Maliyeti, her bir kasa için binlerce TL. Rekabeti olumsuz etkileyen KDV konusu ise ayrı bir problem. Gıdada KDV oranlarının yüzde 1’e çekilmesi gerekir. Perakendecinin sırtındaki yükü azaltmaya yönelik hükümetimizce bir adım atılmaz ise, önümüzdeki süreçte, korkarım ki maliyetleri dengelemek ve ayakta kalabilmek çok daha zor olacak ve sektörümüzde yaprak dökümü yaşanacak.”
Beklenti ve çözüm önerilerini de sıralayan Altunbilek, “Beklentimiz; asgari ücrette kişi başı 456 TL’lik ek maliyetin bir kısmını devletin üstlenmesi, KDV oranlarında indirim ve yeni nesil yazar kasalarda ek süre” dedi.
İstanbul PERDER: Maliyetler çok yüksek
Türkiye’de yerel perakendenin büyük market zincirlerine karşı zayıfladığını vurgulayan İstanbul PERDER Başkanı Ramazan Ulu, “2016 Eylem Planı kapsamında asgari ücret bin TL seviyesinden 1300TL’ye çıkarıldı. Bu da bize yüzde 39 maliyet artışı getirdi. Bunun altından kalkabilmemiz için bir-iki yıl da olsa, en az maliyetin yüzde 50’si kadar destek verilmeli. Yeni nesil yazarkasalara geçişte oluşacak ek maliyete de destek verilsin” dedi.
Groseri: Asgari ücret üzerinde maaş alanlarda da beklenti oluşacak
Böyle bir artışın her sektörde olduğu gibi elbette perakendeye de etki edeceğini söyleyen Groseri Yönetim ve İcra Kurulu Üyesi Levent Uğurses, “İlk bakışta görünen net durum böyle bir yüzde artışın aynı dönemde işlere yansımadığıdır. Ayrıca bu sadece asgari ücretle çalışanlara yapılacak artışla sınırlı kalmayacak, asgari ücretin üzerinde ücret alanlarda da ister istemez bir beklenti oluşturacaktır. Herkesçe bilindiği gibi bunun biri hükümet, ikisi işveren kaynaklı üç tane çıkış yolu vardır. Hükümetin yapacağı artışın belli bir kısmını vergi vb desteklerle kendisinin finanslaması iken işveren tarafında da ya işlemler maalesef kayıt dışına çıkacak ya da artan maliyetler fiyat artışlarına yansıyacaktır. Ayrıca yine harcamalara olan etkisine baktığımızda da, ekonominin alt gelir gruplarında kişi başı harcamalarda en yüksek yüzde payını gıda harcamaları aldığı için, bu artışın gıda perakendeye yansıması da büyük ihtimal yüksek olacaktır. Her halde kesin olan işverenin maliyet kontrolü adı altındaki en önemli meziyetlerinden birisi üzerinde yoğunluk ciddi artacaktır, legal çerçevede maliyetlerini daha iyi presleyenler rekabette bir adım daha öne geçecektir. Rekabette iyi ile kötüyü ayırmada ciddi etkili hale gelecektir birazda alınan bu karar. Resmin tümünde zarar olmayacaksa zaten bizim de ülkece en büyük arzumuz gelişmiş ekonomilerdeki asgari ücret bantlarına elbette ulaşmış olmaktır, bir işveren olarak bunu görebiliyor olmak da benim de ayrıca en büyük işletmecilik rüyalarımdan biridir” dedi.
Prof. Dr. Dilek Teker: Artan talep ve büyümeye etkisi ilk göze çarpacak olumlu unsurlar
Asgari ücretlerde bir iyileşmenin olmasının gerekliliğinin ortada olduğunu söyleyen Işık Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Dilek Teker, “Bu, seçimlerde iktidar ve muhalefet partilerinin tamamının gündeminde olan ve doğrudan halkın kalbine giden oldukça hassas bir konu. Konuyu farklı açılardan değerlendirmek lazım. Çalışan açısından şüphesiz bu yükseliş oldukça can alıcı. Asgari ücretle çalışan kesimin kira ve tüm yaşam giderleri göz önünde bulundurulduğunda, yaşam standardını sıçratmayacak da olsa; bu artış ivedi. Asgari ücret artışı ile bu kesimin tüketim harcamalarında da bir artış olacağı düşünüldüğünde; artan talep ve büyümeye etkisi ilk göze çarpacak olumlu unsurlar. Konu şirketler açısından ele alındığında, talep artışı ve üretime olan olumlu yansıması beklenen olumlu bir etki. Ancak tüm şirketler için yeni yılda bütçelerde revizyona gidilmesi gerekmekte. Asgari ücretteki artış sadece bu maaşlarda düzeltme ile sınırlı değil. Zaten domino etkisi bir süredir tartışılmakta. Asgari ücretin üzerinde maaş alan çalışanlar için de yazılı olmayan bir hak doğuruyor bu durum. Dolayısıyla çoğu şirketin sadece asgari ücretlerde değil, genel olarak ücret politikasında mevcut çizgileri koruyacak şekilde yeniden revizyona gitmesi şart görünüyor. Perakende sektörü bu durumdan en çok etkilenecek sektörlerin başında geliyor. Maaş politikası önemli ölçüde asgari ücret ve ek prim sistemi ile yürütülüyor. Asgari ücretteki artış ile faaliyet giderleri artacak olan sektörde, bu maliyet artışını fiyatlara yansıtabilen firmalar bir nebze olsun şanslı. Ancak bunu yapamayacak olan firmaların bilançolarına bu yansıyacaktır. Burada şirketler açısından 2 yol var. Birincisi asgari ücret artışından doğacak maliyeti daha düşük prim sistemi ile telafi etmek. İkincisi ise işe alımları azaltmak veya maliyetlerini daha rahat kontrol altında tutabilecekleri başka bir coğrafyaya üretimi kaydırmak. Şüphesiz ikinci seçenek işsizliği arttıracağından istenmeyen bir gelişme olacaktır. Aslında en önemlisi Hükümet’in elini taşın altına ne ölçüde koyacağı. İşverenin maliyetini kontrol altına alabileceği revizyonlar şart. Şimdilik hükümet cephesinden net bir yol haritası gelmedi. Ama yapılan açıklamalara bakıldığında bu maliyetin tamamını hükümet karşılamayacak. Firmaların da fedakarlık yapacağı yeni bir döneme giriyoruz” dedi.
MÜSİAD: Asgari ücretin yükü paylaşılmalı
Çalışma hayatında yapılacak düzenlemelerin hem iş hayatı, hem de sosyal hayat açısından önemli olduğuna dikkat çeken ve asgari ücret artışıyla ilgili olarak işverenin yılbaşında yapacağı zammı çıkardığında kalan kısmın işveren ve hükümet arasında paylaşılması gerektiğini söyleyen MÜSİAD Başkanı Nail Olpak, “Çalışma Barışı” başlığı altındaki beklentileri de şöyle sıraladı;
-Maliye, mükellefe bakışını değiştirmeli ve köklü bir vergi ve zihniyet reformu yapılması önem taşıyor.
-Seçim vaatlerinin, toplumun tüm kesimlerince kabul görecek bir şekilde uygulamaya geçirilmesi, iç ve iş barışımız açısından çok önemli bir konu. Yaşanılabilir ve sürdürülebilir asgari ücret, bütün yönleriyle, önemli bir başlık. Bölgesel asgari ücret ve esnek çalışma modelleri gündeme alınmalı, kıdem tazminatı sistemi yürürlüğe girmeli.
-Mevcut yapıdaki, adeta, istihdamı önleyici uygulamalar değiştirilerek, istihdam dostu hale getirilmeli. Çalışan ve işvereni, her adımda mahkemeye taşıyan bir sistemden dostluk çıkmaz.
İTO’dan asgari ücrette sgk prim indirimi önerisi
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı İbrahim Çağlar, asgari ücretin 1.300 liraya çıkarılması çalışmalarını desteklediklerini, ancak oluşacak ilave kazanç piyasaya tekrar dönene kadar, asgari ücretteki SGK primi işveren payında 3 puanlık bir indirim yapılmasını istedi.
Çağlar, “Asgari ücretin artması hem çalışana hem iç piyasaya can verir. Öte yandan borcunu düzenli ödeyen mükellefe asgari ücret üzerindeki SGK primi işveren payında üç puanlık indirim sağlanarak yüzde 12.5 oranı uygulanması işverene nefes aldırır. Biz yatırımımıza, ticaretimize devam edeceğiz, bundan kuşku olmasın. Ancak hükümetimiz tulumbaya su koyarsa, biz de yatırımlarımızı daha rahat yaparız” dedi.
Asgari ücretin net 1.300 liraya yükseltilmesinin işverene kişi başı aylık 437 lira ilave maliyeti olacağını belirten Çağlar, şunları söyledi:
“Asgari ücretteki bu artışın özel sektöre toplam 16 milyar lira yıllık ek maliyeti olacağını tahmin ediyoruz. Tabi asgari ücret artınca, şirket içinde diğer çalışanlar da ücretlerine artış isteyecek. Yani gerçekte bu maliyetlerin daha üstüne çıkılacak. Zincirleme artışların getireceği yük çok fazla. Asgari ücrette elbette artış yapılsın. Ancak bu paranın harcama şeklinde piyasaya dönmesi bir süre alacaktır. Her KOBİ’ye de eşit derecede elbette dönmeyecek. Ayrıca dünyada rekabet üstünlüğümüzü de etkiler.
Bu nedenlerle hükümetimizden bir destek beklentimiz var. Borcunu düzenli ödeyen mükellef için SGK primi işveren payı şu anda yüzde 15,5. Bu oran üzerinde 3 puanlık bir indirim sağlanması büyük katkı olur. Bu katkıyı da sürekli değil, belirli bir süre için istiyoruz. Ticaretin çarkları dönmeye başlayınca işveren prim payı yüzde 15,5’e tekrar çıkarılabilir. İşverenin bütçesi akamete uğramasın ki, ülkemizin de büyüme hedefleri devam edebilsin. Hükümetimizin bu konuda gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyoruz.”
Zorlu Tekstil: Asgari ücret maliyeti artırır
“Asgari ücret maliyetlerimizi 2 puan artırıyor. İhracat pazarlarında da ciddi daralma var. Ancak biz, işçi çıkarmadan 6 bin 500 çalışanımız ile devam etmek zorundayız” diyen Zorlu Tekstil Grup Başkanı Vedat Aydın, bu yıl büyüme stratejilerini mevcut pazarlarda katma değeri yüksek, inovatif ürün satışı üzerine kurduklarını söyledi.
Asgari ücretin 1.300 liraya çıkarılmasının maliyetleri artıracağını dile getiren Vedat Aydın, devletin destek vermemesi durumunda çok yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalacaklarını anlattı. Aydın, asgari ücretin maliyeti 2 puan artıracağına işaret ederek, “Bunun en azından bir puanını devlet karşılasa rahatlarız” dedi.
Asgari ücret artarsa şirketler ne yapacak?
Asgari ücretteki olası değişimin etkisiyle şirketlerin ortalamada yüzde 11,7 artış yapmayı planladıkları görülmektedir. Yerli sermayeli şirketler ortalamada yüzde 11,9 ile artış öngörürken, yabancı sermayeli şirketlerde bu oran ortalamada yüzde 11,3 olarak göze çarpmaktadır.
Araştırmaya katılan şirketlerin yüzde 34’ü olası asgari ücret değişimi için alternatif bütçe çalışırken, yüzde 28’i henüz bütçelerini revize etmediklerini belirtti. Şirketlerin yüzde 38’si ise henüz asgari ücretteki artışı nasıl yönetebilecekleri noktasında fikir sahibi olmadıklarını belirttiler. Yabancı sermayeli şirketlerin yüzde 24’ü alternatif bir bütçe çalışırken, yerli sermayeli şirketlerde bu rakam yüzde 44’e çıkıyor. Araştırma sonuçları Türk şirketlerin, yabancı sermayeli şirketlere göre konuya daha hazırlıklı olduğunu ortaya koyuyor.
Yıllık zam oranları artacak
Hay Group Türkiye tarafından eylül ayında açıklanan ücret artışları araştırmasında, şirketlerin ücret artış bütçelerinin yüzde 9 seviyesinde olacağı açıklanmıştı. Kasım sonrasında şirketlerin olası asgari ücret değişikliğiyle ilgili ek çalışmalara başladığı görülüyor. Alternatif bütçe çalışan şirketlerin yeni bütçelerinde eskisine oranla ortalamada yüzde 3’lük bir artış yapacakları belirlendi. Mavi yaka kadrolarının revize bütçe rakamlarında, daha önceki bütçelere göre yüzde 7,3’lük bir değişim görülüyor. Bu artışın zaman içerisinde kademeli olarak tüm çalışan gruplarını etkilemesi bekleniyor.
Bu bilgiler ışığında şirketler, Ocak 2016 asgari ücret artışı sonrası, mavi yaka kadrolarına ortalamada yüzde 17,1’lik bir artış öngörürken, idari personele yüzde 12,8, uzman kadrolarına yüzde 10,1, yönetim kadrolarına yüzde 9,6 ve üst yönetim kadrolarına yüzde 8,7’lik artış senaryoları çalışmakta.
Asgari ücret değişiminden en çok etkilenecek sektörlerin, saha çalışan sayıları yüksek olan perakende, çağrı merkezi, profesyonel hizmetler ve lojistik sektörleri olacağı tahmin ediliyor.
Onur Market: Sektörümüze ciddi bir gider yükü getirecek
Perakende sektörünün en önemli gider kalemlerinin personel ve kiralardan oluştuğunu söyleyen Onur Market CEO’su Cemal Özen, “Asgari ücrette yapılacak olan artış, kar marjı düşük olan ve yüksek sayıda personel çalıştıran sektörümüze ciddi bir gider yükü getirecektir. Aynı zamanda bu ek yük sadece asgari ücretle çalışan personellerden değil domino etkisi ile mevcut asgari ücrete yakın ücretlerde çalışan personelin maaşlarında yapılacak düzeltmelerinden de kaynaklanacaktır. Bu büyük ek giderler sonucunda yatırımlar tekrar gözden geçirilecek dolayısıyla istihdam da azalmaya ve kayıt dışı personel çalıştırmaya sebep olabilecektir. Biz 2016 yılı planlarımızı yaparken asgari ücretten kaynaklanan gider artışının etkisini azaltmak için diğer gider kalemlerimize tasarruf planlaması yaptık. Bu sayede toplam giderlerimizdeki etkisini azaltmaya çalıştık. Özetle asgari ücret artışının etkisini azaltmak için diğer giderlerde tasarrufun yanı sıra etkilenen sektörler daha az personelle işlerini yapabilmek için makine ve teknoloji yatırımlarına hız verecektir. Harcamalar yönünden baktığımızda asgari ücret artışının kısa dönemde perakende satışlarında bir artışa sebep olacağını düşünüyoruz. Fakat üretici giderlerinde oluşacak gider artışı da maliyetlere dolayısıyla enflasyonda bir artışa sebep olacaktır kanaatindeyiz” dedi.
Bütçe hazırlamayan şirketler var
Şirketlerin yüzde 23’ü “Asgari ücretteki olası bir artışa hazırlanmak için neler yapıyorsunuz?” sorusuna henüz bir aksiyon almadıkları ve herhangi bir planlama yapmadıkları şeklinde cevap verdi. Bu şirketlerin henüz değerlendirme sürecinde oldukları, yasal düzenlemeyi ve diğer şirketlerin aksiyonlarını bekledikleri anlaşılıyor.
Şirketlerin yüzde 15’i, asgari ücret değişikliği karşısında herhangi bir değişiklik yapmayacaklarını dile getirdi. Bu şirketlerin ağırlıklı olarak, asgari ücretli çalışanları olmayan veya çalışan sayısı çok düşük olan şirketler olduğu; henüz diğer çalışan gruplarına yansıtılacak bir değişiklikleri bulunmadıkları tespit edildi.
Şirketlerin yüzde 18’i, asgari ücret artışının kendilerini etkilemeyeceğini ifade ediyor. Bu şirketlerin sadece tüm çalışanları etkileyecek bir piyasa değişikliğinde harekete geçecekleri ve aksiyon alacakları görülüyor.
Ücret artışlarını erteleyecek şirketlerin oranı yüzde 8. Bu sürecin işe alımlarına yansıyacağını düşünen yüzde 8 oranında şirket ise işe alımlarını da erteleyeceklerini belirtti.
Şirketlerin yüzde 15’i yeni işe alınacak personel sayısında azalmaya gideceklerini söylerken, bu rakam yerli sermayeli şirketlerde yüzde 22’ye çıkıyor.
Şirketlerin yüzde 34’ü toplam ücretlendirme politikalarını revize etmek istediklerini belirtti. Çözüm olarak düşünülen uygulamalarda en çok; “ödenek/ikramiyeleri baz maaşa ekleme”, “yan hak paketlerinde değişikliğe gitme” uygulamaları görülüyor.
Şirketlerin yüzde 37’si olası bir artışta sadece asgari ücretli çalışanların ücretlerini revize edeceklerini belirtti. Yerli sermayeli şirketlerin yüzde 27’si artış ile birlikte tüm çalışan gruplarında ücret politikalarını revize etmeyi planlarken, aynı aksiyonu almayı planlayan yabancı sermayeli şirketlerin oranı yüzde 10.
TGSD: Yüksek asgari ücret milletin sırtına yeni bir kambur bindirir
Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Şeref Fayat, partilerin 1 Kasım seçimi öncesi başlattıkları asgari ücreti arttırma yarışını bir zamanların erken emeklilik vaatlerine benzetti.
Süleyman Demirel’in o günlerde kulağa hoş gelen vaatlerinin daha sonra herkes için bir kambura dönüştüğünü vurgulayan Fayat, sözlerine şöyle devam etti.
“Asgari ücretin verimlilik tarafı göz ardı edilerek, dünyadaki konjonktüre bakılmaksızın seçim vaadi olarak ortaya konması erken emeklilikle aynı etkiyi yaratır. Yüzde 30 artan işgücü maliyeti hem firmaların yurtdışı rekabet güçlerini azaltır hem de iç pazardaki ürün fiyatlarının yükselmesine neden olur.
Sonuç olarak enflasyon çalışanların gelirini hızla azaltırken Türk sanayicisi rekabet gücünü kaybeder. Bu nedenle eğer asgari ücret yüzde 30 arttırılacaksa farkın enflasyon dışı kısmı hükümetin belirleyeceği bir fondan firmalara en az 3 yıllık destek olarak sağlanmalı. Böylece kayıt dışı çalışan işletmeler kayıt içine girmek zorunda kalırlar. Bu yapılmadığı takdirde kaçınılmaz olarak iş huzurumuz bozulur, rekabet gücümüz azalır, işsizlik ve cari açık artar. Özetle ihracatımızı baltalanmış olur.”
Avrupa’da yüzde 65-70 düzeyinde bulunan işgücüne katılım oranının Türkiye’de yüzde 45’lerde olduğunu hatırlatan Şeref Fayat, Avrupa’nın düzeyine ulaşabilmek için halen 25,5 milyon olan çalışan sayısını 39 milyona çıkarılması gerektiğini vurguladı.
10 milyonun üzerinde nüfus için yeni iş imkânları hazırlanması gerekirken popülist politikalar yüzünden istihdam yaratılamaz hale gelindiğine dikkat çeken Fayat, “Ayrıca yıllık 1.1 milyon nüfus artışını göz önünde bulundurduğumuzda yukarıdaki rakama ilaveten her yıl 500 – 600 bin kişiye yeni iş yaratılması gerçeği de ortada” diye konuştu.
Yılmaz Attila: Tehlike, çalışanlar sayısında kısıtlamaya gitmek
Asgari ücret artışının net etkisini değerlendirmenin erken olduğunu söyleyen Perakende Danışmanı Yılmaz Attila, sektöre olası etkilerini şöyle sıraladı:
-Yerel perakendecilerde toplam giderler üzerinde 5-10 puan baskı yaratacak. Bu taşınabilir bir artış değildir.
-Sendika olan perakendecilerde artış baskısı düşük olacak.
-Discounter çalışanları ile süpermarket çalışanları arasındaki ücret makası daralacak ancak satış fiyatları arasındaki açıklık büyüyecek. Discounter zincirleri kazançlı çıkacağı için haksız rekabet artacak.
-Tüketici fiyatları artacak ancak artış gider artışı seviyesinde olamayacağından marjlar daralacak.
-Tehlike çalışanlar sayısında kısıtlamaya gitmek. Kısır döngüye neden olabilir.
-Çalışanların da tüketici olduğu unutulmamalı. Çalışanları mağazadan alışveriş yapmalarını teşvik etmek yararlı olacaktır.
-Beklentim hükümetin şirketlere kolaylıklar sağlayacağı yönündedir.
TEB: Mal ve hizmet talebindeki artış ekonomiyi canlandıracak
TEB Yatırım, düşük maaşlı çalışanlara dayalı olan perakende sektörünün asgari ücret artışından en olumsuz etkilenecek sektör olarak öne çıktığını belirtti. TEB Yatırım tarafından yayımlanan raporda şu bilgilere yer verildi:
‘’Asgari ücret artışı ile ilgili çalışmamız işverenin asgari ücret ödeme maliyetlerinin de %30 (aylık 448 TL) artarak 1944 TL’ye ulaşacağı varsayımına dayanıyor. Hükümetin şirketleri rahatlatmak için yasal yükün bir kısmını sübvanse edeceğine inanıyoruz, ancak şirketlere asgari ücret artışının en az %20 kadar ek yük getireceğini varsaydık. Şirketler çalışanlar için asgari ücretin en fazla 6,5 katı kadar sosyal güvenlik prim ödemesi yapmaktalar, dolayısıyla yüksek ücretliler için ödenen prim maliyetleri de yükselecek. Ancak hükümetin bu tavanı asgari ücretin 4,5-5 katına çekecek yeni bir düzenlemeyi bir kaç ay içinde gerçekleştireceğini inanıyoruz.
Devlet BES ödemelerinde de asgari ücretin %25’i kadar destek vermekte. Dolayısıyla devlet, her şey aynı kalırsa fazladan topladığı sosyal güvenlik priminin bir kısmını BES sistemi katılımcılarına aktarmış olacak.
Ağırlıklı olarak düşük maaşlı çalışanlara dayalı olan perakende sektörünün asgari ücret artışından en olumsuz etkilenecek sektör olarak öne çıkıyor. Sosyal güvenlik primi tavanındaki artış nedeniyle de bankaların yaklaşık %1-2 oranında kar kaybı yaşayabileceğini hesaplıyoruz. Şirketler bazında etkileri aşağıdaki tabloda bulabilirsiniz. Artan ekonomik aktivite yeni iş imkanları oluşturacağı için işsizlikte kötüleşme öngörmüyoruz. Düşük ücretlilerin ücretlerindeki artışı özellikle gıda ve giyimde harcayacağını, mal ve hizmet talebindeki artışın da ekonomiyi canlandıracağını düşünüyoruz. Artan maaşların aynı zamanda verimliliği ve bağlılığı artırmasını, çalışanların iş değiştirmesinin azalmasının da istihdam ve eğitim maliyetlerini düşürmesini bekliyoruz. Merkez Bankası’nın çalışması asgari ücrette %1 artışın ÜFE’de 0,2 puan artışa neden olacağını belirtiyor. Buna göre %30 asgari ücret artışının ÜFE’ye etkisi 6 puan, ancak TÜFE’ye etkisi yaklaşık 2 puan (ÜFE’den TÜFE’ye geçişkenlik yaklaşık üçte bir). Makroekonomi ekibimiz, işveren üzerinde artan yükün yaklaşık yarısı muhtemelen devlet tarafından karşılanacağı için bu etkinin 1 puan ile sınırlı kalabileceğine inanıyor.’’
Firmaların yüzde 65’i “Asgari ücret 1.300 TL olsun” diyor
Eleman.net’in adaylara ve firmalara yönelik gerçekleştirdiği asgari ücret anketinden ilginç sonuçlar çıktı. Ankete, yüzde 57’si asgari ücret karşılığında çalışan 12 bini aşkın aday katıldı. Katılımcıların yüzde 94’ü “Asgari ücreti yeterli buluyor musunuz?” sorusuna “Hayır” yanıtını verirken, “Evet” diyenlerin oranı yüzde 6’da kaldı.
Eleman.net, ankete katılan firma yetkililerine ise iki soru sordu. “Asgari ücretin 1.300 TL’ye yükseltilmesini destekliyor musunuz?” sorusuna “Evet, destekliyorum” yanıtını verenlerin oranı yüzde 65 olurken, “Hayır, desteklemiyorum” diyenlerin oranı yüzde 35 oldu.
Asgari ücretin yükseltilmesini desteklemediğini belirten firma yetkililerinin yüzde 32’si, desteklememe nedeni olarak, şirketlere ek maliyet geleceğini gerekçe gösterdi. “Asgari ücret 1.300 TL olursa kayıt dışı işçi artar” diyen yetkililerin oranı yüzde 29 olurken, diğer çalışanlarda da zam beklentisi oluşacağı, istihdam rakamlarının olumsuz etkileneceği ve enflasyonun artacağı diğer nedenler arasında yer aldı.
Konuyla ilgili bir değerlendirme yapan Eleman.net Murahhas Üyesi Savaş Ünsal, mevcut asgari ücretin TÜİK tarafından 4 kişilik bir aile için açıklanan 1.361 TL’lik açlık sınırının altında yer aldığına dikkat çekti. Bu nedenle zorunlu ihtiyaçların karşılanması noktasında büyük zorluklar yaşandığını söyleyen Ünsal, “Düzenlemeyle birlikte asgari ücretin bu sınıra yaklaşması, istihdama katılan bireyler ve refah düzeyi için oldukça büyük önem arz ediyor. İşverenler açısından baktığımızda ise maliyetlerin etkileneceğini söylemek tabii ki yanlış olmaz ancak bir işletmenin üçte birini oluşturan işgücü maliyetinin piyasaya zam olarak yansıyacağını ya da işgücü sayısına olumsuz etki yaratacağını düşünmüyoruz. Aksine ülkemizdeki iş sahasının büyük bir bölümünü oluşturan KOBİ’lerin sahip oldukları geleneksel yapının bu artışı kaldırabileceği görüşündeyiz” dedi.
Zam değil iyileştirme
“Asgari ücret üzerinde yapılan artışın zamdan öte iyileştirme olduğunu düşünüyoruz” diye konuşan Ünsal, “Günümüzün enflasyon rakamları ve ekonomik koşullarına baktığımızda, açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamlarını sürdürmeye çalışan vatandaşlarımız için bu bir gereksinim ya da ihtiyaçtan öte zorunluluk haline geldi. Bu noktada çalışanlar için olumlu bir gösterge, yeni işe başlayacak ya da iş arayışında olan adaylar için de motivasyon artırıcı bir etken yaratacağını söyleyebiliriz” dedi. Savaş Ünsal, asgari ücrete yapılacak artışın genel çalışan ücretlerinde de zam beklentisi doğuracağı ve bu şekilde bir yansıma alacağı görüşüne katılmadığını; işverenlerin tüm girdi ve maliyetlerinde birebir etkiye neden olmayacağını inandığını da sözlerine ekledi.
Kapak Konusu
Perakendeciler, zamlara “Dur” diyor, enflasyonu frenliyor
Ülkemiz zor günler geçirirken hemen her geçen gün yeni bir haberle uyanıyoruz. Dolar ve avronun inişli ve çıkışlı grafiği de endişeler yaratıyor.
Türk lirasının başta dolar olmak üzere, neredeyse tüm dünya para birimleri karşısında değer kaybediyor oluşuna önlemler almak ve para birimimize gereken değeri verebilmek adına perakende sektörü de son dönemde birçok değişiklik yapılıyor. Fiyatlar değişiyor, bu da raf etiketleri ne yansıyor. Hükümette fiyat iniş ve çıkışları için çeşitli önlemler alıyor. Bu arada perakendeciler de adeta suçlu durumu düşürülüp çeşitli medya organlarında acımasızca yargılanıyorlar.
Bizde bu sayımızda zam fırtınasını masaya yatırdık. Perakendecilerin ve tedarikçilerin görüşleri- ni aldık. Tedarikçiler zam yapmamak, perakendecilerde zamlı mal alıp satmamak için yoğun çaba sarf ediyorlar. Adeta zamları frenliyorlar.
TPF: Marketler hedef gösteriliyor
Türkiye Perakendeciler Federasyonu Başkanı Mustafa Altunbilek, konu hakkında şunları söyledi:
“Bu konuyla ilgili yanlış algıyı önlemek adına, marketlerin içinde bulunduğu şartları ve niye ürünlere zam yapıldığını da haklı gerekçeleriyle açıklamamıza rağmen halen bu tip haberlerin yayınlanıyor oluşunu üzüntüyle görmekteyiz. Her şeyden önce organize gıda perakendesi çok sayıda markanın olduğu ve rekabetin had safhada yaşandığı bir sektördür. Organize zincir marketler, bütün ürün gruplarında rakiplerinden daha ucuz satmak için pazardaki fiyatları incelemekte, satın alma görüşmelerini buna göre yapmaktadır. Lojistik yönetimi, ürün yönetimi, personeli verimli kullanma, enerji tasarruflu ekipman kullanımı ve taze ürün gruplarında üretim yatırımları olmak üzere maliyetleri kontrol altına almak adına gerekli, yapılabilecek ne kadar çalışma varsa yereli – ulusalı, bütün market zincirleri elinden geleni yapmaktadır.
Yıllık TÜFE artış oranının yüzde 17,90 olarak açıklandığı bir dönemdeyiz. Hızlı tüketim ürünlerinde bu oran yüzde 20’nin üzerine çıkmış durumda. Çikolata dan helvaya, şampuandan deterjana kadar markalı hızlı tüketim ürünlerinin neredeyse yüzde 90’a yakın bölümü ithal hammadde alarak üretimini gerçekleştiriyor. Çalıştığımız üretici – tedarikçi firmalarımızın hammadde maliyet girdileri son 6 ayda 3’e katladı. Üretimde ve lojistikte kullanılan enerjiye iki kere azımsanmayacak oranda zam geldi. Hal böyleyken tedarikçi-üretici firmalara nasıl zam yapmayın diyelim. Kaldı ki market zincirlerinin tamamı, kendi güçleri, ölçekleri nispetinde tedarikçilerine zam yapmamaları için olabilecek en son seviyeye kadar telkinde bulunuyor. İş sadece üreticiyle bitse, bizim maliyetlerimiz sabit kalmış olsa yine de emin olun market zincirleri ürünlere fiyat artışı yapmaz, gerekirse zaten minimum seviyeye inmiş karlılıklarından biraz daha feragat etmeyi göze alırdı. Ancak market zincirlerinin de maliyetleri yerinde durmuyor. TÜFE’nin yüzde 18’lere dayandığı bir dönemde büyük mücadele vermemize rağmen her birimizin mağaza kiralarına çok ciddi zamlar geldi. İyi lokasyonlu ve döviz üzerinden kira kontratı yapılmış mağazalarda perakendeciler ya bu anlaşmayı belli bir kurda sabitlemeye çalıştı ya da olmuyorsa mağaza ciro yaptığı halde kapatmak zorunda kaldı. Enerjiye yapılan çifte zam bize de yansıdı, ne kadar tasarruflu ürün kullanırsak kullanalım halen çok ciddi enerji tüketimimiz mecburen var. Personel maaşları, genel merkez ve depo giderleri, diğer lojistik giderler, kayıp-kaçak, fire, ekipman ve teknoloji giderlerini de üzerine katın. Bütün bunların üzerine marketler yılsonunda halen kâr edebilmişse kendilerini şanslı görecekler. Durum böyleyken ‘Market zincirleri yine fahiş zamlar yaptı’ tarzında haberlerin ısrarla yayınlanıyor olmasını son derece haksız ve anlamsız bulduğumu özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum”
GPD: Fiyat artışları bizlere mal ediliyor
GPD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Songör, enflasyonun sebebinin organize market zincirleri olarak gösterilmesinin büyük bir haksızlık olduğunu vurgulayarak şunları kaydetti:
‘’Tedarikçimizin önünü kesmeden, ürün ve hizmetleri hijyenik ortamda ve en iyi fiyatla tüketiciye ulaştırma görevimizde daima tüketicimizin tarafında olduğumuzun altını çizmek isterim. İçinde bulunduğumuz ekonomik durumda, bizler kendi gücümüzle finansman desteği sağlamaya çalışırken, tedarik zincirimizin de sekteye uğramaması gerekiyor. Tedarikte zorluk çekmememiz, stoklarımızı iyi yönetebilmemiz ve üretim maliyetlerinin de kontrol altında kalması sayesinde tüketicimize de fiyat artışı yansıması en az düzeyde kalacaktır. Tedarik zincirimizden gelen fiyat dalgalanmalarını tüketi cimize en az düzeyde yansıtmak için kendi finansman kaynaklarımızı zorluyoruz. Ölçeğimizi kullanarak sağladığımız fiyat avantajıyla da son fiyatlarımızı dengelemeye çalışıyoruz. Ancak buna rağmen gıda fiyatlarındaki artışlar sürekli biz perakendecilere mal ediliyor. Yeni düzenlemelerle birlikte satış etiketlerinde ürünlerin alış fiyatlarını ve dolayısıyla bazı kalemlerde aslında zarar ettiğimizi göstermemize rağmen bu durumla baş etmeye çalışmaktan, kendi asıl işlerimize yoğunlaşamadığımız zamanlar oluyor”.
Migros: Gıda enflasyonunun sebebi olarak gösterilmemiz haksızlık
GPD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Migros Ticaret A.Ş. İcra Başkanı Özgür Tort konuyla ilgili maddeler halinde özetle şunları söyledi:
– Biz perakendecilerin döviz kuru ile yapılmış kira sözleşmelerinde TL’ye dönerken tercihimiz, beklentimiz ciroya bağlı bir TL cinsi ödemedir.
– Sözleşmelerin yenilenmesi için tanınan 30 günlük süreyi anlaşmanın sağlanabilmesi açısından yetersiz bulup minimum 60 günlük bir süre talep ediyoruz.
– 60 gün sonunda anlaşma sağlanamaması halinde kiracı açısından cezai müeyyide doğmadan fesih hakkı tanınmasını istiyoruz.
– 60 gün sonunda da anlaşmaya varılamayıp başlayacak olası hukuki sürenin hukuk sistemimizdeki yoğunluktan kaynaklanacak olası uzamasına karşı özel bir düzenleme tanımlanmalı.
– Hukuki sürenin sonunda doğacak olası tahliye kararı üzerine geçecek tahliye sürecinde uygulanacak kirayı da mahkemelerin tespiti hakkaniyetli olur diye düşünüyoruz.
-Gıda enflasyonunun sebebi olarak gösterilmemiz haksızlık.
Sucular, artan su fiyatlarından şikayetçi
Son 1 ayda suya yüzde 60 zam yapıldı. 1 TL’ye satılan 0,50 litre suyun fiyatı bile 2 TL oldu. Bu duruma sucu esnafından da tepki geldi. İstanbul Sucular Esnaf Odası Başkanı Ahmet Turan Akkaya, yapılan zamların girdi maliyeti veya döviz kuru artışı ile alakası olmadığını belirterek” Satılan sular Amerika’dan, yurt dışından gelmiyor. Dünyaya suyu biz satıyoruz. Kullanılan plastiklerin çoğu da yerli üretim. Bu zamlar, tamamen fırsatçıların dolar kurunu bahane ederek yaptıkları haksız bir zamdır” açıklaması yaptı.
Temel ihtiyaç ürünlerinin fiyatı, dolar kurundaki dalgalanma nedeniyle artarken, fırsatçılar ithalata dayalı olmayan ürün ve gıdalara da zam yaptı. Son olarak Ticaret Bakanlığı, döviz kurundaki artışı bahane ederek fiyatlarda haksız zam yapanlara karşı hakarete geçti. Esnaf da sektördeki son durumu ortaya koyarak, haksız zam yapanlara tepkisini koymaya başladı. İstanbul Sucular Esnaf Odası Başkanı Ahmet Turan Akkaya, maliyetler göz önüne alındığında piyasada 6 TL ile 20 TL arasında satılan 19 litre polikarbon damaca suyun azami 10 TL’den satılması gerektiğini açıkladı.
Ahmet Turan Akkaya,” Evet bir mali yet artışı var. Ama karşılığı yüzde 60 zam değil. Bazı su şirketleri dolar kurunu bahane ederek halkımızın en temel ihtiyacı olan suya fahiş oranda zam yaptı. Su, acil gıda maddesi olarak tarifeye tabidir. Halkımızın daha fazla mağdur olmaması ve haksız rekabeti önlemek için fiyat tarifesi çıkaracağız” dedi.
Yerli yazılımların daha çok tercih edileceği bir döneme girdik
Üretimini yaptıkları yazılımların maliyetinin yaklaşık yüzde 80’inin Türk Lirasına dayalı kendi personel maliyetlerinden oluştuğunu söyleyen Obase Genel Müdürü Bülent Dal, “Yüzde 20’si ise yazılımımızın üzerinde çalıştığı platformlara ait dövize endeksli yabancı yazılım lisansı ve yabancı kaynak maliyetlerinden oluşmaktadır. Yerli personele dayalı maliyetler genellikle yıllık enflasyon ve performansa endeksli yıllık artışlarla bu seneye kadar geldi. Personele endeksli hizmet fiyatlarımız, bir değişiklik olmadan bu sene sonuna kadar aynen devam edecektir. Üçüncü parti yabancı yazılım lisans maliyetleri ve yabancı insan kaynağı maliyetleri dövize endeksli değişmektedir” dedikten sonra maliyet artışlarının satış fiyatlarına yansıması konusunda şu bilgileri verdi:
“Yerli personele dayalı maliyetlerde bir fiyat değişikliği olmaması gerekmektedir. Üçüncü parti, çözümlerin üzerinde çalıştığı platformlara veya yabancı kaynak kullanılan yazılımlarda fiyat artışı söz konusu olmaktadır. Kurlardaki artış önemli bir problem ve talebi olumsuz etkileyen bir unsur. Ancak dövizdeki değişkenlik kur artışından daha önemli bir problem. Sağlıklı bir ticaret ortamı için kurun bir yere oturması bizler için daha büyük önem arz etmektedir.”
Yazılım tedarikçileri tarafından gerçekleşen fırsatçılık gibi bir durumun olduğunu düşünmediğini ifade eden Dal, “Yerli yazılımların daha çok tercih edileceği bir döneme girdik ve bu vesileyle yerli yazılım pazarının büyümesini temenni ediyoruz” dedi.
Özhan: Ürün tedariklerinde ciddi sorunlar yaşıyoruz
Organize perakendenin fiyat artışlarını engellediğini, rekabette kalabilmek için fiyat artışlarının zorunlu hallerde yapıldığını söyleyen Özhan Marketler Zinciri Genel Müdürü İbrahim Özhan, “Tek başına frenleyebilmesi mümkün görünmüyor. Üretim girdi maliyetleri yurtdışı para biriminden olan ithal edilen ürünlerde fiyat artışı zorunluluk doğuruyor. Ancak ülkede üretilen ürünlerde maliyet değişimleri kadar fiyat artışı yapılmasına ön ayak olunuyor” dedikten sonra şu bilgileri verdi:
“Fiyat artışlarında öncelikle elimizde var olan ürünlerden ziyade yeni alınan ürünlerin fiyatlarını güncelleyerek artışı minimumda tutmaya çalışıyoruz. Kar marjlarımızı işletme maliyetlerini dikkate alarak tekrar revize ediyoruz. Cirolarda düşme var. Öncelikle süt ve ürünlerinde müşteriler daha ucuz olanları tercih ediyor. Yine lüks tüketim ürünlerin de düşüş hatırı sayılır nitelikte. Enflasyonun altında büyümeye başladık.”
Bazı ürün gruplarında tedarik zorlukları yaşadıklarını kaydeden Özhan, “Teknoloji ürünlerinde (el terminali vb.), Meyve suları, Kakaolu fındık kremalarında Salça gibi ürünlerde, Çaykur’un bazı ürünlerde tedarik sorunları yaşıyoruz. Kağıt ürünlerinde fiyat geçişlerinden ötürü. Ürün tedariklerinde ciddi sorunlar yaşıyoruz. Üretici ve dağıtıcıların elinde de mal az. Tüketici fiyat artışlarına ciddi tepkiler veriyor. Geçen hafta aldığı ürünleri bu hafta aynı fiyattan alamamaları ve özellikle süt ve kağıt, salça, su gibi ürünlerinde şikayetler çok fazla” dedi.
KMD: Yerli ürünlere daha çok eğilim olacak
Ürün fiyatlarındaki artışların kademeli şekilde tüketiciye yansıttıklarını kaydeden Kategori Mağazacılığı Derneği (KMD) Başkanı Yenal Gökyıldırım, “Gelecek günlerde yerli ürünlere daha çok eğilim olacak. Büyük stoklarla çalışıyoruz. Türkiye’de beyaz eşya, cep telefonu ve küçük ev aleti gibi ürünlerin ciddi üretimi yapılıyor. Demir, plastik ve petrole gelen zam illaki bu üretimi etkiliyor. Ama şu anda aşırı bir etkilenme yok. Kur daha doğru yere oturmadı. Bizim için ideal olan doların 4, euronun 5 TL olması” dedi. Son zamanlarda ithal ürün üstüne ardı ardına gelen vergilere değinen Gökyıldırım, birçok ürüne ulaşmakta zorlandıklarını aktardı. Ayrıca Gökyıldırım, taksitli alışverişin kaldırılmasıyla tüketicilerin eskiden olduğu gibi yüksek faizli senetle alışverişe yönlendiğini bildirdi. Gökyıldırım senetli satışlarda uygulanan yüksek faizin bir kısmının kayıtdışı ekonomi yarattığını anlattı.
Gratis: Satışlar düşmedi
Gratis CEO’u Bahadır Özbek geçen yıla göre satışlarda geriye gidiş olmadığını söyledi. Fiyat artışlarını tüketicilere yansıtmadıklarını belirten Özbek, “Organize perakende enflasyon karşısındaki en önemli motor. Tüketicinin olabildiğince yanında olup zam dalgasını uzatmaya çalışıyoruz. Elimizdeki stokları kullanıyoruz. Pek çok sektör özelinde zam gelecek tartışması var. İnatla bunun karşısında direniyoruz” ifadelerini kullandı.
Koçtaş: Ani fiyat artışlarını dengeliyoruz
Koçtaş Genel Müdürü Alp Önder Özpamukçu, makul kurdan TL’ye dönerek dolarizasyondaki etkinin azaltılması gerektiğine dikkat çekti. Özpamukçu, “Biz pazara tüketiciye alım gücüne yönelik ürünleri sunmak zorundayız. Ani artışları dengeliyoruz. Bizim çekmecelerimizde fiyat artışları bekliyor. Çünkü tüketiciye aniden bu yansıtırsak ekonomi durur. Böyle bir şeye müsaade etmeyiz. Fakat taksit uygulamalarında kayıt dışı tarafta ciddi sıkıntılarımız var. Türkiye’de kayıt dışı rasyolar Avrupa’nın çok üstünde. Kayıt dışı rasyoların her bir puan inişi Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’da (GSYİH) yüzde bir artış demek” diye konuştu.
BİM: Bazı ürünlerin raf fiyatlarının artışı kaçınılmaz olmuştur
GPD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç şöyle cevapladı:
“3 sene öncesine kadar ÜFE ile TÜFE arasında ki fark şu ankinin tersine iken bugün üretimin maliyet kalemlerinin döviz kuruna ve/veya bağımsız olarak artmıştır. Çoğunlukla üretici olmayan biz perakende ciler bu maliyet artışlarını müşterimize en az şekilde yansıtarak artan rekabet ortamında üstünlük sağlamaya çalışmaktayız. Ancak öyle ürün grupları var ki fiyat artışını durdurmak mümkün değil. Örneğin pet su üretimindeki en önemli maliyet kalemi olan ambalaj ve lojistik maliyetleri; domates salçası üretimindeki ana hammadde olan domatesin bu yılki üretim yetersizliği gene ambalaj maliyeti; ayçicek yağının ana hammaddesi olan ayçicek çekirdeğinin geçen senek fiyatı 1.750 TL iken bu yıl 2.450 TL’ye çıkması; temizlik kağıdı ürünlerinin ana hammaddesi olan tamamen ithal olan selülozun döviz kuru dışında döviz cinsinden fiyatı bile 650 dolardan 850 dolara çıkması bu ürünlerin raf fiyatlarının artışını kaçınılmaz kılmıştır.”
Ramazan Ulu: Karlarımızı en alt düzeye çekeceğiz
Organize yerel perakendecilerin tek şubeli yapılardan bugünkü çoklu şube yapılarına ulaşana kadar her zaman müşterisiyle iç içe, beklenti ve isteklerine hızlı bir şekilde cevap veren işletmeler olduğunu söyleyen İstanbul PERDER Başkanı, Snowy Marketler Zinciri Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Ulu, “Müşterisinden aldığı bilgiler doğrultusunda iş yapış süreçlerini revize etmeye alışık olan ve bu sayede de kalıcı ve alanında başarılı olan yerel perakende firmaları, bugün de yine müşterisinin yanında yer almaya devam etmektedir. Ürün maliyetlerinde meydana gelen değişiklikleri zam olarak raf fiyatlarına yansıtmak konusunda olabildiğince hassas davranmakta ve stoklarında yer alan ürünler için eski zamsız fiyatlarını devam ettirmektedir. Müşterisinin menfaatini korumayı, geçici yüksek kar elde etmekten daha da üstün tutan yerel perakende firmalarımız bu dönemde de aynı anlayışla hareket etmektedir” dedikten sonra fiyat artışlarına karşı izledikleri stratejileri şöyle açıkladı:
“Ürün maliyetlerimizde artışlar vardır. Stok miktarı yeterli olan ürün gruplarında elimizdeki stoklar eriyene kadar yeni zamları müşterilerimize yansıtmamak konusunda son derece hassas davranıyoruz. Hammadde fiyatlarındaki artışların çok net olduğu ve bu sebeple fiyatları çok yükselen ürün gruplarında, tüketicimizin almakta zorlanmayacağını düşündüğümüz diğer alternatif ürünleri raflarımızda bulundurma kararları alıyor ve bu kararlar doğrultusunda satın almalar yapıyoruz.”
Cirolarda düşme var mı? Sepet cironuz değişti mi? sorumuza ise Ulu, “Gıda perakende firmalarının cirolarının en çok düştüğü dönemde bu soruya hayır demek neredeyse imkansız. Fakat cirolarda meydana gelen düşüşler ürün fiyatlarının zamlanmasına bağlı demek yanlış olur kanısındayım. Malumunuz üzere, tüketicilerin harcama kalemlerinin değiştiği bir dönemi geride bırakmak üzereyiz. Tüketicilerimiz geçtiğimiz iki ay içerisinde yaz tatili, kurban ibadeti, okul ve kırtasiye harcamalarına bütçelerini ayırdılar. Bu dönemde ülkemizin başka sektörleri hareketlilik yaşarken gıda peraken desi durgun bir süreç geçirdi. Bu nedenledir ki ülkemizin ekonomik olarak zor günler geçirmesinin gıda perakendesine yansımasını ölçümleme yapma şansımız olmadı. Bu sorunuzun cevabını ancak ekim ayı ve sonrasında verebiliriz. Sepet ortalamalarımız değişkenlik göstermedi. Ürün fiyatlarına gelen zamları olabildiğince yansıtmak istemesek de yeni ürünlerin raflara açılması ile birlikte fiyat geçişleri yaşanmaktadır. Sepet ortalamalarımız değişmemiştir. Ancak sezon itibariyle cirolarımız düşmüştür” dedikten sonra ürün tedariğinde yaşadıklarını şöyle açıkladı:
“Maalesef, bazı ürün gruplarında bu tür problemler yaşanmaktadır. Bazı ürün gruplarında üreticilerimiz hammadde fiyatlarında meydana gelen değişikliklerden dolayı maliyetlerini rekabet koşullarına uyduramadıkları için üretimlerini aksatmak zorunda kalabiliyorlar. Özellikle plastik endüstrisinde meydana gelen zamlar ambalaj fiyatlarını çok etkilemiştir. Döviz kurlarındaki hareketlilikte stabil bir dönemin oluşmasını bekleyen üreticilerimiz vardır. Kimya ve plastik endüstrisine bağlı ürünlerde tedarik sorunları yaşanmaktadır.
Ülkemiz zor bir dönemden geçmektedir. Bu sadece ülkemizin içinde bulunduğu bir durumda değildir. Dünya ekonomisi şekil değiştirmektedir. Hakim bir para modeli ile dünyanın diğer ülke para birimlerinin var olma savaşı verdiğini söylersek de yanlış söylemiş olmayız. Toplum olarak büyük zorlukları birlikte el ele vererek atlatacağımıza olan inancımız tamdır. Müşterilerimiz elbetteki zam geçişi olan ürünler veya ürün grupları konusunda artış oranlarının yüksek olduğunu dile getirmektedirler. Fakat bu artışın nedenleri konusunda bilgilendirilme ihtiyaçları da olduğu aşikardır. Örnek vermek gerekirse domates rekoltesinin bu yıl düşük olması ile birlikte salça fiyatlarında yüksek bir artış olmuştur. Bunun gibi üretim miktarındaki yetersizliklere bağlı fiyat artışları ile ülkemizin içinde bulunduğu duruma bağlı fiyat artışları ayrı ele alınmalıdır. Dünya üzerinde güç kaybetmemizi bekleyen ve bu durumdan mutlu olan bir kitle mutlaka vardır. Fakat biz yerel perakende firmaları olarak ülkemizin bu süreçten başarılı bir şekilde çıkması için üzerimize düşen ne varsa yapacağız. Hem bizi bu günlere taşıyan müşterilerimizi hem de ülkemizin menfaatlerini korumaya devam edeceğiz. Bu ülkede evinin anahtarını güvenerek yerel perakendeciye emanet eden bir halk var. Bu güveni de asla boşa çıkartmayacak olan bir yerel perakendeci var.
Çok çalışacağız ve gerçekleri paylaşarak gereksiz vesveseleri ortadan kaldıracağız. Tasarruf tedbirleri uygulayacağız, karlarımızı en alt düzeye çekeceğiz ve müşterilerimize zamları aynı oranda yansıtmayarak biz yerel perakendeciler olarak ülkemizin bu zor gününde üzerimize düşeni en iyi şekilde yapacağız.”
Tekzen: Sepet cirosu düşüyor
Tekfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Gigin de şu anda müşteri sayılarında azalmanın olmadığını, fakat sepet ortalamalarının düştüğünü ve satın alma gücünün azaldığını kaydederek, markalı üründen markasız ürüne geçildiğini aktardı.
Savola: Zeytinyağında gözle görülür zam yok
Egemdem ve Yudum markalı zeytinyağlarının üreticisi Savola’nın Pazarlama Müdürü Burcu Yaman, zeytinyağı fiyatlarında büyük bir değişkenlik yaşanmadığı söyledi. Hammadde girdilerinin tamamıyla yerli olduğunu ifade eden Yaman, “Son dönemde yansıyan fiyat artışlarına baktığımızda zeytinyağı pazarında ciddi bir fiyat yükselmesi görmüyoruz. Bu da tüketicilere olumlu olarak yansıyor. Birçok firmanın ihracat bağlantılarını güçlendirdiğini görüyoruz bu da pazara olumlu olarak yansıyor” dedikten sonra şu bilgileri verdi:
“Türkiye’de son yıllarda zeytin ağaçları sayısı giderek arttı. Bu nedenle zeytin üretimi çok fazla. Bu nedenle de zeytinyağı fiyatlarında gözle görülür artışlar yaşanmıyor. Zeytinyağı ve ayçiçek yağında fiyat makası büyüktü. Ayçiçek yağında ithal girdilerin olması nedeniyle fiyatlar bir miktar yükseldi. Zeytinyağı ve ayçiçek yağı fiyatlarındaki makas azaldı. Tüketicilerin artık zeytinyağına geçeceğini tahmin ediyoruz.”
Tunçalp: Kanun yanlış yorumlanıyor
Dergimiz yazarı Ercüment Tunçalp, konu hakkında şu açıklamada bulundu:
“Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar” Resmi Gazete’de yayınlandı. Artık mağaza kiraları döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamayacak. Eski sözleşmelerdeki değişiklik ise; “Kararın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 30 gün içinde, daha önce akdedilmiş yürürlükteki sözleşmelerde bedeller, Bakanlıkça belirlenen haller dışında, Türk parası olarak taraflarca yeniden tespit edilecektir” şeklinde gerçekleşecektir.
Hal böyleyken; AYD Başkanı Hulusi Belgü diyor ki; “AVM’ler kiralarını günlük kurdan belirleyecek.”
Cevap olarak BMD Başkanı Sinan Öncel ise “ Eğer günlük kurdan hesaplanırsa mağazalar sözleşmelerini fesheder” diyor. Yorumlar hatalıdır. Kararda çok net ifade ediliyor. “Dövize endeksli kiralar TL ye dönecektir” denmiyor. “Türk parası olarak taraflarca yeniden tespit edilecektir” diyor. Bu nasıl olacak?
Rayiç TL değerler üzerinden yeniden belirlenecektir (sıfırdan sözleşme gibi).
Ülkemizin her bölgesinde yeteri kadar emsal alınacak değer bulunmaktadır.”
Kaya Çiftliği: Piyasa çok hareketli; devamlı fiyat geçişleriyle karşılaşıyoruz
Bayramdan önce süte zam geldiğini ifade eden Kaya Çiftliği Marka Direktörü ve Yöneticisi Burak Gökay Kaya, “Biz de bayram arifesinde tüketicilerimize yansıtarak onları zor durumda bırakmamak adına 12 gün boyunca sabredip zammı ürünlerimize yansıtmadık. Tabi bu sürede fabrikamız zarar etti. Kaya Çiftliği olarak ürettiğimiz ürünlerin hammaddesi süt gibi gözükse de aslında bunun alt yapısında samana kadar uzanan bir üretim aşaması yatıyor. Bunların hepsi maliyeti etkileyen faktörler. Piyasa çok hareketli; devamlı fiyat geçişleriyle karşılaşıyoruz. Bu hareketlenmelerle birlikte bir yandan da rekabet ortamını korumak zorunda olmak epey zor. Amacımız en iyi hizmeti makul bir bedel karşılığında sunabilmek ve bu hedeften şaşmıyoruz” dedikten sonra şunları söyledi:
“Önümüzdeki kışı atlattığımızda iyi bir veri çıkacağını ama yine de sepet ortalamasında bir düşüş ön gördüğümü söyleyebilirim. Ürün tedariğinde şu an için sorun yaşamıyoruz.
On iki gün boyunca zararına satış yapmayı göze almış bir firma olarak, bu konudan mustarip olduğumuzu söyleyebilirim. Gıda işi ambalajdır, ambalajsız gıda olmaz, haliyle sadece biz değil, tüm ithal sektörler bu yeni ambalaj fiyatlandırmalarından nasibini almış durumda. Biz tüketicilerimizi elimizden geldiğince bilgilendirsek de maalesef üretici olarak destek görmüyoruz, basında ve sosyal medyada ‘fırsatçılık’ adı altında karalama yapıyor. Sadece şunu açık bir şekilde ifade etmeliyim ki bir kilogram klasik beyaz peynir için 8 litre kadar süt kullanıyoruz. Devletimizin açıkladığı süt fiyatları da ortada. Haliyle bunun muhakemesini halkımızın takdirine bırakıyoruz.”
Penti: Tüketici her dönemde fırsat arıyor
Organize perakendenin geldiği nokta itibariyle Türkiye perakendesinin gerçek değerini görebildiklerini ve yakından takip edebildiklerini söyleyen Penti Giyim CEO Mert Karaibrahimoğlu, “Perakende sektörü değişen tüketici taleplerine zamanında ve doğru bir şekilde cevap verebilmek için hızlı olmak ve farklı satış kanallarını koordineli bir şekilde yürütmek durumunda. Ancak burada önemli olan sektörün tek bir strateji ile ilerlemesi. Fiyat artışı kontrolünün sağlanması bu noktada özellikle yaşadığımız bu son dönemde hassas bir seviyeye ulaştı. Ekonomik konjöktüre göre anlık aksiyon alırken uzun vadeli düşünerek tüketici-marka güven ilişkisini göz önünde bulundurmak ve piyasa dengesini gözetmek esas noktalar. Bu nedenle organize perakende sektörü ve AVM’lerin birlikte ortaya koyacağı strateji fiyat artışlarını dengede tutmaya yardımcı olacaktır” dedikten sonra şu bilgileri verdi: “Penti olarak biz Türkiye’nin markasıyız. Kaliteyi ulaşılabilir kılan, çok çeşitli koleksiyon yapısı ve kategori kırılımı ile tüketicisine en iyiyi sunmayı hedefleyen ve var olduğumuz kategorilerde amiral konumu üstleniyoruz. Döviz kurunda yaşanan artış nedeniyle ortaya çıkan gider artışını etiketlere yansıtmamak için çaba gösteriyoruz. Kar marjlarımızdan ödün vererek yönettiğimiz bu dönemi olabildiğince fiyat revizesi yapmadan yada minimumda tutacak şekilde planladık. Penti olarak geçtiğimiz yılı % 29’u LFL olmak üzere toplamda yüzde 33 oranında bir büyümeyle kapatmıştık. Bu yılda benzer bir hedef tabloya sahibiz ve planladığımız büyüme mağaza ve online trafik dahil olmak üzere gerçekleşiyor. Yaz sezonunu başarılı bir biçimde, hedef cirolarımıza ulaşarak kapattık. Özellikle ana kategorilerimiz olan iç giyim ve ev giyimdeki yüksek büyüme oranlarımız devam ediyor Hemen ardından Eylül ayının ilk haftası okula dönüş dönemi ile birlikte yeni sezona ev giyim ve bacak giyim kategorileri başta olmak üzere son derece güçlü bir başlangıç yaptık. Eylül ayının ilk 3 haftalık dönemini bir önceki yıl ile karşılaştırdığımızda ciddi bir büyüme yaşayarak geride bıraktık. Özellikle Penti’nin yeni konsepti olan, 3-15 yaş arası çocukları ve gençleri hedefleyen ve Penti mağazalarında cornerları ile konumlanan Penti Young’ın bu artışta yüksek oranda etkisinin olduğunu görüyoruz.”
Özellikle son dönemlerde hammadde temin etme konusunda çok detaylı Ar-Ge çalışmaları yaptıklarını ifade eden Karaibrahimoğlu, “Bu dönemde satın alma stratejilerimizi dönemin zorluklarını göz önünde bulundurarak şekillendirirken tedarikçilerimizi de koruyucu bazı geliştirmeler yaptık. Bunun sonucu olarak hem tüketicilerimizin önceliklerini hem de tedarikçilerimizin faydasını gözetiyoruz. Tedarikçilerimiz ile aramızda eskiye dayanan ciddi bir güven ilişkisi var. Onlarla birlikte atlattığımız benzer süreçleri geçmişte de yaşadık. Bu dönemde de daha önce olduğu gibi dirsek dirseğe hareket ediyor ve bu süreçten her iki tarafında güçlü çıkacağı bir stratejiyle ilerliyoruz. Temel amacımızın sürdürülebilir tedarik zinciri yapımızı yatay ve dikey olarak geliştirerek devam ettirmektir” dedi ve ekledi:
“Son yıllarda yapılan birçok araştırmada yer alan ve beraberinde biz perakendecilerin sahadan aldığı izlenimlerden görüyoruz ki tüketici her dönemde fırsat arıyor. Hedeflediği fırsatı yakaladığında da cüzdan payını o noktaya kaydırıyor. Peraken de tüketicisi son derece bilinçli. Birçok kanaldan ürüne kolayca ulaşabiliyor, kalite ve fiyat karşılaştırmasını rahatlıkla yapıyor, bilgiyi ediniyor ve hatta sadık müşterisi olduğu bir markanın hangi ürün grubunu kaç sezondur hangi fiyata satışa çıkardığını, hangi dönemde o ürünlerin indirimde olacağına kadar detaylı bilgiye sahip olabiliyor. Penti olarak bu noktada son derece şeffafız. Tüketicilerimizle aramızda kurulduğumuz günden bugüne katlanarak güçlenen bir güven ilişkisi var. Geçmiş dönemden içinde bulunduğumuz döneme kadar çeşitli ekonomik krizler, piyasa daralmaları yaşadık sektör olarak. yönetim yapımız, ekonomik dalgalanmaları en profesyonel şekilde yönetebilecek tecrübeye sahiptir. Penti olarak daha öncede olduğu gibi yine güçlenerek, kategorilerimiz bazında büyüyerek bu dönemi geçireceğimize inanıyoruz.”
TGDF: Fiyat artışları asgari düzeyde kaldı
Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Genel Sekreteri İlknur Menlik de açıklanan son verilerin, gıda ve içecek sanayinin, üretici fiyatlarındaki artışları, ürün fiyatlarına birebir yansıtmadığını ortaya koyduğunu söyledi. Menlik, “Türkiye gıda sektörü olarak maliyetlerimiz çok yüksek oranlarda artış gösterirken, fiyat artışlarını asgari düzeyde tuttuk” dedi.
Reis: Raf fiyatları kademeli artacak
Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis, enflasyondaki artışın yüksek belirsizlik ortamından kaynaklandığını belirterek, döviz artışından kaynaklı ithal ürünler karşısında yerlinin de zam yaptığını söyledi. Reis, “Gıda maddelerinde kendi kendimize yetebilmeyi sağlamamız gerekiyor” dedi. Henüz raflara yansımamış zamların bulunduğuna değinen Reis, üretici fiyatlarının yüksek olmasından kaynaklı, raf fiyatlarının kademeli olarak artacağını ifade etti.
Kapak Konusu
Perakendecinin umudunu döviz kuru kırıyor
Türkiye’de sonbaharın piyasalar için ayrı bir yeri vardır. Eylül ayı için birbirinden faklı senaryolar havada uçuşur. Türkiye piyasalarının seyri de küresel piyasalardan pek kopamıyor.
Genelde yaz aylarının negatif ve dinlenmeyle geçirilmesinin ardından eylül ve ekim pozitif seyrediyor. Kasım ise net bir şekilde satış ayı. Yıllık hesaplar için kârların realize edildiği ve genelde bizim gibi gelişmekte olan piyasaların satış baskısı altında geçtiği bir dönem.
Türk Lirası’ndaki (TL) değer kayıpları devam ederken, dolar/TL kuru art arda rekor kırıyor. Kurda bu gelişmeler yaşanırken yıllık enflasyon da 15 yılın zirvesinde seyrediyor.
Okula dönüş sezonunda tüketici elektroniği zirvede
BrandZone, Retail Türkiye’ye özel olarak geçtiğimiz yıllarda okula dönüş sezonunda düzenlenen kampanyaları ele aldı. BrandZone verilerine göre; sektörel bazda kampanyalara tüketici elektroniği damga vururken, en fazla kampanya düzenlenen kategori TV, en fazla kampanyaya imza atan marka ise Samsung oldu.
Perakende sektörü için yılın en hareketli zamanı başlıyor. Birçok farklı sektörden marka okula dönüş sezonuna özel kampanyalar düzenliyor. Peki önceki yıllarda kampanyalar nasıl bir seyir izledi, hangi kategoriler zirveye yerleşti. Türkiye’deki markalar için fiyat/rekabet araştırma hizmetleri sunan BrandZone, Retail Türkiye’ye özel olarak 2016-2017 yılları arasında okula dönüş dönemini kapsayan süreçte düzenlenen kampanyaları analiz etti.
“Tüketici elektroniği zirvede”
2016 ve 2017 yıllarının Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık aylarında, teknoloji marketleri ve hipermarketlerin düzenledikleri insert, gazete ve tv reklamlarını incelediklerini belirten BrandZone Kurucu Ortağı Cem Köz, “Sektörel bazda tüketici elektroniğinin son iki yılda zirvede yer aldığını görüyoruz. Tüketici elektroniğinde yaşanan bu artışın 2018 kampanyalarında da aynı hızla süreceğini düşünüyoruz. Kampanya verilerimize göre 2016’da sektör olarak üçüncü sırada yer alan küçük ev aletleri 2017’de ikinci sıraya yükselirken; dördüncü sırada yer alan Telekom sektörü 2017’de üçüncü sıraya çıktı. 2016’da ikinci sırada yer alan bilişim teknolojisi ise dördüncü sıraya geriledi” dedi.
“2017’ye TV kampanyaları damga vurdu”
Köz, “Hem 2016 hem de 2017’de kate- gori bazında en fazla kampanya TV kategorisinde düzenlendi. 2016’ya göre akıllı telefon kampanyalarının yüzde 7 oranında arttığını, dizüstü bilgisayar kampanyalarının ise yüzde 6 oranında düştüğünü görüyoruz. 2018 yılında da en çok kampanyanın yine TV kategorisinde düzenleneceğini öngörüyoruz” diye konuştu.
“Son 2 yılda lider Samsung”
Son iki yılda tüm kategorilerde en fazla kampanya düzenleyen markanın Samsung olduğunun altını çizen Köz, “Geçen yıl Samsung’u, yüzde 6’lık kampanya oranıyla Philips ve yüzde 5’lik kampanya oranıyla Lenovo takip etti” dedi.
“Satış kanalında A101 atağa kalktı”
Köz, “2017’de yüzde 23’lük kam- panya oranıyla A101’in zirveye yerleştiğini görüyoruz. Yüzde 22’lik kampanya oranıyla Media Markt ikinci sırada; yüzde 16’lık kampanya oranıyla Vatan Bilgisayar üçüncü sırada; yüzde 13’lük kampanya oranıyla Teknosa dördüncü sırada; yüzde 6’lık kampanya oranıyla BİM beşinci sırada yer aldı” diye konuştu.
MediaMarkt: Döviz kurlarındaki artış tüketici talebini etkileyecektir
Onbinlerce son teknoloji ürün çeşidi ile teknoloji severlerin vazgeçilmez adreslerinden biri olan MediaMarkt olarak her sene olduğu gibi bu sene de sonbahara okula dönüş kampanyasıyla başlayacaklarını söyleyen MediaMarkt Türkiye Satınalmadan Sorumlu YKÜ (COO) Faruk Kocabaş, ”Günlük hayatı kolaylaştıran mobil uygulamalar, okul dönemi için öğrencilerin de vazgeçilmezi oluyor. Sayısal ya da sözel dersler için geliştirilen uygulamalardan, proje hazırlamaya yardımcı olanlara kadar dersleri destekleyecek pek çok yenilik, öğrencilerin başarılı olması için fırsatlar sağlıyor. Özellikle büyük ekranlı akıllı telefonlar ve tabletler ise öğrencilerin bu uygulamaları rahatlıkla kullanmasını kolaylaştırıyor. Ancak bu sene okula dönüş kampanyamızı önceki senelerden farklı olarak, yazlıklardan eve dönüş yapan müşterilerimizin ilgisini çekecek bir şekilde planladık. Eve kapanacağımız günler gelmeden evin ihtiyaçlarını gidermek ve eskiyenleri yenilemek isteyenler için harika fırsatlar olacak” dedikten sonra döviz kurundaki artışlarla ilgili şu bilgileri verdi:
“Dolar kurundaki artış sektörümüzün gündeminde ki önemli konulardan biri oldu. Öte yandan sektörün bağımsız araştırma kurululuşu GFK’nın açıkladığı datalarda tüketicilerin bu dönemde alışverişlerinde belirgin bir kısıtlamaya gitmediklerini gözlemledik. Özellikle akıllı telefonlar artık, temel ihtiyaçlardan biri haline geldi.
Biz de MediaMarkt olarak toplu satın alım yaptığımız için enflasyon artışını bünyemizde yönetebiliyor, değişen şartlara rağmen büyümemizi sürdürmek için verimlilik yollarını keşfediyoruz. Önemli olan tüketicimize en az etki edeceği şekilde hareket etmek ve bunun için çok çaba sarf ediyoruz. Özellikle finansman imkanlarımızda kredi kartı, banka kredi kullanımları gibi çeşitlen- dirme yaparak tüketicilerimizin alım gücünü destekliyoruz.”
Enflasyonun tüketici talebine etkisini de değerlendiren Kocabaş, “Enf lasyondan öte döviz kurlarındaki artış tüketici talebini etkileyecektir. Bu da tüketicilerin ihtiyaçları için yaptıkları alımları öne çekmeleri ne ama ihtiyaç olmadıklarını düşündükleri alımları da normalden daha fazla ötelemelerine neden olacaktır” dedi ve ekledi:
“Bu sene yaz sonrası canlanma için beklentimiz geçen senelerin üzerinde olması yönünde idi. Ama döviz kurlarındaki artış ile ithal ürünlerdeki, özellikle bilgisayar fiyatlarındaki artış bir miktar tüketicileri zorlayacaktır. Bizler yine sunduğumuz seçenekler ile tüketicimizin ihtiyaç duyacağı ürünleri almalarına olanak tanıyacak fırsatları yaratacağız.
Tedarikçiler piyasaya sundukları yeni modeller, tasarımlar, doğru ürünler ile sonbahar döneminde de talebi canlı tutmaya çalışacaklardır. Biz perakendeciler de yaratacağımız etkili kampanyalar ile tüketicilere en uygun fiyatlı ürünleri sunmaya devam edeceğiz.”
Okul alışverişi araştırması Çarşıdan sınıfa-Ağustos 2018
Türkiye’de her yıl 20 milyon öğrenci, Eylül ayında yeni okul dönemine başlıyor. Aileler ise bu dönemde okul alışverişine toplam 15 milyar TL harcıyor. Peki 2018-2019 eğitim ve öğrenim yılı öncesinde aileler hangi kategorilerden, ne kadarlık bir bütçe ile alışveriş yapmayı planlıyor? Satınalma tercihlerine kim daha etkili oluyor? Bu dönemde hangi markalar ve mağazalar öne çıkıyor?
Dünyanın bir çok yerinde yılın en hareketli dönemlerinden biri olarak görülen “Okula Dönüş (Back-to-school)” Türkiye’de de markalar tarafından oldukça önemsenen bir dönem. Yarışmalar, çekilişler, mağaza içi aktiviteler ve fiyat indirimleri gibi geleneksel uygulamalar bu dönemde markaların gözdesi. Fakat günümüzde asıl kritik olan şeylerden biri de teknoloji ve trendleri kullanarak, geleneksel pazarlama uygulamalarını geliştirmek.
Bu sebeple 2018-2019 eğitim-öğretim yılı öncesindeki alışveriş planlarına ışık tutabilmek adına “Okul Alışverişi Araştırması: Çarşıdan Sınıfa” raporunu oluşturduk.
Bounty tüketici platformumuz üzerinden NUTS-1 temsili 421 velinin katılımı ile bir araştırma gerçekleştirildi.
Anavarza Bal: Satışlarda sonbahar ile birlikte artış olacak
Özellikle okul açılma dönemleri ile birlikte tüm markalar gibi Anavarza Bal olarak yeni aktivite planları oluşturduklarını ifade eden Anavarza Bal Genel Müdürü Can Sezen, “Bunun yanı sıra yine bu dönemle birlikte birçok ulusal ve yerel zincir mağazalarda kasa aktiviteleri ve insört çalışmalarında yer almaya devam ediyoruz” dedikten sonra enflasyonun kampanya fiyatlarına etkilerini şöyle açıkladı:
“Birçok üründe özellikle tarıma dayalı ürünlerde enflasyon oranları daha yüksek. Dolayısıyla enflasyon sonucu fiyat hareketliliği oturduktan sonra yine kampanya uygulamaları aynı şekilde devam edecektir diye düşünüyoruz, bal sektörü özelinde baktığınızda ise önümüzdeki aylarda fiyat değişikliği söz konusu olabilir, bu fiyat değişiklikleri oturana kadar bal sektöründe de yüksek oranlı indirimler olmayabilir.
Özellikle enflasyon ile birlikte ekonomimizde son yaşanan süreçlerdeki faiz artışları ve döviz kurundaki yüksek oranlı değişimler mutlaka tüketici talebinin kısılmasına vesile olacaktır ancak sektörel olarak bal sektöründe özellikle sonbahar ile birlikte artış olacağı kanaatindeyiz.”
Yapılan kampanyaların kazan-kazan modeli oluşturmasının önemine dikkat çeken Sezen, “Şayet bu dinamikte yani hem tedarikçi olarak biz lerin hem perakendecinin hem de tüketicinin kazançlı çıkacağı ve fırsat öngörüsü oluşturacağı bir dizayn oluşturduğunuz taktirde kampanyaların perakendeci tarafında da karşılık bulduğuna inanıyoruz” dedikten sonra konuşmasını şöyle tamamladı:
“Fiyat indirimi tüketici de karşılık bulan bir dizayn dolayısıyla hem perakendecilerimizin hem de bizlerin buna kayıtsız kalması mümkün değildir ancak bu oranların makul ve anlamlı olması çok önemli.”
Metro Türkiye’de 2000 okul ürününü test ediyor
İnsan sağlığının korunmasına yönelik çalışmaları da sürdürülebilirlik bilinciyle yürüten Metro Türkiye, sektörde bir ilki gerçekleştirerek 2008 yılında başlattığı “Okula Dönüş” projesinin kapsamını her geçen yıl daha da genişletiyor. Bu yıl Metro mağazalarında satılan tüm kırtasiye, ayakkabı ve tekstil ürünleri, Yeditepe Üniversite Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoloji Ana Bilim Dalı tarafından belirlenen ve onaylanan 50’den fazla farklı parametre ile test ediliyor. Metro’da satışa sunulan kırtasiye, ayakkabı ve tekstil ürünlerinin hiç biri çocukların sağlığını tehdit eden kurşun, solvent, fitalat gibi ağır metaller içermiyor.
Metro, yürüttüğü yerinde denetimler, düzenli analizler, tedarikçi eğitimleri ve yasal düzenlemelerle yüzde 20 olan uygunsuzluk oranını ‘0’a yaklaştırdı. Okula dönüş kategorisinde yer alan 2.000 ürünüyle Metro, her yaşa, bütçeye ve ihtiyaca uygun olarak müşterilerine sağlıklı, güvenli ve kaliteli ürünler sunuyor.
Anaokulundan, üniversiteye kadar tüm öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap verecek ürün çeşitliliği ve okul listelerinin teslim edilmesinin ardından gerekli ürünlerin alışverişini tamamlamaya yardım eden çalışanlarıyla Metro, tüm ebeveynler için farklı bir alışveriş deneyimi sunuyor. Çocukların sağlığı kadar ailelerin bütçelerini de düşünen Metro, geniş fiyat aralığıyla her bütçeye uygun ürünleri müşterileriyle buluşturuyor. Metro mağazalarında girişte bulunan danışmadan ücretsiz ve hızlı bir şekilde alınabilen “Günlük Giriş” kartı ile dileyen herkes kolaylıkla alışveriş yapabiliyor.
Metro ürünlerin kalitesi ve güvenliğinin yanında, kırtasiye, ayakkabı ve tekstil tedarikçilerinin üretim koşullarını da önemsiyor, çünkü kalitenin üretimin her aşamasında sağlanması gerektiğine inanıyor.
CarrefourSA: Gıda pazarı daralmayacak
CarrefourSA Genel Müdürü Kutay Kartallıoğlu, gıda pazarında bir daralma öngörmediklerini söyledi. Kartallıoğlu, “Gıda sektörü, krizlere karşı defans durumundadır. Bizler, bilgimize güveniyoruz. Daha çok müşteriye ulaşmanın yollarını arıyoruz. Tüketiciler tasarrufa yönelse bile gıda sektöründe daralma olmayacaktır. Bu sektör, son 5 yılda enflasyonunda altında fiyat artışı yaptı. Organize perakende, enflasyonla savaşta iyi bir silahtır. Enflasyona 2-3 puan baskı yapar. Enflasyonla savaşta bizler için çok önceliklidir. Bu konuda tedarikçilerle ele ele vererek projeler üretiyoruz. Bu sayede manşet enflasyonun altında kalıyoruz” dedi.
Bugün için toplam 7 hipermarkette tüketicile- re hizmet veren Lezzet Arası restoranlarının, ilerleyen dönemde yaygınlaştırmaya devam edeceklerini kaydeden Kartallıoğlu, “CarrefourSa İçerenköy mağazasının da yenilenmesi için yatırımcı grup ile görüşülüyor. Temaslar olumlu sonuçlanırsa hem mağaza yenilenecek hem de Lezzet Arası açılacak” dedi.
Olicenter: Tüketici temel ihtiyaçlara yöneliyor
Sonbahar’da döviz ve enflasyondaki olağan üstü çıkış dolasıyla çok verimli geçmeyeceğini tahmin ettiklerini söyleyen Olicenter Yönetim Kurulu Üyesi Adnan Yorguner, “Bizlerde fiyat indirimlerinden çok çapraz promosyonlar ve/veya yapıyoruz. Bahar temizliğine zam yok. Donuk ürünlerde fiyatları dondurduk. Bu hafta zam görmeyeceksiniz, gibi haftalık kampanyalarla desteklenmiş Eylül ayı planlıyoruz. Ekim ayı kuruluş yıldönümü olduğu için şartları zorlayarak güzel kampanyalar ve indirimlerle müşterilerimizi karşılayacağımızı öngörüyoruz. O döneme kadarda dövizdeki yangının sona ereceğini ve fiyatların oturmuş olacağını düşünüyoruz” dedikten sonra şu bilgileri verdi:
“Döviz kurlarındaki artış liste fiyatlarını yükseltmeye devam ediyor. Bu yazıyı yazarken bile; Kurban bayramındaki insert ürünlerini firmalar karşılayabilecekler mi diye düşünüyor insan. Ama biz 2001 öncesini bile görmüş geçirmiş perakendeciler olarak bununda üstesinden geleceğiz. Çok cazip olmasa da iyi fiyatlar çıkaracağız.
Enflasyon tüketicinin alım gücünü azalttıkça tüketici daha temel ihtiyaçlara yöneliyor. (süt, yumurta, ekmek, sebze gibi) Alışverişe ayrılan para azaldıkça çeşitlilik azalıyor, çeşitlilik azaldıkça rafta bekleyen, satışı azalan, valör yiyen barkodların perakendeciye yükü artıyor, karlılık azalıyor, ciro azalıyor, işletme giderinin ciro üzerindeki payı artıyor. Tam bir kısır döngü yani.”
Tedarikçiler kampanyalar konusunda perakendecileri kolay ikna edebiliyorlar mı? Perakende- ciler tedarikçiler kadar fiyat indirimine iştirak ediyorlar mı? sorusunu yönelttiğimizde ise Yorguner, “Tedarikçide, perakendecide hiçbir konuda bilgi sahibi değil. Bekliyor, gözlemliyor stabil kalmaya çalışıyor” şeklinde konuştu.
Toyzz Shop; okul alışverişi için herkesi mağazalarına bekliyor.
Toyzz Shop; 2018 – 2019 eğitim ve öğretim yılı öncesinde güvenilir, kaliteli ve her bütçeye uygun ürünleri, inanılmaz fiyat ve fırsat avantajlarıyla okul alışverişini festivale çeviriyor. Toyzz Shop Pazarlama Grup Müdürü Didem Özgüven, “Okul çantalarında 1 Ağustos 2018, Çarşamba gününden itibaren %30 – %40 – %50 indirim fırsatı sunan Toyzz Shop, 17 Ağustos – 17 Eylül tarihleri arasında da 100 TL ve üzeri alışverişlerde Bonus Flaş’a özel 20 TL Toyzz Shop Bonus hediyesi ve 8 taksit avantajı sağlıyor” dedi.
Kappadokia Gıda: Tüketi ciler sonbaharla birlikte daha dikkatli ürünler seçecek
Kappadokia Gıda Tarım olarak sonbaharla birlikte yeni ürünlerle raflarda olacaklarını ifade eden Satış Koordinatörü Tahsin Atlay, “Tüketi cilerle sağlıklı ürünlerle buluşmayı hedefliyoruz. Biraz üretici biraz da perakendeci karlarından fedakarlık ederek tüketici ye iyi fiyatlarla ürünler ulaşacaktır. Tüketiciler sonbaharla birlikte daha dikkatli ürünler seçerek cebindeki paraya göre ürünler alacak. Doğru kampanyalarla belli ürünlerde mutlaka olacaktır. Tedarikçiler artık perakendecileri eskisi gibi ikna edemiyorlar. Artık perakendeci de büyük stokların altına girmemektedir. Perakendecilerde tüketicilere ulaşmak için fiyat indirmeleri gerekecek” dedi.
Binboğa Bal: Perakendeciler kampanyalara çok temkinli yaklaşıyor
Binboğa Bal olarak pazardaki payı, bulunurluluğu kaybetmemek, markayı daha da büyütmek adına farklı kampanyalar planladıklarını söyleyen Pazarlama Müdürü Tacim Hanay, “Bu kampanyalarımız özellikle tüketicilerimize yönelik yapılan çalışmalardır. Özellikle enflasyonu yüksek olması bizlerin etkili-ilgi uyandıran kampanyalardan alıkoymaktadır. Yoğun rekabetin yaşandığı pazarda, her türlü hammaddenin fiyatının yükseldiği bir ortamda etkili kampanyalar yapmak da mümkün olmamaktadır. Bu da haliyle ilgi uyan dıran indirim oranlarına ulaşılamayacağını gösteriyor” dedikten sonra şu bilgileri verdi: “Enflasyon gelir dağılımını ücretliler aleyhine olumsuz etkilemekte, tüketici olarak ya daha ucuz ürünlere yönelmekte ya da satın alacağı ürünü ertelemektedir. Biz yılın ilk altı ayını değerlendirdiğimizde geçen yıla oranla ciro hedefimizde sapma göstermeden gidiyoruz. Bu yılsonunda hedefimizde bir sapma olacağını düşünmüyoruz. Ama genel anlamda piyasaya baktığımızda geçen yıllara oranla canlanma olacağını düşünmüyorum. Biz tedarikçiler gibi pera- kendecilerde artan girdi maliyetleri nedeni ile çeşitli sıkıntılar yaşıyorlar. Bu nedenle satın almalarına özellikle çok dikkat ediyorlar. Haklı olarak kampanyalara çok temkinli yaklaşıyorlar.”
Altunbilekler: Kurlarda yaşanan dalgalanma fiyatlar üzerinde baskı yarattı
Altunbilekler de sonbahar kampanyalarını planlarken ana iki noktaya daha dikkat ettiklerini, bunların okula dönüş kampanyaları ve mevsimin getirdiği tüketici davranışlarındaki değişikliklere göre planlamalar olduğunu belirten Altunbilekler Satınalma ve Pazarlama Direktörü Ahmet Mayuk, “Müşteri davranışlarını önceden tahminleyip plan yapabilmeyi her işletme gibi çok önemsiyoruz. Bunun için iki yıldır Paro ile ortak yürüttüğümüz CRM çalışmalarına ağırlık verdik. Yaklaşık 400 bin Paro özellikli İyi Kart’lı müşteri sayısına ulaştık. Sonbahar kampanya planlarını buradan elde ettiğimiz müşteri analizlerine göre hazırladık. Okula dönüşle ilgili kategoriler belirledik, sağlıklı atıştırmalıklar, içecekler, süt ve süt ürünleri gibi çoklu paket önerileri hazırladık. Çoklu paketlerin bir kısmını hediyeli tekliflerle zenginleştirdik. Ürün kampanyaları dışında kategori kampan
yalarına ağırlık verdik. Yani kategoride sadece belirli ürünlere değil ilgili kategorinin tamamına müşterilerimize avantajlar sunmaya başladık. Örnek Manav Kasap Şarküteri Unlu mamul Kuruyemiş gibi ana reyonlarda haftalık ürün indirimleri dışında ilgili kategorinin tamamına % 10-15 indirimler ya da kat kat puan kazandıran uygulamaları planladık. Müşterilerimizin en az ürün kampanyaları kadar genel reyon kampanyalarına ilgi gösterdiklerini gördük. Planlamalarımızı bu alanda daha da geliştirdik” dedikten sonra şu bilgileri verdi: “Fiyatın öne çıktığı kampanyalarda müşterilerimize sunacağımız etkili fiyat algısını çok önemsiyoruz. Son birkaç aydır enflasyondaki yüksek seyir ve Ağustos ayında döviz kurlardaki yaşanan malum dalgalanma fiyatlar üzerinde olumsuz baskı yarattı. Piyasalardaki bu hareketlilik birçok üründe raf fiyatlarına olumsuz yansımalara sebep oldu. Bu durum fiyat indirimlerinin müşteriler tarafından sahada daha az gibi algılanmasına neden oldu.”
Enflasyonun tüketici talebine etkisini de değerlendiren Mayuk, “Yüksek fiyat geçişleri ve fiyatların daha da artacağı inancı piyasalara hakim olursa bir süreliğine pazarda geçici ve yüksek tüketici talebi oluşturabilir. Yüksek fiyat artışlarının devamında ise tüketicilerde satın alma miktarlarında da azalmalar, marka tercihlerinde değişimler, daha ucuz segmentlere kayma gibi davranış değişiklikleri olabilir. Bu durum birçok kategoride daralmalara beraberinde ciro kayıplarına neden olabilir. Bize göre piyasaların geçen senelerdeki mevsim canlılığını yakalaması için özellikle Ağustos ayında yaşanan dalgalanmaların durulup piyasanın daha sakin planlama yapabilme süresine bağlıdır. Özellikle piyasa yapıcısı büyük firmalar pazara vereceği mesajlara çok dikkat etmeli sipariş sevkiyat ve fiyatlamalar konusunda yanlış anlaşılmalara neden olabilecek uygulamalardan kaçınmalılar.”
Mayuk, “Tedarikçilerimizle ortak planlanan tüm kampanyaları kazan kazan ilkesi üzerine hazırlar ve müşterilerimize sunarız. Burada bizce asıl önemli olan tedarikçilerimiz ile birbirimizi ikna etmekten ziyade tedarikçilerimizle birlikte müşterilerimizi nasıl daha iyi ikna edebiliriz durumudur. Tedarikçilerimiz ile ortak belirlediğimiz fiyat indirimi operasyonlarına iştirak konusunda işin büyüklüğü ve şekline göre her zaman üzerimize düşeni yaparız” dedi.
Alsan Gıda: Fiyata endeksli kampanyalar yapacağız
Her sene sonbahar etkinliği olarak marketlerde ağırlıklı olarak kırtasiye ve gereçlerine ağırlık verildiğini, tüketicilerinde okulların açılacak olması sebebiyle bu araç ve gereçleri talep ettiklerini, gıda cirolarının daha düşük olduğunu ifade eden Alsan Gıda, Meram Un Satış ve Pazarlamadan Sorumlu Yöneticisi Turgay Alhan, “Bu sene dövizdeki artışın okul dönemine denk gelmesi ve aklınıza gelebilecek her şeyin fiyatının değişmiş olması hem tedarikçileri hem de tüketicileri zorlayacaktır diye düşünüyorum” dedikten sonra şunları söyledi:
“Biz gıda tarafında yine de tüketicinin ilgisini çekecek ürünümüzü raftan aldıracak, her ne kadar fiyat artışları olsa da fedakarlık yaparak fiyata endeksli kampanyalar yapmayı düşünüyoruz. Meram Un, girdiği noktada tüketicilerin ilgisini çekmekte ve kalitesiyle ön plana çıkmaktadır, bu arada rakiplerimizi de takip ederek piyasalardan ve satışımızdan geri kalmamaya çalışacağız. Dövizdeki artışlar makul bir seviyeye gelirde tüketici, tedarikci ve üreticiler rahat bir nefes alır.”
Bereket Döner: Fiyat endeksli kampanyalar olumsuz etkilenecek
Bu sonbahar döneminde back to school (okula dönüş) dönemini verimli kullanmak adına öğrencilere yönelik yeni döner ürünleriyle okul kantinlerine iyi bir başlangıç yapmayı planladıklarını söyleyen Bereket Döner CEO’su Muhammet Nezif Emek, “Bununla ilgili Ar-Ge çalışmalarımıza tamamladık. Bu yıl hedefimiz her yıl olduğu gibi yine en az 1000 okulun kantin ve restoranlarına ulaşmak olacaktır. Enflasyonun son dönemde giderek artması gerek hammadde fiyatlarındaki dalgalanma, gerekse üretim maliyetlerinin yükselmesine paralel olarak üretici ve tedarikçi marjlarını olumsuz etkilemektedir. Bu durum, özellikle fiyat endeksli kampanyaları olumsuz yönde etkileyecektir. Ancak yine de sektör olarak hammadde maliyetlerimizin gerek et gerekse tavukta bu kadar hızlı dalgalanmasına rağmen 2018’de geçen yıl kadar olmasa da ciddi fedakarlıklarla, enflasyona göre olması gereken satış fiyatlarının çok altında kalarak pazarımızı büyütmeye devam ediyoruz” dedikten sonra enflasyonun tüketici talebine olan etkisini şöyle özetledi: “Enflasyon ve döviz kurlarındaki yukarı yönlü seyir, tüketiciler üzerindeki satın alma istek ve gücünü azaltarak talebi daraltacaktır. Özellikle temel tüketim kategorisinde yaşanacak bu talep daralması, biz üretici ve tedarikçiler kadar perakendecilerin de sepet büyüklüğü ve kasa çıktılarını olumsuz yönde etkileyecektir. Ancak bu dönemde karşılıklı fedakarlıklarla ortaya çıkan maliyeti paylaşırsak bu dönemi daha kolay atlatabiliriz. Biz bu yönde çalışmalarımızı başlattık.”
Emek, “FMCG sektörü genelinde olumsuz bir seyir izliyor olsa da sektörümüzde temel tüketim, karşılıklı fedakarlık ve uzlaşma havasını sinerjiye dönüştürürsek daha sınırlı bir etki yaratacağını ön görmekteyiz” dedikten sonra tedarikçilerin kampanyalar konusunda perakendecileri kolay ikna edebiliyorlar mı? sorumuzu şöyle cevaplandırdı:
“Bazı zorlukları olsa da bu süreçten sonra her iki tarafın da ortak menfaatleri çerçevesinde daha uzlaşmacı bir model ile tedarikçi-perakendeci sürecinin başlayacağından eminiz.
Tedarikçiler kadar olmasa da, perakendeciler de yıl bütçelerinde sapma yaşamamak için bazı dönemlerde kendi uhdelerinde indirimlere ortak olmaktadır.”
Büyük boylardan küçük boylara geçiş
Tüketiciye CRM data havuzundan terzi usulü kampanyalara ağırlık verilerek müşterinin kasadan alışverişi geçtiği anda Groseri kartına özel üründe indirim gerçekleştirildiğini belirten Groseri İcra Kurulu Üyesi Levent Uğurses, “Aylık olarak gerçekleştirilen şapka, yaza merhaba, yaza veda, Efsane Cuma, Siber pazartesi vb. kampanya ürünlerinde müşterinin daha önceki alışverişleri analiz edilerek ilgili kampanya ürünleri müşteriye sms yolu ile özel olarak tercih ettiği ürünler sunulmaktadır. Eylül ayında Okula Dönüş kampanyası adı altında, çocuklara sağlıklı beslenmeyi destekleyen ve çocukları abur-cuburdan uzaklaştırmak adına sağlıklı nesiller için meyve alışkanlığını ön plana çıkarmak adına sosyal sorumluluk projesi, yaz döneminin bitimi ile 2.000 üründe yaza veda kampanyası, alışveriş çılgınlığına dönüşen Efsane Cuma kampanyasında 1 alana 1 bedava, e-ticaret üzerinden İndirimli alışveriş çılgınlığı ‘Siber Pazartesi’ ile 1 alana 1 bedava ile devam ediyor” dedikten sonra enflasyonun kampanyalara etkilerini şöyle açıkladı:
“Enflasyon fiyatlara hızlıca yansıdığından indirim oranlarında çok da büyük değişimler yaşanmıyor fakat tüketici algısı yeni fiyatlara hemen adapte olamadığından kampanyaların verimi ve gördüğü ilgi düşebiliyor. Tüketici temel taleplerinde çok büyük etkisi olmayacağı yönünde düşünüyoruz fakat lüks tüketimde bir gerileme söz konusu olabilir. Büyük boylardan küçük boylara geçiş bekliyoruz.”
Yaz sezonundan sonraki canlanma geçen seneler seviyesinde olabilir şeklinde görüşlerini dile getiren Uğurses, “İhtiyaçlar çok fazla değişmiyor, genelde tatil dönüşü ihtiyaçlarda bütçe kısıtlaması yapılmıyor” dedikten sonra şunları söyledi: “2003 yılından bu yana CRM çalışmalarına devam ediyoruz. Halen Adana ve Mersin’de aktif olarak alışveriş yapan 350,000 kayıtlı müşteri yanında yine 20,000 çocuk müşterimizin ayrıca kayıtlarını yaptırdığı birde çocuk kulübümüz var. Müşterilerimize verdiğimiz Groseri kartlar sayesinde onları yaş, cinsiyet, ürün, saat, meslek, gelir dağılımları bazında sürekli analiz ederek, isteklerine bir terzi titizliğinde cevap vermeye çalışmaktayız. Müşterilerimize bizlerle iken kendilerini özel hissettirebilmek bizim için çok önemli, o yüzden tedarikçilerimizin yapmayı planladıkları kampanyaları, istediklerine göre terzinin el becerisini de katarak tedarikçilere sunuyoruz. Dolayısıyla tedarikçileri ikna etmemiz çokta zor olmamaktadır.”
Altun Hipermarketleri: Enflasyondaki yükselme nedeniyle zorlanıyoruz
Sonbaharın perakendeciler için sezon açılışı olduğunu ifade eden Altun Hipermarketleri Genel Müdürü Hakan Baran, “Okulların açılacak olması, bir canlılık yaratır. Fakat bu yıl ekonomide yaşanan son gelişmeler ve uzun yıllar sonra gerçekleşen enflasyondaki yükselme nedeniyle perakendeciler zorlanmaktadır. Yüksek fiyat artışları ve bunlarla gelen zamlar kampanyaların sınırlı olmasını sağlamıştır” dedikten sonra şu açıklamada bulundu:
“Altun olarak bizler müşterilerimize marjlarımızdan fedakarlık ederek kaliteli ürünü ucuz fiyatlarla vermeye çaba sarf edeceğiz. Tedarikçileri de fiyat indiriminde tüketicileri desteklemeye iştirak etmelerini sağlamak için çalışıyoruz. Sonuç olarak bu dönemi perakendeciler ve tedarikçiler olarak elele vererek en az hasarla tüketici isteklerini destekleyerek atlatmak istiyoruz.”
Kapak Konusu
AVM’ler kiracı bulmakta zorluk mu çekiyor?
Doygunluk nedeniyle AVM yatırımları azalırken, artan döviz kuru nedeniyle kiracı kaybeden AVM’ler boş dükkanları doldurmakta zorlanıyor.
Yabancı markanın da giderek azaldığı bir alana dönüşen AVM’lerde yeni konsept üstü açık, ferah, caddelerin olduğu proje yatırımları. Artık AVM yatırımcıları tek başına bağımsız bir AVM yapmaktansa konut ve ofislerden oluşan karma projelerinin bir parçası olan ve caddeye yayılan konseptler geliştiriyor. İstanbul’da yapılan ancak boş kalan bazı AVM’lerin de başka projelere dönüştüğü dikkat çekiyor.
AVM tanımı ilgili AVM yönetmeliği ve Uluslararası Alışveriş Merkezleri Birliği-ICSC tarafından aşağıdaki şekilde yapılıyor:
AVM’ler:
– En az beş bin metrekare satış alanına,
– İçinde en az biri büyük mağaza niteliğini taşımak şartıyla beslenme, giyinme, eğlenme, dinlenme, kültürel ve benzeri ihtiyaçların bir kısmının veya tamamının karşılandığı en az on işyerine ya da büyük mağaza niteliği taşıyan işyeri bulunmasa dahi beslenme, giyinme, eğlenme, dinlenme, kültürel ve benzeri ihtiyaçların bir kısmının veya tamamının karşılandığı en az otuz işyerine,
– Ortak kullanım alanlarına,
– Merkezi bir yönetime,
sahip yapılardır.
“Çok kısa sürede 30 bin kişiye iş imkânı yaratmamız mümkün”
400’ü aşkın markaya sahip üyelerinin 70 binin üzerindeki mağazasının yaklaşık yüzde 65’i AVM’lerde olan BMD Başkanı Sinan Öncel’e göre göre AVM’ler markaların müşteriler ile buluşmasında kolaylaştırıcı rol görüyor. Organize perakendenin geliştiği yıllarda tüketicilerin caddeye göre AVM’lerde kendilerini daha güvende hissettiklerine dikkat çeken Öncel, “AVM’ler yıllarca buluşma ve sosyalleşme mekanı olarak kullanıldı. Yaz aylarında serin, kış aylarında sıcak olması da müşteri nezdinde AVM’lerin cazibesini arttırdı” diyor.
Bugün itibarıyla İstanbul, Ankara ve İzmir’de talebin üzerinde bir AVM arzı bulunduğuna dikkat çeken Öncel, markaların AVM yönetimleri ile yaşadıkları sorunları da şöyle ifade etti: “Ağırlıklı olarak yabancıların işlettiği AVM’lerin büyük bölümü perakendeciye ay sonunda hâlâ günlük kur üzerinden kira faturası gönderiyor. Kiralanabilir alanın üçte biri, yani 4,1 milyon metre karelik alan için günlük kurdan kira ödüyoruz. ‘Ciro kirası’ veya ‘üst sınır’ oranlı kiralamayı tercih eden perakendeci için bu durum hiç adil değil. Çünkü kira başta olmak üzere işletme giderlerindeki artış nedeniyle perakendede kârlılık her geçen yıl biraz daha düşüyor. Hatta bazı mağazalar giderleri bile karşılayamıyor. Perakendeci bu durumda bazen cezayı da göze alıp zarar eden mağazayı kapatıyor. Artan maliyetler yüzünden markalarımız yurt içindeki yatırım planlarını ertelemek zorunda kalıyorlar. Bugün Türkiye genelindeki AVM’lerde 4000’in üzerinde boş mağaza bulunduğunu tahmin ediyoruz. Oysa perakendecinin yatırım iştahı var ve kiralar makul seviyelere indirilse bu mağazalar çok hızlı bir şekilde dolabilir. Bir mağazada ortalama 7 – 8 kişinin istihdam edildiğini düşünürsek kısa sürede 30 bin insanımızı iş sahibi yapabiliriz.”
Yeni açılan AVM’lerde ‘kazan kazan’ işliyor
Son iki yılda açılan AVM’lerde ki mağaza kiralarının markalar için daha avantajlı olduğunu söyleyen Öncel, e-ticaretteki artışa paralel AVM’lerin yaşayacağı sıkıntıya da şöyle dikkat çekti:
“Yeni açılan AVM yönetimleri için ayrı bir parantez açmam gerekiyor. Yeni AVM’lerde iki taraf için de ‘kazan kazan’ durumu söz konusu. Son iki yılda açılan AVM’ler markalarımıza ciro üzerinden kira avantajı sunuyorlar ve hemen hepsinde mağazaların neredeyse tamamının dolu olduğunu gözlemliyoruz.
Burada geleceğe dair bir öngörümü de paylaşmak isterim: Online mağazacılığın toptan perakende içindeki payı giderek artıyor. e–ticaretin Türkiye’ye oranla çok daha yüksek olduğu ABD’de her yıl onlarca AVM hayalet merkezlere dönüşüyor, binlerce mağazanın kapısına kilit vuruluyor. Online alışveriş oranındaki artışla birlikte Türkiye’de de benzer bir durumla karşılaşmamız sürpriz olmayacak. Mağaza sayıları e-ticaretteki artışa paralel olarak verimlilik temelinde optimum seviyelere gelecek.”
Perakendeciler yeni mağaza açmaya çok hevesli değiller
Markaların artık verimliliğe odaklandığını söyleyen KDM Danışmanlık Genel Müdürü Murat İzci, “AVM’lerde anlaşma yapan peraken deciler zarar ettikleri mağazalarda gerekirse tazminatlarını ödeyip çıkabiliyorlar. Bazen 6 aylık cezaya bile razı oluyorlar. Her iki taraf arasında yapılan anlaşma bazen üzerine yazılan kağıt kadar değeri olabiliyor. Perakendeci artık yeni mağaza açmaya çok hevesli değil. Tamamen verimliliğe odaklandılar. Türkiye’de AVM’de mağaza açabilecek perakendeci sayısı az. Bu nedenle de AVM’ler kiracı bulmakta zorlanabiliyorlar” dedikten sonra şu bilgileri verdi:
“Perakendeci, neredeyse her sattığı üründen zarar ediyor. ÜFE, %22’nin üzerinde. Buna mukabil TÜFE ise %15’ler seviyesinde. Artan maliyetler satışlara yansıtılamıyor. Markalar, kira indirimi istiyorlar. Bu indirimi AVM’ler vermezse mağazalar kapanıyor. AVM arzının ulaştığı bu noktada eğer mevcut durumu bir kriz olarak yorumluyorsak, kısa vadede çözülebileceğini sanmıyorum.
Cadde kiraları da bir regülasyona girdi. Öncesinde yaşanan boşalma yerini daha makul kiralarla toparlanmaya bıraktı. AVM’lerde de bütün taraflar birbirini idare ediyor. Bu dönemin hassasiyetine binaen perakendeci ile beraber nefes alıp vermek gerekiyor. Kira anlamında da bir makul etrafında buluşuluyor.”
Markalar, AVM’lerle ile birlikte deneyim kazandı
Türkiye’deki AVM sektörünün temsilcisi olan Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği (AYD), kabul ettiği AVM tanımına göre 2018 sonunda 410 civarında AVM olacağını tahmin ettiklerini söyleyen Başkan Hulusi Belgü’ye göre alışveriş merkezleri ve perakende birbirini tamamlayan birlikte büyüyen iki alan. Perakende markalarının alışveriş merkezleri ile birlikte çok değerli deneyimler kazandığını ve birçok fırsat elde ettiğine inanan Belgü, “AVM’ler perakende markalarının tüketiciye daha rahat ulaşmasında kritik bir görev üstleniyor. Bugün özellikle Anadolu’da birçok perakende markası bazı illere ilk kez AVM’lerle birlikte giriş yaptı. Ayrıca yerli peraken de markalarımız AVM’lerde global markalarla yan yana yer alarak hem küresel ve yabancı markalarla rekabeti deneyimledi hem de uluslararası pazarlara açılırken strateji geliştirmelerin sağlayacak çok değerli tecrübeler edindiler” diyor.
AVM’lerin geleceği
Belli bölgelerin AVM doygunluğuna ulaştığını kabul eden Belgü, var olan AVM’lerde ki yenileme, büyüme projeleri hakkında şunları söyledi: “Alışveriş merkezleri yatırımları özellikle 2000’li yılların başından itibaren hızlanan bir ivme yakaladı. Dolayısıyla, bugün geldiğimiz noktada özellikle belli bölgelerde AVM’ler doygunluğa ulaştı. Bu bölgelerde gelecek dönemde AVM yatırımlarının daha yavaş bir hızda büyüyeceğini söyleyebiliriz. Öte yandan var olan AVM’lerde yenileme, büyüme gibi proje yatırımları olacaktır. Ülkemizdeki ilk AVM’lerin açılışı bundan 30 yıl öncesine dayanıyor. Hızla değişen ve gelişen teknoloji ile birlikte bireylerin ihtiyaç ve beklentileri, yaşam tarzları ve eğlence anlayışları da değişkenlik gösteriyor. İlk yıllarda AVM ziyaretçisinin birincil amacı alışveriş iken insanlar artık daha çok sosyalleşmek için AVM’lere geliyor. AVM’lerin yeme-içme, sinema, çocuk eğlence merkezleri gibi alanlarda vakit geçirenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Öyle ki alışveriş artık eğlenmek için gelmişken yapılan bir eylem halini aldı. Dolayısıyla 30 sene önce amaç, ziyaretçilerinin ilk ihtiyacı olan alışverişi karşılamakken şimdi sosyal alanlar önem kazanıyor. Mimari olarak ise daha çok gün ışığına ihtiyaç duyuluyor. İşte tüm bu sebeplerle ziyaretçilerinin beklenti ve ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamak adına AVM’lerimiz de bir takım yenileme çalışmalarına gidiyor. Dolayısıyla, mevcut AVM’lerimiz gelecek dönemde hem kiralama stratejilerinde hem de mimari yapılarında değişiklikler yaparak daha verimli ve tercih edilir hale geliyorlar.”
İstanbul 100 AVM’ye bedel
Rea Grup’un yıllar önce yaptığı bir araştırmaya göre İstanbul’un en önemli 73 alışveriş caddesi, barındırdığı yaklaşık 10 bin 517 mağaza ile 100 AVM’ye bedel. Caddeler hem doluluk oranı hem kira bedelleriyle de AVM’lere ciddi alternatif olmaya devam ediyor.
Boş mağaza sayısı artarak devam ediyor
Bugüne kadar 14 farklı bankaya 127 AVM değerlendirmesi yapan Eva Gayrimenkul Değerleme Genel Müdür Cansel Turgut Yazıcı’nın tespitlerine göre AVM ve caddelerdeki boş olan mağaza sayısındaki artış geçen yaz başında başladı ve artarak devam ediyor. Bu duruma gelinmesinde yüksek kira rakamları birinci neden olarak gösteren Yazıcı’ya göre talep edilen kira rakamlarının yüksekliği yeni bir durum değil. Yazıcı’ya göre kiraların dışında ki en büyük etken artık dükkanların satış ve cirolarının eskiye oranla gerilemiş olması.
Yazıcı, AVM’lerin kiracı karması oluştururken ve süreç içinde yeniden kiralama işlemleri yaparken kiracı karmasını pazar analizi doğru yaparak oluşturmaları ve belli bir baz ilave ciro kirası oluşturulmasının gerektiğine inanıyor.
Döviz kurlarının beklenin üzerindeki artışı karşısında kur sabitleme ve gerektiğinde kira indirimine gidilmesinin yanında AVM’lerin finansmanın sağlayan kurumlarının geri ödemelerde yapılandırma yapmaları gerektiğini söyleyen Yazıcı, “Aksi durumda yatırımcının toplayamadığı kiraya dayalı bir banka finansmanı geri ödemesi olur ki, bu da ilave sermaye gerektirir” dedi.
2016-2018 AVM Potansiyeli Analizi Raporlarına göre İstanbul’un hala AVM ihtiyacı olduğunu söyleyen Yazıcı, “2018 yılında neredeyse 30 ilimizin alışveriş merkezi konusunda doygunluğa ulaşmasını bekliyoruz. Bu iller içinde Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Kayseri, Muğla gibi büyük şehirler olduğu gibi Aydın, Nevşehir, Van, Sivas gibi Anadolu şehirleri de bulunuyor” dedi.
Hasan Ardıç’a göre ticarette ve perakende de sorun var
AVM’lerde özellikle son aylarda olmakla beraber yaklaşık olarak bir yıldır boş mağazaların olduğunu ve maalesef gün geçtikçe boş mağaza sayısı azalmayıp arttığını söyleyen Hasan Ardıç, “Sadece AVM’lerde değil, benzer durum maalesef Kapalı Çarşı’da da var, İstiklâl Caddesi, Bağdat Caddesi ve Nişantaşı’nda da. Bu durumda sorun daha geniş kapsamlı ve daha genel bir sorun; ticarette, perakendede sorun var demek belki daha doğru bir tespittir. O zaman yapılacak iş bunun nedenlerini saptamak olmalı, konuyu sadece döviz, ya da sadece AVM sayısına veya sadece kiralara bağlamak hem doğru, hem de adil olmaz” dedikten sonra şunları söyledi:
“Artık her şeyin globalleştiği bir dünyada yaşıyoruz; Çin’de olan bir uygulamayı anında Brezilya’da duyabildiğimiz kadar Norveç’te de anında konudan haberdar oluyoruz. Bu durumda tabii ki, FED’in politika faizini 0,25 puan arttırması sadece Japon ekonomisini değil, ABD Doları’nın kullanıldığı tüm ülkeleri anında etkiliyor. ABD Doları’nı kullanmayan da yok zaten. Örneği geliştirmek mümkün, dolayısıyla ulusal makro ekonomik etkileşimimiz globalizmin kapsama alanında.
Hemen kur etkisine bakalım; TL, başta ABD Doları ve Euro olmak üzere hemen hemen bütün konvertible para birimleri karşısında değer kaybetti. Bu ekonomik bir etkileşim değil sadece, işin politik yanı da var, uluslararası ilişkiler bütünü çerçevesinde de değerlendirilebilecek tarafları da var.
Ülkede sürekli bir seçim atmosferinin yaşanması da etkilerden biri tabii. 24 Haziran seçimlerinin tek turda sonuçlanması, en azından 8 Temmuz’da yapılabileceği ilan edilen seçimin iptali ile sonlandı. En azından bir yıl seçim ekonomisi içinde olmayacağız. Artık, erken seçim olmazsa 2019’da mahalli seçimler yapılacak. Seçimler; her ne olursa olsun nihai tüketicinin de perakendecinin de bazı beklentiler edinmesini kolaylaştırıyor. Bu da; bir beklenti, alışverişin yavaşlatılması, giderek azalması vb sonuçları doğuruyor.
Bu durumda, mağazalar kapanıyor, kira pazarlıkları dozajını arttırıyor, ödemeler sekteye uğruyor, eleman tasarrufları başlıyor ve bu sarmal süreklilik kazanıyor.
AVM sayısı, 2018 Temmuz başı itibarıyla ülke genelinde 434, İstanbul’da da 114 olarak geçiyor, tabii son hafta ya da bugün birkaç yeni AVM daha açılmadıysa. Açılmasın demiyoruz, ama tabii ki AVM sayısının sürekli ve hızlı artışı da ekonominin temel kuralı arz-talep dengesinde önemli oynamalara yol açıyor. Bu durum da serbest rekabet koşullarında piyasalarda belirleyici olma rolünün tarafını oluşturuyor, değiştiriyor… Aynı gemideyiz sözleri ve tavizler havada uçuşuyor. Bu da etkenlerden biri…
Perakende de marka sayısında önemli bir artış olmayınca özellikle AVM’lerde kiracı bulma konusunda bazı zorluklar yaşanıyor, böyle devam ederse zorlukların artacağını öngörmek zor değil.
Önceki yıllarda İstanbul’da, ülkenin en şık, en lüks, AVM’lerinde kiralama yapmak için sıra varken şimdi hemen hemen hepsinde az ya da çok, ama çoğalan sayıda boş mağazalar var. Ülkede ekonomik ve siyasal istikrar yeniden sağlandığında, uluslararası ilişkilerimizin yeniden düzelme aşamasına geldiğinde, yerli ve yabancı, özellikle yabancı yatırımcıların ülke ekonomisine yeniden güven duymaları durumunda, turizmin de gelişmesiyle beraber, sektörümüzün de 2005’li yıllardaki başarılı dönemlerine dönülecektir. Bu konuda umudumuz vardır.”
Silk&Cashmere: AVM’ler kiracı bulmakta giderek zorlanacak
Silk&Cashmere Yönetim Kurulu Başkanı, Ayşen Zamanpur, AVM’lerin kiracı bulmakta zorlandığını söyledi. Zamanpur, “Hem de çok zorlanıyorlar. Bu daha da artacak. Büyük isimlere aşırı avantajlı kira sözleşmeleri yaparak diğer markalar da AVM’lere çekilmeye çalışılıyor. Eskiden bizler nerede ne açılıyor kaçırmayalım diye apartta beklerdik. Gerek dünyada e-ticaretin yaygınlaşması ve beton/ çimento fiziksel mağazaların gitgide oransal azalması, gerekse genel ekonomik yavaşlama bu duruma etkin oldu. Kiraların dolar /euro üzerinden olması, bizim gibi tl satarak döviz ödeyen markaların makaslarının açılmasına neden olmuştur ve bu makasın giderek büyümesi kaçınılmazdır. Bu gerçekler hepimizde AVM’lere karşı iştahımızı yok etti. Kısa vadeli düşünen, vizyonel rasyonel bakmayan markalar ve AVM’ler zorlanacaktır. Ve bu sadece ülkemize ait bir durum da değildir. AVM yönetimlerinden bu durumun çok farkında olanlar da var, hala üç gün kirada gecikince ihtar çekmeye yönelecek kadar uzaylı davrananlar da var. Umarım ekonomi dengesini bulacak, perakende gibi lokomotif bir sektörün yara almaması için AVM’ler daha bilinçli davranacaklardır” dedi.
Boyner, ‘Anchor’ mağaza olmanın avantajına sahip
AVM’leri seçerken öncelikle bulunduğu lokasyonun mevcut ve gelecekteki potansiyelini, hitap edeceği müşteri profilini, AVM’nin müşteriye sunacağı marka miksini ve de sosyal imkanlarını (sinema/çocuk oyun alanı/fine dining vs) analiz ettiklerini söyleyen Boyner Büyük Mağazacılık Kurumsal Gelişim ve Outlet Genel Müdür Yardımcısı Filiz Bayrak, “Bunun dışında ulaşım kolaylığı, mağaza metrekaresi ve tavan yüksekliğinin departman mağaza (department store) standartlarına uygunluğu aradığımız diğer özellikler oluyor. AVM’ye çekim sağlayan ‘anchor’ bir mağaza olduğumuz için AVM’ler tarafından öncelikli talep görüyor, tercih ediliyoruz. ‘Anchor’ olma gücümüzden dolayı bütün büyük AVM projelerinin öncelikle paylaşıldığı markalardan biriyiz. Biz de strateji ve hedeflerimize uygun olan lokasyonları, hem müşterilerimizin beklentilerini hem de ticari hedeflerimizi göz önüne alarak değerlendiriyoruz” dedikten sonra şu açıklamada bulundu:
“Beklentilerimizi karşılayacak caddeleri değerlendirebiliriz”
“Son yıllarda alışveriş merkezlerinin sayısının artması ve müşteriler için sosyal ihtiyaçlarına cevap veren mekanlar haline dönüşmesiyle cadde mağazacılık trendinin eskiye oranla düştüğünü söyleyebiliriz. Bununla beraber, departman mağazalar yapısı gereği büyük metrekare ve mümkünse kolay alışveriş imkanı sunacak şekilde çok katlı olmayan yapılara ihtiyaç duyuyor. Caddelerde bu fiziki şartları sağlayan yapılara ulaşmak pek kolay olmuyor ya da düzenlemeye gidilmiş olsa da halen AVM’lerden daha yüksek seviyede olan metrekare fiyatları gündeme geliyor. Şu anda ağırlıklı olarak AVM’lerde faaliyet gösteriyor olsak da önümüzdeki dönemde hem fiziki şartları uygun hem de ticari beklentilerimizi karşılayacak caddeleri değerlendirebiliriz tabii ki.”
AVM lokasyonu ve işletmesi çok önemli
Kiğılı olarak, mağazacılığı çok iyi bildiklerini, pazardaki trendleri, ihtiyaçları tespit ettiklerini söyleyen Kiğılı CEO’su Hilal Suerdem, “Lokasyon seçiminde, işletmesinde yeterince hassas davranmayan AVM’ler perakendecilerin beklentilerini karşılayamayabiliyor. Bunun sonucunda, kar oranlarının istenilen seviyeye taşınmasıyla ilgili sıkıntılar ortaya çıkabiliyor” derken şu açıklamada bulundu:
“AVM’lerde tüketiciler çok sayıda markanın ürünlerini daha kısa sürede inceleyebiliyor, dilediklerince alışverişlerini tamamlıyorlar. Bu da bizler için hem satış anlamında olumlu sonuçlar doğuruyor, hem de rekabeti canlı tutarak sektörümüzün her daim daha iyiye doğru ilerlemesini sağlıyor.
AVM’lerin lokasyon seçimlerinde veya işletmelerinde kimi zaman yeterince titiz davranılmıyor, bu da müşteri trafiğine birebir etki ediyor Müşteri trafiği çekemeyen AVM’ler perakende sektörüne zarar verebiliyor. Yapılan yatırımlar, müşteri trafiği çekilemediği için yetersiz kalabiliyor. Bu hem AVM yatırımcısı hem işletmesi hem de onun içindeki mağazalar için yük oluşturuyor. Bunların üzerine AVM’lerdeki kira giderlerinin artışı eklenmesi perakendeciler için kar oranlarının istenilen seviyelere çıkamamasına neden olabiliyor. Türkiye makro ekonomisindeki gelişmeler de tüketici üzerinden AVM’lere yansıyor. Fakat yatırımcılar ve markalar içinde bulunulan durumu iyi okuyup, ona göre adım atarsa, sorunlara çözüm bulmak imkansız değil.”
Yabancı markaların çıkışı AVM’leri olumsuz etkiliyor
AVM’lerin kiracı bulmakta zorlandığını belirten Suerdem, “AVM yönetimleri ve perakendeciler arasında kiralara yönelik tartışma uzun süredir devam ediyor. 2016 yılında TL’ye geçişe yönelik bir çağrı yapıldı. Pek çok AVM bu şekilde anlaşmalarını güncelledi. Sözleşme şartlarında değişikliğe sıcak bakan ve ortak bir noktada bulaşacağımız AVM yönetimleri olduğu gibi, TL’ye geçişe olumsuz yaklaşanlar da mevcut. Yabancı markaların çekilmesi de AVM’lerde canlılığı olumsuz etkiliyor. Tüm bunların sonucunda sözleşme şartlarında güncelleştirme yapmayan AVM’ler kiracı bulmakta zorlanıyor. Kiğılı olarak ağırlıklı bir şekilde AVM mağazacılığını tercih ediyoruz. Ancak, cadde mağazacılığını da önemsiyor ve çalışmalarımızı her iki mağazacılık türüne yönelik şekillendiriyoruz. Mağazalarımızın yüzde 5’inin cadde mağazası olduğunu söyleyebiliriz” dedi
İnci Deri: AVM’lerde perakendeciler sert hareketler yapabilir
Türkiye’nin 101 yaşındaki en köklü moda markalarından İnci Deri Yönetim Kurulu Başkanı Ali Murat Kızıltaş, “Döviz kurlarındaki artış peraken decileri zorluyor. AVM’lerden biri çıkınca sürü mantığı olmasın diye dirençle karşılaşıyoruz. Bazı yerlerde AVM’lerin cezai şartlarını da üstlenip çıkıyoruz. Çünkü bizim için verimlilik önemli. Kriz reflekslerimiz kuvvetli. AVM’lerin 3’te 1’yle anlaşma sağlana madı. AVM’lerde perakendeciler sert hareketler yapabilir” dedikten sonra şunları söyledi:
“Mağazacılık tarafında verimlilik esas. Bazı mağazaları biz de kapatıyoruz. Verimli olmayan mağazaları eliyoruz. AVM’lerle sözleşmelerimiz olmasına, cezai sorumluluklara rağmen bazı mağazaları kapatıyoruz. Şu dönem verimli olmayan bir mağazayı ayakta tutma konusunda direnilecek bir dönem değil. Türkiye’de AVM’lerde bu sorun son dönemde daha yoğun yaşanıyor. Euro ve Dolar üzerinden kiralar perakendecileri çok olumsuz etkiledi.
Genelde birinin memnun olmadığı AVM’den zaten çoğunluk da memnun olmuyor. Biri çıkınca arkası geliyor. Bunu AVM yatırımcılarının göze almaması gerekir ancak çoğu AVM’de anlaşma sağlana- madı. Tersten mücadele var artık AVM’lerde. Biri çıkmaya çalışınca arkasından sürü mantığı olmasın diye dirençle karşılaşıyoruz. Bizim için önemli olan toplam verimlilik. Biz mağazaya giren 100 kişiden kaç kişiye ürün sattığımıza bakıyoruz. Giren müşteri sayısına bakıyoruz. Ortalamanın altındaki mağazalara bakıyoruz. Ayrıca artık vitrin önünden geçenlere de bakıyoruz. Neden önünden geçip de içeri girmiyorlar? Bunlarla ilgili rakamları da inceliyoruz. Mağazanın lokasyonu, AVM’nin müşteri kitlesi, mağazanın kirası, çalışan personel vs. Hepsini değerlendiriyoruz.
Maliyetler-giderler artıyor, satış fiyatı-ciro artmıyor!
Yeni gelen kurlarla kira giderlerini hesaplamakta zorlanıyorum. Giderler artıyor, satış fiyatı artmıyor. Ciro artmıyor. Ayakkabı satın alma maliyetlerinde artış var. Biz çok ciddi ciro kayıpları yaşamadık daha önceki dönemlerde. Şu dönemde de kampanyalarla müşteri ilgisinin devam etmesini sağlıyoruz. Krizler öyle ya da böyle geçiyor. Kuvvetli markalar bu krize de dayanacaktır.
Anadolu’daki bazı AVM yatırımlarla ilgileniyoruz, çünkü Anadolu illeri için hala AVM yatırımları önemli. Biz Bağdat Caddesi’nden 4 yıl önce çıkmıştık. Kısa süre önce yeniden mağaza açtık. İstiklal Caddesi’ni ise hiç terk etmedik. Bazı şehirlerin en işlek caddelerinde de olmaya devam edeceğiz. AVM’ler konusunda ise çok daha temkinliyiz. AVM’lerin 3’te 1’i kiralarında indirim yapmadı. Cirosu iyi olan yerlerde bile verimlilik yoksa mağaza kapatırım. Cirosu iyi olan ama kira gideri çok yüksek olan bir AVM’den çıktık. Yabancı fonların hakim olduğu AVM’ler direniyor. Bir gerçek var perakendeci çok rahatsız. Artan kurlar ve gelinen nokta rahatsızlık yaratıyor. Anlaşılamayan bazı lokasyonlarda perakendeciler sert hareketler yapabilir. Bağdat Caddesi’nden bir anda herkes çıktı, benzer durumlar AVM’ler için de geçerli olabilir. Kriz reflekslerimiz kuvvetli.”
Koton, cadde mağazalarını tercih ediyor
AVM’nin bulunduğu lokasyonun il-ilçe düzeyinde demografik açıdan yeterliliği, rekabetteki konumu ve marka karması, ulaşılabilirliği, toplam kiralanabilir alan büyüklüğü, kira rayiçleri, benzer lokasyonlardaki Koton performansı ve kanibilizasyon etkisini değerlendirilerek AVM’ye giriş kararı verildiğini söyleyen Koton Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ali İleri, “Son yıllarda AVM sayısının artışı sebebiyle yer bulmakta zorlanmıyoruz ancak büyük metrekare ihtiyacımızdan dolayı rekabetin yüksek olduğu AVM’lerde ideal metrekare ve görünürlük, erişilebilirlik açısından doğru mağazayı bulmak biraz zaman alabiliyor. Pazarın büyüklüğüne göre eğer kira rayiçleri, ulaşım ve metrekare imkanları kriterlerimize uyuyorsa cadde mağazacılığını tercih edebiliyoruz” dedi.